hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Göksel Göksu Göksel Göksu

    Erkekler ve er-KEK'ler!

    07.01.2014 Salı | 15:33Son Güncelleme:

    "Ne demek şimdi bu?" dediğinizi duyar gibiyim.Merak buyurduysanız gelin benimle.Anadolu'daki bir ilçeye götüreceğim sizi, eski tabirle bir kasabaya...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yüzde 95'inizin bir kez olsun ayak basmadığından adım gibi emin olduğum; adını söylesem yine yüzde 95'inizin "A-aaa" diyeceği bir kasabaya gidiyoruz. 

    Kapatın gözlerinizi.

    Kasabayı gözünüzün önüne getirin.

    Oradaki -adı bende saklı olan- ilk öğretim okulunu bulup, birinci sınıfından içeri girin. 

    O sınıftaki çocuklardan biriyle tanışacaksınız şimdi.

    Hani en cıvıltısız olan.

    Hani "çocuk" kelimesinin anlamından habersiz.

    Hani biraz da durgun.

    Olur olmaz taşkınlıklar yapan.

    Hani zaman zaman da ölümüne sessiz.

    Hani daha şimdiden soluksuz! 

    Baştan anlaşalım...

    Ne bu kasabanın adını öğrenebileceksiniz benden, ne okulun ne de şimdi anlatacağım kız çocuğunun kim olduğunu...

    Şu kadarını söyleyebilirim: Muhafazakar ve tutucu bir Anadolu kasabası burası.

    Hani ar, namus, kadın, kız, mahrem, na-mahrem denildiğinde mangalda kül bırakmayanların yaşadığı türden!

    Ve malesef anlatacaklarım AYNIYLA VAKİ! 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Şimdi sıkı durun.

    Bu küçücük kız çocuğu annesiz.

    Nedendir bilinmez...

    Iki çocuğunu ardında bırakıp giden bir kadını ne yargılamak haddim ne sorgulamak.

    Ama bu çocuk hem annesiz hem de zihinsel engelli.

    Buna karşın okula gidebiliyor, öğretmenlerin çabasıyla okuma-yazmayı da söktü. 

    Öğretmenleri (iyi ki varlar!) çocukta bir anomali sezinlemese al takke ver külah akıp gidecek kurulu düzen. 

    Çocuğun davranışlarındaki değişim dikkat çekince çorap söküğü gibi ortaya çıktı gerçekler.

    O öğretmenlerin dikkati sayesinde takibe alındı el kadar çocuk.

    Dikkatle izlediler.

    Geçen günlerden birinde, sınıfın orta yerinde soyunuverdi çocuk.

    Anadan üryan dans etmeye başladı sebepsiz.

    Ardından bir kız çocuğunun, kasaba esnafının elindeki dramı çıktı ortaya. 

    Nasıl mı?

    Dedim ya iyi ki o öğretmenler var.

    Takibe aldılar çocuğu.

    Oturup konuştular.

    Anlamaya çalıştılar.

    Belalı bir baba çıktı arkasından.

    Babanın yapabileceklerini göze alamadılar.

    Ama peşini de bırakmadılar. 

    Bundan ötesi yürek dağlıyor.

    Küçücük bir örnek vermekle yetineceğim.

    Izlediklerinde gördükleri manzaralardan biri şöyle:

    Çocuk bakkala giriyor, manava giriyor ama çıkmıyor.

    Çocuk aradan bir saat geçtikten sonra çıkıyor bakkaldan.

    Kendisiyle konuşulduğunda anlaşılıyor ki; zihinsel engelli ilkokul birinci sınıf öğrencisinin bilmesi mümkün ol-a-mayacak kadar 'cinsel'likten haberdar.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Anlatıyor! 

    Gerisini varın siz düşünün... 

    Kasabanın er-KEK leri, küçücük bir çocuk üzerinden gideriyor cinsel açlıklarını.

    Karşılığında para veriyorlar!

    er-KEK ler çocuğa utanmadan yıkanmasını söylüyor işleri bittiğinde! 

    Ve soruyorum sizlere,

    Yüreğiniz hala yerinde mi?

    Hala orada mısınız?

     

    O halde devamını dinleyin.

    Öğretmenler kafa kafaya verip ne yapabileceklerini düşünüyor!!!

    Bu çocuğu nasıl kurtaracaklarını...

    Sonunda okul müdürüne anlatıyorlar durumu.

    Müdür havalara zıplıyor.

    Ama sizin benim gibi değil.

    Çocuğu kurtarmak bir yana o kendi derdinde.

    "Ben okulumun adını kötüye çıkarmam" diye zıplıyor havalara.

    "Susun" diyor öğretmenlere. 

    Korkuyor öğretmenler.

    Susuyorlar!

    İşin ucunda ekmeklerinden olmak da var, sürülmek, yaftalanmak da...

    Peki ya vicdanlar?

     

    Neyse ki dayanamayıp güvendikleri birkaç kişiyle paylaşıyorlar korkulu 'sır'larını da çocuğun dramına bizler de tanık oluyoruz. 

    O 'sır'daşların vicdanları isyan ediyor, korku o vicdanlara hükmedemiyor.

    Sonunda bir kuş bulup, uçuruyorlar büyük kentlere.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    O kentlerdeki diğer vicdan sahiplerini adres gösteriyorlar kuşa!

    Kuş böylelikle ulaşıyor gideceği adrese.

     

    O adreslerde INSAN'lar çıkıyor kanadı kırık kuşun karşısına.

    Önce insan sonra kadın olan,

    Önce insan sonra erkek olan,

    Önce insan sonra vali, sonra kaymakam, sonra avukat, sonra savcı, sonra öğretmen olanların camına konuyor kuş. 

    Ulaşıyor da ne oluyor?

    Yetkililer apar topar okula koşturuyor.

    Okuldakiler paniğe kapılıyor.

    Kız çocuğunun her şeyi anlattığı rehber öğretmen - müdürün talimatıyla- buhar olup uçuyor.

    İfadelerine başvurulanların ağzını bıçak açmıyor.

    Çocuk apar topar hastaneye götürülüyor.

    Bekaret kontrolünden -ki yasal değil- geçiriliyor. 

    Ah bilseniz nasıl istedim şu yazının sonunda size "Vicdanlı insanların harekete geçmesi sayesinde küçük kız artık güvende!" diyebilmeyi...

    Maalesef -henüz- diyemiyorum.

    Rehber öğretmen de küçük kız da okula gitmiyorlar, O bakkal ya da manav ya da esnafı henüz sorgulanmadı!

    Yani küçük kızın hayatı hala tehlikede...

    Sizlere söz veriyorum bu küçüğün takipçisi olacağım. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ben olacağım da ya biz?

    Gelelim bize!

    Biliyorum her biriniz çok meşgulsünüz.

    "Askere kumpas kuruldu" sözlerinin ardından meşruiyeti tartışılan Ergenekon, Balyoz davaları bir yandan, yolsuzluk operasyonları ve beraberinde gelen tasfiye süreci bir yandan çok yoğun bir gündemle politize oldunuz hepiniz. 

    Yine de bir dakikamızı ayırıp düşünebiliriz.

    Kimiz biz?

    Aynı mıyız hepimiz?

    Kime, neden güveneceğiz?

    Çocuklarımıza nasıl sahip çıkacak, o minicik bedenleri kimlere emanet edeceğiz.

    Nasıl bakacağız o çocukların yüzüne?