

TÜİK tarafından UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) ile işbirliği temelinde hazırlanan “İl Seviyesinde Beşeri Kalkınma Endeksi, 2018-2022” çalışması, haftanın ilk gününde kamuoyuna sunulmuş bulunuyor. Günümüze kadar ülke bazında ortaya konulan bu tümleşik endeks (yaşam beklentisi/eğitim/gelir), ilk kez, her bir ilimiz özelinde hesaplanmış oluyor. HDI (Human Development Index) orijinal başlığı altında toplanan “uzun ve sağlıklı bir yaşam”; “bilgiye erişim-eğitim endeksi” ve “makul bir yaşam standardı” üzerinden insanların refah düzeyleri ortaya konuluyor. 0-1 arasında değer alan HDI Endeksinin dünya ülkeleri için geçerli güncel ortalaması 0.73 düzeyinde seyrediyor. 190’ı aşkın ülke arasında ilk sırayı; 0.96’lık skor ile İsviçre alıyor, onu sırasıyla Norveç ve İzlanda izliyor. Beşeri Kalkınma liginin son sırasında yer alan Somali endeks değerinin ise ancak 0.38 düzeyinde kaldığı görülüyor. 2018 yılına göre 2022’de Beşeri Kalkınma Endeksi bakımından %1.1 artış kaydeden Türkiye; 0.85’lik güncel skoru dünyada 76. sıraya yerleşirken, Birleşmiş Milletler sınıflandırmasına göre, “Çok Yüksek Gelişmişlik” grubunda yerini alıyor. İller bazında ilk kez ortaya çıkan endeks değerlerine göre en yüksek beşeri kalkınma endeksine sahip şehrimiz Ankara (0.89) olarak ortaya çıkıyor. Başkenti; 0.88 ile İstanbul ve Kocaeli (0.87) takip ediyor. Buna karşın, 0.74 ile en düşük endeks sıralamasında Ağrı başta geliyor. 2012 yılından bu yana geçen beş senede endeks puanı bakımından en yüksek artış sağlayan ilimizin ise Kilis olduğu belirginleşmiş bulunuyor.
Uluslararası ilişkilerde geçerli; “ yumuşak güç ve kaba güç unsurlarının birlikte değerlendirilmesi ve toplam milli güç kavramına ulaşılması” yaklaşımı burada da karşımıza çıkıyor; fiziki sermaye ile beraber beşeri sermaye birikimlerinin bütüncül derlenmesi üzerinden ekonomik kalkınma gerçeğine ulaşılıyor. Artık iller bazında takip edilebilen HDI endeksleri, geniş kapsamlı ve/veya özellikli strateji ve planlama çalışmaları için önemli kaynak teşkil ediyor. Bu cümleden olmak üzere, dün açıklanan bir strateji ana belgesi değerlendirme alanımıza giriyor.
Ülke kalkınmasında sanayi ve teknolojinin sahip oldukları kritik/stratejik önem biliniyor. Sürdürülebilir ve dengeli kalkınma ile hemhal edilmiş bir büyüme performansının elde edilmesinde sanayi ve teknoloji ana faktörleri teşkil ediyor. İşte, bu bakımdan, henüz açıklanan “2030 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi” çalışmasına dikkatleri çekmek gerekiyor. Önümüzdeki beş yıl için bir genel çerçeve çizme ötesinde kritik öncelikleri ve ölçülebilir makro hedefleri kapsayan bir yol haritası ortaya konuluyor. Seksenüç sayfalık ana strateji belgesinde beş ana kulvar/amaç temelinde yirmi adet ölçülebilir ve 2030 vadeli makro hedefler ve ilgili yüz tane farklı alt stratejiler yer alıyor. Temel öncelik ve hassasiyetin; yüksek teknoloji ve kritik alanlarda dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak olduğu önemle vurgulanıyor.
Dijital atılımlar; endüstriyel robotlar; yeşil ve döngüsel ekonomi; kritik hammadde ve minerallere erişim gibi kavramların ön plana taşındığı görülüyor. Sektör ve bölge bazında gelişme farklılıklarını azaltma tercihinin ağırlık kazandığı okunuyor. Strateji kapsamında yer alan Ulusal Sanayi Alanları genel çerçevesi doğrultusunda yeniden bir yapılanma öngörülüyor.
Strateji Belgesinin üzerinde yapılandırıldığı beş ana kulvar/sütun başlıkları; Yüksek Teknoloji, Dijital Ekonomi, Yeşil Dönüşüm, Küresel Entegrasyon ve Yapısal Dönüşüm başlıkları altında ifade ediliyor. Her bir ana kulvar için geçerli Amaç ifadesi altında, proje temeline kadar ayrıntılara inildiği görülüyor. Makro Hedefler kapsamında imalat sanayi ihracatının beş yıl içerisinde yaklaşık %75 arttırılarak dört yüz milyar dolara yükseltilmesi ve Türkiye’nin dünya imalat sanayi katma değeri içindeki payının da %1.33’den; %1.65 düzeyine çıkarılması öngörülüyor. Ayrıca, plan döneminde, orta-yüksek teknolojili ürün ihracat payının iki kat; yüksek teknolojili ürün oranının ise üç kattan fazla arttırılma hedefi ortaya konuluyor. Gene, imalat sanayiinde kullanılan robot sayısında dokuz kat düzeyinde bir artış hedefinin deklare edildiği gözden kaçmıyor. İddialı ve fakat iyi çalışılmış bu gibi ana dokümanlar üzerinden geleceğe yönelmek; pro-aktif duruş ve vaziyet edişin seçkin örnekleri olarak selamlanıyor. Kamu otoritesi ve ekonomi yönetimi kadar tüm toplumsal kurum ile aktörlerin ortak bir sorumluluğu olarak kabul edilmesi ve gereği için ortak gayret sarfedilmesi noktasında ise tereddüt bulunmuyor.
TÜİK tarafından UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) ile işbirliği temelinde hazırlanan “İl Seviyesinde Beşeri Kalkınma Endeksi, 2018-2022” çalışması, haftanın ilk gününde kamuoyuna sunulmuş bulunuyor. Günümüze kadar ülke bazında ortaya konulan bu tümleşik endeks (yaşam beklentisi/eğitim/gelir), ilk kez, her bir ilimiz özelinde hesaplanmış oluyor. HDI (Human Development Index) orijinal başlığı altında toplanan “uzun ve sağlıklı bir yaşam”; “bilgiye erişim-eğitim endeksi” ve “makul bir yaşam standardı” üzerinden insanların refah düzeyleri ortaya konuluyor. 0-1 arasında değer alan HDI Endeksinin dünya ülkeleri için geçerli güncel ortalaması 0.73 düzeyinde seyrediyor. 190’ı aşkın ülke arasında ilk sırayı; 0.96’lık skor ile İsviçre alıyor, onu sırasıyla Norveç ve İzlanda izliyor. Beşeri Kalkınma liginin son sırasında yer alan Somali endeks değerinin ise ancak 0.38 düzeyinde kaldığı görülüyor. 2018 yılına göre 2022’de Beşeri Kalkınma Endeksi bakımından %1.1 artış kaydeden Türkiye; 0.85’lik güncel skoru dünyada 76. sıraya yerleşirken, Birleşmiş Milletler sınıflandırmasına göre, “Çok Yüksek Gelişmişlik” grubunda yerini alıyor. İller bazında ilk kez ortaya çıkan endeks değerlerine göre en yüksek beşeri kalkınma endeksine sahip şehrimiz Ankara (0.89) olarak ortaya çıkıyor. Başkenti; 0.88 ile İstanbul ve Kocaeli (0.87) takip ediyor. Buna karşın, 0.74 ile en düşük endeks sıralamasında Ağrı başta geliyor. 2012 yılından bu yana geçen beş senede endeks puanı bakımından en yüksek artış sağlayan ilimizin ise Kilis olduğu belirginleşmiş bulunuyor.
Uluslararası ilişkilerde geçerli; “ yumuşak güç ve kaba güç unsurlarının birlikte değerlendirilmesi ve toplam milli güç kavramına ulaşılması” yaklaşımı burada da karşımıza çıkıyor; fiziki sermaye ile beraber beşeri sermaye birikimlerinin bütüncül derlenmesi üzerinden ekonomik kalkınma gerçeğine ulaşılıyor. Artık iller bazında takip edilebilen HDI endeksleri, geniş kapsamlı ve/veya özellikli strateji ve planlama çalışmaları için önemli kaynak teşkil ediyor. Bu cümleden olmak üzere, dün açıklanan bir strateji ana belgesi değerlendirme alanımıza giriyor.
Ülke kalkınmasında sanayi ve teknolojinin sahip oldukları kritik/stratejik önem biliniyor. Sürdürülebilir ve dengeli kalkınma ile hemhal edilmiş bir büyüme performansının elde edilmesinde sanayi ve teknoloji ana faktörleri teşkil ediyor. İşte, bu bakımdan, henüz açıklanan “2030 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi” çalışmasına dikkatleri çekmek gerekiyor. Önümüzdeki beş yıl için bir genel çerçeve çizme ötesinde kritik öncelikleri ve ölçülebilir makro hedefleri kapsayan bir yol haritası ortaya konuluyor. Seksenüç sayfalık ana strateji belgesinde beş ana kulvar/amaç temelinde yirmi adet ölçülebilir ve 2030 vadeli makro hedefler ve ilgili yüz tane farklı alt stratejiler yer alıyor. Temel öncelik ve hassasiyetin; yüksek teknoloji ve kritik alanlarda dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak olduğu önemle vurgulanıyor.
Dijital atılımlar; endüstriyel robotlar; yeşil ve döngüsel ekonomi; kritik hammadde ve minerallere erişim gibi kavramların ön plana taşındığı görülüyor. Sektör ve bölge bazında gelişme farklılıklarını azaltma tercihinin ağırlık kazandığı okunuyor. Strateji kapsamında yer alan Ulusal Sanayi Alanları genel çerçevesi doğrultusunda yeniden bir yapılanma öngörülüyor.
Strateji Belgesinin üzerinde yapılandırıldığı beş ana kulvar/sütun başlıkları; Yüksek Teknoloji, Dijital Ekonomi, Yeşil Dönüşüm, Küresel Entegrasyon ve Yapısal Dönüşüm başlıkları altında ifade ediliyor. Her bir ana kulvar için geçerli Amaç ifadesi altında, proje temeline kadar ayrıntılara inildiği görülüyor. Makro Hedefler kapsamında imalat sanayi ihracatının beş yıl içerisinde yaklaşık %75 arttırılarak dört yüz milyar dolara yükseltilmesi ve Türkiye’nin dünya imalat sanayi katma değeri içindeki payının da %1.33’den; %1.65 düzeyine çıkarılması öngörülüyor. Ayrıca, plan döneminde, orta-yüksek teknolojili ürün ihracat payının iki kat; yüksek teknolojili ürün oranının ise üç kattan fazla arttırılma hedefi ortaya konuluyor. Gene, imalat sanayiinde kullanılan robot sayısında dokuz kat düzeyinde bir artış hedefinin deklare edildiği gözden kaçmıyor. İddialı ve fakat iyi çalışılmış bu gibi ana dokümanlar üzerinden geleceğe yönelmek; pro-aktif duruş ve vaziyet edişin seçkin örnekleri olarak selamlanıyor. Kamu otoritesi ve ekonomi yönetimi kadar tüm toplumsal kurum ile aktörlerin ortak bir sorumluluğu olarak kabul edilmesi ve gereği için ortak gayret sarfedilmesi noktasında ise tereddüt bulunmuyor.