Giderek kesinlik kazanan seçim sonuçlarına bakıldığında, Bush-Al Gore döneminden bu yana en az farkla seçmen oyu kazanmış bir 47. Başkan profili ortaya çıkıyor. Ancak, yaygın algı ve rakip kesim tarafından kabul gören haliyle, Trump’ın rakibine “fark attığı” kanaatinin, gene de sarsılmadığı görülüyor.
Ortaya çıkan üçlü seçim galibiyetinin (halkoyu/delege/meclis), hareket alanını serbest kıldığına dair şüphe bulunmuyor. İşte bu algı ve kabul çerçevesinde, Trump’ın çalışma kabinesi kurma ve yönetim ekibini oluşturma yolundaki süratli çabaları yakından izleniyor.
Henüz kesinlik kazanmayan yönetim ekibinin şekillenmesinde, artık “çoğunluğu elinde tutan” Cumhuriyetçi Parti içi denge ile tutumların ağırlıklı rol oynadığı anlaşılıyor. Nitekim, birtakım öne çıkmış adayların devre dışı kalmasında, tamamen bu dinamiklere atıf yapılıyor.
Kesinlik kazanma sonrası kişi ve görev temelli analiz kapısı açık kalmakla birlikte, şimdiden en fazla ses getiren muhtemel atamalar arasında Elon Musk- Vivek Ramaswamy isimleri ve beklenen icraatları ön plana çıkıyor.
Yerleşik bürokrasi ve hakim güçler karşıtı siyasal söylemleri ile bilinen Trump’ın; mevcut düzeni-statükoyu değiştirme işinde Musk’ı, adete “koçbaşı” gibi kullanacağı iddia ediliyor. Maliyet ve masraf kısma konusunda sert ve tavizsiz tutumları, kendi şirketlerindeki uygulamalardan hatırlanan Musk’ın, iş kamu etkinliğine geldiğinde, daha da cesaretli davranması öngörülüyor. Nitekim, satın aldığı sosyal medya şirketindeki çalışanların %80’inini, anında işten çıkarabilen bir profilden bahsediliyor. Daha şimdiden ortaya koymaktan kaçınmadığı hedefler de ilgi çelici açılım ve ihtimalleri gündeme getiriyor: senelik bütçe harcamasında, kısa zamanda %30 oranında ve iki trilyon dolar tutarında bir kesinti sağlanması ve dört yüz adede ulaşan kamusal kuruluşun ciddi bir küçülme ile yüz adedin altına çekilmesi ifadeleri dikkat çekiyor. Kendisini; “harcama ve masraflara karşı alerji sahibi” olarak tanıtan Musk’ ın, kamu kesiminde tasarruf-etkinlik sağlama kapsamındaki uygulamaları merakla bekleniliyor.
Trump’ın; söz konusu genel yaklaşım ve görevlendirmelere ilaveten, seçim öncesi deklere ettiği; “federal eğitim bakanlığı” yapılanmasını kaldırma ve bu suretle eyaletlere daha fazla hareket alanı açma konusunda kararlı olduğu da ifade ediliyor. Nihayet, mevcut devlet yapılanması ve bürokrasiyi; “hallaç pamuğu gibi atmak gerektiğini” iddia eden muhafazakar Heritage Vakfının “Project 2025” yol haritasının hangi kapsam ve derinlikte uygulamaya konulacağı meselesi de zihinleri meşgul ediyor.
Bilhassa, beklenen korumacı ticaret politikaları üzerinden küresel etki ile açılımların beklendiği bir sürecin başında olduğumuz tespiti isabetli bulunuyor. Esasen, Trump’ın benzer kapsamda önceki dönem uygulamaları, bundan sonrası için geçerli olacak önemli okuma ipuçlarını içinde barındırıyor. Kısmi etki analizleri yardımı ile ortaya çıkabilecek kayıp ve zararlar şimdiden ifade edilmekle beraber, belki de bu konuda en gerçekçi tespit; “aceleci değerlendirme ve sonuçlara karşı, herkesi dikkatli olmaya davet eden” IMF sözcüsü Judie Kozack’a ait bulunuyor. Ancak, her durumda, Beyaz Saray’da ikinci dönemi 2029 sonuna kadar devam edecek Trump’ın, mesela, “çevre–iklim dostu” profiline uzak kalacağı, “tecrübeyle sabit” bulunuyor.
İki haftalık bir süreç ertesinde henüz tamamlanan COP29 İklim Zirvesi, yaklaşan Trump iktidarı gölgesinin eksik olmadığı bir vasatta tamamlanıyor. İklim ve çevre hedeflerine ulaşma bakımından yapılması gereken büyük harcama/kaynak aktarımları ile ilgili tartışmalar, zirvenin ilk gününden beri, ön planda kalıyor. Sonuç olarak, COP29; “fosil yakıtlardan çıkış tartışmalarının ikinci plana itildiği” ve parasal boyutun öncelik aldığı bir serimi ortaya çıkarıyor. 2030 yılı kritik hedeflerine ulaşma için gereken yıllık 1.3 trilyon dolarlık finans desteği, yalnızca üçyüz milyar dolar hacim ve dörtte bir düzeyinde kalıyor. Bu haliyle, bilhassa “ihtiyaç sahibi ve iklim tehdidi altındaki ülkeler” bakımından, yetersiz ve başarısız bir sonuç ortaya çıkmış bulunuyor. Küresel planda iklim ve çevre inisiyatifi bakımından beklenen/özlenen dinamizmi sağlamada, maalesef, “bir başka baharı beklemek” gerekiyor.
Başöğretmen Atatürk’ün deyişiyle; dünyanın her tarafında insan topluluğunun en özverili ve saygıdeğer unsurları” olan değerli öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutluyor; ebediyete intikal eden meslek büyüklerimizin aziz ve temiz hatıraları önünde hürmetle eğiliyoruz.
Giderek kesinlik kazanan seçim sonuçlarına bakıldığında, Bush-Al Gore döneminden bu yana en az farkla seçmen oyu kazanmış bir 47. Başkan profili ortaya çıkıyor. Ancak, yaygın algı ve rakip kesim tarafından kabul gören haliyle, Trump’ın rakibine “fark attığı” kanaatinin, gene de sarsılmadığı görülüyor.
Ortaya çıkan üçlü seçim galibiyetinin (halkoyu/delege/meclis), hareket alanını serbest kıldığına dair şüphe bulunmuyor. İşte bu algı ve kabul çerçevesinde, Trump’ın çalışma kabinesi kurma ve yönetim ekibini oluşturma yolundaki süratli çabaları yakından izleniyor.
Henüz kesinlik kazanmayan yönetim ekibinin şekillenmesinde, artık “çoğunluğu elinde tutan” Cumhuriyetçi Parti içi denge ile tutumların ağırlıklı rol oynadığı anlaşılıyor. Nitekim, birtakım öne çıkmış adayların devre dışı kalmasında, tamamen bu dinamiklere atıf yapılıyor.
Kesinlik kazanma sonrası kişi ve görev temelli analiz kapısı açık kalmakla birlikte, şimdiden en fazla ses getiren muhtemel atamalar arasında Elon Musk- Vivek Ramaswamy isimleri ve beklenen icraatları ön plana çıkıyor.
Yerleşik bürokrasi ve hakim güçler karşıtı siyasal söylemleri ile bilinen Trump’ın; mevcut düzeni-statükoyu değiştirme işinde Musk’ı, adete “koçbaşı” gibi kullanacağı iddia ediliyor. Maliyet ve masraf kısma konusunda sert ve tavizsiz tutumları, kendi şirketlerindeki uygulamalardan hatırlanan Musk’ın, iş kamu etkinliğine geldiğinde, daha da cesaretli davranması öngörülüyor. Nitekim, satın aldığı sosyal medya şirketindeki çalışanların %80’inini, anında işten çıkarabilen bir profilden bahsediliyor. Daha şimdiden ortaya koymaktan kaçınmadığı hedefler de ilgi çelici açılım ve ihtimalleri gündeme getiriyor: senelik bütçe harcamasında, kısa zamanda %30 oranında ve iki trilyon dolar tutarında bir kesinti sağlanması ve dört yüz adede ulaşan kamusal kuruluşun ciddi bir küçülme ile yüz adedin altına çekilmesi ifadeleri dikkat çekiyor. Kendisini; “harcama ve masraflara karşı alerji sahibi” olarak tanıtan Musk’ ın, kamu kesiminde tasarruf-etkinlik sağlama kapsamındaki uygulamaları merakla bekleniliyor.
Trump’ın; söz konusu genel yaklaşım ve görevlendirmelere ilaveten, seçim öncesi deklere ettiği; “federal eğitim bakanlığı” yapılanmasını kaldırma ve bu suretle eyaletlere daha fazla hareket alanı açma konusunda kararlı olduğu da ifade ediliyor. Nihayet, mevcut devlet yapılanması ve bürokrasiyi; “hallaç pamuğu gibi atmak gerektiğini” iddia eden muhafazakar Heritage Vakfının “Project 2025” yol haritasının hangi kapsam ve derinlikte uygulamaya konulacağı meselesi de zihinleri meşgul ediyor.
Bilhassa, beklenen korumacı ticaret politikaları üzerinden küresel etki ile açılımların beklendiği bir sürecin başında olduğumuz tespiti isabetli bulunuyor. Esasen, Trump’ın benzer kapsamda önceki dönem uygulamaları, bundan sonrası için geçerli olacak önemli okuma ipuçlarını içinde barındırıyor. Kısmi etki analizleri yardımı ile ortaya çıkabilecek kayıp ve zararlar şimdiden ifade edilmekle beraber, belki de bu konuda en gerçekçi tespit; “aceleci değerlendirme ve sonuçlara karşı, herkesi dikkatli olmaya davet eden” IMF sözcüsü Judie Kozack’a ait bulunuyor. Ancak, her durumda, Beyaz Saray’da ikinci dönemi 2029 sonuna kadar devam edecek Trump’ın, mesela, “çevre–iklim dostu” profiline uzak kalacağı, “tecrübeyle sabit” bulunuyor.
İki haftalık bir süreç ertesinde henüz tamamlanan COP29 İklim Zirvesi, yaklaşan Trump iktidarı gölgesinin eksik olmadığı bir vasatta tamamlanıyor. İklim ve çevre hedeflerine ulaşma bakımından yapılması gereken büyük harcama/kaynak aktarımları ile ilgili tartışmalar, zirvenin ilk gününden beri, ön planda kalıyor. Sonuç olarak, COP29; “fosil yakıtlardan çıkış tartışmalarının ikinci plana itildiği” ve parasal boyutun öncelik aldığı bir serimi ortaya çıkarıyor. 2030 yılı kritik hedeflerine ulaşma için gereken yıllık 1.3 trilyon dolarlık finans desteği, yalnızca üçyüz milyar dolar hacim ve dörtte bir düzeyinde kalıyor. Bu haliyle, bilhassa “ihtiyaç sahibi ve iklim tehdidi altındaki ülkeler” bakımından, yetersiz ve başarısız bir sonuç ortaya çıkmış bulunuyor. Küresel planda iklim ve çevre inisiyatifi bakımından beklenen/özlenen dinamizmi sağlamada, maalesef, “bir başka baharı beklemek” gerekiyor.
Başöğretmen Atatürk’ün deyişiyle; dünyanın her tarafında insan topluluğunun en özverili ve saygıdeğer unsurları” olan değerli öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutluyor; ebediyete intikal eden meslek büyüklerimizin aziz ve temiz hatıraları önünde hürmetle eğiliyoruz.