2024 yılına ikibin dolar seviyesinde açılış yapan altının, yılın ortalarına doğru ikibin üçyüz doları test ettiği; FED’in faiz indirimine başladığı Ekim ayında ikibin sekizyüz dolar çıtasını zorladığı izleniyor. Kasım ve Aralık aylarındaki takip eden FED faiz indirimlerine karşın, özellikle yılın son kararında ortaya çıkan “şahin tınısı yüksek duruş” ile birlikte, gerileme baskısı altında kalındığı görülüyor. Sene başında ifade ettiğimiz “güçlü dolar sendromu” hakimiyet ile boyunduruğunu kıramayan diğer finansal varlık ve piyasalar gibi, altın da beklenti ile potansiyelinin altında yılı kapatmış bulunuyor.
Yüksek tempolu Suriye eksenli jeo-politik gelişmeler dahi, altını; üçbin dolar üzerine taşıyamıyor. Hal böyle olunca, güvenli liman kavramına, ABD dolar ve tahvilleri daha yakın bir duruş sergiliyor; meydanı altına, gene bırakmamış oluyor! Ezcümle, altında rekor yılı yaşanmasına karşın, “beklenen ve sıkı lobisi yapılan” mutlak egemenliğe erişilememiş ve en güvenli enstrüman savlarının altı doldurulamamış bir 2024 yılı kapatılıyor.
Tarih boyunca, zenginlik ve prestij sembolü olarak varolan sarı maden, günümüzde farklı sektör ve çeşitli alanlarda kullanılıyor. Ancak, altına olan toplam talepteki artış yönlü trende karşın, üretimin %5 oranında azaldığı izleniyor. Antartika hariç her kıtada gerçekleştirilen altın madenciliğine konu olan dünya cevher rezervlerinin elliüç bin ton civarında olduğu tahmin ediliyor. Dünya Altın Konseyi rakam ve tespitlerine göre; 2023 itibarıyla, dünya genelinde 3646 ton altın üretildiği belirtiliyor. Onda birlik üretim hacmi ile Çin, ilk sırayı alırken, onu; Rusya ve Avustralya takip ediyor. İlk beş ülke klasmanının diğer ülkeleri olarak; Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri sayılıyor. Talepte, yıllardır üst sıralarda yer alan Türkiye, üretim klasmanında, ancak dünyanın yirmiyedinci ülkesi konumunda bulunuyor.
En güncel veriyi temsil eden 2023 rakamlarına göre, yıllık 36.5 ton altın çıkaran ülkemizin, toplam rezervinin altıbin beşyüz tona ulaştığı tahmin ediliyor. Söz konusu rakam; Türkiye’yi dünya altın rezervi bakımından onbirinci sıraya taşıyor. İkibinli yılların başlangıcından bu yana, en yüksek üretim miktarına, kırkiki tonluk bir miktarla; 2020 yılında ulaşıldığı görülüyor. İstatistiklere bakıldığında, son yirmiüç yıl zarfında 485 ton altın üretildiği ortaya çıkıyor. Bir kısım uzman görüşüne göre, ülkemizdeki yıllık üretim kapasitesini iki katından fazlasına; yüz tona kadar çıkarma potansiyeli bulunuyor.
Yüzlerce yıl öncesinden, hatta Moğolların “Büyük Kaçgunluk” döneminden bu yana, bu coğrafya insanlarının altına olan özel tercih ve muhabbetleri biliniyor. Nitekim, bu mirasın çağdaş sahibi Türkiye de, yıllık ikiyüz tona ulaşan altın talebi ile dünyada ilk üç arasında yer alıyor. Hal böyle olunca, sadece son on yıldır, senede en az yüzaltmış ton altın ithali gerçekleştirilmeye devam ediliyor. Nitekim, geçen yıl itibarıyla, yıllık cari açığımızın yarısından fazlasının net altın ithalatına bağlı olarak ortaya çıktığı biliniyor. 2000 yılından bu yana, altın kaleminden kaynaklanan dış açığımızın; yüzkırk milyar doları aştığı hesaplanıyor. Enerji kaleminin yanı sıra, altın; cari açık yönetiminde “olağan şüpheli” olmayı senelerdir sürdürüyor!. Altın ithalatına getirilen kota kısıtlaması ve ek vergiler etkisi ile, bu sene için (resmi/kayıtlı) dışalım rakamlarında ciddi düşüş görülmesine karşın, beklenen düzelme oran ve hızından uzak kalınacağı değerlendiriliyor. Meselenin “kayıtdışı/kaçak” cephesi de dikkate alınarak, altın talebinin, cari dengede “yumuşak karın” olmaktan henüz kurtulamadığı ifade ediliyor.
Altın başlığı gündeme geldiğinde, bir başka anahtar başlık olarak; “yastık altı” gerçeği karşımıza çıkıyor. Ülkemizde bulunan toplam altın stokunu dörtbin yüz ton civarında tahmin eder ve TCMB rezervleri, altın mevduatları ve Hazine’de toplam binyüz ton varlık bulunduğunu düşünürsek, yastık altı altın miktarını üçbin ton civarına endekslememiz gerekiyor. Bu tonajdaki altının maddi karşılığı ise ikiyüzelli milyar dolar civarına ulaşıyor. Arka arkaya uygulamaya sokulan “kayıt altına geçiş” temalı kampanya ve tekliflere karşın, vatandaşın tercihlerinde önemli bir değişikliğin sağlan(a)madığı tespiti gene varlığını hatırlatmış oluyor!. Dünyada, güçlü dolar sendromu altında potansiyel ve beklentileri karşılayamayan altın, ülke dinamiklerimizdeki özellikli durum ve konjonktürler dolayısıyla, farklı bir çizgi izleyebiliyor.
2024 yılında altın söz konusu olduğunda, ilgili iki “son dakika gelişmesini” ifade etmek gerekiyor: dünyanın en büyük üreticisi Çin; yıllık üretiminin beş katı fazla tonajda binbeşyüz tonluk yeni bir rezerv keşfettiğini açıklarken, rejim değişikliği yaşanan Suriye’nin merkez bankası kasasından yirmialtı ton altın rezervi çıktığı bilgisi paylaşılıyor. Altının köklü cazibesi ve hayaller kurduran ışıltısı, 2024 yılındaki “hem güçlü; hem de güçsüz!” performansına karşılık, dünyanın ilgi odakları arasında yerini koruyor.
2024 yılına ikibin dolar seviyesinde açılış yapan altının, yılın ortalarına doğru ikibin üçyüz doları test ettiği; FED’in faiz indirimine başladığı Ekim ayında ikibin sekizyüz dolar çıtasını zorladığı izleniyor. Kasım ve Aralık aylarındaki takip eden FED faiz indirimlerine karşın, özellikle yılın son kararında ortaya çıkan “şahin tınısı yüksek duruş” ile birlikte, gerileme baskısı altında kalındığı görülüyor. Sene başında ifade ettiğimiz “güçlü dolar sendromu” hakimiyet ile boyunduruğunu kıramayan diğer finansal varlık ve piyasalar gibi, altın da beklenti ile potansiyelinin altında yılı kapatmış bulunuyor.
Yüksek tempolu Suriye eksenli jeo-politik gelişmeler dahi, altını; üçbin dolar üzerine taşıyamıyor. Hal böyle olunca, güvenli liman kavramına, ABD dolar ve tahvilleri daha yakın bir duruş sergiliyor; meydanı altına, gene bırakmamış oluyor! Ezcümle, altında rekor yılı yaşanmasına karşın, “beklenen ve sıkı lobisi yapılan” mutlak egemenliğe erişilememiş ve en güvenli enstrüman savlarının altı doldurulamamış bir 2024 yılı kapatılıyor.
Tarih boyunca, zenginlik ve prestij sembolü olarak varolan sarı maden, günümüzde farklı sektör ve çeşitli alanlarda kullanılıyor. Ancak, altına olan toplam talepteki artış yönlü trende karşın, üretimin %5 oranında azaldığı izleniyor. Antartika hariç her kıtada gerçekleştirilen altın madenciliğine konu olan dünya cevher rezervlerinin elliüç bin ton civarında olduğu tahmin ediliyor. Dünya Altın Konseyi rakam ve tespitlerine göre; 2023 itibarıyla, dünya genelinde 3646 ton altın üretildiği belirtiliyor. Onda birlik üretim hacmi ile Çin, ilk sırayı alırken, onu; Rusya ve Avustralya takip ediyor. İlk beş ülke klasmanının diğer ülkeleri olarak; Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri sayılıyor. Talepte, yıllardır üst sıralarda yer alan Türkiye, üretim klasmanında, ancak dünyanın yirmiyedinci ülkesi konumunda bulunuyor.
En güncel veriyi temsil eden 2023 rakamlarına göre, yıllık 36.5 ton altın çıkaran ülkemizin, toplam rezervinin altıbin beşyüz tona ulaştığı tahmin ediliyor. Söz konusu rakam; Türkiye’yi dünya altın rezervi bakımından onbirinci sıraya taşıyor. İkibinli yılların başlangıcından bu yana, en yüksek üretim miktarına, kırkiki tonluk bir miktarla; 2020 yılında ulaşıldığı görülüyor. İstatistiklere bakıldığında, son yirmiüç yıl zarfında 485 ton altın üretildiği ortaya çıkıyor. Bir kısım uzman görüşüne göre, ülkemizdeki yıllık üretim kapasitesini iki katından fazlasına; yüz tona kadar çıkarma potansiyeli bulunuyor.
Yüzlerce yıl öncesinden, hatta Moğolların “Büyük Kaçgunluk” döneminden bu yana, bu coğrafya insanlarının altına olan özel tercih ve muhabbetleri biliniyor. Nitekim, bu mirasın çağdaş sahibi Türkiye de, yıllık ikiyüz tona ulaşan altın talebi ile dünyada ilk üç arasında yer alıyor. Hal böyle olunca, sadece son on yıldır, senede en az yüzaltmış ton altın ithali gerçekleştirilmeye devam ediliyor. Nitekim, geçen yıl itibarıyla, yıllık cari açığımızın yarısından fazlasının net altın ithalatına bağlı olarak ortaya çıktığı biliniyor. 2000 yılından bu yana, altın kaleminden kaynaklanan dış açığımızın; yüzkırk milyar doları aştığı hesaplanıyor. Enerji kaleminin yanı sıra, altın; cari açık yönetiminde “olağan şüpheli” olmayı senelerdir sürdürüyor!. Altın ithalatına getirilen kota kısıtlaması ve ek vergiler etkisi ile, bu sene için (resmi/kayıtlı) dışalım rakamlarında ciddi düşüş görülmesine karşın, beklenen düzelme oran ve hızından uzak kalınacağı değerlendiriliyor. Meselenin “kayıtdışı/kaçak” cephesi de dikkate alınarak, altın talebinin, cari dengede “yumuşak karın” olmaktan henüz kurtulamadığı ifade ediliyor.
Altın başlığı gündeme geldiğinde, bir başka anahtar başlık olarak; “yastık altı” gerçeği karşımıza çıkıyor. Ülkemizde bulunan toplam altın stokunu dörtbin yüz ton civarında tahmin eder ve TCMB rezervleri, altın mevduatları ve Hazine’de toplam binyüz ton varlık bulunduğunu düşünürsek, yastık altı altın miktarını üçbin ton civarına endekslememiz gerekiyor. Bu tonajdaki altının maddi karşılığı ise ikiyüzelli milyar dolar civarına ulaşıyor. Arka arkaya uygulamaya sokulan “kayıt altına geçiş” temalı kampanya ve tekliflere karşın, vatandaşın tercihlerinde önemli bir değişikliğin sağlan(a)madığı tespiti gene varlığını hatırlatmış oluyor!. Dünyada, güçlü dolar sendromu altında potansiyel ve beklentileri karşılayamayan altın, ülke dinamiklerimizdeki özellikli durum ve konjonktürler dolayısıyla, farklı bir çizgi izleyebiliyor.
2024 yılında altın söz konusu olduğunda, ilgili iki “son dakika gelişmesini” ifade etmek gerekiyor: dünyanın en büyük üreticisi Çin; yıllık üretiminin beş katı fazla tonajda binbeşyüz tonluk yeni bir rezerv keşfettiğini açıklarken, rejim değişikliği yaşanan Suriye’nin merkez bankası kasasından yirmialtı ton altın rezervi çıktığı bilgisi paylaşılıyor. Altının köklü cazibesi ve hayaller kurduran ışıltısı, 2024 yılındaki “hem güçlü; hem de güçsüz!” performansına karşılık, dünyanın ilgi odakları arasında yerini koruyor.