Manşet enflasyondaki kesintisiz yükselişin, İTO İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksine göre kırkbeş; TÜİK rakamlarına göre elli aydan bu yana sürdüğü ortaya çıkıyor. İşte bu noktada, enflasyonda aşağı yönlü seyir kulvarına girme yolundaki asgari şartın; en kısa zamanda, kısır döngüdeki yukarı yönlü direncin kırılması olduğu hatırlanmalıdır. Devrede olan baz etkisi ile enflasyon artış hızı üzerinde, ancak ve sadece, geçici bir cebirsel eksiltme etkisi ortaya çıkmaktadır. Nitekim, içinde bulunduğumuz Nisan ayı için bakıldığında; geçen yılın 7,25 düzeyindeki yüksek manşetinin devreye sokacağı baz etkisi ile yıllık enflasyonda 50’ li rakamlardan, 40’ lı düzeylere düşüleceği öngörülebilir. Ancak, bu durumun geçici-kozmetik tesirine itibar ederek, kalıcı ve sürdürülebilir azaltma/düşürme çabalarını geri plana atma gibi bir opsiyondan bahsedilemez! Yapılması gereken; arka plan ile alt kırımlara bakılarak, daha gerçekçi analizleri gerçekleştirmek ve daha köklü tedbirleri devreye almak kararlılığı temelinde ilerlemektir. İlk Çeyrek sonrasında ortaya çıkan %12,52 düzeyindeki dönemsel enflasyon temelinde, Merkez Bankası yılsonu hedefinin, şimdiden, yukarı yönlü olarak revize edilme ihtiyacı doğmuştur.
Ülkemizdeki enflasyon dinamiklerini besleyen ana kulvarlar arasında ön plana çıkan “gıda kalemi” bakımından, ilk çeyrek sonuçlarına göre, herhangi bir iyileşmeden söz etmek mümkün değildir. Nitekim, İşlenmemiş Gıda kalemindeki çeyreklik enflasyon, manşet enflasyonun neredeyse üç katı kadar fazla gerçekleşmiştir. Dünya Bankası rakamlarına göre, dünyada gıda fiyatlarının gerilediği bir konjonktürde, ülkemiz özelinde negatif ayrışma döngüsünün aşılamadığı görülmektedir. Türkiye Ziraat Odaları Birliği(TZOB) aylık takibine göre, “tarla-raf fiyat makası” dört misline kadar açılmaya devam etmektedir. Üstelik, tüketim profili bakımından yaygın ve adeta “mutfağımızın standart ürünü” niteliği taşıyan soğan başta olmak üzere belirli kalemlerde yaşanan yüksek oranlı artışlar, genel algıyı etkileme bakımından menfi etki doğurmaktadır. Çeyreğin son dönemini temsil eden Ramazan ayının, önceden bilinen ve test edilmiş, “görece pahalılık doğurucu etkisi” nin devreye girmiş olması ve yaşadığımız deprem felaketinin olumsuz etkileri de, ilaveten hesaba katılmalıdır.
Gene, ilgili dönem zarfında açıklanan “yeni dönem okul fiyatları” tesiri ile eğitim kaleminde yüksek oranlı bir artış ortaya çıkmış olup, enflasyonist iklimde büyük kayıplara uğrayan Ücretli Kesim açısından yaşanan “ekonomik algıda bozulma” bakımından daha da derinleştirici etki ön plana taşınmıştır. Üstelik, eğitim kaleminin dahil olduğu Hizmetler sektörü bakımından dikkatle takibe alınması gereken bir gelişme ortaya çıktığı görülmektedir. İlk çeyrekte yaşanan Hizmet Enflasyonu; Mal Enflasyonunun iki katına ulaşmıştır; Mart ayında aradaki fark on puana çıkmıştır. Bu seyir, enflasyon savaşında ortaya çıkan yeni bir “mayınlı arazi” ye işaret etmektedir; yerleşik karakter kazanmadan ve çarpan/çoğaltan etkisi derinleşmeden kontrol altına almanın yolları aranmalıdır.
Enflasyonun toplumsal denge ve dayanışma üzerindeki olumsuz etkileri bilinmektedir. Son rakamlara göre düzenlenen çalışmalarda, mesela, gıda enflasyonu bakımından, en düşük gelir grubunun; en yüksek gelir grubuna göre tam bir kat (%100 fazla) enflasyon ile yaşamını sürdürme durumuna geldiği değerlendirilmektedir. Keza, enflasyon üzerindeki etki alanı; son aylardaki görece istikrarlı Dolar/TL. paritesi ile daraltılan Kur Geçişkenliği faktörünün de göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Son sekiz ayda, dolardaki artış sadece %5 iken, enflasyondaki yükselişin % 27 düzeyinde gerçekleştiği görülüyor. Bu bakımdan, bugünlerde ön plana çıkarılan “paritede dolar lehine artış” senaryosunu da hesaba katan; kur geçişkenliği riskinin yeniden oyun planına dahil edildiği anti-enflasyonist duruş ve mücadele planlarına önem verilmelidir. Öte yandan, seçimlere geri- sayım/seçim ekonomisi hal ve koşullarının geçerli olduğu bir iklimin, enflasyon ile mücadele kulvarında kolaylaştırıcı bir rol oynamayacağı gerçeği de, herhalde, dikkate alınmalıdır.
Manşet enflasyondaki kesintisiz yükselişin, İTO İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksine göre kırkbeş; TÜİK rakamlarına göre elli aydan bu yana sürdüğü ortaya çıkıyor. İşte bu noktada, enflasyonda aşağı yönlü seyir kulvarına girme yolundaki asgari şartın; en kısa zamanda, kısır döngüdeki yukarı yönlü direncin kırılması olduğu hatırlanmalıdır. Devrede olan baz etkisi ile enflasyon artış hızı üzerinde, ancak ve sadece, geçici bir cebirsel eksiltme etkisi ortaya çıkmaktadır. Nitekim, içinde bulunduğumuz Nisan ayı için bakıldığında; geçen yılın 7,25 düzeyindeki yüksek manşetinin devreye sokacağı baz etkisi ile yıllık enflasyonda 50’ li rakamlardan, 40’ lı düzeylere düşüleceği öngörülebilir. Ancak, bu durumun geçici-kozmetik tesirine itibar ederek, kalıcı ve sürdürülebilir azaltma/düşürme çabalarını geri plana atma gibi bir opsiyondan bahsedilemez! Yapılması gereken; arka plan ile alt kırımlara bakılarak, daha gerçekçi analizleri gerçekleştirmek ve daha köklü tedbirleri devreye almak kararlılığı temelinde ilerlemektir. İlk Çeyrek sonrasında ortaya çıkan %12,52 düzeyindeki dönemsel enflasyon temelinde, Merkez Bankası yılsonu hedefinin, şimdiden, yukarı yönlü olarak revize edilme ihtiyacı doğmuştur.
Ülkemizdeki enflasyon dinamiklerini besleyen ana kulvarlar arasında ön plana çıkan “gıda kalemi” bakımından, ilk çeyrek sonuçlarına göre, herhangi bir iyileşmeden söz etmek mümkün değildir. Nitekim, İşlenmemiş Gıda kalemindeki çeyreklik enflasyon, manşet enflasyonun neredeyse üç katı kadar fazla gerçekleşmiştir. Dünya Bankası rakamlarına göre, dünyada gıda fiyatlarının gerilediği bir konjonktürde, ülkemiz özelinde negatif ayrışma döngüsünün aşılamadığı görülmektedir. Türkiye Ziraat Odaları Birliği(TZOB) aylık takibine göre, “tarla-raf fiyat makası” dört misline kadar açılmaya devam etmektedir. Üstelik, tüketim profili bakımından yaygın ve adeta “mutfağımızın standart ürünü” niteliği taşıyan soğan başta olmak üzere belirli kalemlerde yaşanan yüksek oranlı artışlar, genel algıyı etkileme bakımından menfi etki doğurmaktadır. Çeyreğin son dönemini temsil eden Ramazan ayının, önceden bilinen ve test edilmiş, “görece pahalılık doğurucu etkisi” nin devreye girmiş olması ve yaşadığımız deprem felaketinin olumsuz etkileri de, ilaveten hesaba katılmalıdır.
Gene, ilgili dönem zarfında açıklanan “yeni dönem okul fiyatları” tesiri ile eğitim kaleminde yüksek oranlı bir artış ortaya çıkmış olup, enflasyonist iklimde büyük kayıplara uğrayan Ücretli Kesim açısından yaşanan “ekonomik algıda bozulma” bakımından daha da derinleştirici etki ön plana taşınmıştır. Üstelik, eğitim kaleminin dahil olduğu Hizmetler sektörü bakımından dikkatle takibe alınması gereken bir gelişme ortaya çıktığı görülmektedir. İlk çeyrekte yaşanan Hizmet Enflasyonu; Mal Enflasyonunun iki katına ulaşmıştır; Mart ayında aradaki fark on puana çıkmıştır. Bu seyir, enflasyon savaşında ortaya çıkan yeni bir “mayınlı arazi” ye işaret etmektedir; yerleşik karakter kazanmadan ve çarpan/çoğaltan etkisi derinleşmeden kontrol altına almanın yolları aranmalıdır.
Enflasyonun toplumsal denge ve dayanışma üzerindeki olumsuz etkileri bilinmektedir. Son rakamlara göre düzenlenen çalışmalarda, mesela, gıda enflasyonu bakımından, en düşük gelir grubunun; en yüksek gelir grubuna göre tam bir kat (%100 fazla) enflasyon ile yaşamını sürdürme durumuna geldiği değerlendirilmektedir. Keza, enflasyon üzerindeki etki alanı; son aylardaki görece istikrarlı Dolar/TL. paritesi ile daraltılan Kur Geçişkenliği faktörünün de göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Son sekiz ayda, dolardaki artış sadece %5 iken, enflasyondaki yükselişin % 27 düzeyinde gerçekleştiği görülüyor. Bu bakımdan, bugünlerde ön plana çıkarılan “paritede dolar lehine artış” senaryosunu da hesaba katan; kur geçişkenliği riskinin yeniden oyun planına dahil edildiği anti-enflasyonist duruş ve mücadele planlarına önem verilmelidir. Öte yandan, seçimlere geri- sayım/seçim ekonomisi hal ve koşullarının geçerli olduğu bir iklimin, enflasyon ile mücadele kulvarında kolaylaştırıcı bir rol oynamayacağı gerçeği de, herhalde, dikkate alınmalıdır.