Orjin Sanat’ın Sanat Danışmanı Damla Keseli ile o gün o yemekte tanıştım. Kendisi sol yanımda oturduğu için anlattıklarını herkesten evvel ilk ben duyuyor, kendisinin duygu ve düşüncelerine daha iyi tanıklık ediyordum.
Sözü devraldığı anlardan birinde, bu sürecin nasıl başladığını davetlilere anlatırken, ilk olarak Avrupa’ya seyahatleri sırasında etkilendiği, sanatın halkla buluşma biçiminden bahsetti bize. Cote d'Azur'da, Valentino binasının üzerinde bir heykel varmış, hemen yanında da galerisinin iletişim bilgileri. Eğer ki eser hoşunuza gidiyorsa, daha detaylı bilgi alabilmek için hemen galeri ile iletişime geçiyor ve de şartlarınız uygun ise bu heykeli hemen oracıkta satın alabiliyormuşsunuz. Açık alanda sanat orada böyle görünür kılınıyor, daha çok güncel hayatın içinde kendine yer bulabiliyormuş.
Paris, Le Bon Marche’de ise benzer bir yapı içerisinde sanat turları bile yapılıyormuş. İsteyenler bu turlara katılıp, aynı bir sanat galerisinde veya sanat müzesinde olduğu gibi eserleri teker teker yakından görerek, hikayelerini yetkili bir kişiden dinleyebiliyormuş.
Orjin Sanat işte Avrupa’dan ilhamla, tam da bu örneklerde olduğu gibi burayı, İstinye Park’ı böyle bir alana dönüştürüp, sanatı görünür kılmayı amaçlayarak yola çıkmış ilk. Bugün İstinye Park’ın içinde yer alan Adidas mağazasında sergilenen iki eserin ve de o sırada yemek davetinde olduğumuz binanın dışında yer alan Seçkin Pirim’in eserinin de aynı şekilde ana amacı buymuş.
Damla Keseli, bu örneklerin ardından bizlere ‘İstinye Park’ta da "adım başı sanat" neden olmasın, Avrupa bunu yaşayabiliyorsa Türkiye neden yaşamasın?’ diye sorarak tamamlarken sözünü, bir yandan da elinde gücü olan kesimin, artık sanatı öne çıkarmak istediğinin sinyallerini veriyordu.
Masada sağ yanımda oturan Bozlu Art Project yöneticilerinden, 21 yıllık sanat tarihçisi ve yazar Oğuz Erten ise Keseli’nin anlattıklarının ardından zaman içinde hem Dünyada hem de Türkiye’de bu alana olan ilginin artmış olduğundan bahsederken bir yandan da bize Bozlu Art Project ile ilgili son bilgileri veriyordu. Bu yıl Bozlu Art Project’in 10'uncu yılını kutladıklarını, sanatçılarının yavaş yavaş dünyanın farklı köşelerinde kendini göstermeye başladığını, bunun da 10 yıldır yönetiminde beraber yer aldığı eşi Özlem İnay Erten’e ve kendisine gurur verdiğini anlatıyordu.
Kendisinin bu masada olmasının nedeni ise o sırada İstinye Park’ta sergilenen sanat eserlerinin yani heykellerin, Bozlu Art Project sanatçılarından biri olan Kazım Karakaya’ya ait olmasıydı.
Damla Keseli’nin bizlere anlattığı hikayeye göre bu süreç şöyle başlamış; ilk olarak İstinye Park’ta yer alan bazı alanlarda Kazım Karakaya'nın Amazon savaşçısı heykellerinin sergilenmesinin güzel olabileceğini düşünmüş. Ardından “Ben nasıl bu heykellere bakıp hayallere dalabiliyorsam herkes bunu yaşasın istedim." diyerek Oğuz Bey'e ulaşmış ve de bu fikrinden bahsetmiş. Oğuz Bey de hemen bu işbirliğine sıcak bakarak müsait olan heykelleri İstinye Park’a göndermiş. Kısacası Bozlu Art’ın sanatçılarından biri olan Kazım Karakaya’nın eserleri İstinye Park’ta bu şekilde sergilenmeye başlamış.
Şimdi ise, Şubat’ın sonu ile beraber İstinye Park’ta bir sonraki dönem başlıyor. Kazım Karakaya’nın heykellerinin ardından bu hafta (27 Şubat’tan itibaren) Zafer Yıldırım Koleksiyonu’ndan Anselm Reyle’nin ‘Lobi’ adını taşıyan eseri sergilenmeye hazırlanıyor. Dirimart’ın bir sanatçısı olan Anselm Reyle, modernizm temalı eserler yapan, eserlerinde tüketim toplumunun kalıntılarını, atılmış malzemeleri ve de şehir yaşamı ile endüstriyel değişiminin sembollerini görsel olarak dönüştüren bir sanatçı.
Damla Keseli ve Orjin Sanat üzerine
Damla Keseli’nin hikayesini açıkçası ilk olarak yemek sırasında ‘ben hayalimin işini yapıyorum’ dediği anlarına pek çok defa tanık olunca merak ettim ve de yolunun Orjin Sanat’la nasıl kesiştiğini kendisine sormak istedim.
Bana ilk olarak sanatla ilgili bir şeyler yapmanın kendisinin çocukluk hayali olduğundan ancak profesyonel hayatın zaman içinde buna ne yazık ki izin vermediğinden bahsetti. Avusturalya ve Japonya dışında dünyada her yeri görme fırsatı elde etmiş ve da sanata her zaman hayatının merkezinde yer vermiş. Bundan birkaç yıl evvel dış ticaret işi ile uğraştığı günlerde ise bir anda beklenmedik ciddi bir sağlık problemi yaşamış. O günlerde kendi kendine sürekli sorduğu soru ise şuymuş: "hayat çok kısa, en çok sevdiğin şey ne?"
Her defasında kendisine verdiği cevap ‘sanat’ olunca da her şeyi bırakıp yeni baştan ikinci kez bu defa sanat okumak için üniversiteye girmeye karar vermiş. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne böyle girmiş. Bugün kariyer hayatının yanı sıra aynı zamanda 3’ncü sınıfta okuyan bir sanat tarihi öğrencisiymiş.
Bana o günleri anlatırken yaşadığı sağlık probleminin zaman içinde kendisine inanç ve güven getirdiğinden, hayatını değiştirmeye karar vermesiyle beraber ise sanatı daha fazla insanla buluşturmanın kendisini her geçen gün daha da heyecanlandırdığından bahsetti. Sanatçıların sesi olmanın çağrısını o süreçte çok derin bir biçimde duymuş ve o günden bu yana da bu çağrının peşinden gitmiş.
Örneğin bugün İstinye Park’ın yanı sıra Orjin Sanat'taki Andre Lhote sergisini de bu şekilde açmaya karar vermiş. Bir yurtdışı seyahatinde rastladığı Prof. Dr. Zeynep Kuban'ın bir bölümünü yazdığı, içinde Andre Lhote'un öğrencilerinin hikayelerinin olduğu kitaptan çok etkilenerek, Andre Lhote Türkiye’de daha fazla tanıtabilmek istemiş. Bunun üzerine Andre Lhote öğrencilerinin eserlerinin olduğu bir sergi açmış. Orjin Sanat'ın kendi koleksiyonunun içinden bu sergide yer alabilecek eserleri teker teker seçmiş. Şu an hala açık olan bu serginin hikayesi kısaca böyle gerçekleşmiş. 20'den fazla eserin olduğu bu seçkide bazı eserler koleksiyona dahil edildiğinden bu yana ilk kez görücüye çıkmış. (Mesela bu seçkide İbrahim Safi'nin eserleri çokmuş. Osman Nuri Paşa'nın Osmanlı donanması ise İstanbul'un önemli bir dönemine tanıklık eden en değerli eserlerinden biriymiş.)
Aynı şekilde İzmir’deki İstinye Park’ın otelinde ise yine kendisinin 20 eserlik bir seçkisi yer alıyormuş. Damla Keseli, otelde kalan birinin dikkatini çekmek için sanat eserlerine ilişkin bir harita bile hazırlamış.
Uzun lafın kısası bugün, Orjin Sanat'ın 30 yıllık koleksiyonu Damla Keseli’nin danışmanlığı ve de "bu eserleri herkes görmeli" çağrısı sonucu kendini ilk olarak İstinye Park’ın İzmir’deki otelinde ardından Orjin Sanat’ın sergilerinde en son da İstinye Park’ta göstermeye başlamış.
Bugün Keseli’nin “Bir çocuk görse, merak etse, bu sanat eserlerinin hikayesini öğrenmek istese, bu benim için yeterli ve de çok önemli..” demesinin nedeni işte bu. Çünkü kendisi bugün çocukluk hayalini yaşıyor. Bir çok zorluğun, beklenmedik olayın ardından gerçekleşen bir hayal belki bu ama yine de ne olursa olsun o, hayalini her gün daha da iyi hayata geçirmek için uğraşıyor.
Bu sırada hayal demişken, söylemeden geçmem doğru olmaz. Bugün (26 Şubat) itibariyle yine Zafer Yıldırım Koleksiyonu’ndan hattat ve cilt sanatçısı Prof. Emin Barın’a ait özel bir seçki Artİstanbul Feshane’de açılıyor. Küratörlüğünü Ali Kayaalp’in üstlendiği ‘Ne Senden Rüku Ne Benden Kıyam’ adlı bu sergide ise yaklaşık 230 eser yer alıyor. İBB Kültür ve İBB Miras tarafından düzenlenen ve de 29 Nisan’a kadar ziyaret edebileceğiniz bu sergi ise yine Damla Keseli’nin hayallerinden biri.
Umarım bu sanat eserlerinden, sergilerden en azından biri sizleri de sanatın şifa dolu, sihirli ve renkli dünyasına ulaştırabilir.
Orjin Sanat’ın Sanat Danışmanı Damla Keseli ile o gün o yemekte tanıştım. Kendisi sol yanımda oturduğu için anlattıklarını herkesten evvel ilk ben duyuyor, kendisinin duygu ve düşüncelerine daha iyi tanıklık ediyordum.
Sözü devraldığı anlardan birinde, bu sürecin nasıl başladığını davetlilere anlatırken, ilk olarak Avrupa’ya seyahatleri sırasında etkilendiği, sanatın halkla buluşma biçiminden bahsetti bize. Cote d'Azur'da, Valentino binasının üzerinde bir heykel varmış, hemen yanında da galerisinin iletişim bilgileri. Eğer ki eser hoşunuza gidiyorsa, daha detaylı bilgi alabilmek için hemen galeri ile iletişime geçiyor ve de şartlarınız uygun ise bu heykeli hemen oracıkta satın alabiliyormuşsunuz. Açık alanda sanat orada böyle görünür kılınıyor, daha çok güncel hayatın içinde kendine yer bulabiliyormuş.
Paris, Le Bon Marche’de ise benzer bir yapı içerisinde sanat turları bile yapılıyormuş. İsteyenler bu turlara katılıp, aynı bir sanat galerisinde veya sanat müzesinde olduğu gibi eserleri teker teker yakından görerek, hikayelerini yetkili bir kişiden dinleyebiliyormuş.
Orjin Sanat işte Avrupa’dan ilhamla, tam da bu örneklerde olduğu gibi burayı, İstinye Park’ı böyle bir alana dönüştürüp, sanatı görünür kılmayı amaçlayarak yola çıkmış ilk. Bugün İstinye Park’ın içinde yer alan Adidas mağazasında sergilenen iki eserin ve de o sırada yemek davetinde olduğumuz binanın dışında yer alan Seçkin Pirim’in eserinin de aynı şekilde ana amacı buymuş.
Damla Keseli, bu örneklerin ardından bizlere ‘İstinye Park’ta da "adım başı sanat" neden olmasın, Avrupa bunu yaşayabiliyorsa Türkiye neden yaşamasın?’ diye sorarak tamamlarken sözünü, bir yandan da elinde gücü olan kesimin, artık sanatı öne çıkarmak istediğinin sinyallerini veriyordu.
Masada sağ yanımda oturan Bozlu Art Project yöneticilerinden, 21 yıllık sanat tarihçisi ve yazar Oğuz Erten ise Keseli’nin anlattıklarının ardından zaman içinde hem Dünyada hem de Türkiye’de bu alana olan ilginin artmış olduğundan bahsederken bir yandan da bize Bozlu Art Project ile ilgili son bilgileri veriyordu. Bu yıl Bozlu Art Project’in 10'uncu yılını kutladıklarını, sanatçılarının yavaş yavaş dünyanın farklı köşelerinde kendini göstermeye başladığını, bunun da 10 yıldır yönetiminde beraber yer aldığı eşi Özlem İnay Erten’e ve kendisine gurur verdiğini anlatıyordu.
Kendisinin bu masada olmasının nedeni ise o sırada İstinye Park’ta sergilenen sanat eserlerinin yani heykellerin, Bozlu Art Project sanatçılarından biri olan Kazım Karakaya’ya ait olmasıydı.
Damla Keseli’nin bizlere anlattığı hikayeye göre bu süreç şöyle başlamış; ilk olarak İstinye Park’ta yer alan bazı alanlarda Kazım Karakaya'nın Amazon savaşçısı heykellerinin sergilenmesinin güzel olabileceğini düşünmüş. Ardından “Ben nasıl bu heykellere bakıp hayallere dalabiliyorsam herkes bunu yaşasın istedim." diyerek Oğuz Bey'e ulaşmış ve de bu fikrinden bahsetmiş. Oğuz Bey de hemen bu işbirliğine sıcak bakarak müsait olan heykelleri İstinye Park’a göndermiş. Kısacası Bozlu Art’ın sanatçılarından biri olan Kazım Karakaya’nın eserleri İstinye Park’ta bu şekilde sergilenmeye başlamış.
Şimdi ise, Şubat’ın sonu ile beraber İstinye Park’ta bir sonraki dönem başlıyor. Kazım Karakaya’nın heykellerinin ardından bu hafta (27 Şubat’tan itibaren) Zafer Yıldırım Koleksiyonu’ndan Anselm Reyle’nin ‘Lobi’ adını taşıyan eseri sergilenmeye hazırlanıyor. Dirimart’ın bir sanatçısı olan Anselm Reyle, modernizm temalı eserler yapan, eserlerinde tüketim toplumunun kalıntılarını, atılmış malzemeleri ve de şehir yaşamı ile endüstriyel değişiminin sembollerini görsel olarak dönüştüren bir sanatçı.
Damla Keseli ve Orjin Sanat üzerine
Damla Keseli’nin hikayesini açıkçası ilk olarak yemek sırasında ‘ben hayalimin işini yapıyorum’ dediği anlarına pek çok defa tanık olunca merak ettim ve de yolunun Orjin Sanat’la nasıl kesiştiğini kendisine sormak istedim.
Bana ilk olarak sanatla ilgili bir şeyler yapmanın kendisinin çocukluk hayali olduğundan ancak profesyonel hayatın zaman içinde buna ne yazık ki izin vermediğinden bahsetti. Avusturalya ve Japonya dışında dünyada her yeri görme fırsatı elde etmiş ve da sanata her zaman hayatının merkezinde yer vermiş. Bundan birkaç yıl evvel dış ticaret işi ile uğraştığı günlerde ise bir anda beklenmedik ciddi bir sağlık problemi yaşamış. O günlerde kendi kendine sürekli sorduğu soru ise şuymuş: "hayat çok kısa, en çok sevdiğin şey ne?"
Her defasında kendisine verdiği cevap ‘sanat’ olunca da her şeyi bırakıp yeni baştan ikinci kez bu defa sanat okumak için üniversiteye girmeye karar vermiş. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne böyle girmiş. Bugün kariyer hayatının yanı sıra aynı zamanda 3’ncü sınıfta okuyan bir sanat tarihi öğrencisiymiş.
Bana o günleri anlatırken yaşadığı sağlık probleminin zaman içinde kendisine inanç ve güven getirdiğinden, hayatını değiştirmeye karar vermesiyle beraber ise sanatı daha fazla insanla buluşturmanın kendisini her geçen gün daha da heyecanlandırdığından bahsetti. Sanatçıların sesi olmanın çağrısını o süreçte çok derin bir biçimde duymuş ve o günden bu yana da bu çağrının peşinden gitmiş.
Örneğin bugün İstinye Park’ın yanı sıra Orjin Sanat'taki Andre Lhote sergisini de bu şekilde açmaya karar vermiş. Bir yurtdışı seyahatinde rastladığı Prof. Dr. Zeynep Kuban'ın bir bölümünü yazdığı, içinde Andre Lhote'un öğrencilerinin hikayelerinin olduğu kitaptan çok etkilenerek, Andre Lhote Türkiye’de daha fazla tanıtabilmek istemiş. Bunun üzerine Andre Lhote öğrencilerinin eserlerinin olduğu bir sergi açmış. Orjin Sanat'ın kendi koleksiyonunun içinden bu sergide yer alabilecek eserleri teker teker seçmiş. Şu an hala açık olan bu serginin hikayesi kısaca böyle gerçekleşmiş. 20'den fazla eserin olduğu bu seçkide bazı eserler koleksiyona dahil edildiğinden bu yana ilk kez görücüye çıkmış. (Mesela bu seçkide İbrahim Safi'nin eserleri çokmuş. Osman Nuri Paşa'nın Osmanlı donanması ise İstanbul'un önemli bir dönemine tanıklık eden en değerli eserlerinden biriymiş.)
Aynı şekilde İzmir’deki İstinye Park’ın otelinde ise yine kendisinin 20 eserlik bir seçkisi yer alıyormuş. Damla Keseli, otelde kalan birinin dikkatini çekmek için sanat eserlerine ilişkin bir harita bile hazırlamış.
Uzun lafın kısası bugün, Orjin Sanat'ın 30 yıllık koleksiyonu Damla Keseli’nin danışmanlığı ve de "bu eserleri herkes görmeli" çağrısı sonucu kendini ilk olarak İstinye Park’ın İzmir’deki otelinde ardından Orjin Sanat’ın sergilerinde en son da İstinye Park’ta göstermeye başlamış.
Bugün Keseli’nin “Bir çocuk görse, merak etse, bu sanat eserlerinin hikayesini öğrenmek istese, bu benim için yeterli ve de çok önemli..” demesinin nedeni işte bu. Çünkü kendisi bugün çocukluk hayalini yaşıyor. Bir çok zorluğun, beklenmedik olayın ardından gerçekleşen bir hayal belki bu ama yine de ne olursa olsun o, hayalini her gün daha da iyi hayata geçirmek için uğraşıyor.
Bu sırada hayal demişken, söylemeden geçmem doğru olmaz. Bugün (26 Şubat) itibariyle yine Zafer Yıldırım Koleksiyonu’ndan hattat ve cilt sanatçısı Prof. Emin Barın’a ait özel bir seçki Artİstanbul Feshane’de açılıyor. Küratörlüğünü Ali Kayaalp’in üstlendiği ‘Ne Senden Rüku Ne Benden Kıyam’ adlı bu sergide ise yaklaşık 230 eser yer alıyor. İBB Kültür ve İBB Miras tarafından düzenlenen ve de 29 Nisan’a kadar ziyaret edebileceğiniz bu sergi ise yine Damla Keseli’nin hayallerinden biri.
Umarım bu sanat eserlerinden, sergilerden en azından biri sizleri de sanatın şifa dolu, sihirli ve renkli dünyasına ulaştırabilir.