Biden’in sürpriz çekilme kararı sonrasında Harris isminin Demokrat cephede kuvvetli destekle kabul görmesi, gidişatı; Trump aleyhine çeviriyor. İlk rüzgarı arkasına alan ve araştırmalarda önceki tabloyu kendi lehine çeviren Demokrat adayın seçim maratonunu nasıl tamamlayacağı sorusu öne çıkıyor.
ABD başkanlık seçimlerinin kurgusu gereği; nihai seçim sonucunu belirleyecek olan 270 seçici oy arasında çoğunluğu elde etmek gerekiyor. Her bir eyaletin sahip olduğu kotanın farklı düzeyde belirlendiği sistemde, örneğin Georgia için 16; Pennsylvania için ise 19 adet seçici oyun ayrıldığı görülüyor. Seçim matematiği ve sonucu bakımından, yarışan iki parti arasında seçim sonuçlarını farklı olarak ortaya koyabilen; “salıncak eyaletler” kritik bir öneme ulaşmış bulunuyor. Değişen ve kırmızı (cumhuriyetçi) ile mavi (demokrat) renkler arasında gidip-gelen tercihlerine bağlı olarak seçimin kaderini belirleyecek eyaletler mercek altına alınıyor. Her iki adayın da; sandıkta birlikte yarışacakları Başkan Yardımcısı namzetlerini seçerken, bu dengeleri gözettikleri anlaşılıyor. Bu çerçeve ve mantık gereği, adaylar bazında artık “mutlaka kazanılması gereken eyaletler” daha net biçimde ifade edilmesi mümkün hale geliyor:
Seçim sonucunun belirlenmesinde anahtar role sahip iki eyalet ön plana çıkıyor; Pennsylvania ve Georgia. Kestirimlere göre, Trump için Pennsylvania; Harris bakımından Georgia anahtar öneme sahip gözüküyor. Eğer Trump, bu iki eyalete ilaveten North Carolina eyaletini de kazanırsa, zafere çok yaklaşmış olacağı ve hatta Nevada, Arizona, Michigan ve Wisconsin seçimlerini kaybetse dahi seçimden galip çıkma şansını yakalayacağı öngörülüyor. Harris cephesinde ise, Georgia ve Pennsylvania’nın kesin kazanımlarına ilaveten, diğer dört eyaletin en az bir tanesinde sağlanacak bir başarının gerektiği ortaya çıkıyor. Her ne kadar, kamuoyu yoklamalarında öne geçme başarısı (%48’e karşı %49) Harris kampanyasına pozitif ilk ivme sağlamış olsa da, seçim tarihine kadar olan süre sürprizlere açık senaryoları barındırıyor. Üstelik, mesela “beyaz kadın seçmenler” bakımından ortaya çıkan Trump avantajı (%49’a karşı %46) benzeri handikapların da aşılması gerektiği anlaşılıyor.
Başkan yardımcılığı döneminde düşük profil çizen ve belirgin bir alan/konu çerçevesinde herhangi bir icraatı ile ön plana çıkamayan Harris portresinin, eski başkan Trump karşısında “heybesi pek de dolu olmayan” bir görüntü verdiği izleniyor. Ancak, bu durumun; “eleştiriye açık icraat/performans” ve “yumuşak karın sahibi” olmak bakımından kendisine görece avantaj getirdiğini de vurgulamak gerekiyor! Şimdi, artık ve ilk kez, daha kapsamlı bir programla seçmenin/ kamuoyunun karşısına çıkan bir siyasetçi ortaya çıkıyor.
Rakibi Trump tarafından “yoldaş Kamala” benzetmesi ve kömünizan eğilimlere sahip olma suçlaması ile karşı karşıya bırakılan Kamala Harris’in ekonomi ajandasını dört temel kulvarda - konut, vergiler, sağlık ve perakende - ele almak gerekiyor. Amerikan seçmeninin “fiyat artışlarından şikayetçi” olması gerçeğinden hareketle, temel mesajının; “Amerikan aileleri için yaşam maliyetlerinin düşürülmesi; geçim durumlarının iyileştirilmesi” olarak formüle edildiği izleniyor. Ana söylem olarak benimsenen “Wall Street ve varsıl kesimler karşıtı ve orta sınıf dostu” duruş; fiyat denetimi ve sübvansiyonlar gibi (tartışmalı) ekonomik mekanizmaların devreye alınmasını önceliyor. Bilhassa “fahiş fiyatla mücadele ve zincir marketleri hizaya çekme” gibi söylemler üzerinden yürüdüğü görülen kampanyanın; arka planı doldurma ve yol haritası sunma bakımından, bu aşamada, doyurucu bir platform oluşturamadığı görülüyor. Bu durumda, “Kamala, tam bir komünist oldu!” (Trump) veya “ Harris ile beraber ekmek kuyrukları ortaya çıkar!” (Elon Musk) benzeri yorumlara zemin bırakıldığı değerlendiriliyor. Harris’in; kampanyanın ilerleyen günlerinde birikimi zayıf ve hazırlığı yetersiz gözüken ekonomi kulvarında sergileyeceği duruş ile yetkinlik bakımından sıkı takibe alınacağı anlaşılıyor.
Biden’in sürpriz çekilme kararı sonrasında Harris isminin Demokrat cephede kuvvetli destekle kabul görmesi, gidişatı; Trump aleyhine çeviriyor. İlk rüzgarı arkasına alan ve araştırmalarda önceki tabloyu kendi lehine çeviren Demokrat adayın seçim maratonunu nasıl tamamlayacağı sorusu öne çıkıyor.
ABD başkanlık seçimlerinin kurgusu gereği; nihai seçim sonucunu belirleyecek olan 270 seçici oy arasında çoğunluğu elde etmek gerekiyor. Her bir eyaletin sahip olduğu kotanın farklı düzeyde belirlendiği sistemde, örneğin Georgia için 16; Pennsylvania için ise 19 adet seçici oyun ayrıldığı görülüyor. Seçim matematiği ve sonucu bakımından, yarışan iki parti arasında seçim sonuçlarını farklı olarak ortaya koyabilen; “salıncak eyaletler” kritik bir öneme ulaşmış bulunuyor. Değişen ve kırmızı (cumhuriyetçi) ile mavi (demokrat) renkler arasında gidip-gelen tercihlerine bağlı olarak seçimin kaderini belirleyecek eyaletler mercek altına alınıyor. Her iki adayın da; sandıkta birlikte yarışacakları Başkan Yardımcısı namzetlerini seçerken, bu dengeleri gözettikleri anlaşılıyor. Bu çerçeve ve mantık gereği, adaylar bazında artık “mutlaka kazanılması gereken eyaletler” daha net biçimde ifade edilmesi mümkün hale geliyor:
Seçim sonucunun belirlenmesinde anahtar role sahip iki eyalet ön plana çıkıyor; Pennsylvania ve Georgia. Kestirimlere göre, Trump için Pennsylvania; Harris bakımından Georgia anahtar öneme sahip gözüküyor. Eğer Trump, bu iki eyalete ilaveten North Carolina eyaletini de kazanırsa, zafere çok yaklaşmış olacağı ve hatta Nevada, Arizona, Michigan ve Wisconsin seçimlerini kaybetse dahi seçimden galip çıkma şansını yakalayacağı öngörülüyor. Harris cephesinde ise, Georgia ve Pennsylvania’nın kesin kazanımlarına ilaveten, diğer dört eyaletin en az bir tanesinde sağlanacak bir başarının gerektiği ortaya çıkıyor. Her ne kadar, kamuoyu yoklamalarında öne geçme başarısı (%48’e karşı %49) Harris kampanyasına pozitif ilk ivme sağlamış olsa da, seçim tarihine kadar olan süre sürprizlere açık senaryoları barındırıyor. Üstelik, mesela “beyaz kadın seçmenler” bakımından ortaya çıkan Trump avantajı (%49’a karşı %46) benzeri handikapların da aşılması gerektiği anlaşılıyor.
Başkan yardımcılığı döneminde düşük profil çizen ve belirgin bir alan/konu çerçevesinde herhangi bir icraatı ile ön plana çıkamayan Harris portresinin, eski başkan Trump karşısında “heybesi pek de dolu olmayan” bir görüntü verdiği izleniyor. Ancak, bu durumun; “eleştiriye açık icraat/performans” ve “yumuşak karın sahibi” olmak bakımından kendisine görece avantaj getirdiğini de vurgulamak gerekiyor! Şimdi, artık ve ilk kez, daha kapsamlı bir programla seçmenin/ kamuoyunun karşısına çıkan bir siyasetçi ortaya çıkıyor.
Rakibi Trump tarafından “yoldaş Kamala” benzetmesi ve kömünizan eğilimlere sahip olma suçlaması ile karşı karşıya bırakılan Kamala Harris’in ekonomi ajandasını dört temel kulvarda - konut, vergiler, sağlık ve perakende - ele almak gerekiyor. Amerikan seçmeninin “fiyat artışlarından şikayetçi” olması gerçeğinden hareketle, temel mesajının; “Amerikan aileleri için yaşam maliyetlerinin düşürülmesi; geçim durumlarının iyileştirilmesi” olarak formüle edildiği izleniyor. Ana söylem olarak benimsenen “Wall Street ve varsıl kesimler karşıtı ve orta sınıf dostu” duruş; fiyat denetimi ve sübvansiyonlar gibi (tartışmalı) ekonomik mekanizmaların devreye alınmasını önceliyor. Bilhassa “fahiş fiyatla mücadele ve zincir marketleri hizaya çekme” gibi söylemler üzerinden yürüdüğü görülen kampanyanın; arka planı doldurma ve yol haritası sunma bakımından, bu aşamada, doyurucu bir platform oluşturamadığı görülüyor. Bu durumda, “Kamala, tam bir komünist oldu!” (Trump) veya “ Harris ile beraber ekmek kuyrukları ortaya çıkar!” (Elon Musk) benzeri yorumlara zemin bırakıldığı değerlendiriliyor. Harris’in; kampanyanın ilerleyen günlerinde birikimi zayıf ve hazırlığı yetersiz gözüken ekonomi kulvarında sergileyeceği duruş ile yetkinlik bakımından sıkı takibe alınacağı anlaşılıyor.