

Son üç aylık dönemde, birbirini takip eden üç büyük ölçekli zirai don felaketi yaşandığını unutmamak gerekiyor. Şubat ayında Adana, Mersin ve Hatay başta olmak üzere güney bölgelerimizde yaşanan ilk sıkıntıyı takiben Mart ayı içerisinde Ege bölgemizde don hadisesi yaşanıyor. Asıl büyük darbeyi ise 10-12 Nisan sürecinde yaşanan ve tüm bölgelerimizi etkisi altına alan felaketin vurduğu anlaşılıyor. Dünyada bir numaralı ihracatçı konumunda bulunduğumuz başta kayısı olmak üzere, fındık ve üzüm, incir, elma gibi meyvelerde büyük kayıp yaşandığı ortaya çıkıyor. Hasar tespit çalışmaları devam etmekle beraber, sert çekirdekli meyve kategorisindeki rekolte kaybının %70’ leri aştığı ifade ediliyor. İlk resmi beyanlara göre 36 ilimizi etkilediği belirtilen zirai don felaketinin, aslında 65 ildeki tarımsal faaliyetleri olumsuz etkilediği TZOB (Türkiye Ziraat Odaları Birliği) yetkilileri tarafından vurgulanıyor.
İkiyüzü aşkın farklı çeşitte tarım ürünü yetiştirilen ülkemiz, tarımsal üretimde dünyada ilk on arasında yer alıyor; nüfusun beşte birinden az oranda bir kesimi bu sektörde katma değer üretiyor. Birbuçuk trilyon dolara ulaşan büyüklükteki ekonominin ancak %5’ini teşkil eden sektörden geçim sağlayan vatandaşlarımızın yaş ortalaması ellili yaşlara ulaşmış bulunuyor. Geçtiğimiz yılda, tüm zamanların en yüksek miktarına ulaşan tarım ürünleri dış satım miktarı ile toplam ihraç gelirlerinin %16’sı elde edilmiş oluyor. Bu çerçevede meyve-sebze kaleminde 2.7 milyar dolarlık; kuru meyve ve mamulleri tarife pozisyonlarında 1.9 milyar dolarlık ihracat geliri kazandırılıyor. Tarım ürünleri ihracatında yakın hedefin kırk milyar dolar olarak belirlendiği biliniyor. Son yıllarda, hayvan yemi dahil olmak üzere ithalat penceresinin de açıldığı bu kulvarda buğday, soya fasulyesi ve ham ayçiçeği yağı ürünleri ilk sıraları alıyor. Türkiye’nin “net tarım ürünleri ihracatçısı” kimlik ve kudretinden uzaklaştığı ve ürün bazında yeterlilik kulvarlarında irtifa kaybettiği, uzmanlar tarafından ifade ediliyor.
Tarım ve Ormancılık Bakanı tarafından “hububat; baklagiller; yağlı tohumlar başta olmak üzere stratejik riski yüksek ürünlerin felaket etkisinden uzak kaldığı”, özellikle belirtiliyor. Ancak, yaz meyveleri ve kayısı; fındık; çay; üzüm sarma yaprağı gibi pek çok üründe arz sıkıntısı ortaya çıkması bekleniliyor. “Tarla’dan, Tezgah’a” kurgu ve mantığı ile düşünülen ve zaten hal ve dağıtım zinciri boyunca “pahalılaştırıcı/fahiş fiyata yönlendirici” bir bozulmuş yapı ile yaşanan sıkıntıların artacağı konusunda şüphe bulunmuyor. TZOB Tarla-Tezgah Karşılaştırmalı Fiyat Tabloları; TEPAV Gıda Endeksi; Türk-İş Mutfak Endeksi gibi ölçümlerde de bu durumun tezahürleri zaten izlenebiliyor. Şimdi beklenen; azalan tedarik ile birlikte, önce depolanmış ürün fiyatlarının, sonra (olduğu kadarıyla) yeni mahsul etiketlerinde artış yaşanması, enflasyon manşetine yükseltici etki ortaya çıkmasıdır. Ayrıca, ihraca konu ürünlerde ihracata bağlı fiyat artışı ve “ihracat yoluyla yoksunlaşma/yoksullaşma” olumsuz etkisi bekleniliyor. İlaveten, arz eksikliği temelinde ortaya çıkacak ithalat talebinin; karşıdaki ihracatçı tarafından fiyat yükseltme kaldıracı olarak değerlendirilmesi yüksek ihtimal dahilinde değerlendiriliyor. Bolluk-bereket ayları (olumlu) etkisinin, önümüzdeki yaz dönemi enflasyon manşetleri bakımından görülemeyeceği ihtimali ve yıllık enflasyon manşetinde yukarı yönlü etki yaratma riski de artmış bulunuyor. Ülkemizde hızla azalan tarıma ayrılmış alanlar sorunu da yeniden hatırlanıyor: 2001 yılından bu güne söz konusu değer; kişi başına 4 dönüm iken, günümüzde 2.8 dönüme geriliyor. Nüfusumuz artarken, tarım alanlarımız azalıyor. Orta-uzun vadede tarımın her alanında yapılacak çok iş; alınacak çok mesafe bulunuyor. Ancak, şimdi yaşanan felaket ile büyük sıkıntılar yaşayacak üretici /çiftçi için acil destek tedbirlerini devreye almak gerekiyor. Bir trilyon lira düzeyinde borç yükü altında bulunan bu kesime; nakit yardımı ve girdi desteği sağlanması, bankalara ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçların faizsiz ertelenmesi ve yeni kredi imkanları sağlanması dahil yardım elinin uzatılması değerlendiriliyor. Üstelik, tam ondokuz yıl önce yasalaşan 5488 sayılı Tarım Kanunu’ nun amir hükmüne göre; “tarımsal destek miktarının, Gayri Safi Milli Hasıla rakamının %1’inin altına düşmemesi” gerekir iken, geçen dönemde hep %0.5 oranı altında kalındığını hatırlamak gerekiyor. Yıllardır hakedilen desteğin altında kaynak aktarımı ile yetinen tarım kesimine anlayışlı davranmak ve gerekirse “pozitif ayrımcılık” yapmak isabetli görülüyor.
“Seksen günlük icraat ve kararları ile seksen yıllık küresel düzeni sarsan” Donald Trump’ın yol açtığı kargaşa ve belirsizlik devam ediyor. Gümrük vergileri başta olmak üzere re’sen aldığı kararları; “olağanüstü/acil hal yetkisi” çerçevesinde gerçekleştiren Trump’a, tam da bu noktadan hukuki karşı çıkışlar artıyor; giderek daha çok zemin kazanıyor. Göçmenlik düzenlemeleri başta gelmek üzere daha önce de yasal karşı kararlara muhatap olan Trump’a bu kez ticaret politikaları üzerinden dava açılıyor. Hafta başında bir kağıt ürünleri şirketi tarafından açılan gümrük vergisi iptal davasının ardından, sadece saatler evvel Kaliforniya eyaletinin açtığı iptal davası gündeme geliyor. Dünyanın en büyük beşinci ekonomisi konumundaki Kaliforniya eyaleti meşhur Silikon Vadisi’ ni de barındırıyor. Dünyanın birinci ve ikinci büyük ekonomilerinin ticaret savaşlarına şimdi beşinci en büyük de katılırken, ticarette zor zamanlar diğer tüm ekonomileri de, ayrım gözetmeden birlikte bekliyor!.
Son üç aylık dönemde, birbirini takip eden üç büyük ölçekli zirai don felaketi yaşandığını unutmamak gerekiyor. Şubat ayında Adana, Mersin ve Hatay başta olmak üzere güney bölgelerimizde yaşanan ilk sıkıntıyı takiben Mart ayı içerisinde Ege bölgemizde don hadisesi yaşanıyor. Asıl büyük darbeyi ise 10-12 Nisan sürecinde yaşanan ve tüm bölgelerimizi etkisi altına alan felaketin vurduğu anlaşılıyor. Dünyada bir numaralı ihracatçı konumunda bulunduğumuz başta kayısı olmak üzere, fındık ve üzüm, incir, elma gibi meyvelerde büyük kayıp yaşandığı ortaya çıkıyor. Hasar tespit çalışmaları devam etmekle beraber, sert çekirdekli meyve kategorisindeki rekolte kaybının %70’ leri aştığı ifade ediliyor. İlk resmi beyanlara göre 36 ilimizi etkilediği belirtilen zirai don felaketinin, aslında 65 ildeki tarımsal faaliyetleri olumsuz etkilediği TZOB (Türkiye Ziraat Odaları Birliği) yetkilileri tarafından vurgulanıyor.
İkiyüzü aşkın farklı çeşitte tarım ürünü yetiştirilen ülkemiz, tarımsal üretimde dünyada ilk on arasında yer alıyor; nüfusun beşte birinden az oranda bir kesimi bu sektörde katma değer üretiyor. Birbuçuk trilyon dolara ulaşan büyüklükteki ekonominin ancak %5’ini teşkil eden sektörden geçim sağlayan vatandaşlarımızın yaş ortalaması ellili yaşlara ulaşmış bulunuyor. Geçtiğimiz yılda, tüm zamanların en yüksek miktarına ulaşan tarım ürünleri dış satım miktarı ile toplam ihraç gelirlerinin %16’sı elde edilmiş oluyor. Bu çerçevede meyve-sebze kaleminde 2.7 milyar dolarlık; kuru meyve ve mamulleri tarife pozisyonlarında 1.9 milyar dolarlık ihracat geliri kazandırılıyor. Tarım ürünleri ihracatında yakın hedefin kırk milyar dolar olarak belirlendiği biliniyor. Son yıllarda, hayvan yemi dahil olmak üzere ithalat penceresinin de açıldığı bu kulvarda buğday, soya fasulyesi ve ham ayçiçeği yağı ürünleri ilk sıraları alıyor. Türkiye’nin “net tarım ürünleri ihracatçısı” kimlik ve kudretinden uzaklaştığı ve ürün bazında yeterlilik kulvarlarında irtifa kaybettiği, uzmanlar tarafından ifade ediliyor.
Tarım ve Ormancılık Bakanı tarafından “hububat; baklagiller; yağlı tohumlar başta olmak üzere stratejik riski yüksek ürünlerin felaket etkisinden uzak kaldığı”, özellikle belirtiliyor. Ancak, yaz meyveleri ve kayısı; fındık; çay; üzüm sarma yaprağı gibi pek çok üründe arz sıkıntısı ortaya çıkması bekleniliyor. “Tarla’dan, Tezgah’a” kurgu ve mantığı ile düşünülen ve zaten hal ve dağıtım zinciri boyunca “pahalılaştırıcı/fahiş fiyata yönlendirici” bir bozulmuş yapı ile yaşanan sıkıntıların artacağı konusunda şüphe bulunmuyor. TZOB Tarla-Tezgah Karşılaştırmalı Fiyat Tabloları; TEPAV Gıda Endeksi; Türk-İş Mutfak Endeksi gibi ölçümlerde de bu durumun tezahürleri zaten izlenebiliyor. Şimdi beklenen; azalan tedarik ile birlikte, önce depolanmış ürün fiyatlarının, sonra (olduğu kadarıyla) yeni mahsul etiketlerinde artış yaşanması, enflasyon manşetine yükseltici etki ortaya çıkmasıdır. Ayrıca, ihraca konu ürünlerde ihracata bağlı fiyat artışı ve “ihracat yoluyla yoksunlaşma/yoksullaşma” olumsuz etkisi bekleniliyor. İlaveten, arz eksikliği temelinde ortaya çıkacak ithalat talebinin; karşıdaki ihracatçı tarafından fiyat yükseltme kaldıracı olarak değerlendirilmesi yüksek ihtimal dahilinde değerlendiriliyor. Bolluk-bereket ayları (olumlu) etkisinin, önümüzdeki yaz dönemi enflasyon manşetleri bakımından görülemeyeceği ihtimali ve yıllık enflasyon manşetinde yukarı yönlü etki yaratma riski de artmış bulunuyor. Ülkemizde hızla azalan tarıma ayrılmış alanlar sorunu da yeniden hatırlanıyor: 2001 yılından bu güne söz konusu değer; kişi başına 4 dönüm iken, günümüzde 2.8 dönüme geriliyor. Nüfusumuz artarken, tarım alanlarımız azalıyor. Orta-uzun vadede tarımın her alanında yapılacak çok iş; alınacak çok mesafe bulunuyor. Ancak, şimdi yaşanan felaket ile büyük sıkıntılar yaşayacak üretici /çiftçi için acil destek tedbirlerini devreye almak gerekiyor. Bir trilyon lira düzeyinde borç yükü altında bulunan bu kesime; nakit yardımı ve girdi desteği sağlanması, bankalara ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçların faizsiz ertelenmesi ve yeni kredi imkanları sağlanması dahil yardım elinin uzatılması değerlendiriliyor. Üstelik, tam ondokuz yıl önce yasalaşan 5488 sayılı Tarım Kanunu’ nun amir hükmüne göre; “tarımsal destek miktarının, Gayri Safi Milli Hasıla rakamının %1’inin altına düşmemesi” gerekir iken, geçen dönemde hep %0.5 oranı altında kalındığını hatırlamak gerekiyor. Yıllardır hakedilen desteğin altında kaynak aktarımı ile yetinen tarım kesimine anlayışlı davranmak ve gerekirse “pozitif ayrımcılık” yapmak isabetli görülüyor.
“Seksen günlük icraat ve kararları ile seksen yıllık küresel düzeni sarsan” Donald Trump’ın yol açtığı kargaşa ve belirsizlik devam ediyor. Gümrük vergileri başta olmak üzere re’sen aldığı kararları; “olağanüstü/acil hal yetkisi” çerçevesinde gerçekleştiren Trump’a, tam da bu noktadan hukuki karşı çıkışlar artıyor; giderek daha çok zemin kazanıyor. Göçmenlik düzenlemeleri başta gelmek üzere daha önce de yasal karşı kararlara muhatap olan Trump’a bu kez ticaret politikaları üzerinden dava açılıyor. Hafta başında bir kağıt ürünleri şirketi tarafından açılan gümrük vergisi iptal davasının ardından, sadece saatler evvel Kaliforniya eyaletinin açtığı iptal davası gündeme geliyor. Dünyanın en büyük beşinci ekonomisi konumundaki Kaliforniya eyaleti meşhur Silikon Vadisi’ ni de barındırıyor. Dünyanın birinci ve ikinci büyük ekonomilerinin ticaret savaşlarına şimdi beşinci en büyük de katılırken, ticarette zor zamanlar diğer tüm ekonomileri de, ayrım gözetmeden birlikte bekliyor!.