Çocukluğunu hiç yaşamadı dense doğrudur. 9. yaş gününün ertesinde birden ıstırapla yere kapandığında çocuk felcine yakalandığı anlaşıldı. Aylarca hastanede izolasyonda tedavi görürken korkudan yorganın altına saklanmayı huy edinmişti.
‘What is Lost’ (Kaybedilen) adlı biyografisinde ‘Dokuz yaşındaydım ve sadece kız olmak istiyordum. Oysa sırtıma hep iğne yapıyorlardı ve ölmek istemiyordum’ yazıyordu. Bu satırlar kırılganlığını ve çaresizliğini anlatıyordu.
Gerçek adı Maria de Lourdes Villers ama kısaca Mia adını kendisi seçti. Annesi ‘Tarzan’ filminde Jane’i canlandıran Maureen O’Sullivan, babası ise yönetmen John Farrow’du. Hastalığını yendikten sonra 1960’larda oyunculuk kariyerine başladı. Önce o dönemde en çok izlenen pembe dizi ‘Peyton Place’ te Allison MacKenzie rolünü üstlendi. Dizi için kestirdiği kısa saçları gençler arasında moda haline geldi. Ünlü yönetmen Roman Polanski’nin dikkatini çeken Mia Farrow sinemaya ‘Rosemary’s Baby’ filmi ile atıldı ve birden ikon haline geldi. O sırada ikinci eşi Frank Sinatra ile büyük anlaşmazlıklar yaşıyordu. Sette rol gereği narin yüzü ve masum bakışlarını zaman zaman tutturamıyordu ama buna karşın harika bir oyun çıkarttı.
Sonra hayatına Woody Allen girdi. Yönetmenin ilk filmi ‘Hannah ve Kardeşleri’ndeki performansı ile Mia Farrow sinema dünyasında olay yarattı. Her ne kadar New York’ta aynı apartmanda karşılıklı dairelerde yaşasalar da artık beraberdiler. Filmler arka arkaya çekildi. Dile kolay toplam 13 filme birlikte imza attılar. Evlatlık almaya karar verdiler. Dylan Farrow yıllar sonra Woody Allen’ın kendisini taciz ettiğini iddia edecekti. Bir diğer evlatlığı Soon-Yi Previn’in ise ilk eşi Andre Previn’le birlikte çekilmiş çirkin ve tehlikeli fotoğrafları ortaya çıkmıştı. Soon-Yi’nin daha sonra Woody Allen ile evlenmesi büyük skandal olmuştu.
Mia Farrow için çok zor günler başladı. Yaşamı boyunca 4’ü biyolojik toplam 14 çocuğa annelik etti. Bunlarda ilk evlatlığı Lark ciddi bir hastalıktan öldü. Tam ise henüz 17 yaşında kalp rahatsızlığından yaşamını kaybetti. Thaddeus da 2016’da intihar etti. Bütün bunlar Mia Farrow’u başka yönlere doğru itti. 11 evlatlığına yakın olmak için sinemayı bıraktı. Son filmi 14 yıl önce 2011’de Todd Solondz’un yönettiği ‘Dark Horse’ oldu.
Ünlü oyuncu geçen 9 Şubat’ta 80 yaşına bastı. Kırılgan bir yaşamı nasıl bir güce dönüştürdüğüne kendisi de belki şaşabilir. Ama her türlü acıyı yaşamasına rağmen hiçbir zaman pes etmedi. 11 çocuğuna bakmak için belki sanat yaşamından kopmak zorunda kaldı. Bu arada UNİCEF’te iyi niyet elçisi oldu, hayırseverl soyundu,Sudan gibi çatışma bölgesine gönüllü giderek adaletsizliklere karşı mücadele ediyor, uluslararası kamuoyunda farkındalık yaratıyor, aktivistliğini ön plana çıkartıyordu.
Mia bize gerçek değerin direnme, sevme ve inandıkları uğruna savaşma yeteneğinde yattığını anlatıyor. Afrika’da mülteci kamplarına kadar hayatı, kırılganlığın nasıl bir güce dönüşebileceğinin kanıtıdır. Doğum günün kutlu olsun Mia. Happy birthday.
Çocukluğunu hiç yaşamadı dense doğrudur. 9. yaş gününün ertesinde birden ıstırapla yere kapandığında çocuk felcine yakalandığı anlaşıldı. Aylarca hastanede izolasyonda tedavi görürken korkudan yorganın altına saklanmayı huy edinmişti.
‘What is Lost’ (Kaybedilen) adlı biyografisinde ‘Dokuz yaşındaydım ve sadece kız olmak istiyordum. Oysa sırtıma hep iğne yapıyorlardı ve ölmek istemiyordum’ yazıyordu. Bu satırlar kırılganlığını ve çaresizliğini anlatıyordu.
Gerçek adı Maria de Lourdes Villers ama kısaca Mia adını kendisi seçti. Annesi ‘Tarzan’ filminde Jane’i canlandıran Maureen O’Sullivan, babası ise yönetmen John Farrow’du. Hastalığını yendikten sonra 1960’larda oyunculuk kariyerine başladı. Önce o dönemde en çok izlenen pembe dizi ‘Peyton Place’ te Allison MacKenzie rolünü üstlendi. Dizi için kestirdiği kısa saçları gençler arasında moda haline geldi. Ünlü yönetmen Roman Polanski’nin dikkatini çeken Mia Farrow sinemaya ‘Rosemary’s Baby’ filmi ile atıldı ve birden ikon haline geldi. O sırada ikinci eşi Frank Sinatra ile büyük anlaşmazlıklar yaşıyordu. Sette rol gereği narin yüzü ve masum bakışlarını zaman zaman tutturamıyordu ama buna karşın harika bir oyun çıkarttı.
Sonra hayatına Woody Allen girdi. Yönetmenin ilk filmi ‘Hannah ve Kardeşleri’ndeki performansı ile Mia Farrow sinema dünyasında olay yarattı. Her ne kadar New York’ta aynı apartmanda karşılıklı dairelerde yaşasalar da artık beraberdiler. Filmler arka arkaya çekildi. Dile kolay toplam 13 filme birlikte imza attılar. Evlatlık almaya karar verdiler. Dylan Farrow yıllar sonra Woody Allen’ın kendisini taciz ettiğini iddia edecekti. Bir diğer evlatlığı Soon-Yi Previn’in ise ilk eşi Andre Previn’le birlikte çekilmiş çirkin ve tehlikeli fotoğrafları ortaya çıkmıştı. Soon-Yi’nin daha sonra Woody Allen ile evlenmesi büyük skandal olmuştu.
Mia Farrow için çok zor günler başladı. Yaşamı boyunca 4’ü biyolojik toplam 14 çocuğa annelik etti. Bunlarda ilk evlatlığı Lark ciddi bir hastalıktan öldü. Tam ise henüz 17 yaşında kalp rahatsızlığından yaşamını kaybetti. Thaddeus da 2016’da intihar etti. Bütün bunlar Mia Farrow’u başka yönlere doğru itti. 11 evlatlığına yakın olmak için sinemayı bıraktı. Son filmi 14 yıl önce 2011’de Todd Solondz’un yönettiği ‘Dark Horse’ oldu.
Ünlü oyuncu geçen 9 Şubat’ta 80 yaşına bastı. Kırılgan bir yaşamı nasıl bir güce dönüştürdüğüne kendisi de belki şaşabilir. Ama her türlü acıyı yaşamasına rağmen hiçbir zaman pes etmedi. 11 çocuğuna bakmak için belki sanat yaşamından kopmak zorunda kaldı. Bu arada UNİCEF’te iyi niyet elçisi oldu, hayırseverl soyundu,Sudan gibi çatışma bölgesine gönüllü giderek adaletsizliklere karşı mücadele ediyor, uluslararası kamuoyunda farkındalık yaratıyor, aktivistliğini ön plana çıkartıyordu.
Mia bize gerçek değerin direnme, sevme ve inandıkları uğruna savaşma yeteneğinde yattığını anlatıyor. Afrika’da mülteci kamplarına kadar hayatı, kırılganlığın nasıl bir güce dönüşebileceğinin kanıtıdır. Doğum günün kutlu olsun Mia. Happy birthday.