hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Prof. Dr. Murat Ferman Prof. Dr. Murat Ferman

    "Bekle Dedim Gölgeye" ve Olimpiyat Oyunları..

    11.08.2024 Pazar | 15:46Son Güncelleme:

    Tüm dünyada, eko-politik kulvar dahil her temponun en sakin düzeye çekildiği ve toplu tatil sezonu tadında yaşanan dönem, Ağustos ayı olagelmiştir. Ancak, bu kez, “küresel çıpa” haline gelen ABD başkanlık seçimi sürecinde, yoğun ve çalkantılı günlere adeta teslim ediliyoruz!

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İçeride, eko-politik gündemin birinci ve merakla beklenen başlığı olan yılın üçüncü dönemsel enflasyon raporunda; Merkez Bankası’nın mevcut parasal politikalar duruşunu koruduğu görüldü. Altmışaltı sayfalık hacmi ile, TCMB’ nin; bekle-gör politikasını sürdürdüğü ve işi adeta “66’ ya bağladığı!” gibi bazı değerlendirmelerin de gündeme geldiği izlendi. Beklentilerin aksine, mevcut enflasyon hedeflerini aynen koruyan Merkez, aritmetik gerçekleri aşan bir “romantizmle”, sanki farklı bir alanda, bir büyük ustanın; Atıf Yılmaz’ ın yapıtlarını hatıra getirmiş oldu: “Bekle Dedim Gölgeye (1987)” ve “Hayallerim, Aşkım ve Sen (1990)”.. Erken dezenflasyonist süreçte, Beklenti Yönetimi mekanizmasından elbette yararlanmak ve fakat, “temenni” ile “tahmin” arasındaki farklılığa göre duyarlı ve gerçekçi (romantik olmayan) bir duruşu benimsemek daha isabetli olacaktır.

    “Tahmin aralığı” söylemi ile, 2024 yılsonu tahmin manşetini, zımnen %42 oranı tavanına yaklaştırmış olan TCMB’ nin; senenin üçüncü raporunda sekiz puanlık tahmin bantını artık daraltması beklenirdi. Daha gerçekçi bir beklenen güncelleme ise, %14’ lük 2025 ve %9’ luk 2026 yılsonu hedeflerinin yukarı yönlü güncellenmesi ve orta vadede hala geçerli tutulan %5 hedefinin; en azından “tek haneli rakam” şeklinde revizyonu şeklinde ifade edilebilir.

    Soru-cevap faslından akıllarda kalan; “beklentiye değil, seyre bakıyoruz. (Karahan)” ve “tahmin ve ara hedef ayrıştırmasını iyi yapmak lazım, aralıkta kaldığımız sürece orta noktayı, gidemeyebiliriz ama, zorluyoruz. (Akçay)” ifadeleri olup, kapsamlı ve sorgulayıcı sorulara, “geçiştirici ve sınırlı içerikte cevaplar sunma” tercihinin dikkat çektiği, ayrıca not edilmelidir.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Nihayet, bu zorlu süreçte, meselenin çözüm yükü ile faturasının, sadece TCMB omuzlarına yüklenemeyeceği gerçekçi ve hakkaniyetli yaklaşımı da asla ıskalanmamalıdır. Sadece, parasal politikalar bacağı üzerinden ve mali politikalar ile yapısal reformlar dayanaklarından mahrum kalarak, sürdürülebilir müspet neticelere ulaşma ihtimali, reel olarak, bulunmamaktadır.

    “Sıkılaştırma” ve “güven artışı” faktörlerine özel vurgu yapılan sunumla eş zamanlı olarak ortaya çıkan bir kısım reel gelişmelere dikkat çekilmelidir. Gene TCMB tarafından açıklanan Reel Kesim Güven Endeksi (RKGE), Temmuz ayında eşik değerin altına gerilemiştir. İstanbul Sanayi Odası (İSO) – PMI (Satınalma Yöneticileri Endeksi) de, son ayın en sert düşüşü ile, Temmuz ayı için eşik değerin gerisine düşmüştür. Kredi kartı harcamalarındaki artış oranı, sene başına göre yarıdan fazla oranda azalmış; kartlı harcamalarda gerileme yaşanma dönemine girilmiştir. Öte yandan, yılın ilk yarısında bireysel kredi veya kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe düşen kişi sayısı %50 oranında artmıştır. TCMB emisyon (para basımı) rakamlarına, dönemsel enflasyon raporunda yer verilmemiş olmasının yanısıra, adeta vatandaşın kendi emisyonunu oluşturması ( parasını basması!) anlamına gelen “vadeli çek” garabetinde de, gerek miktar, gerekse, karşılıksız çıkma bakımlarından yükseliş gözlenmektedir. Geçen hafta yaşanan küresel piyasa çalkantılarında, carry-trade (faiz arbitrajı) kaynaklı yüklü miktarda yabancı fon çıkışı gerçekleştiği; Merkez’in ise, gene külliyatlı rezerv varlığını, ABD doları alımında kullandığı hesaplanmaktadır. ABD başkanlık seçimlerine kadar her türlü risk senaryosuna hazırlıklı bulunma gereği, bir kere daha, kendini hatırlatmaktadır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Açılış törenlerinden başlayarak bir dizi tartışmanın odağına yerleşen Paris Olimpiyatlarında artık kapanışa gidiliyor. Yaşanan bir dizi hadise ve ülkelerin madalya sıralaması manşetleri başta olmak üzere, önümüzdeki günlerde de popüler kalacak bir bahisten söz ettiğimize şüphe bulunmuyor. Daha önce, “olimpiyat ekonomisi” başlığına temas ettiğimiz için, ilk planda, büyük organizasyonun bu yönü ile ilgili bazı tespitleri paylaşmalıyız:
    33. Yaz Olimpiyatları, görece “idealist ve naif sportmenlik” yaklaşımının; “tecimsel (ticari) etkinlik” anlayışı ile imtihan edildiği bir süreci gözler önüne serdi. Oyunların en büyük gelir kalemini; binlerce saatlik yayınla dünyada üç milyardan fazla seyirciye ulaşan yayıncılık kulvarı elde etti ve bu rakam 3.3 milyar dolar olarak hesaplandı. Dev bir “pazarlama etkinliği-entertainment” olarak ortaya çıkan yaz olimpiyatlarında, “ürün yerleştirme” uygulamalarının en geniş ve cesur örnekleri sergilendi. Başta, bir ürün/destinasyon olarak Paris şehri yer almak üzere, pek çok ürünün, pek çok paralar ödeyerek, bu (geleneksel) dünya şenliğinde boy gösterdiklerine şahit olundu. Olimpiyat madalyalarının sunulduğu logolu tepsilerden; özçekimlerin yapıldığı markalı telefonlara kadar bugüne kadar görülen en kapsamlı etkinlik akışı birlikte izlendi. Sponsorluk ve ürün yerleştirme dinamiklerinin; olimpiyatlara dahil edilen mesela, “kaykay ve break dans” gibi yeni branşların seçiminde etkin rol oynadığı da kuvvetle ifade edildi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Artık geride kalan bu olimpiyat etkinliği için hedeflenen toplam sponsorluk geliri iki milyar dolar olarak belirtilirken, takip eden 2028 Los Angeles oyunları için bu rakamın yedi milyar dolara çıkacağı anlaşılıyor. Olimpiyatlara ev sahipliği yapan ve yapacaklar, “vatandaşın vergilerinden harcamak yerine, sponsor desteği ile yürümeyi” en önemli propoganda/iletişim malzemesi olarak kullanıyor. Belki de, bu arada en büyük zarar, artık neredeyse mumla aranılacak duruma gelen; “olimpiyatların amatör ve birleştirici ruhu” ortak değer ve hafızasına karşı veriliyor. Ticari kaygılar ve olimpiyatlar tarihin hilafına, savaşların ara verilmeden, devam ettiği ve taraflardan birinin boykot edildiği güncel akış, umarız, olimpiyatların “yeni normali” haline dönüşmeyecektir.