Geçtiğimiz 28 Ocak’ta doğum günü olan Jackson Pollock soyut dışavurumcu akımın önemli temsilcilerinden biriydi. ‘Drip painting’ yani damlatma tekniği ile fırça kullanmadan zaman zaman bıçakla yere serdiği devasa boyutlardaki telanın üzerine rastgele boyayı dökme, damlatma ve fırlatma şekli ile aksiyon-hareket resim yapma tekniğini yaratmıştır.
Hayatı boyunca otorite tanımayan asi kişiliği ve alkol sorunları nedeniyle pek çok kez başı belaya girmiş okullardan atılma sorunları iş hayatında da devam etmiş, hızlı yaşamından fırsat buldukça isyanını telalar üzerine boya atarak çıkartmıştır. Psikolojik tedaviler gördükten sonra New York’a taşınan ressam bu arada somut resimden uzaklaşarak Avrupa avangardına yaklaşır ve kendisini üne kavuşturan ‘The Flame’ (Alev) resmini tedavisi süresinde yapar. Resmin karmaşık tonları kadar dinamik kurgusu da dikkat çeker. Resmin orta kısmında çapraz iki ana hareket seyredenin bakışlarını sağ ve sol olmak üzere her iki tarafa yöneltir.
Aykırı karakteri nedeniyle kendisini tedavi eden doktorları beğenmemiş ve sık sık psikolog değiştirmiştir. Bu arada Kuzey Amerika yerlilerinin korucu olarak gördükleri totem kelimesini kullanarak arka arkaya insan ve hayvanları simgeleyen karmaşık kompozisyonları üretir. Satıştan elde ettiği paraları alkole yatırmasıyla başta kendisi gibi ressam olan eşi ve dostlarını tek tek kaybetmiştir. Son eserleri hep damlatma, fırlatma ve savurma taktiği ile yapılan hareketliliği içerir. Seyrek verdiği röportajlarından birinde Picasso, Miro ve Arshile Gorky’den esinlendiğini ve kendisini gerçeküstü akımının bir parçası olarak tanımlamıştır. Jackson Pollock 11 Ağustos 1956’da aşırı alkollüyken geçirdiği bir trafik kazasında ölürken yaşamının son 18 ayında hiç resim yapmadığı bilinir.
Jackson Pollock’u beyazperdede Ed Harris canlandırmış ve Oscar’a En İyi Erkek Oyuncu olarak aday gösterilmişti. Ed Harris röportajda kamera önüne geçmeden önce altı ay boyunca ünlü aykırı ressamın hayatını yakından incelediğini, resim dersleri aldığını, kilolarca resim boyası tüketerek bu role hazırlandığını, eserlerinden etkilendiğini de sözlerine ekledi.
Aynı filmde Pollock’un eşi Lee Krasner’i canlandıran Marcia Gay Harden ise aday gösterildiği En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar’ı kazandı. 25 yıl önce Venedik Film Festivali’nde seyrettiğim ‘Pollock’ filmini dün tekrar izledim. 44 yıl gibi kısa hayatında bir akıma öncülük yapan Jackson Pollock’un eserleri bugün koleksiyoncular tarafından müzayedelerde açık arttırma ile kapış kapış satılıyor.
Geçtiğimiz 28 Ocak’ta doğum günü olan Jackson Pollock soyut dışavurumcu akımın önemli temsilcilerinden biriydi. ‘Drip painting’ yani damlatma tekniği ile fırça kullanmadan zaman zaman bıçakla yere serdiği devasa boyutlardaki telanın üzerine rastgele boyayı dökme, damlatma ve fırlatma şekli ile aksiyon-hareket resim yapma tekniğini yaratmıştır.
Hayatı boyunca otorite tanımayan asi kişiliği ve alkol sorunları nedeniyle pek çok kez başı belaya girmiş okullardan atılma sorunları iş hayatında da devam etmiş, hızlı yaşamından fırsat buldukça isyanını telalar üzerine boya atarak çıkartmıştır. Psikolojik tedaviler gördükten sonra New York’a taşınan ressam bu arada somut resimden uzaklaşarak Avrupa avangardına yaklaşır ve kendisini üne kavuşturan ‘The Flame’ (Alev) resmini tedavisi süresinde yapar. Resmin karmaşık tonları kadar dinamik kurgusu da dikkat çeker. Resmin orta kısmında çapraz iki ana hareket seyredenin bakışlarını sağ ve sol olmak üzere her iki tarafa yöneltir.
Aykırı karakteri nedeniyle kendisini tedavi eden doktorları beğenmemiş ve sık sık psikolog değiştirmiştir. Bu arada Kuzey Amerika yerlilerinin korucu olarak gördükleri totem kelimesini kullanarak arka arkaya insan ve hayvanları simgeleyen karmaşık kompozisyonları üretir. Satıştan elde ettiği paraları alkole yatırmasıyla başta kendisi gibi ressam olan eşi ve dostlarını tek tek kaybetmiştir. Son eserleri hep damlatma, fırlatma ve savurma taktiği ile yapılan hareketliliği içerir. Seyrek verdiği röportajlarından birinde Picasso, Miro ve Arshile Gorky’den esinlendiğini ve kendisini gerçeküstü akımının bir parçası olarak tanımlamıştır. Jackson Pollock 11 Ağustos 1956’da aşırı alkollüyken geçirdiği bir trafik kazasında ölürken yaşamının son 18 ayında hiç resim yapmadığı bilinir.
Jackson Pollock’u beyazperdede Ed Harris canlandırmış ve Oscar’a En İyi Erkek Oyuncu olarak aday gösterilmişti. Ed Harris röportajda kamera önüne geçmeden önce altı ay boyunca ünlü aykırı ressamın hayatını yakından incelediğini, resim dersleri aldığını, kilolarca resim boyası tüketerek bu role hazırlandığını, eserlerinden etkilendiğini de sözlerine ekledi.
Aynı filmde Pollock’un eşi Lee Krasner’i canlandıran Marcia Gay Harden ise aday gösterildiği En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar’ı kazandı. 25 yıl önce Venedik Film Festivali’nde seyrettiğim ‘Pollock’ filmini dün tekrar izledim. 44 yıl gibi kısa hayatında bir akıma öncülük yapan Jackson Pollock’un eserleri bugün koleksiyoncular tarafından müzayedelerde açık arttırma ile kapış kapış satılıyor.