Kriz Yönetimi yaklaşım ve ilkelerinin başında, Pro-Aktif (önceden hazırlık ve donanım) duruşları hakim kılmak gelir. Bu kulvardaki kararlılık ve edinilmiş kazanımların, kriz yönetimi’ ne ihtiyaç duyulma sıklığını azaltacak en etkin yol olduğu ifade edilir. Önceden yapılan çalışmalar yardımıyla “kriz” klasmanındaki gelişme ortaya çıktığında, daha avantajlı olunur ve tamamen Reaktif (tepkici) duruş labirentinde sıkışıp kalma ihtimali azaltılmış bulunur. Mesela, İstanbul Valiliği koordinasyonunda hazırlanmış İRAP (İl Risk Azaltma Projesi) bu neviden ön plana çıkan bir yaklaşımdır. Kriz Yönetimi dinamikleri temelinde, ilk aşamada; “acil müdahale”, “risk faktörlerinin saptanması ve kontrol altına alınması” ve benzeri akışlar ile olağanüstü duruma vaziyet edilir. Bu çerçevede, kriz-afet ile ortaya çıkan zarar ile kayıpların da nicel ve nitel olarak belirlenmesi süreci de yer almaktadır. Kaybedilen değerlerin yeniden kazanım ve ihyası bakımından, “zarar tespiti / envanter çıkarımı”; gerekli ilk adımı oluşturmaktadır.
Kriz kategorisi içerisinde “deprem” lerin ağırlıklı ve özellikli bir konumda ele alındıkları bilinmektedir. Nitekim, herhangi bir coğrafyada yaşanan ve kayıplara yol açan bir deprem meydana geldiğinde, tüm dünyadan uzman ekip ve her türlü yardım başta olmak üzere acil destek sağlanmaktadır. Depremler sözkonusu olduğunda, ortaya çıkan kayıp ve ekonomik fatura(maliyet) kalemlerinin; kısa-orta-uzun vadeli erimlerde hesaplanması beklenilir. Bu sütunlarda daha önce belirttiğimiz üzere, depremin sonrasında, yıllar boyu etkin olacak maliyet etkileri hesaplanmaktadır. O bakımdan, henüz enkaz kaldırma işleri sürerken ortaya konulacak hesaplar; bir “ilk tespit ve genel nitelikli kestirim” olarak ele alınmalıdır.
Depremin maliyeti ile ilgili ilk kestirimlerde, daha önce yaşanmış deneyimler temelinde geliştirilmiş; çalışılmış model ve yaklaşımlar ele alınmaktadır. 1999 Marmara Depremi ile 2011 Van Depremi üzerinde yapılmış çalışmalar ön plana çıkmaktadır. Buradan hareketle, toplam/paçal maliyet; Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) ve bağlantılı olarak Yıllık Büyüme üzerinden bir oran(nispet) bazında formüle edilmektedir. Bu minvalde, kamuoyu ile depremden dört gün sonra ilk manşet rakam; 84,1 milyar dolar olarak TÜRKONFED tarafından paylaşılmıştır. Söz konusu rakamın elde edilmesinde, 1999 Depremine dair TÜSİAD ve DPT çalışmaları sistematiğinin temel alınıp, benzetişim ve yeniden çarpanlama yaklaşımları ile sonuca gidildiği görülmektedir. Takip eden günlerde farklı yaklaşım ve rakamların ortaya çıktığı; ilk kestirimlerin çeşitlendiği izlenmektedir.
Milli Gelir Muhasebesi temel mantık ve işleyişi gereği, ortaya çıkan “servet kaybı”; bir gider/milli geliri azaltıcı rol oynarken, yeniden inşa/kaybedileni yerine koyma harcamaları; bir hasıla yaratıcı/milli geliri arttırıcı fonksiyon üstlenmektedir. Bu bakımdan, ekonomik büyüme üzerinde bu yıl için öngörülen küçültücü/negatif etkinin %1’ in altında kalacağını öngören görüş ve değerlendirmeler artmaktadır.
Kaybedilen canlarımızı geriye kazanma ve telafi etme imkanımız, maalesef bulunmamaktadır. Ancak, onların aziz hatıralarına hürmeten ve “ İNSAN (VATANDAŞ) için Ekonomi “ zihniyetiyle ilerlemeye; kayıpları telafi etmeye mecburuz. İşte bu noktada, daha önceden yaşanmış depremlerden öğrenilen ve elde edilen bilimsel bulgulara itibar etmek; onlardan referans almak doğru olacaktır.
Depremin maliyeti üzerinde ilk değerlendirmelerimizi paylaşırken daha önce referans verdiğimiz(*) ve 1975-2013 arasında meydana gelmiş depremlerin değerlendirildiği, Stephanie Lackner imzalı çalışmada, depremlerin hemen sonrasındaki harcama kararlarının; “iyi planlanmamış”, “siyasi tercihlerin ağır bastığı” ve “ ad-hoc(amaca özel-niyete mahsus) karakteristik” olmak üzere üç temel nitelik taşıdığı sonucu paylaşılmaktadır. Keza, düşük ve orta gelir grubuna dahil depremzede ülkeler, en ağır uzun erimli zarara uğrayan kesimi oluştururken; yüksek gelir klasmanına giren ülkelerin, yeniden inşa işinden kaynaklanan bazı pozitif katkıları da yıllar içinde kazandıkları ifade edilmektedir.
Deprem felaketinin acıları henüz taze ve yara sarma işi sürerken, İhtiyatlı İyimserlik Yaklaşımı’ nın rehberliğini kaybetmeden, “Festina Lante” (Acele Etmeden Çabuk / Yavaşça Acele Et!) deyişini hatırlamanın tam zamanıdır.
(*) 19.2.2023 tarihli “Bugün ve Geleceği Birlikte Kurtarmak” başlıklı yazımız.
Kriz Yönetimi yaklaşım ve ilkelerinin başında, Pro-Aktif (önceden hazırlık ve donanım) duruşları hakim kılmak gelir. Bu kulvardaki kararlılık ve edinilmiş kazanımların, kriz yönetimi’ ne ihtiyaç duyulma sıklığını azaltacak en etkin yol olduğu ifade edilir. Önceden yapılan çalışmalar yardımıyla “kriz” klasmanındaki gelişme ortaya çıktığında, daha avantajlı olunur ve tamamen Reaktif (tepkici) duruş labirentinde sıkışıp kalma ihtimali azaltılmış bulunur. Mesela, İstanbul Valiliği koordinasyonunda hazırlanmış İRAP (İl Risk Azaltma Projesi) bu neviden ön plana çıkan bir yaklaşımdır. Kriz Yönetimi dinamikleri temelinde, ilk aşamada; “acil müdahale”, “risk faktörlerinin saptanması ve kontrol altına alınması” ve benzeri akışlar ile olağanüstü duruma vaziyet edilir. Bu çerçevede, kriz-afet ile ortaya çıkan zarar ile kayıpların da nicel ve nitel olarak belirlenmesi süreci de yer almaktadır. Kaybedilen değerlerin yeniden kazanım ve ihyası bakımından, “zarar tespiti / envanter çıkarımı”; gerekli ilk adımı oluşturmaktadır.
Kriz kategorisi içerisinde “deprem” lerin ağırlıklı ve özellikli bir konumda ele alındıkları bilinmektedir. Nitekim, herhangi bir coğrafyada yaşanan ve kayıplara yol açan bir deprem meydana geldiğinde, tüm dünyadan uzman ekip ve her türlü yardım başta olmak üzere acil destek sağlanmaktadır. Depremler sözkonusu olduğunda, ortaya çıkan kayıp ve ekonomik fatura(maliyet) kalemlerinin; kısa-orta-uzun vadeli erimlerde hesaplanması beklenilir. Bu sütunlarda daha önce belirttiğimiz üzere, depremin sonrasında, yıllar boyu etkin olacak maliyet etkileri hesaplanmaktadır. O bakımdan, henüz enkaz kaldırma işleri sürerken ortaya konulacak hesaplar; bir “ilk tespit ve genel nitelikli kestirim” olarak ele alınmalıdır.
Depremin maliyeti ile ilgili ilk kestirimlerde, daha önce yaşanmış deneyimler temelinde geliştirilmiş; çalışılmış model ve yaklaşımlar ele alınmaktadır. 1999 Marmara Depremi ile 2011 Van Depremi üzerinde yapılmış çalışmalar ön plana çıkmaktadır. Buradan hareketle, toplam/paçal maliyet; Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) ve bağlantılı olarak Yıllık Büyüme üzerinden bir oran(nispet) bazında formüle edilmektedir. Bu minvalde, kamuoyu ile depremden dört gün sonra ilk manşet rakam; 84,1 milyar dolar olarak TÜRKONFED tarafından paylaşılmıştır. Söz konusu rakamın elde edilmesinde, 1999 Depremine dair TÜSİAD ve DPT çalışmaları sistematiğinin temel alınıp, benzetişim ve yeniden çarpanlama yaklaşımları ile sonuca gidildiği görülmektedir. Takip eden günlerde farklı yaklaşım ve rakamların ortaya çıktığı; ilk kestirimlerin çeşitlendiği izlenmektedir.
Milli Gelir Muhasebesi temel mantık ve işleyişi gereği, ortaya çıkan “servet kaybı”; bir gider/milli geliri azaltıcı rol oynarken, yeniden inşa/kaybedileni yerine koyma harcamaları; bir hasıla yaratıcı/milli geliri arttırıcı fonksiyon üstlenmektedir. Bu bakımdan, ekonomik büyüme üzerinde bu yıl için öngörülen küçültücü/negatif etkinin %1’ in altında kalacağını öngören görüş ve değerlendirmeler artmaktadır.
Kaybedilen canlarımızı geriye kazanma ve telafi etme imkanımız, maalesef bulunmamaktadır. Ancak, onların aziz hatıralarına hürmeten ve “ İNSAN (VATANDAŞ) için Ekonomi “ zihniyetiyle ilerlemeye; kayıpları telafi etmeye mecburuz. İşte bu noktada, daha önceden yaşanmış depremlerden öğrenilen ve elde edilen bilimsel bulgulara itibar etmek; onlardan referans almak doğru olacaktır.
Depremin maliyeti üzerinde ilk değerlendirmelerimizi paylaşırken daha önce referans verdiğimiz(*) ve 1975-2013 arasında meydana gelmiş depremlerin değerlendirildiği, Stephanie Lackner imzalı çalışmada, depremlerin hemen sonrasındaki harcama kararlarının; “iyi planlanmamış”, “siyasi tercihlerin ağır bastığı” ve “ ad-hoc(amaca özel-niyete mahsus) karakteristik” olmak üzere üç temel nitelik taşıdığı sonucu paylaşılmaktadır. Keza, düşük ve orta gelir grubuna dahil depremzede ülkeler, en ağır uzun erimli zarara uğrayan kesimi oluştururken; yüksek gelir klasmanına giren ülkelerin, yeniden inşa işinden kaynaklanan bazı pozitif katkıları da yıllar içinde kazandıkları ifade edilmektedir.
Deprem felaketinin acıları henüz taze ve yara sarma işi sürerken, İhtiyatlı İyimserlik Yaklaşımı’ nın rehberliğini kaybetmeden, “Festina Lante” (Acele Etmeden Çabuk / Yavaşça Acele Et!) deyişini hatırlamanın tam zamanıdır.
(*) 19.2.2023 tarihli “Bugün ve Geleceği Birlikte Kurtarmak” başlıklı yazımız.