Trump’ın ikinci başkanlık dönemindeki duruş ve icraatlarının, küresel eko-politik gidişatı belirleyici rol oynayacağı öngörüsünün isabetli olduğuna dair somut gelişmeler, “birbiri peşisıra” ortaya çıkıyor. Dış ticarette ek vergi kaldıracını kullanma konusunda, Trump’ın elini hiç de korkak alıştırmadığına şahit olunuyor. Kolombiya ile başlayan süreçte, yakın hedefler Kanada ve Meksika dahil olmak üzere, kısa süre içerisinde isteklerine uygun sonuç almayı becerdiği izleniliyor. Çin konusunda daha ihtiyatlı davranmak ile birlikte, bu sonuçlara dayanarak, ticaret politikası araçlarını kullanmaya devam etmesi öngörülüyor. İlaveten, Grönland ve Panama konusundaki “yerleşik kural ve geleneklere aykırı” beyanlarını dahi aşan “Gazze’nin hakimiyet altına alınması; yeniden yapılandırılması” açıklaması, yeni ve sarsıcı gelişmeler beklenti ile endişelerini besliyor. Gelecek günlerde, Trump marifet ve etkisiyle; “jeo-politik gelişmelerin, eko-politik dinamikleri biçimlendirmesi” mekanizmasının kuvvetle devrede kalacağı tespit ediliyor
Küresel konjonktür ve gelişmelerden masun bulunmayan Türkiye’nin kendine özgü dinamiklerinin ön plana çıktığına dair şüphe bulunmuyor. Bu meyanda, yüksek enflasyon sorunu ve ilgili politikalar ön plandaki rolünü koruyor. Senenin ilk enflasyon rakamları; manşet ve alt kırımları temelinde önemli tespitlerin delillerini ortaya koyuyor. Ocak ayı TÜFE manşeti, 5.0 çıtasının üzerindeki düzeyi ile, sene sonu TCMB enflasyon hedefinin yeniden değerlendirilmesi ihtiyacına temel hazırlamış bulunuyor. Üstelik, çekirdek enflasyonu işaret eden özel kapsamlı altı adet TÜFE göstergelerine bakıldığında; bir tanesi (F) hariç tamamının manşet rakamın üzerinde kaldığı görülüyor.
Açık ve net olarak, mevcut enflasyondaki “katılık ve yapışkanlık” zafiyetlerinin kırılamadığı tespit edilmiş oluyor. 4.15 lik skor ile 5.03 düzeyindeki TÜFE manşetinin altında kalan F göstergesinin; “yönetilen-yönlendirilen fiyatların hariç tutulduğu” endeks olmasına da dikkat çekmek gerekiyor. Ücretlere ortalama %30 oranında zam yapılırken, köprüden; trafik cezasına uygulanan fiyat artışlarının daha yukarıda gerçekleştirilmiş olmasının yol açtığı menfi etkiler ortaya çıkıyor. Eğitim ve konut kalemlerine ek olarak, sağlık sektörü bazında “yumuşak karın” sendromlarının bertaraf edilemediği izleniyor.
Nitekim, TÜİK enflasyon ölçümüne esas alınan 143 temel başlıktan, sadece 13 tanesinde fiyat düşüşüne karşın, tam 126 adetinde fiyat artışının yaşanması, arz tarafında yer alan ekonomi aktörlerinin zam yapma konusunda “ellerini korkak alıştırmama” tutumunu koruduklarına işaret ediyor. Kısacası, enflasyon karşıtı cari politikalar sonucunda, yüksek enflasyonun; kalıcı/korunulabilir/öngörülebilir iniş kulvarına henüz geçiş yap(a)madığı tespit ediliyor.
Kamuoyu ile paylaşılan ve cari açık/ödemeler dengesi bakımından belirleyici olan Dış Ticaret ve Turizm istatistiklerini de mercek altına almak gerekiyor. Aylık bazda rekor düzeyde gerçekleşen ihracat performansına karşın, dış ticaret açığının %24 oranında bir artışla sekiz milyar dolara yaklaştığı ve ithalat artış oranının; ihracat artış nispetine oranla iki kat yukarıda gerçekleştiği görülüyor.
Ayrıca, tüketim malları ithalatının ulaştığı rekor düzey not ediliyor. İlgili alt kırımlara bakıldığında, dış ticaret yapılanma ve gidişinde yeni gelişme/iyileşme emarelerinin ortaya çıkmadığı anlaşılıyor. Bu durumda, yeni ticaret savaşları ihtimal ve andacında, bilhassa AB ile Gümrük Birliği güncellenmesi meselesi daha kritik hale geliyor. Turizm göstergelerine bakıldığında, “turist başına elde edilen gelir” kulvarından ziyade, deyim yerinde ise “paçaldan/toplamdan kazanma” toptancı anlayışının geçerli kaldığı okunuyor. O halde, dış ticaret ve turizm alanlarında rekabetçi güç analizlerinin güncellenmesi ve “eskimiş” model ile yaklaşımların yeniden dizayn edilmesi ihtiyaçlarını, bir kere daha tespit ve işaret etmek gerekiyor.
Nihayet, İSO Türkiye İmalat PMI Ocak endeksine de göz atma ihtiyacı; sanayideki gidişatı okumak bakımından ön plana çıkıyor. 48.0 düzeyine gerileyerek, üst üste onuncu ay 50.0 eşik değerinin altında kalan güncel endeks, imalat sektöründe yaşanan son çeyreğin en belirgin resmini ortaya koyuyor. Türkiye’de imalat sanayi üretim düşüşünün; Aralık ayında neredeyse durma noktasına gelerek, 2025 için uyandırdığı iyileşme umutlarının, şimdilik zemin kazanamadığı tespit ediliyor. Bu vesile ile, sanayi/imalat sektörü katkısından mahrum kalınarak, “sürdürülebilir ve kalkınma ile hemhal edilmiş büyüme performansı” hedefine ulaşılamayacağını, daha senenin başında; “ilk kırk günün dolmasına dört gün kala”, hatırlatmak gerekiyor.
6 Şubat Depremi felaketinin ikinci yılında, hayatını kaybedenlere rahmet; yakınlarına ve milletimize baş sağlığı dileklerimizi, bir kere daha iletiyoruz.
Trump’ın ikinci başkanlık dönemindeki duruş ve icraatlarının, küresel eko-politik gidişatı belirleyici rol oynayacağı öngörüsünün isabetli olduğuna dair somut gelişmeler, “birbiri peşisıra” ortaya çıkıyor. Dış ticarette ek vergi kaldıracını kullanma konusunda, Trump’ın elini hiç de korkak alıştırmadığına şahit olunuyor. Kolombiya ile başlayan süreçte, yakın hedefler Kanada ve Meksika dahil olmak üzere, kısa süre içerisinde isteklerine uygun sonuç almayı becerdiği izleniliyor. Çin konusunda daha ihtiyatlı davranmak ile birlikte, bu sonuçlara dayanarak, ticaret politikası araçlarını kullanmaya devam etmesi öngörülüyor. İlaveten, Grönland ve Panama konusundaki “yerleşik kural ve geleneklere aykırı” beyanlarını dahi aşan “Gazze’nin hakimiyet altına alınması; yeniden yapılandırılması” açıklaması, yeni ve sarsıcı gelişmeler beklenti ile endişelerini besliyor. Gelecek günlerde, Trump marifet ve etkisiyle; “jeo-politik gelişmelerin, eko-politik dinamikleri biçimlendirmesi” mekanizmasının kuvvetle devrede kalacağı tespit ediliyor
Küresel konjonktür ve gelişmelerden masun bulunmayan Türkiye’nin kendine özgü dinamiklerinin ön plana çıktığına dair şüphe bulunmuyor. Bu meyanda, yüksek enflasyon sorunu ve ilgili politikalar ön plandaki rolünü koruyor. Senenin ilk enflasyon rakamları; manşet ve alt kırımları temelinde önemli tespitlerin delillerini ortaya koyuyor. Ocak ayı TÜFE manşeti, 5.0 çıtasının üzerindeki düzeyi ile, sene sonu TCMB enflasyon hedefinin yeniden değerlendirilmesi ihtiyacına temel hazırlamış bulunuyor. Üstelik, çekirdek enflasyonu işaret eden özel kapsamlı altı adet TÜFE göstergelerine bakıldığında; bir tanesi (F) hariç tamamının manşet rakamın üzerinde kaldığı görülüyor.
Açık ve net olarak, mevcut enflasyondaki “katılık ve yapışkanlık” zafiyetlerinin kırılamadığı tespit edilmiş oluyor. 4.15 lik skor ile 5.03 düzeyindeki TÜFE manşetinin altında kalan F göstergesinin; “yönetilen-yönlendirilen fiyatların hariç tutulduğu” endeks olmasına da dikkat çekmek gerekiyor. Ücretlere ortalama %30 oranında zam yapılırken, köprüden; trafik cezasına uygulanan fiyat artışlarının daha yukarıda gerçekleştirilmiş olmasının yol açtığı menfi etkiler ortaya çıkıyor. Eğitim ve konut kalemlerine ek olarak, sağlık sektörü bazında “yumuşak karın” sendromlarının bertaraf edilemediği izleniyor.
Nitekim, TÜİK enflasyon ölçümüne esas alınan 143 temel başlıktan, sadece 13 tanesinde fiyat düşüşüne karşın, tam 126 adetinde fiyat artışının yaşanması, arz tarafında yer alan ekonomi aktörlerinin zam yapma konusunda “ellerini korkak alıştırmama” tutumunu koruduklarına işaret ediyor. Kısacası, enflasyon karşıtı cari politikalar sonucunda, yüksek enflasyonun; kalıcı/korunulabilir/öngörülebilir iniş kulvarına henüz geçiş yap(a)madığı tespit ediliyor.
Kamuoyu ile paylaşılan ve cari açık/ödemeler dengesi bakımından belirleyici olan Dış Ticaret ve Turizm istatistiklerini de mercek altına almak gerekiyor. Aylık bazda rekor düzeyde gerçekleşen ihracat performansına karşın, dış ticaret açığının %24 oranında bir artışla sekiz milyar dolara yaklaştığı ve ithalat artış oranının; ihracat artış nispetine oranla iki kat yukarıda gerçekleştiği görülüyor.
Ayrıca, tüketim malları ithalatının ulaştığı rekor düzey not ediliyor. İlgili alt kırımlara bakıldığında, dış ticaret yapılanma ve gidişinde yeni gelişme/iyileşme emarelerinin ortaya çıkmadığı anlaşılıyor. Bu durumda, yeni ticaret savaşları ihtimal ve andacında, bilhassa AB ile Gümrük Birliği güncellenmesi meselesi daha kritik hale geliyor. Turizm göstergelerine bakıldığında, “turist başına elde edilen gelir” kulvarından ziyade, deyim yerinde ise “paçaldan/toplamdan kazanma” toptancı anlayışının geçerli kaldığı okunuyor. O halde, dış ticaret ve turizm alanlarında rekabetçi güç analizlerinin güncellenmesi ve “eskimiş” model ile yaklaşımların yeniden dizayn edilmesi ihtiyaçlarını, bir kere daha tespit ve işaret etmek gerekiyor.
Nihayet, İSO Türkiye İmalat PMI Ocak endeksine de göz atma ihtiyacı; sanayideki gidişatı okumak bakımından ön plana çıkıyor. 48.0 düzeyine gerileyerek, üst üste onuncu ay 50.0 eşik değerinin altında kalan güncel endeks, imalat sektöründe yaşanan son çeyreğin en belirgin resmini ortaya koyuyor. Türkiye’de imalat sanayi üretim düşüşünün; Aralık ayında neredeyse durma noktasına gelerek, 2025 için uyandırdığı iyileşme umutlarının, şimdilik zemin kazanamadığı tespit ediliyor. Bu vesile ile, sanayi/imalat sektörü katkısından mahrum kalınarak, “sürdürülebilir ve kalkınma ile hemhal edilmiş büyüme performansı” hedefine ulaşılamayacağını, daha senenin başında; “ilk kırk günün dolmasına dört gün kala”, hatırlatmak gerekiyor.
6 Şubat Depremi felaketinin ikinci yılında, hayatını kaybedenlere rahmet; yakınlarına ve milletimize baş sağlığı dileklerimizi, bir kere daha iletiyoruz.