Kader, töre kurbanı mı?
Evet.
Kader aşiret kurbanı mı?
Evet.
Kader çocuk gelin mi?
Evet.
Kader öldürüldü mü?
Kendisi intihar etmiş olsa bile 'Evet'
Van'ın Çatak ilçesine bağlı Atlıhan'ın Kınalıköy mezrasında bir kız çocuğu olarak dünyaya gelen Kader'in ölüm öyküsüdür bu!
Bir kez olsun köyünden dışarı çıkmadan, daha 14'ünde bir başka mezrada; sınır komşusu olan Siirt'in Pervari ilçesine bağlı Yapraktepe mezrasında ölen Kader'in öyküsü...
Bu kez de Kader'in ölümüyle, yeniden başa döndüğümüz o öyküyü anlatacağım size...
Önce Kader'in doğduğu; doğup da büyüyemediği topraklarda başlayalım.
Karlarla kaplı, yalçın kayalıklarla çevrili bir mezra burası...
Kader 8 kardeşin beşincisi.
Kendisine çok benzeyen ablası ile konuşmak istediğimde erkekler araya giriyor, "O Türkçe bilmez!"
Diğer kadınlara yöneliyorum, söylediğimi anladığından emin olduğum bir başka kadına...
Yine araya giriyorlar, "O da Türkçe bilmez!"
Göz göze konuşuyoruz kadınlarla.
Bakışların dili ortak.
Korku var bakışlarda.
Ah o bakışların dilini okuyan bir aygıt olsa da anlatsa söyleyemediklerini!
Mezranın yamacındaki dere, süzüle süzüle Botan Çayı'na akıyor.
Ki, o dereye bu dağlarda 'su' diyorlar.
O su, aynı zamanda iki şehrin, Siirt ve Van'ın sınır çizgisi...
Mezra derenin yukarısında...
İki şehri birbirine bağlayan köprüden geçip de karşıdaki dağların keskin virajlı, 20 - 25 kilometrelik kar ve buz kaplı patika yolda ilerlendiğinde, Siirt'in Pervari ilçesine bağlı Düğümcüler Köyü'nün Yapraktepe mezrasına ulaşılıyor.
O köprü ki, kaderi 'Kader' gibi çizilmişler üzerinden ya ölümcül bir hastalıkta geçebiliyor ya da gelin olduklarında!
Babası "Başka hiç bir yer görmedi mi Kader? Van'a bile gitmedi mi?" diye sorunca, "Niye gitsin ki?" diyor "Hiç hastalanmadı ki!"
Kader de gelin olduğunda geçmiş köprüden!
Gelin oldu dediysek, öyle telli duvaklı gelin olmak değil sözü edilen.
Ne davul zurna çalınmış o gelin giderken ne de beyaz gelinlik giymiş Kader.
Öylece gitmiş diğer mezraya.
O mezradan da iki gün önce bir başka çocuk getirilmiş yaşadığı eve.
O da kaderin ağabeyi ile evlendirilmş.
Karşılıklı kız alıp vermiş Ertem ve Atak aileleri.
Bu evliliğin buralardaki adı: Berdel.
Bir taraf Siirt bir taraf Van.
Bir tarafta Ertuşi aşireti var diğer tarafta Botan.
Evlendiği gün suyun öte yanına geçti ve Kader'in kaderi değişti!
Annesi de çocuk gelindi, kendisi de çocukken evlendirildi.
Sekiz çocuklu annesi gibi o da çocukken çocuk sahibi oldu.
Anne bile oldu da hayata tutunmayı başaramadı.
Babası da gördü.
Kader göbeğinden vurulmuş.
Otopsi raporuna göre 14 saçma tanesinin göbek deliğinden toplu girişi sonucu kemikleri parçalanmış.
Yapraktepe köyünde, kaderin öldüğü odanın bitişiğinde, bir oda dolusu erkeğe soruyorum.
"Nasıl öldü?" diye.
"Yan odada kayınpederi uzanmış yatarken" diyor, Mehmet'in amcaoğlu Botan "Azat altını kirletince 10 yaşlarındaki yeğenlerden biri Kader'i çağırmak için odaya girmiş. Bakmış ki baygın gibi yerde yatıyor. Tüfek de başucunda. Hemen büyüklere haber etmiş."
"Kayınpederi tüfek patladığında duymamış mı yan odadan?" diye soruyorum bu kez.
"Kulakları az işitir diyor" Botan.
Her söze o atılıyor, her soruyu o cevaplamak istiyor.
Kader'in kocasına dönüyorum, yine Botan'ı buluyorum karşımda "O Türkçe derdini anlatamaz, ben çevireyim" diyor.
Oysa Mehmet'in söyledikleri çok net anlaşılıyor:
"Kendi isteğiyle yapmaz... Kazaydı.
"Intihar etmiş olamaz mı?" diyorum,
"Yok" diyor, "Öyle şey yok. İnanmıyorum."
"İntihar mıydı yoksa Kader öldürüldü mü?"
Kader'in babası Musa Ertem cevabı bilmek istiyor.
Öldürüldüyse de bilmek istiyor intihar ettiyse de.
"Nasıl öldüğünü bilmiyorum kendini mi vurdu başka adam mı vurdu bilmek istiyorum, açıklama istiyorum" diyor.
Otopsi raporuna göre Kader'in boyu 1.50 cm.
14 saçma göbek deliğinden girip vücuda dağılmış.
Üzerine yığıldığı halıda bir damla kan izi yok.
"Sildiniz mi?" diyorum, "Hayır" diyor -yine- Botan, "Hiç kan akmamıştı"
Peki o tüfeğin namlusu ne uzunluktaydı ki Kader kendi göbeğine nişan alabildi?
Eli nasıl uzandı tetiğe?
Yine Botan cevaplıyor.
Kendi kolunu uzatıp, diğer eliyle omuz başını işaret ederek "Bu kadar vardır uzunluğu. İnsan hali. Silah temizlemek istemiş, mermi takmak istemiş!
"Mermi öyle mi takılır?" sorusunu da o cevaplıyor:
"Acaba dayanmış mı, o da var! Bu olayın görgü tanığı yoktur, illaki dayatmıştır"
Iki ay önce askere giderken dört nüfuslu bir ailesi olan -artık iki kişiler- karısının ölümünü gazeteden okuyan, o askere giderken -erken- doğan ikinci çocuğunun ölümünü karısının cenazesinde öğrenen, Mehmet de dikkatle dinliyor anlatılanları.
Bir genç kız rüzgar gibi geçiyor önümden.
Göz göze geliyoruz.
Sadece bir an, kesişiyor bakışlarımız.
Korku dolu bakışlarını kaçırıp, hızla uzaklaşıyor.
Ölümün adına da 'Kader' diyorlar buralarda!
Ömrü o kadarmış!
Kader'in berdel yoluyla evlendirilen ağabeyi dışında hiç kimsenin gözünde yaş yok.
Taziye çadırı da kurulmamış.
Aileleri kaygılandıran, Kader'in ölümünden çok, iki aşiretin karşı karşıya gelmesi.
Eğer Kader öldürüldüyse bunun anlamı, bir aşiretin diğer aşireti karşısına alması demek.
Zaten hiç kimse küçük bir çocuğun evlendirilmesinin neden bu kadar sorgulandığına anlam veremiyor.
"Evlendirmezsek kızlar kaçar" diyorlar.
Kızlar kaçarsa törenin -bilinen- başka kuralları devreye girer.
Kızlar gözünü açmadan evlendirilirse kimsenin başı ağrımaz!
Kader "Çocuk gelin" mi?
Evet.
Bu tabloya "Pedofili" denilir mi?
Evet.
Küçücük çocukların evlendirilmesi "Çocuk istismarı"mı?
Evet.
Bu tesbitler gerçeği değiştiriyor mu?
Hayır.
Zira köy yolları kucağında bebeleriyle dolaşan Kader'lerle dolu...
Kader, töre kurbanı mı?
Evet.
Kader aşiret kurbanı mı?
Evet.
Kader çocuk gelin mi?
Evet.
Kader öldürüldü mü?
Kendisi intihar etmiş olsa bile 'Evet'
Van'ın Çatak ilçesine bağlı Atlıhan'ın Kınalıköy mezrasında bir kız çocuğu olarak dünyaya gelen Kader'in ölüm öyküsüdür bu!
Bir kez olsun köyünden dışarı çıkmadan, daha 14'ünde bir başka mezrada; sınır komşusu olan Siirt'in Pervari ilçesine bağlı Yapraktepe mezrasında ölen Kader'in öyküsü...
Bu kez de Kader'in ölümüyle, yeniden başa döndüğümüz o öyküyü anlatacağım size...
Önce Kader'in doğduğu; doğup da büyüyemediği topraklarda başlayalım.
Karlarla kaplı, yalçın kayalıklarla çevrili bir mezra burası...
Kader 8 kardeşin beşincisi.
Kendisine çok benzeyen ablası ile konuşmak istediğimde erkekler araya giriyor, "O Türkçe bilmez!"
Diğer kadınlara yöneliyorum, söylediğimi anladığından emin olduğum bir başka kadına...
Yine araya giriyorlar, "O da Türkçe bilmez!"
Göz göze konuşuyoruz kadınlarla.
Bakışların dili ortak.
Korku var bakışlarda.
Ah o bakışların dilini okuyan bir aygıt olsa da anlatsa söyleyemediklerini!
Mezranın yamacındaki dere, süzüle süzüle Botan Çayı'na akıyor.
Ki, o dereye bu dağlarda 'su' diyorlar.
O su, aynı zamanda iki şehrin, Siirt ve Van'ın sınır çizgisi...
Mezra derenin yukarısında...
İki şehri birbirine bağlayan köprüden geçip de karşıdaki dağların keskin virajlı, 20 - 25 kilometrelik kar ve buz kaplı patika yolda ilerlendiğinde, Siirt'in Pervari ilçesine bağlı Düğümcüler Köyü'nün Yapraktepe mezrasına ulaşılıyor.
O köprü ki, kaderi 'Kader' gibi çizilmişler üzerinden ya ölümcül bir hastalıkta geçebiliyor ya da gelin olduklarında!
Babası "Başka hiç bir yer görmedi mi Kader? Van'a bile gitmedi mi?" diye sorunca, "Niye gitsin ki?" diyor "Hiç hastalanmadı ki!"
Kader de gelin olduğunda geçmiş köprüden!
Gelin oldu dediysek, öyle telli duvaklı gelin olmak değil sözü edilen.
Ne davul zurna çalınmış o gelin giderken ne de beyaz gelinlik giymiş Kader.
Öylece gitmiş diğer mezraya.
O mezradan da iki gün önce bir başka çocuk getirilmiş yaşadığı eve.
O da kaderin ağabeyi ile evlendirilmş.
Karşılıklı kız alıp vermiş Ertem ve Atak aileleri.
Bu evliliğin buralardaki adı: Berdel.
Bir taraf Siirt bir taraf Van.
Bir tarafta Ertuşi aşireti var diğer tarafta Botan.
Evlendiği gün suyun öte yanına geçti ve Kader'in kaderi değişti!
Annesi de çocuk gelindi, kendisi de çocukken evlendirildi.
Sekiz çocuklu annesi gibi o da çocukken çocuk sahibi oldu.
Anne bile oldu da hayata tutunmayı başaramadı.
Babası da gördü.
Kader göbeğinden vurulmuş.
Otopsi raporuna göre 14 saçma tanesinin göbek deliğinden toplu girişi sonucu kemikleri parçalanmış.
Yapraktepe köyünde, kaderin öldüğü odanın bitişiğinde, bir oda dolusu erkeğe soruyorum.
"Nasıl öldü?" diye.
"Yan odada kayınpederi uzanmış yatarken" diyor, Mehmet'in amcaoğlu Botan "Azat altını kirletince 10 yaşlarındaki yeğenlerden biri Kader'i çağırmak için odaya girmiş. Bakmış ki baygın gibi yerde yatıyor. Tüfek de başucunda. Hemen büyüklere haber etmiş."
"Kayınpederi tüfek patladığında duymamış mı yan odadan?" diye soruyorum bu kez.
"Kulakları az işitir diyor" Botan.
Her söze o atılıyor, her soruyu o cevaplamak istiyor.
Kader'in kocasına dönüyorum, yine Botan'ı buluyorum karşımda "O Türkçe derdini anlatamaz, ben çevireyim" diyor.
Oysa Mehmet'in söyledikleri çok net anlaşılıyor:
"Kendi isteğiyle yapmaz... Kazaydı.
"Intihar etmiş olamaz mı?" diyorum,
"Yok" diyor, "Öyle şey yok. İnanmıyorum."
"İntihar mıydı yoksa Kader öldürüldü mü?"
Kader'in babası Musa Ertem cevabı bilmek istiyor.
Öldürüldüyse de bilmek istiyor intihar ettiyse de.
"Nasıl öldüğünü bilmiyorum kendini mi vurdu başka adam mı vurdu bilmek istiyorum, açıklama istiyorum" diyor.
Otopsi raporuna göre Kader'in boyu 1.50 cm.
14 saçma göbek deliğinden girip vücuda dağılmış.
Üzerine yığıldığı halıda bir damla kan izi yok.
"Sildiniz mi?" diyorum, "Hayır" diyor -yine- Botan, "Hiç kan akmamıştı"
Peki o tüfeğin namlusu ne uzunluktaydı ki Kader kendi göbeğine nişan alabildi?
Eli nasıl uzandı tetiğe?
Yine Botan cevaplıyor.
Kendi kolunu uzatıp, diğer eliyle omuz başını işaret ederek "Bu kadar vardır uzunluğu. İnsan hali. Silah temizlemek istemiş, mermi takmak istemiş!
"Mermi öyle mi takılır?" sorusunu da o cevaplıyor:
"Acaba dayanmış mı, o da var! Bu olayın görgü tanığı yoktur, illaki dayatmıştır"
Iki ay önce askere giderken dört nüfuslu bir ailesi olan -artık iki kişiler- karısının ölümünü gazeteden okuyan, o askere giderken -erken- doğan ikinci çocuğunun ölümünü karısının cenazesinde öğrenen, Mehmet de dikkatle dinliyor anlatılanları.
Bir genç kız rüzgar gibi geçiyor önümden.
Göz göze geliyoruz.
Sadece bir an, kesişiyor bakışlarımız.
Korku dolu bakışlarını kaçırıp, hızla uzaklaşıyor.
Ölümün adına da 'Kader' diyorlar buralarda!
Ömrü o kadarmış!
Kader'in berdel yoluyla evlendirilen ağabeyi dışında hiç kimsenin gözünde yaş yok.
Taziye çadırı da kurulmamış.
Aileleri kaygılandıran, Kader'in ölümünden çok, iki aşiretin karşı karşıya gelmesi.
Eğer Kader öldürüldüyse bunun anlamı, bir aşiretin diğer aşireti karşısına alması demek.
Zaten hiç kimse küçük bir çocuğun evlendirilmesinin neden bu kadar sorgulandığına anlam veremiyor.
"Evlendirmezsek kızlar kaçar" diyorlar.
Kızlar kaçarsa törenin -bilinen- başka kuralları devreye girer.
Kızlar gözünü açmadan evlendirilirse kimsenin başı ağrımaz!
Kader "Çocuk gelin" mi?
Evet.
Bu tabloya "Pedofili" denilir mi?
Evet.
Küçücük çocukların evlendirilmesi "Çocuk istismarı"mı?
Evet.
Bu tesbitler gerçeği değiştiriyor mu?
Hayır.
Zira köy yolları kucağında bebeleriyle dolaşan Kader'lerle dolu...