İlgili kesimleri; ortak temelde memnun etmeyecek nafile bir rakam-sonuçtan kaçınabilmek, maalesef mümkün görülmüyor. İşgören kesimi, geride bırakılan yılın reel kayıplarına da bakarken, işveren cephesinde dikkatler, “hedef enflasyon” kerterizi üzerinden sadece önümüzdeki seneye yoğunlaşıyor; daha baştan senkronizasyon sağlanamıyor! Üstelik, “kime ve neye göre; hangi hedef rakamı”, “ücretli kesimin alması gereken refah payı” ve benzeri ek faktörler de işi zorlaştırıcı tarafta yer alıyor. Asgari ücret temelinde yürütülen tartışmalar ekseninden çıkıyor, averaj(ortalama) ücret üzerinden tüm ekonomiye bulaşıyor; sınırlı bir kesim için geçerli olması gereken tartışmalar, resmin tamamına hakim kılınmış oluyor.
Refah düzeyi yüksek ve görece gelişmiş ekonomilerde, ücretli kesimin onda birinden düşük sayıda kişiye uygulanan asgari ücret, ülkemizde toplamın yarıdan fazlasını temsil ediyor. Oysa, sadece yirmi yıl öncesine Türkiye’de de, onda birlik oranın geçerli olduğu hatırlanıyor. Gene, ortalama ücret ile asgari ücret arasındaki oransal ilişkinin de, son yirmi yılda, %45’den; %85’e yükseldiği izleniyor. İdeal oranının; %25 civarında olması gerektiği not ediliyor. Ülkemizde çalışan nüfusun toplu halde ve süratle “asgari ücretle çalışır hale geldiği” açık ve net biçimde izleniyor. Bir araştırmaya göre, özel sektör çalışanlarının üçte ikisi, asgari ücret ile en çok %20 fazlası aralığındaki ücret bandına sıkışmış bulunuyor. Bu kesim içinde, “avukat”, “mühendis” gibi unvan ve yeterlilik sahip nitelikli işgücü bileşenleri de yer alıyor. Üniversite mezunlarının; ortalama ücret/asgari ücret tablosunda en çok kaybeden kesim olduğu ortaya çıkıyor. Mevcut durumda, asgari ücretin iki katından fazla kazanan ücretli oranı, son beş yılda hızla gerileyerek sadece %7.5 düzeyine düşüyor. Bir başka ifadeyle, ülkemizde çalışanların ezici çoğunluğu (%92.5) asgari ücret düzeyinin en fazla iki katı aralığındaki maaşlarla çalışmaya devam ediyorlar. Hal böyle olunca, aslında “dar ölçekli” ve “mevzi” niteliklerde bir eko-politik başlık olması gereken asgari ücret dinamikleri, enflasyon cenderesi de hesaba katılarak, ulusal bir düzeye taşınıyor. Bırakınız, tüm özel sektör ücret artışlarını; iş dünyasının yapacağı zam oranlarının dahi etki sahasına dahil edildiği bir karmaşık süreç karşımızda yer alıyor.
Suriye’deki yüksek tempolu gelişmeler paralelinde, haftanın hemen başında %8 gibi yüksek oranda artan borsanın, hemen ertesinde “kazançlarını silmiş olması” dikkatle not ediliyor. Açığa satış yasağının kaldırılması; finansal kurumlar için enflasyon düzeltmesinin rafa kaldırılması benzeri doping katkı/etkilerinin dışında, borsanın öznel rekabetçi potansiyel ile kabiliyeti yeniden gündeme geliyor. Haziran ayında yasalaşan mevzuat çerçevesinde, ikincil düzenlemelerin beklendiği kripto varlıkların alternatif duruş ile gelişimleri de, yılın son günlerinde yakından takip ediliyor. İçeride Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, dışarıda ABD Hazine Bakanı Yellen tarafından “temkinli olunması” açıklamaları eşliğinde, Türkiye’de bireysel yatırımcıların ( ve veya oyuncuların) en fazla ilgi gösterdiği alan olarak kripto para piyasaları ön plana çıkıyor. Bizzat Bakan Şimşek’in ifadesiyle; ”yirmiiki milyon adeti aşan kripto hesabı ile, en fazla ilginin; en riskli alana yöneldiği “ ortaya konmuş oluyor. Şimşek, finansal okuryazarlığın önemine ve risk-getiri arasındaki denge kurma gereğine önemle vurgu yapıyor.
Çeşitli araştırmalar, ülkemizde her beş kişiden birinin kripto yatırımcısı/oyuncusu olduğunu ve bu kişiler arasında her dört kişiden üçünün “kısa vadeli” alım-satım tercihinde bulunduğunu tespit ediyor. Son altı ayda kripto dünyasına giriş yapanların hız kazandığı ve Türkiye’nin, nüfusuna oranla dünyanın üçüncü en büyük yatırımcı/oyuncu sayısına ulaştığı ifade ediliyor. Ülkemizde, onaltı yaş ve üzeri internet kullanıcılarının dörtte birinden fazlasının kripto piyasasında yer aldığı anlaşılıyor. Dünya genelinde ise kripto dünyası katılımcılarının, %33’lük bir artışla 562 milyona ulaştığı görülüyor. Trump iktidarı beklentileriyle yüzbin dolar eşiğini aşarak “bayrak gösteren” kripto varlıkta yaşanan ani değer düşüşleri; Çin mahreçli yeni kuantum çipinin ortaya çıkması gibi güncel gelişmeler ışığında, kripto piyasaları bakımından “genel risk değerlendirmeleri ipoteğinden kurtulmanın zor olacağı” görüşü ön plana taşınıyor.
İlgili kesimleri; ortak temelde memnun etmeyecek nafile bir rakam-sonuçtan kaçınabilmek, maalesef mümkün görülmüyor. İşgören kesimi, geride bırakılan yılın reel kayıplarına da bakarken, işveren cephesinde dikkatler, “hedef enflasyon” kerterizi üzerinden sadece önümüzdeki seneye yoğunlaşıyor; daha baştan senkronizasyon sağlanamıyor! Üstelik, “kime ve neye göre; hangi hedef rakamı”, “ücretli kesimin alması gereken refah payı” ve benzeri ek faktörler de işi zorlaştırıcı tarafta yer alıyor. Asgari ücret temelinde yürütülen tartışmalar ekseninden çıkıyor, averaj(ortalama) ücret üzerinden tüm ekonomiye bulaşıyor; sınırlı bir kesim için geçerli olması gereken tartışmalar, resmin tamamına hakim kılınmış oluyor.
Refah düzeyi yüksek ve görece gelişmiş ekonomilerde, ücretli kesimin onda birinden düşük sayıda kişiye uygulanan asgari ücret, ülkemizde toplamın yarıdan fazlasını temsil ediyor. Oysa, sadece yirmi yıl öncesine Türkiye’de de, onda birlik oranın geçerli olduğu hatırlanıyor. Gene, ortalama ücret ile asgari ücret arasındaki oransal ilişkinin de, son yirmi yılda, %45’den; %85’e yükseldiği izleniyor. İdeal oranının; %25 civarında olması gerektiği not ediliyor. Ülkemizde çalışan nüfusun toplu halde ve süratle “asgari ücretle çalışır hale geldiği” açık ve net biçimde izleniyor. Bir araştırmaya göre, özel sektör çalışanlarının üçte ikisi, asgari ücret ile en çok %20 fazlası aralığındaki ücret bandına sıkışmış bulunuyor. Bu kesim içinde, “avukat”, “mühendis” gibi unvan ve yeterlilik sahip nitelikli işgücü bileşenleri de yer alıyor. Üniversite mezunlarının; ortalama ücret/asgari ücret tablosunda en çok kaybeden kesim olduğu ortaya çıkıyor. Mevcut durumda, asgari ücretin iki katından fazla kazanan ücretli oranı, son beş yılda hızla gerileyerek sadece %7.5 düzeyine düşüyor. Bir başka ifadeyle, ülkemizde çalışanların ezici çoğunluğu (%92.5) asgari ücret düzeyinin en fazla iki katı aralığındaki maaşlarla çalışmaya devam ediyorlar. Hal böyle olunca, aslında “dar ölçekli” ve “mevzi” niteliklerde bir eko-politik başlık olması gereken asgari ücret dinamikleri, enflasyon cenderesi de hesaba katılarak, ulusal bir düzeye taşınıyor. Bırakınız, tüm özel sektör ücret artışlarını; iş dünyasının yapacağı zam oranlarının dahi etki sahasına dahil edildiği bir karmaşık süreç karşımızda yer alıyor.
Suriye’deki yüksek tempolu gelişmeler paralelinde, haftanın hemen başında %8 gibi yüksek oranda artan borsanın, hemen ertesinde “kazançlarını silmiş olması” dikkatle not ediliyor. Açığa satış yasağının kaldırılması; finansal kurumlar için enflasyon düzeltmesinin rafa kaldırılması benzeri doping katkı/etkilerinin dışında, borsanın öznel rekabetçi potansiyel ile kabiliyeti yeniden gündeme geliyor. Haziran ayında yasalaşan mevzuat çerçevesinde, ikincil düzenlemelerin beklendiği kripto varlıkların alternatif duruş ile gelişimleri de, yılın son günlerinde yakından takip ediliyor. İçeride Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, dışarıda ABD Hazine Bakanı Yellen tarafından “temkinli olunması” açıklamaları eşliğinde, Türkiye’de bireysel yatırımcıların ( ve veya oyuncuların) en fazla ilgi gösterdiği alan olarak kripto para piyasaları ön plana çıkıyor. Bizzat Bakan Şimşek’in ifadesiyle; ”yirmiiki milyon adeti aşan kripto hesabı ile, en fazla ilginin; en riskli alana yöneldiği “ ortaya konmuş oluyor. Şimşek, finansal okuryazarlığın önemine ve risk-getiri arasındaki denge kurma gereğine önemle vurgu yapıyor.
Çeşitli araştırmalar, ülkemizde her beş kişiden birinin kripto yatırımcısı/oyuncusu olduğunu ve bu kişiler arasında her dört kişiden üçünün “kısa vadeli” alım-satım tercihinde bulunduğunu tespit ediyor. Son altı ayda kripto dünyasına giriş yapanların hız kazandığı ve Türkiye’nin, nüfusuna oranla dünyanın üçüncü en büyük yatırımcı/oyuncu sayısına ulaştığı ifade ediliyor. Ülkemizde, onaltı yaş ve üzeri internet kullanıcılarının dörtte birinden fazlasının kripto piyasasında yer aldığı anlaşılıyor. Dünya genelinde ise kripto dünyası katılımcılarının, %33’lük bir artışla 562 milyona ulaştığı görülüyor. Trump iktidarı beklentileriyle yüzbin dolar eşiğini aşarak “bayrak gösteren” kripto varlıkta yaşanan ani değer düşüşleri; Çin mahreçli yeni kuantum çipinin ortaya çıkması gibi güncel gelişmeler ışığında, kripto piyasaları bakımından “genel risk değerlendirmeleri ipoteğinden kurtulmanın zor olacağı” görüşü ön plana taşınıyor.