hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Prof. Dr. Murat Ferman Prof. Dr. Murat Ferman

    Jeo-Politik Üzerinden Yapılanan Eko-Politik..

    16.01.2025 Perşembe | 07:04Son Güncelleme:

    Henüz ilk günlerini yaşadığımız 2025 yılının; büyük ölçüde, jeo-politik açılımlar üzerinden şekilleneceği öngörülüyor. Bu açıdan, Amerika’nın; Rusya petrol ticaretine yönelik yeni bir yaptırım paketini süratle devreye sokma kararı ön plana çıkıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Rusya’nın toplam petrol ihracatının beşte birini gerçekleştiren iki dev petrol kuruluşunu ve çok sayıda gemi, petrol tüccarı ve sektör yetkilisini hedef alan bu yeni yaptırım paketi ayrıca ABD mahreçli sektör şirketlerinin faaliyetlerini de yasaklamış oluyor. Şu ana kadar devreye alınanlar arasında en kapsamlısı olan güncel yaptırımın, Rusya’nın fiili petrol taşıma kapasitesini %30 oranında ve günlük sekizyüzbin varil düzeyinde azaltma ihtimalini gündeme getiriyor. Bu gelişmeleri takiben petrol fiyatlarının seksen doların üzerine çıktığı izleniyor. “Güçlü dolar” sendromuna ilaveten ortaya çıkan bu durumun, küresel ekonomi bakımından yeni okumaları çağıracağı değerlendiriliyor.

    AB üyesi İsveç, Danimarka, Finlandiya, Letonya, Litvanya ve Estonya’nın; “G7 ülkelerinin Rus petrolüne uyguladıkları varil başına altmış dolarlık tavan fiyatını düşürme” çağrıları da paralel olarak ortaya konuluyor. Yaptırımların etkisini arttırma amacı taşıdığı ifade edilen bu talebin, kimin tarafından desteklendiği herhalde, kolaylıkla tahmin edilebiliyor! Hemen sonrasında Rusya tarafının yaptığı; “TürkAkımı boru hattına yönelik Ukrayna saldırısı” açıklaması, ayrıca dikkat çekiyor.

    Öte yandan, Biden döneminde korunan ve ilk kez 2018 yılında Trump tarafından devreye sokulan İran karşıtı petrol ambargosunun da hesaba katılması gerekiyor. İran’ın burada geliştirdiği karşı taktik çerçevesinde, en az yirmibeş milyon varil petrolü, Çin’de depolamaya gittiği biliniyor. Bazı kaynaklar, yakın zamanda, buradan satışların arttığını ifade ederken; tüm stoğun satılması durumunda ancak elde edilecek iki milyar dolarlık gelirin; neredeyse yarısının “depolama bedeli” olarak devredilmesi gerektiğine de vurgu yapıyorlar.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Göreve başlamasına günler kalan Donald Trump’ın %60’lara varan gümrük tarifeleri uygulama tehditi altında bulunan Çin’ in; 2024 yılını bir trilyon doları aşkın dış ticaret fazlası vererek tamamladığı ortaya çıkıyor. Geliştireceği yeni karşı taktikler ile vaziyet alan Çin’in; iki ana kulvar üzerinden hareket edeceği öngörülüyor: İçeride tüketimi arttırma ve yeni dış pazarlara odaklanma.

    Çin’in iç talep ve tüketim üzerinden hareket etme ve sonuç alma imkan ile opsiyonlarının sınırlı olduğu değerlendiriliyor. İçeriye yönelik destek ve tüketimi teşvik politikalarının sınırlı etkileri de, daha önceden test edilmiş gerçeklikler olarak karşımızda duruyor.

    Hal böyle olunca, Çin’in yerleşik hareket tarz ve yönelimine uygun şekilde, “dış pazarlara odaklanma” seçeneği ön plana çıkıyor. Ağırlık verilecek ve öncelik kazanacak küresel pazarlar arasında, dünya nüfusunun üçte ikisini barından ve Güney Amerika, Asya, Afrika ve Okyanusya kıtalarını kapsayan Global South (G77 ülkeleri) alanı ifade ediliyor. Söz konusu hedef pazar ile toplam dış ticaretin, 2033 yılı itibarıyla 1.2 trilyon doları aşacak bir potansiyeli temsil ettiği hesaplanıyor. Bu süreçte, ABD-Çin mücadelesinde zarar görme ve deyim yerinde ise “arada kalma” riskinin de, hedef ülkeler tarafından hesaba katılması; dikkate alınması gerekiyor. Üstelik, Çin ile aralarında derin bir dış ticaret açığı ve kıyıcı bir ihracat/ithalat dengesizliği yaşanan Türkiye gibi ülkelerin daha ağır “dengeleme problemi” ile uğraşmak zorunda kalacaklarını şimdiden kabul etmek gerekiyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yaşanan bu gelişmeler andacında, kendi siyasal istikrarsızlık ve ekonomik belirsizlikleri ile kaim bir Avrupa gerçeği karşımıza çıkıyor. Atlantik ve Asya arasına; Rusya ile Ukrayna kıskacına sıkışık AB, sürükleyici ve sürdürülebilir çözüm üretme bakımından ümit vaat etmekten uzak kalıyor. İşte, bu sebeplerle; Türkiye’nin “merkez ülke” anlayış ve duruşunu daha iyi sahiplenmesi ve eko-politik akışın her damarında, yeniden strateji-taktik güncelleme işini öncelemesi gerekiyor.