Deflasyonist baskılar ve konut projelerindeki devasa sorunlarla karşı karşıya kalan dünyanın ikinci büyük ekonomisi, “gevşemeye geçiş” tercihini; önce kısa vadeli faiz oranı, takiben, orta vadeli kredi faiz oranlarında indirimler ve şirket ile tüketicilere yönelik geniş kapsamlı teşvik paketleri ile ortaya koydu. Bu yıl için öngörülen %5 civarında büyüme oranına ulaşabilme yolunda atılan bir diğer ilgi çekici adım ise, ihtiyaç sahibi nüfusa nakdi yardım sağlanması şeklinde ortaya çıktı.
Takip eden günlerde, ekonomiyi canlandırmak ve kapasiteyi arttırmak için devlet bankalarına ek sermaye sağlanması; zorunlu karşılıkların düşük seviyeye çekilmesi gibi ek tedbirlerin devreye sokulduğu izlendi. Eylül ayı sonunda, ekonomi özel gündemi ile olağanüstü toplanan iktidardaki ÇKP liderlik (politbüro) zirvesinde “mali ve parasal politikaların güçlendirilmesi ile yıllık hedeflere ulaşılması” sözü verildi. Paralel ve fakat “rutin dışı” bulunan bir diğer kararla; Çin’in özellikle görece yoksul borçlu ülkeler lehine yeni düzenlemeler üzerinde çalıştığı ifade edildi. IMF ve FED faiz oranlarına göre daha yüksek oranlardan dış borç-kredi veren Çin’in, toplam kredi hacminde 586 milyar dolara ulaştığı ve bu durumun, Tek Kuşak-Tek Yol projesi ile bağlantılı tartışma ile endişelere yol açtığı biliniyor.
Devreye aldığı son yılların en kapsamlı genişletici/gevşetici teşvik paketi ile Çin; Asya piyasaları başta olmak üzere borsalarda ve küresel emtea fiyatlarında artış etkisi doğurmuş, petrol fiyatlarında yukarı yönlü trendi tetiklemiş oldu. Tüm piyasa ve çevrelerde, Çin’in; yeni politikaları ile yeniden dünya gündeminin üst sırasına yükseldiği izlendi. Söz konusu yeni açılımların, Çin bakımından olduğu kadar, küresel gidişat planında belirleyici bir dizi etki yaratma kapasitesi bilindiği için gelişmeler yakın takibe, şimdiden alındı.
Çin’i dünyanın ikinci büyük ekonomisi durumuna yükseliş sürecinde, kurucu lider Mao sonrasında yaşanan dönem ve ilgili politikalarla ilgili süreci dörtlü bir sınıflandırma ile ele almak doğru olacaktır:
“Cüce” Deng döneminde, dünyanın yüksek miktar-düşük maliyetli üretim merkezi olmasının önünü açan zihniyet değişikliği, herhalde ilk adımı oluşturmuştur. Mao’dan miras ideolojik katılığın kırılması ve “fareyi yakalayan kedi rengine bakılmaması!” ifadesiyle özetlenen pragmatik yaklaşımın döneme damga vurduğu görülmüştür. “Oyunun kurallarını öğrenip; ona göre oynamak” iştahının ön plana çıktığı yıllarda, “dünyanın üretim üssü” haline gelmenin alt yapısının; maddeten ve beceri olarak, iştahla kazanıldığı izlenmiştir. İlerleyen günlerde, başkan Deng’ in güney seyahati ve meşhur Asya Krizi ile tamamlanan ikinci dönem yaşanmıştır.
Zhu Rongji’ nin iktidarında gerçekleştirilen kamu kesimi reformları, önemli değişimlerin kapısını açarken, ülkenin WTO (Dünya Ticaret Örgütü) üyeliğine kabul edilmesi, belki de, üçüncü aşamanın en büyük taktik başarısı olarak tarihe geçmiştir. Ancak, dönem sonunda yaşanan finansal kriz ile birlikte dört trilyon yuanlık dev teşvik paketi devreye alınmış ve 2008 krizini takiben gevşetilen kredi/teşvik mekanizmaları çerçevesinde “konut sahipliği ve orta sınıfın yaratılması” çizgileriyle belirgin hale gelen bir yol izlenmeye başlanılmıştır. İktidarın başındaki Şi, bu dördüncü dönemin tıkandığı ve hatta yolsuzluk batağına çekildiği bir konjonktürde iktidarı devralmıştır. Tavizsiz ve “ortak büyük ülküler etrafında örülmüş ulusal yöneliş” temasının ağır bastığı bir yönetim zihniyetinin mutlak hakim olduğu bir yönetim iklimi yaşanmaktadır.
Başkan Şi yönetimindeki Çin’in; “dünyanın ucuz ve fason en büyük tedarikçisi” etiketinden kurtulma, “dünya markası çıkaran ve rekabetçi kalite sunan büyük güç” olma formülünü kararlılıkla izlediği gözlenmektedir. Seçilmiş kulvarlarda, sadece dev üretim kapasitesi kulvarında değil ve fakat, teknoloji/know-how alanında da söz sahibi pozisyonların hedeflendiği anlaşılmaktadır. İşte, son açılım ve düzenlemeleri, bu akışta ortaya çıkan darboğazları aşma dokunuşu olarak okumakta fayda vardır. Çin, emperyal ve köklü geçmişi ve uzun soluklu politikalarıyla, yakın gelecekte de ön planda olma kararlılığını sürdürmekte; adeta, yeniden ses vermektedir.
Deflasyonist baskılar ve konut projelerindeki devasa sorunlarla karşı karşıya kalan dünyanın ikinci büyük ekonomisi, “gevşemeye geçiş” tercihini; önce kısa vadeli faiz oranı, takiben, orta vadeli kredi faiz oranlarında indirimler ve şirket ile tüketicilere yönelik geniş kapsamlı teşvik paketleri ile ortaya koydu. Bu yıl için öngörülen %5 civarında büyüme oranına ulaşabilme yolunda atılan bir diğer ilgi çekici adım ise, ihtiyaç sahibi nüfusa nakdi yardım sağlanması şeklinde ortaya çıktı.
Takip eden günlerde, ekonomiyi canlandırmak ve kapasiteyi arttırmak için devlet bankalarına ek sermaye sağlanması; zorunlu karşılıkların düşük seviyeye çekilmesi gibi ek tedbirlerin devreye sokulduğu izlendi. Eylül ayı sonunda, ekonomi özel gündemi ile olağanüstü toplanan iktidardaki ÇKP liderlik (politbüro) zirvesinde “mali ve parasal politikaların güçlendirilmesi ile yıllık hedeflere ulaşılması” sözü verildi. Paralel ve fakat “rutin dışı” bulunan bir diğer kararla; Çin’in özellikle görece yoksul borçlu ülkeler lehine yeni düzenlemeler üzerinde çalıştığı ifade edildi. IMF ve FED faiz oranlarına göre daha yüksek oranlardan dış borç-kredi veren Çin’in, toplam kredi hacminde 586 milyar dolara ulaştığı ve bu durumun, Tek Kuşak-Tek Yol projesi ile bağlantılı tartışma ile endişelere yol açtığı biliniyor.
Devreye aldığı son yılların en kapsamlı genişletici/gevşetici teşvik paketi ile Çin; Asya piyasaları başta olmak üzere borsalarda ve küresel emtea fiyatlarında artış etkisi doğurmuş, petrol fiyatlarında yukarı yönlü trendi tetiklemiş oldu. Tüm piyasa ve çevrelerde, Çin’in; yeni politikaları ile yeniden dünya gündeminin üst sırasına yükseldiği izlendi. Söz konusu yeni açılımların, Çin bakımından olduğu kadar, küresel gidişat planında belirleyici bir dizi etki yaratma kapasitesi bilindiği için gelişmeler yakın takibe, şimdiden alındı.
Çin’i dünyanın ikinci büyük ekonomisi durumuna yükseliş sürecinde, kurucu lider Mao sonrasında yaşanan dönem ve ilgili politikalarla ilgili süreci dörtlü bir sınıflandırma ile ele almak doğru olacaktır:
“Cüce” Deng döneminde, dünyanın yüksek miktar-düşük maliyetli üretim merkezi olmasının önünü açan zihniyet değişikliği, herhalde ilk adımı oluşturmuştur. Mao’dan miras ideolojik katılığın kırılması ve “fareyi yakalayan kedi rengine bakılmaması!” ifadesiyle özetlenen pragmatik yaklaşımın döneme damga vurduğu görülmüştür. “Oyunun kurallarını öğrenip; ona göre oynamak” iştahının ön plana çıktığı yıllarda, “dünyanın üretim üssü” haline gelmenin alt yapısının; maddeten ve beceri olarak, iştahla kazanıldığı izlenmiştir. İlerleyen günlerde, başkan Deng’ in güney seyahati ve meşhur Asya Krizi ile tamamlanan ikinci dönem yaşanmıştır.
Zhu Rongji’ nin iktidarında gerçekleştirilen kamu kesimi reformları, önemli değişimlerin kapısını açarken, ülkenin WTO (Dünya Ticaret Örgütü) üyeliğine kabul edilmesi, belki de, üçüncü aşamanın en büyük taktik başarısı olarak tarihe geçmiştir. Ancak, dönem sonunda yaşanan finansal kriz ile birlikte dört trilyon yuanlık dev teşvik paketi devreye alınmış ve 2008 krizini takiben gevşetilen kredi/teşvik mekanizmaları çerçevesinde “konut sahipliği ve orta sınıfın yaratılması” çizgileriyle belirgin hale gelen bir yol izlenmeye başlanılmıştır. İktidarın başındaki Şi, bu dördüncü dönemin tıkandığı ve hatta yolsuzluk batağına çekildiği bir konjonktürde iktidarı devralmıştır. Tavizsiz ve “ortak büyük ülküler etrafında örülmüş ulusal yöneliş” temasının ağır bastığı bir yönetim zihniyetinin mutlak hakim olduğu bir yönetim iklimi yaşanmaktadır.
Başkan Şi yönetimindeki Çin’in; “dünyanın ucuz ve fason en büyük tedarikçisi” etiketinden kurtulma, “dünya markası çıkaran ve rekabetçi kalite sunan büyük güç” olma formülünü kararlılıkla izlediği gözlenmektedir. Seçilmiş kulvarlarda, sadece dev üretim kapasitesi kulvarında değil ve fakat, teknoloji/know-how alanında da söz sahibi pozisyonların hedeflendiği anlaşılmaktadır. İşte, son açılım ve düzenlemeleri, bu akışta ortaya çıkan darboğazları aşma dokunuşu olarak okumakta fayda vardır. Çin, emperyal ve köklü geçmişi ve uzun soluklu politikalarıyla, yakın gelecekte de ön planda olma kararlılığını sürdürmekte; adeta, yeniden ses vermektedir.