hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Prof. Dr. Murat Ferman Prof. Dr. Murat Ferman

    Yaşlılık ekonomisi..

    16.03.2025 Pazar | 16:54Son Güncelleme:

    “Ekonomi, insan içindir; insan ekonomi için değil!” gerçeğini sürekli olarak vurgulamak ve hatırlatmak gerekiyor. İnsan gerçeğini anlama ve izlemenin en doğru yolu ise demografi biliminden geçiyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    TÜİK tarafından henüz kamuoyu ile paylaşılan “İstatistiklerle Yaşlılar, 2024” çalışmasında, ülke nüfusunun gelişim ve geleceği bakımından çok değerli bilgiler yer alıyor. “Yaşlı Nüfus” kapsamına; 65 ve yukarı yaştakilerin dahil edildiğini, en başta hatırlatmak gerekiyor:

    Güncel veriler, Türkiye’nin hızla “yaşlanan” bir demografik seyir ve yaşlanma döngüsü içine girdiğine işaret ediyor. Son beş yılda, yaşlı nüfus oranımız beşte bir oranında bir artış oranı ile dokuz milyon kişiyi aşarak, ilk kez %10 oranını aşmış bulunuyor. Yaşlı nüfusumuzun %44.6 sını erkekler, geri kalan %55.4’ünü kadınlar teşkil ediyor ve yaklaşık üçte ikisi 75 yaşının altında bulunuyor.

    Türkiye’nin hızlı bir yaşlanma sarmalına girmiş bulunduğu; yaşlı nüfusun, diğer yaş gruplarındakilere göre daha yüksek bir hız ile arttığı ve %10 referana eşiğini aştığı ortaya çıkıyor. Nitekim, ülkemizde ortanca yaş bakımından son beş yılda iki yıllık bir artışla 34.4 seviyesine ulaşıldığı; Türkiye’nin artık “genç nüfuslu bir ülke” klasmanından çıktığı görülüyor. Sadece önümüzdeki beş yıl sonunda ortanca yaşın 37.1’e yükselmesi ve otuz beş yıl içinde 48 yaşına ulaşması öngörülürken, Birleşmiş Milletler (BM) tanımına göre, “çok yaşlı nüfusa sahip ülke” kategorisine geçileceği anlaşılıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Genç nüfus fırsat penceresi” nin artık kapanmış olduğu değerlendiriliyor. O halde, yaşlı nüfus oranında dünya ortalamasına şimdiden erişmiş olan Türkiye, dünyanın 194 ülkesi arasında, en yüksek yaşlı nüfusa sahip 75. Ülke konumuna gelmiş bulunuyor. Yaşlı nüfusumuzun, mevcut doğurganlık oranlarının devamı varsayımıyla yapılan demografik projeksiyonlara göre, yaşlı nüfus oranlarının 2030 yılında %13.5; 2040 yılında %17.9; 2060 itibarıyla %27; 2080’de %33.4 ve nihayet yetmişbeş sene sonra %33.6 olacağı öngörülüyor.

    Yaklaşık her dört haneden birinde en az bir yaşlı ferdin yaşadığı; ortalama yaşam süresinin 77 yaşını aştığı bir seyirde, 65 yaşına ulaşan bir vatandaşımızın beklenen yaşam süresi ortalama 17.5 yıla yaklaşmış bulunuyor. Yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında olan yaşlıların oranı %23 düzeyini aşarken, yaşlı nüfusun işgücüne katılma oranının halen %13’ün altında kaldığı, kayıt içi istihdam esas alınarak ifade ediliyor. Halen çalışan nüfusun ağırlıkla tarım sektöründe yoğunlaştığını; sanayi ve inşaat kesimleri toplamının ancak onda bir nispetinde bulunduğunu ayrıca not etmek gerekiyor. İnternet kullanımı bakımından ise, yaşlı nüfusun yaklaşık yarısının aktif kullanıcı oldukları ortaya çıkıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Çalışma çağındaki her yüz kişi başına düşen yaşlı sayısını ifade eden “Yaşlılık Bağımlılık Oranı” incelendiğinde; son beş yılda önemli oranda bir artış ile %15.5 düzeyine ulaşıldığı görülüyor.

    İlgili projeksiyonlarda, yaşlı bağımlılık oranının ciddi bir ivme ile 2030 yılında %19.5; 2040’da %26.5; 2060 itibarıyla %45.5; 2080’de %61.9 ve nihayet yetmişbeş yıl sonra 2100’de %61.6 seviyelerine tırmanma ihtimalleri ortaya konuluyor. Bu tablonun ortaya çıkardığı yakın ve uzak problemler, hiç şüphesiz, ülke ekonomisine ilişkin politika ve uygulamalar bakımından ağırlık kazanan temel faktörler başlığını şimdiden oluşturuyor.

    Meseleye, refah ve esenlik içinde yaşama hakkına sahip tüm nüfusu; “aktif çalışan” ve “pasif çalışan/emekli” kulvarları üzerinden görerek yaklaşmak “İnsan’ı ön plana yerleştiren anlayış” kapsamında gerekli bulunuyor. Başta, sosyal güvenlik-emeklilik boyutları olmak üzere, hızlı yaşlanma gerçeği ile uyumlu yaklaşım ve politikalara duyulan ihtiyaç ortada duruyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yaşlanan nüfus gerçeğinin, ekonomi penceresinden bakıldığında, sağlık hizmetleri; işgücü piyasaları; emeklilik sistemleri başta olmak üzere toplu bir etki analizine tabi tutulması; arka planlarıyla çalışılması gerekiyor.

    Üstelik, sınırlı bir mevcut durum değerlendirmesi bile, şimdiden sıkıntılı ve yerleşik (kronik) hale gelme risk ile ihtimali yüksek akut problemlerin varlığına işaret edebiliyor. Mesela, son aylarda 1.52 düzeyine kadar gerileyen “aktif/pasif sigortalı oranı” bu cümleden olup, toplam sigortalıların %66’sı kadar sayıdaki kişinin emekli maaşı aldığını gösteriyor.

    Emeklilik sisteminde temel sürdürülebilirlik oran kriteri 4.0 ve üzeri (her dört aktif çalışana karşı bir emekli kişi) olduğu için sistem matematiği bakımından düzeltme zarureti açıkça ortaya çıkıyor. Beklenen ortalama hayat süresi bakımından ifade edilen hızlı iyileşme de dikkate alınacak faktörler arasında yer alıyor. Prim toplama kapasitesinin arttırılmasından; emeklilik yaşının 65 üzerine çekilmesine, emeklilik statü farklılıklarının kaldırılmasından; önleyici sağlık hizmetlerinin ön plana çıkarılmasına kadar pek çok değişikliğin radara alınması gerekiyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Mevcut yapının revizyon ve /veya yeniden kurulmasında dikkate alınacak öncelikler arasına; “ödenen prim ve çalışma süresi” gibi reel faktörler ve “yaşlandıkça emekli maaşının artması” benzeri ana kabuller yer almalıdır. Aksi takdirde, 2040 sonrası için emeklilik sistemi işlerliğini korusa dahi, emekli maaşlarının temel ihtiyaç harcamalarının dahi ancak çok küçük bir kısmını karşılayacağı bir sosyo-ekonomik erozyon tablosunu hepimize yaşatacaktır.