Dünyanın rezerv parasına ait son yirmiüç yılın en yüksek faiz oranını uzun süre koruyan FED’in, dört yıllık bir aradan sonra, ilk kez oransal indirim kararı alması, gelişmelerin flaş yönünü oluşturdu. Yön ve zamanlama bakımından piyasa beklentilerine uygun, ancak montan/büyüklük bakımından oldukça şaşırtıcı bir tabela karşımıza çıkmış oldu. Beklenen faiz indirimi sürecinin bu “kuvvetli giriş kararı” ile başlatılması, FED’in ilgili dayanak ve argumanlarına yönelik ilgi ve sorgulama ihtiyacını kuvvetlendirdi.
Kararın açıklanmasından dakikalar sonra, aynı eflatun kravat; yüz ifadesi ve dakik zaman planlaması ile toplantıya çıkan Powell, gerek konuşma metni, gerekse, soru-cevap performansıyla güçlü bir arka plan/dayanak oluşturmada yetersiz kaldı. 2024-26 dönemine ait temel göstergelerle ilgili öngörülerde ortaya koyulan yeni tablodaki manşetlerin destekleyici unsurları eksik bulundu. Bilindik ve çok kez referans verilmiş birtakım ibarelerin dışına çıkılamadığı izlendi: “risk dengesi; gelişen görünüm; veri temelli karar” ve benzeri kavramlar, adeta, temcit pilavı tadına taşındı!. Uzun bir süreden sonra ilk kez oyçokluğu ile alınan 0,50 puanlık indirimin, ABD seçimleri öncesindeki son faiz düzenleme fırsatı olarak değerlendirildiği kanısı ön plana çıktı. Alternatif bir okuma ile, FED yönetiminin, Demokrat aday Harris’e “çiçek attığına” dair senaryolar da devreye alındı.
FED kararı ile aylardır gündemde olan “güçlü dolar sendromu” nun hemen sona erdiğini iddia etmek gerçekçi görünmüyor. Nitekim, altın ve sermaye piyasalarının ilk çıkışlarının, kısa bir süre içinde “dolar sopası” ile terbiye edildiğine şahit olunuyor. Gene de, güncel FED kararını; Türkiye ekonomisi bakımından görece rahatlık ve fon çekmede avantajlı bir sürecin başlangıcı olarak değerlendirmek gerekiyor. Yüksek faiz üzerinden “ben-merkezcil” bir politikayı uzun süredir koruyan ABD, bu kararla birlikte geri adım atmış bulunuyor. Ancak, birkaç istisna hariç, faizde indirim sürecine kollektif olarak katılmış dünya merkez bankalarının, bu gidişattaki liderlik pozisyonuna da şimdiden soyunduğu görülüyor.
TCMB, Eylül PPK toplantısında, beklentilere paralel biçimde, gösterge faiz oranına, aralıksız yedinci kez “dokunmadı”. Bu yönüyle kritik önemi artan karar metini içeriği bakımından da, yeni ve ufuk açıcı içerik ile işaretlere yer verilmedi. Genel sıkılaştırmacı / sıkı duruşun kuvvetle konfirme edilmesinin ve hizmetler kulvarındaki katılık vurgusunun dışında yeni bir açılıma alan açılmadı. Metindeki; “hizmetler sektöründeki iyileşmenin son çeyreğe ötelenmesi” ifadesi de, bu duruşun destekleyici bir dayanağı olarak dikkat çekti. İlaveten, “beklenti kulvarında olumlu gelişme” olgusuna yapılan vurgu gözden kaçmadı. Yetki ve sorumluluğu altındaki parasal politikaların, bütünleştirici maliye ile yapısal reform bacaklarıyla desteklenmesi ihtiyacına sürekli dikkat çeken Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, bu kez metinde ilgili herhangi bir ibareye yer vermedi. Merkez’in, “bekle-gör politikası” uyarınca yoluna devam edeceği anlaşıldı.
Yakın süreçte, Rusya ve Brezilya merkez bankalarından gelen rutin-dışı “faiz artışı” kararları dışarıda bırakıldığında, küresel planda, eko-politik dinamiklerin merkezine oturtulan merkez bankalarının, ortak bir faiz-politika kulvarına birlikte girdikleri görülüyor. Üstelik, Japonya merkez bankasının; müthiş bir beceri ve/veya sıkı bir acemilikten hangisi olduğu zamanla anlaşılacak yakın zamandaki faiz artırma kararını da bir tarafa ayırmak gerekiyor. Giderek karmaşıklaşan küresel sorunların hal ve çözümünde, merkez bankaları odağa konulmuş olsa da, “sihirli çözüm sahibi süper kahraman elbisesi”nin bunların üzerlerinde eğreti duracağı açıkça görülüyor!
Dünyanın rezerv parasına ait son yirmiüç yılın en yüksek faiz oranını uzun süre koruyan FED’in, dört yıllık bir aradan sonra, ilk kez oransal indirim kararı alması, gelişmelerin flaş yönünü oluşturdu. Yön ve zamanlama bakımından piyasa beklentilerine uygun, ancak montan/büyüklük bakımından oldukça şaşırtıcı bir tabela karşımıza çıkmış oldu. Beklenen faiz indirimi sürecinin bu “kuvvetli giriş kararı” ile başlatılması, FED’in ilgili dayanak ve argumanlarına yönelik ilgi ve sorgulama ihtiyacını kuvvetlendirdi.
Kararın açıklanmasından dakikalar sonra, aynı eflatun kravat; yüz ifadesi ve dakik zaman planlaması ile toplantıya çıkan Powell, gerek konuşma metni, gerekse, soru-cevap performansıyla güçlü bir arka plan/dayanak oluşturmada yetersiz kaldı. 2024-26 dönemine ait temel göstergelerle ilgili öngörülerde ortaya koyulan yeni tablodaki manşetlerin destekleyici unsurları eksik bulundu. Bilindik ve çok kez referans verilmiş birtakım ibarelerin dışına çıkılamadığı izlendi: “risk dengesi; gelişen görünüm; veri temelli karar” ve benzeri kavramlar, adeta, temcit pilavı tadına taşındı!. Uzun bir süreden sonra ilk kez oyçokluğu ile alınan 0,50 puanlık indirimin, ABD seçimleri öncesindeki son faiz düzenleme fırsatı olarak değerlendirildiği kanısı ön plana çıktı. Alternatif bir okuma ile, FED yönetiminin, Demokrat aday Harris’e “çiçek attığına” dair senaryolar da devreye alındı.
FED kararı ile aylardır gündemde olan “güçlü dolar sendromu” nun hemen sona erdiğini iddia etmek gerçekçi görünmüyor. Nitekim, altın ve sermaye piyasalarının ilk çıkışlarının, kısa bir süre içinde “dolar sopası” ile terbiye edildiğine şahit olunuyor. Gene de, güncel FED kararını; Türkiye ekonomisi bakımından görece rahatlık ve fon çekmede avantajlı bir sürecin başlangıcı olarak değerlendirmek gerekiyor. Yüksek faiz üzerinden “ben-merkezcil” bir politikayı uzun süredir koruyan ABD, bu kararla birlikte geri adım atmış bulunuyor. Ancak, birkaç istisna hariç, faizde indirim sürecine kollektif olarak katılmış dünya merkez bankalarının, bu gidişattaki liderlik pozisyonuna da şimdiden soyunduğu görülüyor.
TCMB, Eylül PPK toplantısında, beklentilere paralel biçimde, gösterge faiz oranına, aralıksız yedinci kez “dokunmadı”. Bu yönüyle kritik önemi artan karar metini içeriği bakımından da, yeni ve ufuk açıcı içerik ile işaretlere yer verilmedi. Genel sıkılaştırmacı / sıkı duruşun kuvvetle konfirme edilmesinin ve hizmetler kulvarındaki katılık vurgusunun dışında yeni bir açılıma alan açılmadı. Metindeki; “hizmetler sektöründeki iyileşmenin son çeyreğe ötelenmesi” ifadesi de, bu duruşun destekleyici bir dayanağı olarak dikkat çekti. İlaveten, “beklenti kulvarında olumlu gelişme” olgusuna yapılan vurgu gözden kaçmadı. Yetki ve sorumluluğu altındaki parasal politikaların, bütünleştirici maliye ile yapısal reform bacaklarıyla desteklenmesi ihtiyacına sürekli dikkat çeken Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, bu kez metinde ilgili herhangi bir ibareye yer vermedi. Merkez’in, “bekle-gör politikası” uyarınca yoluna devam edeceği anlaşıldı.
Yakın süreçte, Rusya ve Brezilya merkez bankalarından gelen rutin-dışı “faiz artışı” kararları dışarıda bırakıldığında, küresel planda, eko-politik dinamiklerin merkezine oturtulan merkez bankalarının, ortak bir faiz-politika kulvarına birlikte girdikleri görülüyor. Üstelik, Japonya merkez bankasının; müthiş bir beceri ve/veya sıkı bir acemilikten hangisi olduğu zamanla anlaşılacak yakın zamandaki faiz artırma kararını da bir tarafa ayırmak gerekiyor. Giderek karmaşıklaşan küresel sorunların hal ve çözümünde, merkez bankaları odağa konulmuş olsa da, “sihirli çözüm sahibi süper kahraman elbisesi”nin bunların üzerlerinde eğreti duracağı açıkça görülüyor!