31 Mart seçimlerine geri sayım yaşanan Ocak-Mart döneminin; “seçim ekonomisi” koşullarının ana ekseni oluşturduğu “rutin-dışı” bir ekonomik dönem kimlik ile niteliği taşıdığı unutulmamalıdır. Büyük deprem yıkımının yol açtığı yeniden inşa faaliyet ve harcamaları ile birlikte, sıkılaştırıcı politikalara yer veril(e)mediği; % 5.7 büyüme performansı ile adeta konfirme edilmiş olmaktadır. Nitekim büyümeye en fazla katkı; %11.1 oranı ile İnşaat ve hemen onu takiben; %10.4’ lük pay ile Vergi artışlarından kaynaklanmıştır. İnşaattaki büyümenin; Tarım ve Sanayinin birlikte toplamını aştığı, ayrıca not edilmelidir. Kamu harcamalarındaki %3.9 oranındaki önemli artışı da geride bırakan hanehalkı nihai Tüketim Harcamaları, büyümenin ana destekçisi olmuştur. Yeni ekonomi modelinde; “düşük kur-enflasyon-cari açık” üçlü hedefi ekseninde, talep/tüketim tarafının kısılmaya çalışıldığı düşünülürse, ilk çeyrek özelinde bu sonucun henüz elde edilemediği ortaya çıkmaktadır.
Son onbeş çeyreklik dönemde sürekli büyüme grafiği çizen Türkiye ekonomisi, ilk çeyrek sonunda 1.2 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşmıştır. Ancak, GSYH büyüklüğünün %76 oranında, öne çekilen talep-stoklama etkisi ile artan, Tüketim Harcamaları kaynaklı büyüme yapısının kırılganlığı ve sıkılaştırıcı / dezenflasyonist politikalara karşıt duruşu dikkate alınmalıdır. Yılbaşındaki ücret zamları; enflasyon oranı altında borçlanma imkanları, miktarsal sıkılaştırmaya geçil(e)memiş olunması ve zengin kesimin yüksek kazanç elde etme-harcamayı sürdürmesi faktörlerinin varlık ile katkıları ortadadır. Bu sıkıntılı bileşimin; sürdürülebilir/enflasyondan arındırılmış kalkınma ile harmanlanmış bir büyüme tablosunu adeta perdelediği bilinmelidir.
Nisan ayına ait en güncel dış ticaret performans göstergeleri, son dokuz ayın en yüksek dış ticaret açığına işaret etmektedir. Yıllık bazda %13 oranında artış ile on milyar dolara ulaşan bir dış ticaret açığı rakamının; cari denge sağlama yolundaki hedef ve gayretlere müspet katkı sağlamadığı açıktır. Nisan ayı itibarıyla, dünyada ihracatçı ülkeler arasında ilk otuz içerisinde yeralan ihracat sektörümüz tarafından sadece yıllık %0.1 oranında büyüme performansı ortaya konduğu; ihracat kulvarında büyüme grafiğinin akamete uğradığı izlenmektedir. Buna karşın, ithalat miktar ve oranlarında yukarı yönlü gidiş sürmekte; %4 lük bir yıllık artış oranı ile, toplamda ihracatın birbuçuk katı fazla bir tutara ulaşıldığı kyıtlara geçmektedir.
İhracatın ithalatı Karşılama Oranı bazında hesaplanan oran ise %66 düzeyine gerilemiştir. Elbette, enerji ürünleri ve parasal olmayan altın kalemleri hariç tutulduğunda tablo lehimize dönmekle beraber, sadece Nisan ayında altın ithalatımız, yeniden artış eğilimine dönerek, yıllık bazda % 25 artış kaydetmiştir. 2024’ ün ilk dört ayında ise, toplam 47 tona yakın resmi altın ithalatımız bulunmaktadır. Geçtiğimiz yılın tamamında 319 ton altın resmi ithalatı yapıldığı hatırda tutularak, bu kanalın dış ticaret dengesi bakımından kritik ehemmiyeti her daim gözönünde bulundurulmalıdır. Nisan dışticaret rakamları, bir kere daha, kırk kusür yıllık ihracat politika ve uygulamalarında kökten revizyon ihtiyacına işaret etmektedir. Öte yandan, artan ithalatın; büyük ölçüde, “seçim sonrası beklenen devalüasyon” temelinde gerçekleştiği ve fakat, devreye giren dolar baskılayıcı politikalar ile adeta “ters köşe” yaşandığını ifade edenler de bulunmaktadır. Bugüne kadar “istediklerini almada sıkıntı yaşamayan” ihracatçı kesimin, artan sıkıntı ve “fiyat girdabı” çaresizlikleri de gündeme gelmektedir. Belki de, şimdilerde açılan carry-trade penceresi, ihracat ufkumuzu daraltıcı bir etki ortaya çıkarmaktadır!
Ekonomik program kapsamında, “Geçiş-Normalleşme Dönemi” olarak ifade edilen bir yıllık sürenin son ayını temsil ettiği ifade edilen Mayıs ayına ait enflasyon rakamı merakla bekleniyor. Eldeki öncü göstergelere bakmak, bu bekleyiş ile ilgili kestirimlere kaynaklık edecektir: İTO Ücretliler Geçinme Endeksi, ülkenin ekonomik dinamosu İstanbul’ da aylık bazda 3.59; yıllık bazda 82.2 oranları ile, tam ellidokuz aydır süren artış eğilimine yeni bir halka eklemiş oldu. Türk-İş’ in, aylık geçim durumu araştırmasında, dört kişilik bir aile için açlık sınırı endeksini ondokuz bin; yoksulluk sınırı tutarını ise altmışiki bin liraya yakın hesaplandı.
TZOB (Türkiye Ziraat Odaları Birliği) ise tarla-market rafı çalışması ile üretici-market fiyat makasının açılmayı sürdürdüğünü, ürün bazında ortaya koydu. İlaveten, tarımsal girdi fiyatlarının tamamında gene artış yaşandığı TZOB tarafından belgelendi. TÜİK tarafından geçtiğimiz günlerde paylaşılan ve Nisan ayına ait en güncel Hizmet Üretici Fiyat Endeksi rakamlarına göre, hizmetlerde aylık artış %5’ e yaklaşırken; yıllıktaki artış oranı %87 düzeyini geride bırakmış oldu. Nihayet, Koç Üniversitesi’ nden meslektaşlarımızın yeni bir katkısı olan TEBA (Türkiye Hanehalkı Enflasyon Beklenti Anketi) sonuçlarına göre, Mayıs ayı için %113 ve yılsonu için %92 beklentilerine ulaşıldığı kamuoyu ile paylaşıldı. Çalıştırdığımız modeli de gözönüne alarak, Mayıs itibarıyla yıllık enflasyon manşet beklentimizi %80.6 olarak belirtiyor; bundan sonra ortaya çıkacak ve baz etkisi marifetiyle geçilecek kulvara yönelik, uzun soluklu politika ile düzenlemelerin aciliyetini yeniden vurguluyoruz.
31 Mart seçimlerine geri sayım yaşanan Ocak-Mart döneminin; “seçim ekonomisi” koşullarının ana ekseni oluşturduğu “rutin-dışı” bir ekonomik dönem kimlik ile niteliği taşıdığı unutulmamalıdır. Büyük deprem yıkımının yol açtığı yeniden inşa faaliyet ve harcamaları ile birlikte, sıkılaştırıcı politikalara yer veril(e)mediği; % 5.7 büyüme performansı ile adeta konfirme edilmiş olmaktadır. Nitekim büyümeye en fazla katkı; %11.1 oranı ile İnşaat ve hemen onu takiben; %10.4’ lük pay ile Vergi artışlarından kaynaklanmıştır. İnşaattaki büyümenin; Tarım ve Sanayinin birlikte toplamını aştığı, ayrıca not edilmelidir. Kamu harcamalarındaki %3.9 oranındaki önemli artışı da geride bırakan hanehalkı nihai Tüketim Harcamaları, büyümenin ana destekçisi olmuştur. Yeni ekonomi modelinde; “düşük kur-enflasyon-cari açık” üçlü hedefi ekseninde, talep/tüketim tarafının kısılmaya çalışıldığı düşünülürse, ilk çeyrek özelinde bu sonucun henüz elde edilemediği ortaya çıkmaktadır.
Son onbeş çeyreklik dönemde sürekli büyüme grafiği çizen Türkiye ekonomisi, ilk çeyrek sonunda 1.2 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşmıştır. Ancak, GSYH büyüklüğünün %76 oranında, öne çekilen talep-stoklama etkisi ile artan, Tüketim Harcamaları kaynaklı büyüme yapısının kırılganlığı ve sıkılaştırıcı / dezenflasyonist politikalara karşıt duruşu dikkate alınmalıdır. Yılbaşındaki ücret zamları; enflasyon oranı altında borçlanma imkanları, miktarsal sıkılaştırmaya geçil(e)memiş olunması ve zengin kesimin yüksek kazanç elde etme-harcamayı sürdürmesi faktörlerinin varlık ile katkıları ortadadır. Bu sıkıntılı bileşimin; sürdürülebilir/enflasyondan arındırılmış kalkınma ile harmanlanmış bir büyüme tablosunu adeta perdelediği bilinmelidir.
Nisan ayına ait en güncel dış ticaret performans göstergeleri, son dokuz ayın en yüksek dış ticaret açığına işaret etmektedir. Yıllık bazda %13 oranında artış ile on milyar dolara ulaşan bir dış ticaret açığı rakamının; cari denge sağlama yolundaki hedef ve gayretlere müspet katkı sağlamadığı açıktır. Nisan ayı itibarıyla, dünyada ihracatçı ülkeler arasında ilk otuz içerisinde yeralan ihracat sektörümüz tarafından sadece yıllık %0.1 oranında büyüme performansı ortaya konduğu; ihracat kulvarında büyüme grafiğinin akamete uğradığı izlenmektedir. Buna karşın, ithalat miktar ve oranlarında yukarı yönlü gidiş sürmekte; %4 lük bir yıllık artış oranı ile, toplamda ihracatın birbuçuk katı fazla bir tutara ulaşıldığı kyıtlara geçmektedir.
İhracatın ithalatı Karşılama Oranı bazında hesaplanan oran ise %66 düzeyine gerilemiştir. Elbette, enerji ürünleri ve parasal olmayan altın kalemleri hariç tutulduğunda tablo lehimize dönmekle beraber, sadece Nisan ayında altın ithalatımız, yeniden artış eğilimine dönerek, yıllık bazda % 25 artış kaydetmiştir. 2024’ ün ilk dört ayında ise, toplam 47 tona yakın resmi altın ithalatımız bulunmaktadır. Geçtiğimiz yılın tamamında 319 ton altın resmi ithalatı yapıldığı hatırda tutularak, bu kanalın dış ticaret dengesi bakımından kritik ehemmiyeti her daim gözönünde bulundurulmalıdır. Nisan dışticaret rakamları, bir kere daha, kırk kusür yıllık ihracat politika ve uygulamalarında kökten revizyon ihtiyacına işaret etmektedir. Öte yandan, artan ithalatın; büyük ölçüde, “seçim sonrası beklenen devalüasyon” temelinde gerçekleştiği ve fakat, devreye giren dolar baskılayıcı politikalar ile adeta “ters köşe” yaşandığını ifade edenler de bulunmaktadır. Bugüne kadar “istediklerini almada sıkıntı yaşamayan” ihracatçı kesimin, artan sıkıntı ve “fiyat girdabı” çaresizlikleri de gündeme gelmektedir. Belki de, şimdilerde açılan carry-trade penceresi, ihracat ufkumuzu daraltıcı bir etki ortaya çıkarmaktadır!
Ekonomik program kapsamında, “Geçiş-Normalleşme Dönemi” olarak ifade edilen bir yıllık sürenin son ayını temsil ettiği ifade edilen Mayıs ayına ait enflasyon rakamı merakla bekleniyor. Eldeki öncü göstergelere bakmak, bu bekleyiş ile ilgili kestirimlere kaynaklık edecektir: İTO Ücretliler Geçinme Endeksi, ülkenin ekonomik dinamosu İstanbul’ da aylık bazda 3.59; yıllık bazda 82.2 oranları ile, tam ellidokuz aydır süren artış eğilimine yeni bir halka eklemiş oldu. Türk-İş’ in, aylık geçim durumu araştırmasında, dört kişilik bir aile için açlık sınırı endeksini ondokuz bin; yoksulluk sınırı tutarını ise altmışiki bin liraya yakın hesaplandı.
TZOB (Türkiye Ziraat Odaları Birliği) ise tarla-market rafı çalışması ile üretici-market fiyat makasının açılmayı sürdürdüğünü, ürün bazında ortaya koydu. İlaveten, tarımsal girdi fiyatlarının tamamında gene artış yaşandığı TZOB tarafından belgelendi. TÜİK tarafından geçtiğimiz günlerde paylaşılan ve Nisan ayına ait en güncel Hizmet Üretici Fiyat Endeksi rakamlarına göre, hizmetlerde aylık artış %5’ e yaklaşırken; yıllıktaki artış oranı %87 düzeyini geride bırakmış oldu. Nihayet, Koç Üniversitesi’ nden meslektaşlarımızın yeni bir katkısı olan TEBA (Türkiye Hanehalkı Enflasyon Beklenti Anketi) sonuçlarına göre, Mayıs ayı için %113 ve yılsonu için %92 beklentilerine ulaşıldığı kamuoyu ile paylaşıldı. Çalıştırdığımız modeli de gözönüne alarak, Mayıs itibarıyla yıllık enflasyon manşet beklentimizi %80.6 olarak belirtiyor; bundan sonra ortaya çıkacak ve baz etkisi marifetiyle geçilecek kulvara yönelik, uzun soluklu politika ile düzenlemelerin aciliyetini yeniden vurguluyoruz.