Amerikan ekonomisinde Ağustos ayı için ortaya çıkan ve Şubat 2021’den bu yana en düşük seviyeyi temsil eden yıllık enflasyon manşeti temelinde, FED’in önümüzdeki hafta için beklenen yüksek faiz indirimi beklentileri temelsiz kalıyor. Önceki okuma ve paylaşımlarımıza paralel olarak, “güçlü dolar” sendromunun yılsonuna kadar hakim unsur olacağı ortaya çıkıyor. 0.25 düzeyinde bir ilk indirimin; “durumu kurtarma/seçim sonrasına kadar geçiştirme” anlamına geleceği değerlendiriliyor.
Küresel eko-politika planında ana kerteriz noktası haline gelen ABD başkanlık seçimlerinde “başa-baş” gidişatın henüz bir aday lehine kırılamadığı; canlı tartışmada Harris’in görece daha etkin profil çizmesi ile birlikte, başta kripto varlıklar gelmek üzere, piyasaların çalkalandığı izleniyor.
Almanya’nın geleneksel rekabetçi güç alanı olagelmiş otomotiv sektöründe yaşadığı son sıkıntılar ve muhtemel bir daralma tehditinin, sadece ülke koşullarından değil ve fakat, otomobil sektörü ile teknolojisinde yaşanan ve Çin faktörünün öne çıktığı gelişmelerden kaynaklandığı düşünülüyor.
Bu günlerde, Çin ekonomisi ile ilgili farklı değerlendirmelerin ortaya konduğu; Trump’ın muhtemel bir seçim zaferine bağlı olarak yeni ticaret engelleri ile uğraşmak durumunda kalacağı görüşünün ağırlık kazandığı görülüyor. Çin’den gelen verilere dair şüpheli yaklaşım ve hatta gerçeklik sorgulamalarının, yeniden ön plana taşındığı fark ediliyor. Çin, eko-politik radarlarda kalmayı sürdürüyor.
TÜİK tarafından açıklanan Temmuz ayı işsizlik verileri görece bir gerilemeye işaret etse de; alt kırım analizleri yapısal ve kalıcı bir iyileşme eğilimine dayanak sağlamada yetersiz bulunuyor. Sanayi üretim endeksindeki Temmuz %0.4’lük artış manşeti de, sektörel planda bir kalıcı iyileşme kanıtlarını sağlamadığı gibi, en sert gerilemenin; yüksek ve orta yüksek teknolojili ürünlerde görülmüş olmasına ilaveten, ara malı ve sermaye malı kaynaklı gelişimi dikkatle not ediliyor. Haziran ayındaki düşüşün telafi edilemediği ve sektörde genel durgunluk halinin devam ettiği genel bir tespit olarak ortaya çıkıyor. Bu durumun arka planında, uzun tatil etkisi gibi faktörleri de aşan sıkıntılar olduğu anlaşılıyor. Başta, 20.OVP (Orta Vadeli Program) kapsamında hedeflenen büyüme-istihdam-cari denge makro rakamlarına ulaşılması bakımından, düzeltici tedbir ve ilgili politikaların devreye sokulması gerekiyor.
Güncel ticaret satış hacmi ve ciro endekslerine bakıldığında, perakende satışların yavaşladığı ve ciroların azaldığı görülüyor. Ticari satışlarda son dört yılın en sert düşüşün yaşandığı; perakende satış hacmindeki büyümenin aylık %100 oranında gerilemeye uğradığı; sanayi, inşaat, ticaret ve ağırlıkla hizmet sektörlerinin tamamında aylık planda azalma ortaya çıktığı anlaşılıyor. Seçim sonrası devreye alınan ekonomiyi soğutma yaklaşımının sonuç verdiği yönündeki değerlendirmeler yaygın kabul görmeye devam ediyor.
Kamuoyunun görüşüne açılan muhtemel bir vergi düzenlemesi çerçevesinde, tüketiciler için, yedi bin lirayı aşan alışveriş ödemelerini, finansal kuruluşlar/ kayıtlı ödeme mekanizmaları üzerinden gerçekleştirme zorunluluğu getirilmesi öngörülüyor. Nihai tüketicilerin de tevsik zorunluluğu kapsamına dahil edilmesi yoluyla, her türlü alışverişte yedi bin lirayı aşan ödemelerini finansal kuruluşlar kanalıyla yapmayanlara karşı, beş bin liradan az olmamak üzere, ceza yaptırımı gündeme getiriliyor. Nakit kullanımının sınırlanmasıyla, kayıtlı ekonomi ve vergi gelirlerine müspet katkı sağlanması prensibi geçerli olmakla birlikte, uygulamada; “alışveriş-ticaret serbestisi ve geçimin sağlanması temel hakları” başta olmak üzere, vatandaşlık haklarına halel getirilmemesi özeni ve belirlenecek asgari miktarın enflasyon koşulları altında “anlamlı ve geçerli bir düzeyde” belirlenip,
daha sonra düzenli güncellenmesi hususlarına dikkat edilmesi gerekiyor. Ayrıca, “nereden buldun yasasının ihyası” seçenekleri de dahil olmak üzere, vergi sisteminde yapısal reform ve düzeltici mali politikalar bacaklarının ihmal edilmemesi, düzenlemenin “kozmetik” klasmana düşmemesi bakımından önem arz ediyor.
Gene TÜİK tarafından kamuoyuna sunulan güncel (Temmuz) dış ticaret endeksleri, uluslararası ekonomideki rekabetçi güç düzeyimize işaret eden “dış ticaret haddi” kalemini dikkatlere sunuyor. Buna göre, dış ticaret haddimiz; 100 endeks değerinin altında kalmaya (88.1) devam ediyor. Dış ticarete konu malların ihraç fiyatlarının; ithalat fiyatlarına göre düşük kalması handikapımızın sürdüğü ortaya çıkıyor. Daha çok miktardaki malı, daha düşük fiyata dış aleme satarken; daha az miktarda malı, daha yüksek bedel ödeyerek alma kıskacından, bir türlü çıkılamıyor. BRICS’e katılım gibi söylemlerin gündeme geldiği bir gidişatta, başta Çin olmak üzere, söz konusu ülkeler ile aramızda var olan devasa dış ticaret dengesizliği gerçeğini de iyi okumak ve çalışmak gerekiyor. İhracat Yoluyla Fakirlik (İ.Y.F.) andacında vakit ve milli servet kaybetmemek bakımından, dış ticaret modelleme ile yapılandırılmasına kökten bir vaziyet edilmesi ihtiyacı, her zamandan fazla önem ve aciliyet kazanıyor.
Amerikan ekonomisinde Ağustos ayı için ortaya çıkan ve Şubat 2021’den bu yana en düşük seviyeyi temsil eden yıllık enflasyon manşeti temelinde, FED’in önümüzdeki hafta için beklenen yüksek faiz indirimi beklentileri temelsiz kalıyor. Önceki okuma ve paylaşımlarımıza paralel olarak, “güçlü dolar” sendromunun yılsonuna kadar hakim unsur olacağı ortaya çıkıyor. 0.25 düzeyinde bir ilk indirimin; “durumu kurtarma/seçim sonrasına kadar geçiştirme” anlamına geleceği değerlendiriliyor.
Küresel eko-politika planında ana kerteriz noktası haline gelen ABD başkanlık seçimlerinde “başa-baş” gidişatın henüz bir aday lehine kırılamadığı; canlı tartışmada Harris’in görece daha etkin profil çizmesi ile birlikte, başta kripto varlıklar gelmek üzere, piyasaların çalkalandığı izleniyor.
Almanya’nın geleneksel rekabetçi güç alanı olagelmiş otomotiv sektöründe yaşadığı son sıkıntılar ve muhtemel bir daralma tehditinin, sadece ülke koşullarından değil ve fakat, otomobil sektörü ile teknolojisinde yaşanan ve Çin faktörünün öne çıktığı gelişmelerden kaynaklandığı düşünülüyor.
Bu günlerde, Çin ekonomisi ile ilgili farklı değerlendirmelerin ortaya konduğu; Trump’ın muhtemel bir seçim zaferine bağlı olarak yeni ticaret engelleri ile uğraşmak durumunda kalacağı görüşünün ağırlık kazandığı görülüyor. Çin’den gelen verilere dair şüpheli yaklaşım ve hatta gerçeklik sorgulamalarının, yeniden ön plana taşındığı fark ediliyor. Çin, eko-politik radarlarda kalmayı sürdürüyor.
TÜİK tarafından açıklanan Temmuz ayı işsizlik verileri görece bir gerilemeye işaret etse de; alt kırım analizleri yapısal ve kalıcı bir iyileşme eğilimine dayanak sağlamada yetersiz bulunuyor. Sanayi üretim endeksindeki Temmuz %0.4’lük artış manşeti de, sektörel planda bir kalıcı iyileşme kanıtlarını sağlamadığı gibi, en sert gerilemenin; yüksek ve orta yüksek teknolojili ürünlerde görülmüş olmasına ilaveten, ara malı ve sermaye malı kaynaklı gelişimi dikkatle not ediliyor. Haziran ayındaki düşüşün telafi edilemediği ve sektörde genel durgunluk halinin devam ettiği genel bir tespit olarak ortaya çıkıyor. Bu durumun arka planında, uzun tatil etkisi gibi faktörleri de aşan sıkıntılar olduğu anlaşılıyor. Başta, 20.OVP (Orta Vadeli Program) kapsamında hedeflenen büyüme-istihdam-cari denge makro rakamlarına ulaşılması bakımından, düzeltici tedbir ve ilgili politikaların devreye sokulması gerekiyor.
Güncel ticaret satış hacmi ve ciro endekslerine bakıldığında, perakende satışların yavaşladığı ve ciroların azaldığı görülüyor. Ticari satışlarda son dört yılın en sert düşüşün yaşandığı; perakende satış hacmindeki büyümenin aylık %100 oranında gerilemeye uğradığı; sanayi, inşaat, ticaret ve ağırlıkla hizmet sektörlerinin tamamında aylık planda azalma ortaya çıktığı anlaşılıyor. Seçim sonrası devreye alınan ekonomiyi soğutma yaklaşımının sonuç verdiği yönündeki değerlendirmeler yaygın kabul görmeye devam ediyor.
Kamuoyunun görüşüne açılan muhtemel bir vergi düzenlemesi çerçevesinde, tüketiciler için, yedi bin lirayı aşan alışveriş ödemelerini, finansal kuruluşlar/ kayıtlı ödeme mekanizmaları üzerinden gerçekleştirme zorunluluğu getirilmesi öngörülüyor. Nihai tüketicilerin de tevsik zorunluluğu kapsamına dahil edilmesi yoluyla, her türlü alışverişte yedi bin lirayı aşan ödemelerini finansal kuruluşlar kanalıyla yapmayanlara karşı, beş bin liradan az olmamak üzere, ceza yaptırımı gündeme getiriliyor. Nakit kullanımının sınırlanmasıyla, kayıtlı ekonomi ve vergi gelirlerine müspet katkı sağlanması prensibi geçerli olmakla birlikte, uygulamada; “alışveriş-ticaret serbestisi ve geçimin sağlanması temel hakları” başta olmak üzere, vatandaşlık haklarına halel getirilmemesi özeni ve belirlenecek asgari miktarın enflasyon koşulları altında “anlamlı ve geçerli bir düzeyde” belirlenip,
daha sonra düzenli güncellenmesi hususlarına dikkat edilmesi gerekiyor. Ayrıca, “nereden buldun yasasının ihyası” seçenekleri de dahil olmak üzere, vergi sisteminde yapısal reform ve düzeltici mali politikalar bacaklarının ihmal edilmemesi, düzenlemenin “kozmetik” klasmana düşmemesi bakımından önem arz ediyor.
Gene TÜİK tarafından kamuoyuna sunulan güncel (Temmuz) dış ticaret endeksleri, uluslararası ekonomideki rekabetçi güç düzeyimize işaret eden “dış ticaret haddi” kalemini dikkatlere sunuyor. Buna göre, dış ticaret haddimiz; 100 endeks değerinin altında kalmaya (88.1) devam ediyor. Dış ticarete konu malların ihraç fiyatlarının; ithalat fiyatlarına göre düşük kalması handikapımızın sürdüğü ortaya çıkıyor. Daha çok miktardaki malı, daha düşük fiyata dış aleme satarken; daha az miktarda malı, daha yüksek bedel ödeyerek alma kıskacından, bir türlü çıkılamıyor. BRICS’e katılım gibi söylemlerin gündeme geldiği bir gidişatta, başta Çin olmak üzere, söz konusu ülkeler ile aramızda var olan devasa dış ticaret dengesizliği gerçeğini de iyi okumak ve çalışmak gerekiyor. İhracat Yoluyla Fakirlik (İ.Y.F.) andacında vakit ve milli servet kaybetmemek bakımından, dış ticaret modelleme ile yapılandırılmasına kökten bir vaziyet edilmesi ihtiyacı, her zamandan fazla önem ve aciliyet kazanıyor.