Bu kapsamda, şimdi; “ Ekonomi, İnsan İçindir! “ gerçeğini hatırlamanın, “ insan öncelikli-eksenli duruş ve kabulleri “ öncelemenin zamanıdır. Kaybettiğimiz insanlarımızın acısı yanında, maddi ve manevi yıkıma uğrayanların dramları, her türlü parasal-ekonomik değerlendirmelerin üzerinde olmak gerekir. Ancak, kayıpları telafi etmek ve hayata daha donanımlı devam etmek bakımından, ekonomi penceresi ve perspektifini de hesaba katmak gerekiyor. Önümüzdeki uzun ve zahmetli “yeniden inşa süreci“, hiç şüphesiz ekonomik temellere dayanmak durumundadır.
1999 Depremi deneyimleri ve ilgili çalışmaları da gözönüne alınarak, öncelikli birtakım tespitlere ulaşmamız mümkündür:
Güncel istatistiklere göre, ülke nüfusunun depreme maruz kalan on ilinde yaşayan yaklaşık % 16’ sı doğrudan etkilenmiştir. 1999 Depremi’ ne kıyasla iki kattan daha büyük sayıda depremzedenin ortaya çıktığı acı gerçeğini vurgulamalıyız. Türkiye ekonomisinin eldeki son yıllık büyüme rakamlarına göre, felakete uğrayan on ilimizin, ülkemiz toplam gayri safi yurtiçi hasılasına(GSYH) katkısı yaklaşık %10 olup, 2021 yılındaki %11.35 manşetin; 1.15’ lik kısmı buradan kaynaklanmıştır. Alt kırımlara bakıldığında, deprem bölgesinin tarım’ daki katkısı 14.4 iken, sanayi’ nin payı 11.2 düzeyinde gerçekleştiği görülmektedir. Öte yandan, güncellenmiş dış ticaret verileri, ülke toplam ihracatının % 8.8 lik kısmının buradan gerçekleştirildiğine işaret ediyor ki; bunun yarısını Gaziantep karşılamıştır. Nitekim, ülkemizin en büyük sanayi kuruluşları arasında yer alan 151 adet sanayi kuruluşunun bulunduğu coğrafyada, bunların yaklaşık yarısının (71) Gaziantep’te faaliyetlerini sürdürdüğü biliniyor. İhracata mal hazırlama kulvarındaki ağırlık ile önemi ortada olan bölgenin, toplam ithalatımızın da %6.9’ unu gerçekleştirdiğini ifade etmeliyiz. Deprem etkisi ile üretim faaliyetlerinde, en az yarı-yarıya bir azalmanın yaşanacağını, şimdiden öngörmek mümkündür.
Atatürk ve Karakaya başta olmak üzere, ülke enerji ihtiyacının karşılanmasında kritik role sahip 43 adet baraj ve hidroelektrik santral (HES)’ in deprem coğrafyasında konuşlanmış olması da ayrı bir risk rejimine işaret etmektedir. İlaveten, İskenderun Limanı başta olmak üzere ortaya çıkan alt yapı sorunlarının dayatacağı tedarik-lojistik açmaz ile kısıtlar bakımından kısa-orta vadeli yeni değerlendirme ve planlamaların gündeme geleceği açıktır.
Depremin ortaya çıkaracağı kayıpların ekonomik boyutunun kestirilmesi bakımından, önceki tarihli benzer çalışma ve analizlere bakmakta fayda bulunmaktadır. Gerçekleştiği coğrafya ve büyüklük kriterleri bakımından 1999 Marmara Depremi verileri yolgösterici rol oynayabilir, kanısındayız. Öne çıkan ilgili üç çalışmada (Devlet Planlama Teşkilatı, TÜSİAD ve Dünya Bankası) ortaya konulan kimi “ayakları yere basan” tespit ve değerlendirmeleri yeniden hatırlamanın ve ilk öngörüleri çalışmanın zamanıdır. Buna göre, altyapı stoku bakımından kayıp oranının milli gelirin %4’ üne ulaşabileceği; bütçe açığını arttırıcı etkinin GSYH’ nın %2’ sine; cari açığı arttırıcı tesirin ise gene GSYH manşetinin %1 düzeyinde gerçekleşeceği kestirimleri ortaya çıkmaktadır. Hemen ilk değerlendirmemizde, milli gelirimizin % 7’ sine ulaşan bir kayıp ortaya çıkmaktadır ki; mevcut rakamlar ile altmış milyar doları aşan bir toplam telaffuz edilebilmektedir. Üstelik, küresel bazda “büyüme dostu olmayacak” 2023 için büyüme oranımızı %1.5’ un altına çekebilecek bir paralel senaryo da görmezden gelinemeyecektir!
Enkaz kaldırma ve yeniden inşa harcamalarının; “hareket-bereket” temelindeki milli geliri arttırıcı etkilerine karşın, kalkınma net kaleminde ve refah arttırma yolculuğunda ek bir kazanımdan söz edilemeyeceği açıktır. Genel-geçer bir ifadeyle, ülkemiz ekonomisi; Pandemi ve Ukrayna’ dan sonra birbirini takip eden üçüncü büyük şoku yaşamaktadır!
Depremin vurduğu yerleşim bölgelerindeki iki milyonu aşkın binadan zorunlu DASK(Doğal Afet Sigortaları Kurumu) sigortası yaptırma oranının %50’ den az düzeyde kaldığı gerçeği bile, felaketin ekonomik faturasını arttırıcı ve acıtıcı gerçeklerden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu zor zamanda; İhtiyatlı İyimserlik görüşümüzü kaybetmeden, bir ve beraber olmanın zamanıdır! Kayıplarımıza başsağlığı; yaralılarımıza acil şifalar; hepimize metanet temennilerimizi paylaşıyoruz.
Bu kapsamda, şimdi; “ Ekonomi, İnsan İçindir! “ gerçeğini hatırlamanın, “ insan öncelikli-eksenli duruş ve kabulleri “ öncelemenin zamanıdır. Kaybettiğimiz insanlarımızın acısı yanında, maddi ve manevi yıkıma uğrayanların dramları, her türlü parasal-ekonomik değerlendirmelerin üzerinde olmak gerekir. Ancak, kayıpları telafi etmek ve hayata daha donanımlı devam etmek bakımından, ekonomi penceresi ve perspektifini de hesaba katmak gerekiyor. Önümüzdeki uzun ve zahmetli “yeniden inşa süreci“, hiç şüphesiz ekonomik temellere dayanmak durumundadır.
1999 Depremi deneyimleri ve ilgili çalışmaları da gözönüne alınarak, öncelikli birtakım tespitlere ulaşmamız mümkündür:
Güncel istatistiklere göre, ülke nüfusunun depreme maruz kalan on ilinde yaşayan yaklaşık % 16’ sı doğrudan etkilenmiştir. 1999 Depremi’ ne kıyasla iki kattan daha büyük sayıda depremzedenin ortaya çıktığı acı gerçeğini vurgulamalıyız. Türkiye ekonomisinin eldeki son yıllık büyüme rakamlarına göre, felakete uğrayan on ilimizin, ülkemiz toplam gayri safi yurtiçi hasılasına(GSYH) katkısı yaklaşık %10 olup, 2021 yılındaki %11.35 manşetin; 1.15’ lik kısmı buradan kaynaklanmıştır. Alt kırımlara bakıldığında, deprem bölgesinin tarım’ daki katkısı 14.4 iken, sanayi’ nin payı 11.2 düzeyinde gerçekleştiği görülmektedir. Öte yandan, güncellenmiş dış ticaret verileri, ülke toplam ihracatının % 8.8 lik kısmının buradan gerçekleştirildiğine işaret ediyor ki; bunun yarısını Gaziantep karşılamıştır. Nitekim, ülkemizin en büyük sanayi kuruluşları arasında yer alan 151 adet sanayi kuruluşunun bulunduğu coğrafyada, bunların yaklaşık yarısının (71) Gaziantep’te faaliyetlerini sürdürdüğü biliniyor. İhracata mal hazırlama kulvarındaki ağırlık ile önemi ortada olan bölgenin, toplam ithalatımızın da %6.9’ unu gerçekleştirdiğini ifade etmeliyiz. Deprem etkisi ile üretim faaliyetlerinde, en az yarı-yarıya bir azalmanın yaşanacağını, şimdiden öngörmek mümkündür.
Atatürk ve Karakaya başta olmak üzere, ülke enerji ihtiyacının karşılanmasında kritik role sahip 43 adet baraj ve hidroelektrik santral (HES)’ in deprem coğrafyasında konuşlanmış olması da ayrı bir risk rejimine işaret etmektedir. İlaveten, İskenderun Limanı başta olmak üzere ortaya çıkan alt yapı sorunlarının dayatacağı tedarik-lojistik açmaz ile kısıtlar bakımından kısa-orta vadeli yeni değerlendirme ve planlamaların gündeme geleceği açıktır.
Depremin ortaya çıkaracağı kayıpların ekonomik boyutunun kestirilmesi bakımından, önceki tarihli benzer çalışma ve analizlere bakmakta fayda bulunmaktadır. Gerçekleştiği coğrafya ve büyüklük kriterleri bakımından 1999 Marmara Depremi verileri yolgösterici rol oynayabilir, kanısındayız. Öne çıkan ilgili üç çalışmada (Devlet Planlama Teşkilatı, TÜSİAD ve Dünya Bankası) ortaya konulan kimi “ayakları yere basan” tespit ve değerlendirmeleri yeniden hatırlamanın ve ilk öngörüleri çalışmanın zamanıdır. Buna göre, altyapı stoku bakımından kayıp oranının milli gelirin %4’ üne ulaşabileceği; bütçe açığını arttırıcı etkinin GSYH’ nın %2’ sine; cari açığı arttırıcı tesirin ise gene GSYH manşetinin %1 düzeyinde gerçekleşeceği kestirimleri ortaya çıkmaktadır. Hemen ilk değerlendirmemizde, milli gelirimizin % 7’ sine ulaşan bir kayıp ortaya çıkmaktadır ki; mevcut rakamlar ile altmış milyar doları aşan bir toplam telaffuz edilebilmektedir. Üstelik, küresel bazda “büyüme dostu olmayacak” 2023 için büyüme oranımızı %1.5’ un altına çekebilecek bir paralel senaryo da görmezden gelinemeyecektir!
Enkaz kaldırma ve yeniden inşa harcamalarının; “hareket-bereket” temelindeki milli geliri arttırıcı etkilerine karşın, kalkınma net kaleminde ve refah arttırma yolculuğunda ek bir kazanımdan söz edilemeyeceği açıktır. Genel-geçer bir ifadeyle, ülkemiz ekonomisi; Pandemi ve Ukrayna’ dan sonra birbirini takip eden üçüncü büyük şoku yaşamaktadır!
Depremin vurduğu yerleşim bölgelerindeki iki milyonu aşkın binadan zorunlu DASK(Doğal Afet Sigortaları Kurumu) sigortası yaptırma oranının %50’ den az düzeyde kaldığı gerçeği bile, felaketin ekonomik faturasını arttırıcı ve acıtıcı gerçeklerden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu zor zamanda; İhtiyatlı İyimserlik görüşümüzü kaybetmeden, bir ve beraber olmanın zamanıdır! Kayıplarımıza başsağlığı; yaralılarımıza acil şifalar; hepimize metanet temennilerimizi paylaşıyoruz.