Milletvekillerinin üye olduğu HDP mi?
Belediye başkanlarının üye olduğu ve yakın dönemde BDP'nin yerini alan DBP (Demokratik Bölgeler Partisi) mi?
Yoksa hem milletvekillerini hem belediye başkanlarını, STK'ları, siyasi grupları, din ve mezhep gruplarının temsilcilerini vs. kapsayan yapısıyla DTK mı?
Bu soru 7 Ekim öncesinde sorulmuş olsa, pek çok kişinin aklına ilk gelen isim HDP ve HDP'nin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş olurdu.
Demirtaş ismi yine gündemde olmakla birlikte, 7 Ekim'de patlak veren olaylar gözlerin DTK Eş Başkanı Hatip Dicle'ye de çevrilmesine neden oldu.
Hatip Dicle adı 7 Ekim sonrası daha sık duyulur oldu ve Dicle'nin söyledikleri medyada geniş yer bulmaya başladı.
Birinci neden, Dicle'nin "PKK-Hizbullah çatışması yeniden mi alevleniyor?" endişesine yol açan gerilimin giderilmesinde aktif rol alması.
Ama ikinci ve asıl dikkat çeken neden, Dicle'nin bir televizyon kanalına çıkarak, kendisine Fethullah Gülen'e ait bir ses kasetinin dinletildiğini söylemesi oldu.
Dicle o sözlerle, 7 Ekim'de patlak veren ve ülkeyi kaosun eşiğine getiren olaylar arasında bağ kuruyordu.
O konuştukça sorular birbirini kovaladı.
Hatip Dicle'de Diyarbakır'daki DTK bürosunda o soruları cevapladı.
GG- İsminiz son günlerde öne çıktı
HD- İsmimin öne çıktığı doğru değil. Bizim siyasetimizde makam mevki derdi olmaz. Hele benim hiç olmaz. Ben doymuş bir siyasetçiyim. Hüda-Par ile görüşmeleri kastediyorsanız o görevin bana verilme nedeni yaşım, tecrübem. 90'lı yıllarda PKK-Hizbullah karşı karşıya geldiğinde o süreci birebir yaşamış biri olmam. Hüseyin Yılmaz'ı yıllar öncesinden tanırım, o da beni tanır.
GG- Peki o zaman Hüda-Par ile başlayalım. Sizinle aynı masaya oturmak için, ölen Hüda-Par'lılarla ilgili resmi bir açıklama yapmanızı bekliyorlar.
HD- İnsan kayıplarını sayı hesabına bağlayamayız. Acı hepimizin acısı. Biz 5 arkadaşı kaybettik demek yerine 35 insanımızı kaybettik demelerini beklerdik.
GG- Ama öyle demediler. Şimdi eskiye nasıl dönülecek? Resmi bir açıklama yapacak mısınız onların istediği yönde ?
HD- Öyle bir açıklama olmaz. İki tarafın da kaybı var, kayıp tek taraflı değil.
Bu tür durumlarda her zaman arabulucular çıkar, şiddet kullanmayın der. Tarafları sükunete çağırır. Bu olayda da böyle oldu. Şimdi acıların soğumasını beklemek lazım. Acı soğuyunca iki tarafta da aklı selim hakim olur.
Bakın biz Bingöl'deki polisleri de dahil ediyoruz, 35 insanımızı kaybettik diyoruz. Onlar da karanlık güçlerin kurbanı oldular.
Biz bölgeye gittik, tesbit ettik; eylemi yapanlar Genç yakınlarında ölen o dört kişi değil. Dağ kadrosundan ölen kişinin eylem için gelmediği çok açık, uzun namlulu silah yok.
İçişleri Bakanlığı olayı sorguluyor.
Sadece Bingöl'deki olay değil Gaziantep'te olanlar da şaibeli.
Gaziantep'te polis açıkça "Siz işinizi bitirdiniz, sıra bizde" diyor. Soruşturuluyor faillerinin ortaya çıkarılması lazım.
Altından geçmişte nasıl JİTEM çıktıysa bu gün de paralel devletin çıkacağı yönünde sezgilerimiz var.
GG- Sezgileriniz mi var?
HD- Aslında sezgilerime göre karanlık bazı güçler rol oynuyor.
GG- Siz televizyona çıktınız ve Fethullah Gülen'in sesinden bir kaset dinlediğinizi söylediniz... Sezgi mi, kasetten dinlediniz mi?
HD- Dinledim.
GG- Ne zaman dinlediniz?
HD- Cezaevinden çıktıktan sonra dinlettiler.
GG- Ne diyordu kasette ?
HD- Fethullah Gülen'in sesiydi ve "Kürt kurumlarına sizin, halktan yana dürüst insanları itibarsızlaştırın" diyordu.
GG- Siz o kaseti dinleyince ne yaptınız? Bir örneğini aldınız mı mesela partinizin yetkili kurullarına vs dinletmek için?
HD- O kadar çok kaset çıkıyordu ki o aralar, almadım. Ama biz bu bölgede JİTEM gerçeğini yaşadık.
Bakın KCK operasyonları sırasında 8 bin kişi tutuklandı, göz altına alındı. Biz il ve ilçelerde görevlendirecek kimse bulamaz hale geldik.
(O boşlukta sızılmış olunabileceğini ima ediyor)
KCK operasyonlarını yapan paralel devlettir. Devlet içinde devlet olmaz. Onun için devlet tabi ki kendini temizleyecek.
4.5 yıl beni hapis yaptıranlar da onlar. Benim dosyamı adımı kapatarak 10 tane avukatın önüne koyun. Bir tek suç unsuru bulamazlar. Dosyada olan orada burada konuşma yapmış, şurada şunu bunu yapmış vs. Ama ortada suç yok.
Siyaseten hapis yatırdılar, rehineydik!
GG- Hedef neydi, toplumsal infial yaratmak mıydı?
HD- Bu sayede bir taşla üç kuş vurmayı hedeflediler.
Hem PKK-Hizbullah çatışması çıkacak hem çözüm süreci çökertilecek ve hükümet yeni sert yasalar çıkartacak sonunda yeniden kargaşa ortamı baş gösterecekti. Tabi bu tablo Hükümet'i de çökertir.
GG- Peki olaylar bir anda patlak verdi, sonra bir anda duruldu ve çözüm süreciyle ilgili taslak gündeme geldi. Diğer tarafta da sizin anlattıklarınız var. Yani bu olayların sorumlusu madem ki paralel yapılanma. O halde Cumhurbaşkanı neden Demirtaş'a bu kadar yükleniyor?
HD- Demirtaş'a "Sen kimin adamısın?"diyor, Paralel devletin adamı vs.
Bizim barış üslubunu tutturma konusunda sorunlarımız var.
Ben hep "Kadın üslubu kullanırsanız, halkımız daha çok benimsiyor" diyorum. Yani kucaklayıcı, böyle insanı saran üsluba ihtiyaç var.
GG- Çözüm süreci yeniden devreye girdi demişken, siz Baluken'in sözünü ettiği çözüm süreci ile ilgili taslağı gördünüz mü?
HD- Taslağı görmedim, içinde ne olduğunu da bilmiyorum.
Bu sistem şöyle işler, hükümet bir taslak sunar o taslak önce Kandil'e gider. Kandil kendi görüşlerini belirtir ve Öcalan'a götürülür.
Bu trafiği sağlayan milletvekillerine biz hiçbir şey sormayız. Onlar gerekli görürse bilgi verir.
Aynı trafik hükümet kanadında da var. Olgunlaşınca hükümet açıklar zaten.
Ama şunu da unutmamak lazım bu tür süreçler daima inişli çıkışlı olur. Benim önemsediğim o iniş çıkışlar sırasında yeter ki biskletin tekerleri dönmeye devam etsin, yeter ki bisikleti durdurma.
GG- Sizin katılmadığınız toplantıda İmralı'dan gelen mesaj açıklandı...
HD- Evet. O mesajda Sayın Öcalan şunu söylüyordu "Mutlak surette yapıcı diyalogla bu şiddet ortamını önlesinler. Aksi halde katliamlar ve darbeler olabilir..."
GG- Demirtaş Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yükselişe geçmiş bir isim. Acaba önü kesilmek istenmiş olabilir mi? Bazı değerlendirmeler İmralı'nın bu yükselişten rahatsızlık duyduğu yönünde de...
HD- Kimse kendini İmralı'yla yarıştıramaz. Bunu Kandil için de söylüyorlar. Olmaz öyle şey.
GG- Ama Cemil Bayık "Barışa Öcalan, savaşa biz karar veririz" dedi. Hatta bu sözler üzerine kimi taraflar "Kandil ile İmralı arasında bilek güreşi var" yorumunda bulundu...
HD- Onun anlamı o değil. İmralı ile süren görüşmeler çıkmaza girer ve Öcalan "Artık yapacak bir şey kalmadı" mesajı verirse, o zaman "Savaşın nasıl, ne zaman olacağına biz karar veririz" demek o.
Bakın, Öcalan "Mezar taşıma ne aldattı, ne aldatıldı yazın" diyecek kadar kendinden emin biri.
Bir insan aldatmadığından emin olabilir ama aldatılmadığını bilmek çok zordur. O aldatılmadığından da emin ki bu sözleri söyleyebiliyor.
GG- Son soru. Seçimlerde oylarınız yüzde 10 sınırına dayandı. Önümüzde de genel seçimler var. Barajı aşma ihtimali olur mu, bu riski göze alır mısınız seçime girerken?
HD- Oy oranımız yüzde 13 olsaydı, göze alınırdı da yüzde 10 risktir, o riski göze alamazsınız. Yüzde 13 olsa bir iki puan kayıp olsa da meclise girersiniz ama bu durumda o kaybın anlamı parlamentoya girememektir. Parlamentoda olmazsanız çözüm süreci zora girer. Milletvekilleri olmazsa Kandil'le İmralı'yla kim nasıl görüşecek?
Milletvekillerinin üye olduğu HDP mi?
Belediye başkanlarının üye olduğu ve yakın dönemde BDP'nin yerini alan DBP (Demokratik Bölgeler Partisi) mi?
Yoksa hem milletvekillerini hem belediye başkanlarını, STK'ları, siyasi grupları, din ve mezhep gruplarının temsilcilerini vs. kapsayan yapısıyla DTK mı?
Bu soru 7 Ekim öncesinde sorulmuş olsa, pek çok kişinin aklına ilk gelen isim HDP ve HDP'nin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş olurdu.
Demirtaş ismi yine gündemde olmakla birlikte, 7 Ekim'de patlak veren olaylar gözlerin DTK Eş Başkanı Hatip Dicle'ye de çevrilmesine neden oldu.
Hatip Dicle adı 7 Ekim sonrası daha sık duyulur oldu ve Dicle'nin söyledikleri medyada geniş yer bulmaya başladı.
Birinci neden, Dicle'nin "PKK-Hizbullah çatışması yeniden mi alevleniyor?" endişesine yol açan gerilimin giderilmesinde aktif rol alması.
Ama ikinci ve asıl dikkat çeken neden, Dicle'nin bir televizyon kanalına çıkarak, kendisine Fethullah Gülen'e ait bir ses kasetinin dinletildiğini söylemesi oldu.
Dicle o sözlerle, 7 Ekim'de patlak veren ve ülkeyi kaosun eşiğine getiren olaylar arasında bağ kuruyordu.
O konuştukça sorular birbirini kovaladı.
Hatip Dicle'de Diyarbakır'daki DTK bürosunda o soruları cevapladı.
GG- İsminiz son günlerde öne çıktı
HD- İsmimin öne çıktığı doğru değil. Bizim siyasetimizde makam mevki derdi olmaz. Hele benim hiç olmaz. Ben doymuş bir siyasetçiyim. Hüda-Par ile görüşmeleri kastediyorsanız o görevin bana verilme nedeni yaşım, tecrübem. 90'lı yıllarda PKK-Hizbullah karşı karşıya geldiğinde o süreci birebir yaşamış biri olmam. Hüseyin Yılmaz'ı yıllar öncesinden tanırım, o da beni tanır.
GG- Peki o zaman Hüda-Par ile başlayalım. Sizinle aynı masaya oturmak için, ölen Hüda-Par'lılarla ilgili resmi bir açıklama yapmanızı bekliyorlar.
HD- İnsan kayıplarını sayı hesabına bağlayamayız. Acı hepimizin acısı. Biz 5 arkadaşı kaybettik demek yerine 35 insanımızı kaybettik demelerini beklerdik.
GG- Ama öyle demediler. Şimdi eskiye nasıl dönülecek? Resmi bir açıklama yapacak mısınız onların istediği yönde ?
HD- Öyle bir açıklama olmaz. İki tarafın da kaybı var, kayıp tek taraflı değil.
Bu tür durumlarda her zaman arabulucular çıkar, şiddet kullanmayın der. Tarafları sükunete çağırır. Bu olayda da böyle oldu. Şimdi acıların soğumasını beklemek lazım. Acı soğuyunca iki tarafta da aklı selim hakim olur.
Bakın biz Bingöl'deki polisleri de dahil ediyoruz, 35 insanımızı kaybettik diyoruz. Onlar da karanlık güçlerin kurbanı oldular.
Biz bölgeye gittik, tesbit ettik; eylemi yapanlar Genç yakınlarında ölen o dört kişi değil. Dağ kadrosundan ölen kişinin eylem için gelmediği çok açık, uzun namlulu silah yok.
İçişleri Bakanlığı olayı sorguluyor.
Sadece Bingöl'deki olay değil Gaziantep'te olanlar da şaibeli.
Gaziantep'te polis açıkça "Siz işinizi bitirdiniz, sıra bizde" diyor. Soruşturuluyor faillerinin ortaya çıkarılması lazım.
Altından geçmişte nasıl JİTEM çıktıysa bu gün de paralel devletin çıkacağı yönünde sezgilerimiz var.
GG- Sezgileriniz mi var?
HD- Aslında sezgilerime göre karanlık bazı güçler rol oynuyor.
GG- Siz televizyona çıktınız ve Fethullah Gülen'in sesinden bir kaset dinlediğinizi söylediniz... Sezgi mi, kasetten dinlediniz mi?
HD- Dinledim.
GG- Ne zaman dinlediniz?
HD- Cezaevinden çıktıktan sonra dinlettiler.
GG- Ne diyordu kasette ?
HD- Fethullah Gülen'in sesiydi ve "Kürt kurumlarına sizin, halktan yana dürüst insanları itibarsızlaştırın" diyordu.
GG- Siz o kaseti dinleyince ne yaptınız? Bir örneğini aldınız mı mesela partinizin yetkili kurullarına vs dinletmek için?
HD- O kadar çok kaset çıkıyordu ki o aralar, almadım. Ama biz bu bölgede JİTEM gerçeğini yaşadık.
Bakın KCK operasyonları sırasında 8 bin kişi tutuklandı, göz altına alındı. Biz il ve ilçelerde görevlendirecek kimse bulamaz hale geldik.
(O boşlukta sızılmış olunabileceğini ima ediyor)
KCK operasyonlarını yapan paralel devlettir. Devlet içinde devlet olmaz. Onun için devlet tabi ki kendini temizleyecek.
4.5 yıl beni hapis yaptıranlar da onlar. Benim dosyamı adımı kapatarak 10 tane avukatın önüne koyun. Bir tek suç unsuru bulamazlar. Dosyada olan orada burada konuşma yapmış, şurada şunu bunu yapmış vs. Ama ortada suç yok.
Siyaseten hapis yatırdılar, rehineydik!
GG- Hedef neydi, toplumsal infial yaratmak mıydı?
HD- Bu sayede bir taşla üç kuş vurmayı hedeflediler.
Hem PKK-Hizbullah çatışması çıkacak hem çözüm süreci çökertilecek ve hükümet yeni sert yasalar çıkartacak sonunda yeniden kargaşa ortamı baş gösterecekti. Tabi bu tablo Hükümet'i de çökertir.
GG- Peki olaylar bir anda patlak verdi, sonra bir anda duruldu ve çözüm süreciyle ilgili taslak gündeme geldi. Diğer tarafta da sizin anlattıklarınız var. Yani bu olayların sorumlusu madem ki paralel yapılanma. O halde Cumhurbaşkanı neden Demirtaş'a bu kadar yükleniyor?
HD- Demirtaş'a "Sen kimin adamısın?"diyor, Paralel devletin adamı vs.
Bizim barış üslubunu tutturma konusunda sorunlarımız var.
Ben hep "Kadın üslubu kullanırsanız, halkımız daha çok benimsiyor" diyorum. Yani kucaklayıcı, böyle insanı saran üsluba ihtiyaç var.
GG- Çözüm süreci yeniden devreye girdi demişken, siz Baluken'in sözünü ettiği çözüm süreci ile ilgili taslağı gördünüz mü?
HD- Taslağı görmedim, içinde ne olduğunu da bilmiyorum.
Bu sistem şöyle işler, hükümet bir taslak sunar o taslak önce Kandil'e gider. Kandil kendi görüşlerini belirtir ve Öcalan'a götürülür.
Bu trafiği sağlayan milletvekillerine biz hiçbir şey sormayız. Onlar gerekli görürse bilgi verir.
Aynı trafik hükümet kanadında da var. Olgunlaşınca hükümet açıklar zaten.
Ama şunu da unutmamak lazım bu tür süreçler daima inişli çıkışlı olur. Benim önemsediğim o iniş çıkışlar sırasında yeter ki biskletin tekerleri dönmeye devam etsin, yeter ki bisikleti durdurma.
GG- Sizin katılmadığınız toplantıda İmralı'dan gelen mesaj açıklandı...
HD- Evet. O mesajda Sayın Öcalan şunu söylüyordu "Mutlak surette yapıcı diyalogla bu şiddet ortamını önlesinler. Aksi halde katliamlar ve darbeler olabilir..."
GG- Demirtaş Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yükselişe geçmiş bir isim. Acaba önü kesilmek istenmiş olabilir mi? Bazı değerlendirmeler İmralı'nın bu yükselişten rahatsızlık duyduğu yönünde de...
HD- Kimse kendini İmralı'yla yarıştıramaz. Bunu Kandil için de söylüyorlar. Olmaz öyle şey.
GG- Ama Cemil Bayık "Barışa Öcalan, savaşa biz karar veririz" dedi. Hatta bu sözler üzerine kimi taraflar "Kandil ile İmralı arasında bilek güreşi var" yorumunda bulundu...
HD- Onun anlamı o değil. İmralı ile süren görüşmeler çıkmaza girer ve Öcalan "Artık yapacak bir şey kalmadı" mesajı verirse, o zaman "Savaşın nasıl, ne zaman olacağına biz karar veririz" demek o.
Bakın, Öcalan "Mezar taşıma ne aldattı, ne aldatıldı yazın" diyecek kadar kendinden emin biri.
Bir insan aldatmadığından emin olabilir ama aldatılmadığını bilmek çok zordur. O aldatılmadığından da emin ki bu sözleri söyleyebiliyor.
GG- Son soru. Seçimlerde oylarınız yüzde 10 sınırına dayandı. Önümüzde de genel seçimler var. Barajı aşma ihtimali olur mu, bu riski göze alır mısınız seçime girerken?
HD- Oy oranımız yüzde 13 olsaydı, göze alınırdı da yüzde 10 risktir, o riski göze alamazsınız. Yüzde 13 olsa bir iki puan kayıp olsa da meclise girersiniz ama bu durumda o kaybın anlamı parlamentoya girememektir. Parlamentoda olmazsanız çözüm süreci zora girer. Milletvekilleri olmazsa Kandil'le İmralı'yla kim nasıl görüşecek?