İsimlerimizin önceden yerleştirildiği yuvarlak bir masanın etrafındaki yerimizi aldık.
Sonradan Şehir Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi olduğunu öğrendiğim aile ve travma üzerine çalışmalar yapması nedeniyle davet edildiği anlaşılan Medaim Yanık dışındaki davetlilerin tamamı kadındı.
Türkiye’nin kanayan yarası “Kadına Yönelik Şiddet” konusuna devletin en tepesindeki isim, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bizzat el koymuş ve sorunu masaya yatırmak, konuya ilişkin görüş ve önerilerimizi almak üzere bizleri davet etmişti…
Peki masadakiler kimlerdi, kimler olmalıydı?
Masada gözlerim başta Morçatı olmak üzere henüz “Kadına yönelik şiddetin” bir sorun olarak bile algılanmadığı yıllarda elini taşın altına koyan; hedef olmayı göze alan ve bu uğurda bedel ödeyen kadınları aradı…
O kadınlar masada yoklardı.
Uçan Süpürge ya da Başkent Kadın Platformu gibi kuruluşları saymazsak, STK olarak masada yer verilenler son yıllarda birbiri ardına kurulan kadın kuruluşlarıydı. KADEM, Hazar Kültür ve Araştırma Derneği…
O kuruluşlar ne dedi?
Toplantıya ellerinde henüz yapılmış –ve her araştırma gibi tabi ki değerli- saha araştırma sonuçlarıyla geldiler.
Daha önce bir basın toplantısıyla duyurdukları Kadına Yönelik Şiddet Araştırması’nın sonuçlarını bir kez de o masada sundular.
KADEM, şiddetle mücadelede, 6284 sayılı kanunun uygulamadaki eksikliklerini, denetimli serbestlik konusunun sakıncalarına değindi ve kadın cinayetlerinin en çok bu süreçte meydana geldiğini söyleyerek, şiddetle mücadele için özel ceza infaz sistemi önerdi.
Sonra da istanbul Kadın Platformu, “Aile Eğitim Programı ivedilikle revize edilmeli, sevgi dili eğitimleri verilmeli, hazzın da yönetilebilir bir duygu olduğunu söyleyebilmeli” dedi.
Hazar Kültür Derneği “Sığınmaevlerine kadınlar gitmek istemiyor. Konukevi denildiği zaman kendilerini daha misafir gibi hissedebiliyorlar” dedi.
Bu noktada salondan birkaç ses “kadınların oraya sığındığını” isminin tam da bu nedenle “Sığınmaevi” olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu noktada müdahil olarak “Görüyorum ki bazı arkadaşlar konukevi denilmesine karşı” diyerek, desteğini “Konukevi” denilmesine yana kullandı ve ekledi: “Algı bir operasyon meselesidir. Zamanla yıkılabiliyor ya da zamanla yeniden inşa edilebiliyor.”
“Öne çıkan başlıklar…”
Sığınmaevi mi konukevi mi o başlıklardan birisiydi.
Diğer başlık da “Fıtrat” oldu.
Hatırlanacağı gibi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, KADEM’in bir toplantısında konuşurken, “Burada bazen erkek-kadın eşitliği diyorlar. Kadın-kadına eşitlik doğru olandır, erkek-erkeğe eşitlik doğru olandır ancak kadının özellikle adalet karşısındaki eşitliği aslolandır. Bunu yerine getirmeliyiz. Mağdur olanın zorla mağdur eden seviyesine çıkartılmasıdır eşitlik ya da tam tersidir. Kadınların ihtiyacı olan eşitlikten ziyade eşdeğer olabilmektir. Yani, adalettir. Buna ihtiyacımız var. Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz. O fıtrata terstir. Çünkü fıtratları farklıdır, tabiatları farklıdır, bünyeleri farklıdır.” demiş ve bu sözler kadın dünyasında tepkiye neden olmuştu.
İşte o sözler Cumhurbaşkanı’nın sofrasında da gündeme geldi.
Gündeme getiren de Başkent Kadın Platformu Derneği’nden Berrin Sönmez oldu.
Sönmez söz aldı ve “'fıtrat' ile ilgili söylediklerinize karşıyım” dedi…
Doğrusu bu başlık gündeme gelince bakışlarım doğrudan Cumhurbaşkanı’na çevrildi.
“Eyvah!” dedim…
Ama soğuk bir hava eser gibi olsa da hiçbir gerginlik olmadı.
Berrin Sönmez ne söyleyecekse söyledi.
Doğrusu “Sığınmaevi” dir, “Konukevi” değildir de dedi; “Dinimize göre eşref-i mahlukun içinde kadın ve erkeği ayırmıyoruz. Ve fıtrat tam da bunu işaret ediyor. Fıtrat biyolojik, fizyolojik farklılıklara indirgenemez” de dedi…
Sonra da “Demokratikleşme yolunda atılan her adım, kadını güçlendirir” diye de ekledi.
Bu noktada Cumhurbaşkanı ile karşılıklı konuştular.
Cumhurbaşkanı da özetle, orada sözü edilenin kadın ve erkeğin fiziksel olarak eşit olamayacağı ama adalet karşısında, hak ve hukuk düzleminde kadının da erkeğin de eşit olduğunu bir kez daha söyledi.
Bir kez daha diyorum zira, KADEM’in toplantısında da zaten aynı ifadeleri kullanmıştı.
Adalet mi Eşitlik mi?
ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Feride Acar, aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi'nin denetim organı GREVIO’nun da Türkiye adayı.
BM CEDAW Komitesi’nde (Kadınlara Karsı Ayırımcılığın Önlenmesi Komitesi) bir dönem başkanlık da yapan Acar, şiddet ile mücadeleye uluslararası bir perspektiften baktı…
Altında Türkiye’nin de imzasının bulunduğu CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi olarak anılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin ilgili maddelerini hatırlattı; bu sözleşmelerin 6284 sayılı yasaya temel teşkil ettiğini söyledi. Bu çerçevede izlenecek politikaların "Önleme, İzleme, Koruma, Kovuşturma" aşamaları dikkate alınarak bütünlüklü olması gerektiği vurgusunu yaptı.
İşte "Eşitlik" mi “Adalet” mi başlığı bu aşamada gündeme geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kadem’in toplantısında yaptığı konuşmasında dikkat çektiği üzre kadın sorunlarının “adalet” kavramıyla birlikte ele alınması gerektiğini, "adalet" kavramının zaten eşitliği içinde barındırdığını söyledi.
Eşit değerler ile eşitliğin aynı şey olmadığı ve eşitliğin olmadığı durumlarda oluşan hiyerarşiye dikkat çekildi ama…
Aması şu…
Masada iki farklı yaklaşım vardı ve o yaklaşımlar ortak bir paydada buluşamadı.
Bu üç örnek belki de soruna kimin hangi perspektiften bakarak çözüm aradığının da en somut göstergesi
“Sığınak ya da sığınmaevi” mi, “Konukevi” mi?
“Eşitlik” mi, “Adalet” mi?
Kadın-erkek eşitliği fıtrata ters mi değil mi?
O kavramları savunanlar, şiddetin önlenmesine yönelik politikalar oluşturulurken sürece dahil olacak mı, olmayacak mı?
Olacaklarsa, söyledikleri dikkate alınacak mı alınmayacak mı?
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın'a sorduğumda, farklı görüşe mensup kadınların da sürece dahil olacağı anlamını çıkardım.
Zira bu toplantının Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurulan “Kadına yönelik şiddet” biriminin ilk toplantısı olduğunu; birimin bu toplantıları STK'lar, akademisyenler, gönüllülerle sürdürüleceğini; bu toplantıların Cumhurbaşkanı katılamasa da Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurulan birim ile yürütüleceğini söyledi.
Zaten toplantıya Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki çalışmanın başındaki isim Elif Esen de katılmıştı. En azından bana kendisini böyle tanıttı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da toplantının açılışı sırasında yaptığı kısa konuşmada hedefi şu cümlelerle açıkladı:
“Oluşturmakta olduğumuz birimlerle beraber, tüm STK’ları, aydınları, akademisyenleri biraraya getirmek ve oradan Dünya’ya açılmak ve kadınımıza farklı bir konum inşa etmek”
O konuşmada dikkat çeken diğer nüanslar da şunlar:
“Kadına kalkan el, tüm insanlığa kalkmıştır”
"Şiddeti dinimizle, kültürümüzle özdeşleştiren yaklaşımlar var. Bu yaklaşımlara katılmıyorum. Uygulamadaki yanlışları kültür ve dine dayandırma anlayışını art niyetli buluyorum"
Bu arada belirtmekte fayda var.
Aileden Sorumlu (ki bu isim de çok tartışmalı!) Bakan Ayşe Nur İslam, bakanlık bünyesinde STK'lar, akademisyenler ve gönüllülerle bir çalışma başlatıldığını söyleyerek, bu çalışmaları yürütecek çekirdek ekibe masadaki katılımcıları davet etti; sonuçlardan Cumhurbaşkanının bilgilendirileceğini söyledi.
Konuşmalar elbette bu kadarla sınırlı değil.
Davetlilerin tamamı söz aldı, tamamı konuştu.
Örneğin Uçan Süpürge’den Halime Güner, kurumsal faaliyetlerini anlatmasının yanı sıra “Şiddet konusunda bu kadar kapsamlı bir şey düşünülüyorsa, sürece tüm siyasi partilerin liderlerinin de katılması gerektiğini;
Diyanet İşleri Başkanlığı’nı temsilen Sedide Akbulut Aile ve Dini Rehberlik Büroları'nda çalışan 1.900 kişi olduğunu ama o kişilerin yetkin olmadığını ve onlara Aile danışmanlığı çerçevesinde tezsiz yüksek lisans sağlanabileceğini, şiddetin çözümü için verilecek Vicdan-Şiddet eğitiminin, dini argümanlarla verilmesi gerektiğini, 47 bin 600 personelin şiddet eğitiminden geçirildiğini, o kişilerin de cemaatlerine ulaştığını söyledi.
Bir de “Boşanma durumlarımda arabuluculuk müessesesinde din görevlileri de bulunmalı” dedi…
Bu noktada Feride Acar müdahil oldu ve "Şiddetin olduğu durumlarda arabuluculuk kabul edilemez" dedi.
Medya’da kadına yönelik şiddet haberlerinin yer alış biçimiyle ilgili konuya ilişkin de ben konuştum.
Masada oturanlar bu konuda mutabıktı.
Cinayet haberlerinin ‘pornografik’ bir anlatımla sunulması, eril dil kullanımı, haberlerin özendirici etkisi ve alternatif dilin oluşturulması için Türkiye Gazetecier Cemiyeti çatısı altında kadınlar tarafından yürütülen çalışmaları anlattım.
‘Mağdur’un değil ‘Fail’in teşhir edilmesine yönelik yürütülen yerel medya eğitim seminerlerinin “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”ni temel alan habercilik anlayışının önemini anlattım.
Ve dedim ki, “Bu masada farklı görüşler yer alıyor olsa da Toplumsal Cinsiyet Eşitliği konusunda bir mutabakat var. İşte o mutabakatın altını doldururken diğer kadın örgütleri ile birlikte hareket edilirse, daha hızlı yol alınacağına inanıyorum”…
Bu son sözü söyleyen yalnız ben değildim elbette.
Feride Acar, Berrin Sönmez, Halime Güner …
Ki zaten böyle yapılmalı.
Ancak şunu da belirtmekte yarar var; o mutlaka birlikte çalışılması gereken kadınlardan bazıları davetli olmasına karşın bu toplantıya katılmadılar.
Peki neden?
Sorunun cevabın elbet kendileri verecektir ancak böyle bir çalışmayı ciddiyetle yürütmenin olmazsa olmazlarından biri de “Eşitlik olmadan şiddetle mücadele olmaz, eşitsizlik söylemleri şiddeti körükler” diyen kadınlar ve kadın örgütleri de dahil edilerek geniş kapsamlı bir çalışma yürütülmesi.
Zira çözümün bir zihniyet dönüşümüyle mümkün olduğu gerçeği ne kadar önemliyse, dönüşümün hangi kriterlerle, nasıl ve ne yönde gerçekleşeceği de bir o kadar önemli.
Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözlerine dikkat çekmekte fayda var:
“Bu süreçte üzerime düşen sorumluluğu yerine getirmekten memnuniyet duyacağım. Sorumluluklarla ilgili görüşlerinizi, önerileriniz kayda alınacak. Hem bakış açımızı netleştirme hem yapılacak çalışmalara ışık tutacak.”
Feride Acar’ın da söylediği gibi olması gereken “Bütünlüklü ve bütünleştirici politikalar” üretmek.
Çünkü bu öyle bir konu ki, sadece 2014 yılında 319.000 kadın hakkında koruma kararı çıkarılmış…
Çünkü bu öyle bir konu ki, 2015 yılının sadece ilk iki ayında öldürülen kadın sayısı 64!
Çünkü bu öyle bir konu ki, kadınlar öldürülüyor.
Çünkü bu öyle bir konu li, şakası yok!
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda gerçekleşen yemeğe katılanlar:
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam,
TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı İlknur İnceöz,
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin,
TBMM Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonu’ndan Alev Dedegil,
KADEM Başkanı Sare Aydın,
İstanbul Kadın Platformu’ndan Şengül Yiğit,
Başkent Kadın Platformu Derneği Başkan Vekili Berrin Sönmez,
Anka Kadın Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Suna Başak,
Gazeteci Balçiçek İlter,
Avukat Fatma Benli,
Gazeteci Göksel Göksu,
SETA İstanbul Toplum ve Kültür Direktörü Medaim Yanık,
ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden Prof. Feride Acar,
Hacettepe Üniversitesi, Nüfus Etutleri Enstitüsü’nden Prof. İlknur Kaptanoğlu,
Şehir Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Ceren Acartürk,
Ankara Aile Mahkemesi Hâkimi Zeynep Öksüzoğlu,
Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan Sedide Akbulut,
Hazar Derneği Başkanı Ayla Kerimoğlu
Uçan Süpürge Derneği Başkanı Halime Güner
İsimlerimizin önceden yerleştirildiği yuvarlak bir masanın etrafındaki yerimizi aldık.
Sonradan Şehir Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi olduğunu öğrendiğim aile ve travma üzerine çalışmalar yapması nedeniyle davet edildiği anlaşılan Medaim Yanık dışındaki davetlilerin tamamı kadındı.
Türkiye’nin kanayan yarası “Kadına Yönelik Şiddet” konusuna devletin en tepesindeki isim, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bizzat el koymuş ve sorunu masaya yatırmak, konuya ilişkin görüş ve önerilerimizi almak üzere bizleri davet etmişti…
Peki masadakiler kimlerdi, kimler olmalıydı?
Masada gözlerim başta Morçatı olmak üzere henüz “Kadına yönelik şiddetin” bir sorun olarak bile algılanmadığı yıllarda elini taşın altına koyan; hedef olmayı göze alan ve bu uğurda bedel ödeyen kadınları aradı…
O kadınlar masada yoklardı.
Uçan Süpürge ya da Başkent Kadın Platformu gibi kuruluşları saymazsak, STK olarak masada yer verilenler son yıllarda birbiri ardına kurulan kadın kuruluşlarıydı. KADEM, Hazar Kültür ve Araştırma Derneği…
O kuruluşlar ne dedi?
Toplantıya ellerinde henüz yapılmış –ve her araştırma gibi tabi ki değerli- saha araştırma sonuçlarıyla geldiler.
Daha önce bir basın toplantısıyla duyurdukları Kadına Yönelik Şiddet Araştırması’nın sonuçlarını bir kez de o masada sundular.
KADEM, şiddetle mücadelede, 6284 sayılı kanunun uygulamadaki eksikliklerini, denetimli serbestlik konusunun sakıncalarına değindi ve kadın cinayetlerinin en çok bu süreçte meydana geldiğini söyleyerek, şiddetle mücadele için özel ceza infaz sistemi önerdi.
Sonra da istanbul Kadın Platformu, “Aile Eğitim Programı ivedilikle revize edilmeli, sevgi dili eğitimleri verilmeli, hazzın da yönetilebilir bir duygu olduğunu söyleyebilmeli” dedi.
Hazar Kültür Derneği “Sığınmaevlerine kadınlar gitmek istemiyor. Konukevi denildiği zaman kendilerini daha misafir gibi hissedebiliyorlar” dedi.
Bu noktada salondan birkaç ses “kadınların oraya sığındığını” isminin tam da bu nedenle “Sığınmaevi” olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu noktada müdahil olarak “Görüyorum ki bazı arkadaşlar konukevi denilmesine karşı” diyerek, desteğini “Konukevi” denilmesine yana kullandı ve ekledi: “Algı bir operasyon meselesidir. Zamanla yıkılabiliyor ya da zamanla yeniden inşa edilebiliyor.”
“Öne çıkan başlıklar…”
Sığınmaevi mi konukevi mi o başlıklardan birisiydi.
Diğer başlık da “Fıtrat” oldu.
Hatırlanacağı gibi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, KADEM’in bir toplantısında konuşurken, “Burada bazen erkek-kadın eşitliği diyorlar. Kadın-kadına eşitlik doğru olandır, erkek-erkeğe eşitlik doğru olandır ancak kadının özellikle adalet karşısındaki eşitliği aslolandır. Bunu yerine getirmeliyiz. Mağdur olanın zorla mağdur eden seviyesine çıkartılmasıdır eşitlik ya da tam tersidir. Kadınların ihtiyacı olan eşitlikten ziyade eşdeğer olabilmektir. Yani, adalettir. Buna ihtiyacımız var. Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz. O fıtrata terstir. Çünkü fıtratları farklıdır, tabiatları farklıdır, bünyeleri farklıdır.” demiş ve bu sözler kadın dünyasında tepkiye neden olmuştu.
İşte o sözler Cumhurbaşkanı’nın sofrasında da gündeme geldi.
Gündeme getiren de Başkent Kadın Platformu Derneği’nden Berrin Sönmez oldu.
Sönmez söz aldı ve “'fıtrat' ile ilgili söylediklerinize karşıyım” dedi…
Doğrusu bu başlık gündeme gelince bakışlarım doğrudan Cumhurbaşkanı’na çevrildi.
“Eyvah!” dedim…
Ama soğuk bir hava eser gibi olsa da hiçbir gerginlik olmadı.
Berrin Sönmez ne söyleyecekse söyledi.
Doğrusu “Sığınmaevi” dir, “Konukevi” değildir de dedi; “Dinimize göre eşref-i mahlukun içinde kadın ve erkeği ayırmıyoruz. Ve fıtrat tam da bunu işaret ediyor. Fıtrat biyolojik, fizyolojik farklılıklara indirgenemez” de dedi…
Sonra da “Demokratikleşme yolunda atılan her adım, kadını güçlendirir” diye de ekledi.
Bu noktada Cumhurbaşkanı ile karşılıklı konuştular.
Cumhurbaşkanı da özetle, orada sözü edilenin kadın ve erkeğin fiziksel olarak eşit olamayacağı ama adalet karşısında, hak ve hukuk düzleminde kadının da erkeğin de eşit olduğunu bir kez daha söyledi.
Bir kez daha diyorum zira, KADEM’in toplantısında da zaten aynı ifadeleri kullanmıştı.
Adalet mi Eşitlik mi?
ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Feride Acar, aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi'nin denetim organı GREVIO’nun da Türkiye adayı.
BM CEDAW Komitesi’nde (Kadınlara Karsı Ayırımcılığın Önlenmesi Komitesi) bir dönem başkanlık da yapan Acar, şiddet ile mücadeleye uluslararası bir perspektiften baktı…
Altında Türkiye’nin de imzasının bulunduğu CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi olarak anılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin ilgili maddelerini hatırlattı; bu sözleşmelerin 6284 sayılı yasaya temel teşkil ettiğini söyledi. Bu çerçevede izlenecek politikaların "Önleme, İzleme, Koruma, Kovuşturma" aşamaları dikkate alınarak bütünlüklü olması gerektiği vurgusunu yaptı.
İşte "Eşitlik" mi “Adalet” mi başlığı bu aşamada gündeme geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kadem’in toplantısında yaptığı konuşmasında dikkat çektiği üzre kadın sorunlarının “adalet” kavramıyla birlikte ele alınması gerektiğini, "adalet" kavramının zaten eşitliği içinde barındırdığını söyledi.
Eşit değerler ile eşitliğin aynı şey olmadığı ve eşitliğin olmadığı durumlarda oluşan hiyerarşiye dikkat çekildi ama…
Aması şu…
Masada iki farklı yaklaşım vardı ve o yaklaşımlar ortak bir paydada buluşamadı.
Bu üç örnek belki de soruna kimin hangi perspektiften bakarak çözüm aradığının da en somut göstergesi
“Sığınak ya da sığınmaevi” mi, “Konukevi” mi?
“Eşitlik” mi, “Adalet” mi?
Kadın-erkek eşitliği fıtrata ters mi değil mi?
O kavramları savunanlar, şiddetin önlenmesine yönelik politikalar oluşturulurken sürece dahil olacak mı, olmayacak mı?
Olacaklarsa, söyledikleri dikkate alınacak mı alınmayacak mı?
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın'a sorduğumda, farklı görüşe mensup kadınların da sürece dahil olacağı anlamını çıkardım.
Zira bu toplantının Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurulan “Kadına yönelik şiddet” biriminin ilk toplantısı olduğunu; birimin bu toplantıları STK'lar, akademisyenler, gönüllülerle sürdürüleceğini; bu toplantıların Cumhurbaşkanı katılamasa da Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurulan birim ile yürütüleceğini söyledi.
Zaten toplantıya Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki çalışmanın başındaki isim Elif Esen de katılmıştı. En azından bana kendisini böyle tanıttı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da toplantının açılışı sırasında yaptığı kısa konuşmada hedefi şu cümlelerle açıkladı:
“Oluşturmakta olduğumuz birimlerle beraber, tüm STK’ları, aydınları, akademisyenleri biraraya getirmek ve oradan Dünya’ya açılmak ve kadınımıza farklı bir konum inşa etmek”
O konuşmada dikkat çeken diğer nüanslar da şunlar:
“Kadına kalkan el, tüm insanlığa kalkmıştır”
"Şiddeti dinimizle, kültürümüzle özdeşleştiren yaklaşımlar var. Bu yaklaşımlara katılmıyorum. Uygulamadaki yanlışları kültür ve dine dayandırma anlayışını art niyetli buluyorum"
Bu arada belirtmekte fayda var.
Aileden Sorumlu (ki bu isim de çok tartışmalı!) Bakan Ayşe Nur İslam, bakanlık bünyesinde STK'lar, akademisyenler ve gönüllülerle bir çalışma başlatıldığını söyleyerek, bu çalışmaları yürütecek çekirdek ekibe masadaki katılımcıları davet etti; sonuçlardan Cumhurbaşkanının bilgilendirileceğini söyledi.
Konuşmalar elbette bu kadarla sınırlı değil.
Davetlilerin tamamı söz aldı, tamamı konuştu.
Örneğin Uçan Süpürge’den Halime Güner, kurumsal faaliyetlerini anlatmasının yanı sıra “Şiddet konusunda bu kadar kapsamlı bir şey düşünülüyorsa, sürece tüm siyasi partilerin liderlerinin de katılması gerektiğini;
Diyanet İşleri Başkanlığı’nı temsilen Sedide Akbulut Aile ve Dini Rehberlik Büroları'nda çalışan 1.900 kişi olduğunu ama o kişilerin yetkin olmadığını ve onlara Aile danışmanlığı çerçevesinde tezsiz yüksek lisans sağlanabileceğini, şiddetin çözümü için verilecek Vicdan-Şiddet eğitiminin, dini argümanlarla verilmesi gerektiğini, 47 bin 600 personelin şiddet eğitiminden geçirildiğini, o kişilerin de cemaatlerine ulaştığını söyledi.
Bir de “Boşanma durumlarımda arabuluculuk müessesesinde din görevlileri de bulunmalı” dedi…
Bu noktada Feride Acar müdahil oldu ve "Şiddetin olduğu durumlarda arabuluculuk kabul edilemez" dedi.
Medya’da kadına yönelik şiddet haberlerinin yer alış biçimiyle ilgili konuya ilişkin de ben konuştum.
Masada oturanlar bu konuda mutabıktı.
Cinayet haberlerinin ‘pornografik’ bir anlatımla sunulması, eril dil kullanımı, haberlerin özendirici etkisi ve alternatif dilin oluşturulması için Türkiye Gazetecier Cemiyeti çatısı altında kadınlar tarafından yürütülen çalışmaları anlattım.
‘Mağdur’un değil ‘Fail’in teşhir edilmesine yönelik yürütülen yerel medya eğitim seminerlerinin “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”ni temel alan habercilik anlayışının önemini anlattım.
Ve dedim ki, “Bu masada farklı görüşler yer alıyor olsa da Toplumsal Cinsiyet Eşitliği konusunda bir mutabakat var. İşte o mutabakatın altını doldururken diğer kadın örgütleri ile birlikte hareket edilirse, daha hızlı yol alınacağına inanıyorum”…
Bu son sözü söyleyen yalnız ben değildim elbette.
Feride Acar, Berrin Sönmez, Halime Güner …
Ki zaten böyle yapılmalı.
Ancak şunu da belirtmekte yarar var; o mutlaka birlikte çalışılması gereken kadınlardan bazıları davetli olmasına karşın bu toplantıya katılmadılar.
Peki neden?
Sorunun cevabın elbet kendileri verecektir ancak böyle bir çalışmayı ciddiyetle yürütmenin olmazsa olmazlarından biri de “Eşitlik olmadan şiddetle mücadele olmaz, eşitsizlik söylemleri şiddeti körükler” diyen kadınlar ve kadın örgütleri de dahil edilerek geniş kapsamlı bir çalışma yürütülmesi.
Zira çözümün bir zihniyet dönüşümüyle mümkün olduğu gerçeği ne kadar önemliyse, dönüşümün hangi kriterlerle, nasıl ve ne yönde gerçekleşeceği de bir o kadar önemli.
Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözlerine dikkat çekmekte fayda var:
“Bu süreçte üzerime düşen sorumluluğu yerine getirmekten memnuniyet duyacağım. Sorumluluklarla ilgili görüşlerinizi, önerileriniz kayda alınacak. Hem bakış açımızı netleştirme hem yapılacak çalışmalara ışık tutacak.”
Feride Acar’ın da söylediği gibi olması gereken “Bütünlüklü ve bütünleştirici politikalar” üretmek.
Çünkü bu öyle bir konu ki, sadece 2014 yılında 319.000 kadın hakkında koruma kararı çıkarılmış…
Çünkü bu öyle bir konu ki, 2015 yılının sadece ilk iki ayında öldürülen kadın sayısı 64!
Çünkü bu öyle bir konu ki, kadınlar öldürülüyor.
Çünkü bu öyle bir konu li, şakası yok!
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda gerçekleşen yemeğe katılanlar:
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam,
TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı İlknur İnceöz,
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin,
TBMM Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonu’ndan Alev Dedegil,
KADEM Başkanı Sare Aydın,
İstanbul Kadın Platformu’ndan Şengül Yiğit,
Başkent Kadın Platformu Derneği Başkan Vekili Berrin Sönmez,
Anka Kadın Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Suna Başak,
Gazeteci Balçiçek İlter,
Avukat Fatma Benli,
Gazeteci Göksel Göksu,
SETA İstanbul Toplum ve Kültür Direktörü Medaim Yanık,
ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden Prof. Feride Acar,
Hacettepe Üniversitesi, Nüfus Etutleri Enstitüsü’nden Prof. İlknur Kaptanoğlu,
Şehir Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Ceren Acartürk,
Ankara Aile Mahkemesi Hâkimi Zeynep Öksüzoğlu,
Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan Sedide Akbulut,
Hazar Derneği Başkanı Ayla Kerimoğlu
Uçan Süpürge Derneği Başkanı Halime Güner