İşçi tarafının katılım sağlamadığı dördüncü oturumda açıklanan yeni miktar; %30 oranında bir artışla, net 22,104 lira olarak açıklanıyor. Buna göre, brüt tutar 26,004 liraya ulaşırken; işveren maliyeti 30,555 lira düzeyine yükselmiş bulunuyor. İşçi başına ödenen işveren destek priminin ise, 700 liradan; 1000 liraya arttırıldığı deklare ediliyor. İşverene sağlanan artış oranının; %43 ile 2025 yeniden değerleme oranına yaklaştığı ve işçinin %30’luk zam oranını aştığı tespiti dikkat çekici bulunuyor. Gene de, 1500 lira olan işveren beklentilerinin altında kaldığı vurgulanıyor. Asgari ücretin; averaj (ortalama ücret) haline gelmeye ramak kaldığı ve artış oranının; özel sektörde tüm ücret zamları için temel çıpa haline sokulduğu bir gidişatta, ücretli kesimin beklentileri de karşılanmaktan uzak kalıyor. Bakan açıklamasında vurgu yapılan; “işverenin rekabetçi gücünü korurken, çalışanın refah düzeyini arttırma birlikteliği” ekseninde tartışma ve sıkıntıların devam edeceği anlaşılıyor. Nitekim, bir işveren birliği yöneticisinin ifadesiyle, ”alanın az; verenin çok bulduğu” bir yeni rakam ortaya konmuş bulunuyor.
Halihazırda 700 dolar düzeyine yaklaşan yeni asgari ücretin, ABD enflasyonu ile düzeltilmesi halinde on yıl önceki seviyesine gerilemiş olduğu hesaplanıyor. Sürdürülebilir kalkınma yolunda en büyük katkı ve güvence zümresini temsil eden ücretli kesimin, zenginlik ve refah kulvarında irtifa kaybının, ivme kazanarak, devam ettiği/edeceği ortaya çıkıyor. Üstelik, son dönemde gelişen “servet transferi yoluyla gelir dağılımı eşitsizliğinde artış” ve “demografik yapıda keskin değişim/yaşlanma” dinamikleri de bu kesim üzerindeki bunaltıcı etkiyi arttırıcı rol oynuyor. Son düzenlemenin bu gidişata müspet bir etki oluşturmadan uzak düştüğü ve “kök sebep” enflasyon makul düzeye çekilmeden, ortak refah ve zenginlik bölüşümü hedefine uzak kalınacağı değerlendiriliyor. Artık, “asgari’de değil ve fakat azami üzerine yoğunlaşma ve orada buluşma” yüksek hedefini yeniden radara almak gerekiyor!.
Beklenenden önceye alınan asgari ücret açıklaması ile biraz geri planda kalan faiz kararı, önümüzdeki yılın eko-politik gidişatı bakımından anahtar rolünü korumayı sürdürüyor. Esasen, pek çok yorumcu, asgari ücret kararının öne çekilmesinde ana sebep olarak, Merkez Bankası kararı öncesini yakalama amacına işaret ediyor. Bu suretle, faiz indirim kulvarında Merkez’in önünün açılması ve “işinin daha rahat zemine çekilmesi” bakımından yarayışlı bir iklim oluşturulduğu düşünülüyor. İşte gene ilginç bir zamanlama ile, “2025 Para Politikası” dokümanının açıklandığı izleniyor.
Para politikası yol haritasında ön plana çıkan hususlar arasında, Para Politikası Kurulu toplantılarını, oniki ay rutininden çıkararak sekiz adede düşürme ve KKM azaltımı ile bilanço temizleme hedefleri ön plana çıkıyor. Makroekonomik ihtiyati tedbirler ile para ve likidite politika araçlarının kullanım içinde tutulacağına; vadeli depo ihalesi ve rezerv arttırma amaçlarının geçerli olacağına atıfta bulunuluyor. Sekiz toplantılı program haricinde ilave/ara toplantı yapma opsiyonu saklı kalmakla beraber, bu yeni düzenlemenin, muhtemel indirim sürecinde mola/pas bölgeleri olarak değerlendirileceği görüşü öne çıkıyor. Açıklanacak PPK toplantı tarihleri de, başta FED takvimi ile karşılaştırma bakımından merak ve ilgiyle bekleniliyor.
Gelinen noktada, parasal politikalar bacağının önümüzdeki yıl da ön planda kalmayı sürdüreceği, ancak, bütüncül yaklaşımların diğer bileşenleri olan mali politikalar ve yapısal reform destek ile sinerjisine, her zamandan fazla ihtiyaç duyulacağı anlaşılıyor. Tek koldan ve yoldan, enflasyonda makul menzillere ulaşmak, gün geçtikçe imkan dahilinden uzaklaşıyor. Toplum kesimlerinin tamamını; ekonomik aktörlerin tümünü kucaklayacak ve onları “asgari” zeminlere mahkum kalmaktan kurtararak, “azami” refah ile zenginliklerde buluşturma zamanıdır.
İşçi tarafının katılım sağlamadığı dördüncü oturumda açıklanan yeni miktar; %30 oranında bir artışla, net 22,104 lira olarak açıklanıyor. Buna göre, brüt tutar 26,004 liraya ulaşırken; işveren maliyeti 30,555 lira düzeyine yükselmiş bulunuyor. İşçi başına ödenen işveren destek priminin ise, 700 liradan; 1000 liraya arttırıldığı deklare ediliyor. İşverene sağlanan artış oranının; %43 ile 2025 yeniden değerleme oranına yaklaştığı ve işçinin %30’luk zam oranını aştığı tespiti dikkat çekici bulunuyor. Gene de, 1500 lira olan işveren beklentilerinin altında kaldığı vurgulanıyor. Asgari ücretin; averaj (ortalama ücret) haline gelmeye ramak kaldığı ve artış oranının; özel sektörde tüm ücret zamları için temel çıpa haline sokulduğu bir gidişatta, ücretli kesimin beklentileri de karşılanmaktan uzak kalıyor. Bakan açıklamasında vurgu yapılan; “işverenin rekabetçi gücünü korurken, çalışanın refah düzeyini arttırma birlikteliği” ekseninde tartışma ve sıkıntıların devam edeceği anlaşılıyor. Nitekim, bir işveren birliği yöneticisinin ifadesiyle, ”alanın az; verenin çok bulduğu” bir yeni rakam ortaya konmuş bulunuyor.
Halihazırda 700 dolar düzeyine yaklaşan yeni asgari ücretin, ABD enflasyonu ile düzeltilmesi halinde on yıl önceki seviyesine gerilemiş olduğu hesaplanıyor. Sürdürülebilir kalkınma yolunda en büyük katkı ve güvence zümresini temsil eden ücretli kesimin, zenginlik ve refah kulvarında irtifa kaybının, ivme kazanarak, devam ettiği/edeceği ortaya çıkıyor. Üstelik, son dönemde gelişen “servet transferi yoluyla gelir dağılımı eşitsizliğinde artış” ve “demografik yapıda keskin değişim/yaşlanma” dinamikleri de bu kesim üzerindeki bunaltıcı etkiyi arttırıcı rol oynuyor. Son düzenlemenin bu gidişata müspet bir etki oluşturmadan uzak düştüğü ve “kök sebep” enflasyon makul düzeye çekilmeden, ortak refah ve zenginlik bölüşümü hedefine uzak kalınacağı değerlendiriliyor. Artık, “asgari’de değil ve fakat azami üzerine yoğunlaşma ve orada buluşma” yüksek hedefini yeniden radara almak gerekiyor!.
Beklenenden önceye alınan asgari ücret açıklaması ile biraz geri planda kalan faiz kararı, önümüzdeki yılın eko-politik gidişatı bakımından anahtar rolünü korumayı sürdürüyor. Esasen, pek çok yorumcu, asgari ücret kararının öne çekilmesinde ana sebep olarak, Merkez Bankası kararı öncesini yakalama amacına işaret ediyor. Bu suretle, faiz indirim kulvarında Merkez’in önünün açılması ve “işinin daha rahat zemine çekilmesi” bakımından yarayışlı bir iklim oluşturulduğu düşünülüyor. İşte gene ilginç bir zamanlama ile, “2025 Para Politikası” dokümanının açıklandığı izleniyor.
Para politikası yol haritasında ön plana çıkan hususlar arasında, Para Politikası Kurulu toplantılarını, oniki ay rutininden çıkararak sekiz adede düşürme ve KKM azaltımı ile bilanço temizleme hedefleri ön plana çıkıyor. Makroekonomik ihtiyati tedbirler ile para ve likidite politika araçlarının kullanım içinde tutulacağına; vadeli depo ihalesi ve rezerv arttırma amaçlarının geçerli olacağına atıfta bulunuluyor. Sekiz toplantılı program haricinde ilave/ara toplantı yapma opsiyonu saklı kalmakla beraber, bu yeni düzenlemenin, muhtemel indirim sürecinde mola/pas bölgeleri olarak değerlendirileceği görüşü öne çıkıyor. Açıklanacak PPK toplantı tarihleri de, başta FED takvimi ile karşılaştırma bakımından merak ve ilgiyle bekleniliyor.
Gelinen noktada, parasal politikalar bacağının önümüzdeki yıl da ön planda kalmayı sürdüreceği, ancak, bütüncül yaklaşımların diğer bileşenleri olan mali politikalar ve yapısal reform destek ile sinerjisine, her zamandan fazla ihtiyaç duyulacağı anlaşılıyor. Tek koldan ve yoldan, enflasyonda makul menzillere ulaşmak, gün geçtikçe imkan dahilinden uzaklaşıyor. Toplum kesimlerinin tamamını; ekonomik aktörlerin tümünü kucaklayacak ve onları “asgari” zeminlere mahkum kalmaktan kurtararak, “azami” refah ile zenginliklerde buluşturma zamanıdır.