Bu festivalin Kurucusu ve Müzik Direktörü Amikam Kimelman’la festival öncesi Avusturya Konsolosluğu'nda düzenlenen yemekte bir araya geldiğimizde kendisinden bu yılki festivale yerli ve yabancı toplamda 70 müzisyenin davet edildiğini ve bu festivalde yer alan yerli müzisyenlerin ise hepsinin kendisinin yakın arkadaşı olduğunu öğrendim. Müzisyenlerin birbiriyle iyi anlaşıyor olmasının performansları olumlu yönde etkilediğini, zaten bu festivalin amacının da bu olduğunu, yani bu festivali ilk gününden bu yana seyirci için değil müzisyenler için düzenlemekte olduğunu tüm samimiyetiyle anlattı Kimelman bana. Müzisyenlerin iyi vakit geçirip beraberce güzel müzikler yaparken aynı zamanda uluslararası yeni bağlantılar kurabildikleri bir ortamı yaratmanın önemini ise ayrıca vurguladı.
Hikayenin başına dönecek olursak, 8 yıl önce, bu festival için ilk yola çıktığı günlerde aslında Kimelman’ın aklında halihazırda olan festivallerden daha farklı bir festival yapma fikri varmış. Hem müzisyenler hem de seyirciler için ayrı bir deneyim olsun, yurtdışından müzisyenler bu festival için İsrail'e gelsin, geldiklerinde de aynı zamanda İsrail’i de tanısınlar istiyormuş. Bu nedenle de ilk gününden bu yana yıllar içerisinde “Bir çocuk büyütmek gibiydi..” şeklinde tanımladığı Jaffa Caz Festivali’nin İsrail’de hem müzisyenleri hem de caz severleri unutulmaz anlar yaşatarak değiştirdiğine tanık olmuş.
Festivale ilişkin olarak kendi yorumunu sorduğumda ise Kimelman bana “.. Bu festivale ilk buluşmaya gider gibi geliyor insanlar. Çünkü bir konser için özel bir şey yaratıp, ilk kez sergilemenin gücü var bu festivalde.. Özel bir üretim var.. Dünyanın dört bir yanından gelen müzisyenlerin bu festival için olan yaratımı var. Her festival için düşünülen ayrı bir tema var..” diyerek heyecanla anlattı duygularını bana. Diğer bir yandan ise İsrail hükümetinin bu festival için özel bir desteği olmadığını çünkü alacağı kararların özgürlüğünü hiçbir şeyin kısıtlamasını istemediğini, zaten de bu nedenle bu festivalde tamamen özgür olabildiklerini söyledi bana.
Tüm destek o nedenle elçiliklerden ve de kendisinin yakın dostlarından geliyormuş Kimelman’a. İsrail’de olan iyi bağlantıları sayesinde otel ve uçak konusunda destek istediğinde, arkadaşları kendisini kırmıyor, ellerinden ne geliyorsa yapıyorlarmış. Çünkü Kimelman arkadaşlarına, dostlarına “Bu festival için kimseden yardım almıyorum, başkasından yardım istemiyorum. Beraber yapalım, biz beraber yaparız..” diyebiliyor, çevresini de bu festival için seferber edebiliyormuş.
Mesela İsrail’de yaşayan zengin, milyarder dostlarının caz tutkusu ile dolu olduğunu ve kendi festival ekibinde gönüllü olarak her işi yaptıklarını anlatırken Kimelman bana “..düşünsenize, bir şehri satın alabilecek ve üzerine de elinde parası kalacak bir milyarder geliyor ve de havaalanında elinde ad, soyad yazan o pankartlar ile yurtdışından gelecek olan caz müzisyenlerinden birini bekliyor. Sırf cazı sevdiği için, ekibin bir parçası olmak istediği için..” diyerek bu bağlantıların gücünü anlattı bana. Bu festivalin önceliği de işte zaten bu nedenle para değil, hem kendisinin hem de çevresinin bu festivali bir iş gibi görmek yerine gerçekten sevilirse yapılabilecek orijinal bir proje olarak gördüğü keyifli bir dost buluşması.
Mesela festivalin ilk yılında festival mekanı için kendilerine Jaffa ilk önerildiğinde zaten yine bu şekilde çıkmışlar işin içinden. Çevresinin, dostlarının desteği ile bu yeri bir anda bir festival mekanına dönüştürmüşler. Çünkü aslında ilk gidip gördükleri bu mekan, festival için uygun bir yer değilmiş ve bunun için de orayı önce festival ortamına çevirmeleri gerekmiş. Fotoğraflar çekilmiş, sergiler açılmış, yemek yerleri dört bir yanı sarmış ve bir nevi Sindirella’nın balkabağının ihtişamlı bir arabaya dönüşmesi gibi festival mekanı olan Jaffa, bir anda karanlık bir mekandan ışıl ışıl bir mekana dönüşmüş.
O nedenle insanlar ilk gününden bu yana bu hikayeye tanık olmuş oldukları için Jaffa Jazz Festivali’ni dile oturan “Jaffa Jazz” kalıbı ile sanki bir dostlarının mekanının adıymış gibi anıyormuş İsrail’de. Çünkü bu festivali bir tür parti gibi görüyor, insanların bu ortamda keyifli, müzikten tatlı sarhoş bir vaziyette şarkılar söylerken bir yandan da sloganları olan “Jazz makes friends / friends make jazz.”ı her an gerçekleştirmekte olduklarını biliyorlarmış.
Diğer bir yandan ise bu durum farklı ülkelerden gelen müzisyenlerin birbirleri ile bu festival sayesinde tanışıp ömürlük dostluklar kurmalarına ve de müzik aracılığı ile sahnede aynı dili konuşmalarına fırsat tanıdığı için ayrı bir öneme sahip. Farklı ülkelerin yetenekli müzisyenleri ile İsrailli müzisyenlerin düetlerine tanıklık etmek ise bambaşka bir heyecan getiriyor insana. İşte bu gibi nedenlerle Kimelman ve arkadaşları kendilerini “Jazz Pioneers” yani “Caz’ın öncüleri” şeklinde tanımlıyor çünkü İsrailli müzisyenler ile dünyanın dört bir yanından gelen uluslararası müzisyenleri bir araya getirerek, caz dünyasında o yılın festival temasına göre davet edilen müzisyenlerin tüm yeteneklerini sahnede göstermeleri gerçekten de yalnızca bu festival sayesinde olabiliyor.
Temalar konusunda ise özel olarak bir plan yapmıyorlarmış. Mesela 2019 yılında tema film müzikleriymiş. Kimelman’a önümüzdeki yıl ne olacak belli mi diye sorduğumda ise bana “henüz belli değil ancak operalar bile olabilir, hatta çok da keyifli olabilir..” şeklinde hafif gülümseyerek yanıt verdi. Bu yılın teması olan efsanevi “Rock Grupları” ise geçtiğimiz yıl proje başlarken yine öncekiler gibi kendiliğinden çıkan bir temaymış.
Festivale Türkiye adına katılan Caz Müzisyeni Uraz Kıvaner ve projesi “Queen”
Festival süresince Tel Aviv’in merkezinde yer alan ve de 1940’larda oldukça popüler bir sinema olan, hikayesi güçlü “Cinema Hotel”in roof’unda, festivale Türkiye'yi temsilen katılan caz müzisyeni Uraz Kıvaner ile oturuyoruz. Kendisine ilk olarak projeye nasıl seçildiğini ardından da Queen'in ikonlaşmış “Bohemian Rhapsody” parçasının yanı sıra grubun en çok bilinen 6 parçasını daha kendi yaptığı aranjmanlar ile bu festivalde ilk kez dinleyicilerle buluşturacağını bilerek bu parçaları neye göre seçtiğini ve de nasıl bir sıra ile aranje ettiğini soruyorum.
Kıvaner ilk olarak Queen’in rock grupları arasında yeni şeyler denemekten korkmayan, kendilerini diğerlerinden farklı bir yere yerleştirebilmiş bir grup olduğunu ve de aşina olduğu pek çok parçası olduğunu anlatıyor bana. Amikam Kimelman, proje belli olduğunda ilk olarak Kıvaner’e proje için seçilen grupları söylemiş. Kıvaner de proje için ilk konuşulan müzisyenlerden biri olarak, dünyaca ünlü, parçalarını da çok iyi bildiği Queen’i seçmek istemiş.
Festivale ilk başta seçilmesinin hikayesi ise şöyleymiş. Aslında Amikam’la ilk 2020’de konuşmuşlar. Fakat pandemi nedeni ile o yıl bu festivali yapamamışlar. Eğer yapabilselermiş müzikalleri yapacaklarmış. O yılki projeye farklı ülkelerden gelecek olan müzisyenler gelememiş ama festival yine de tamamen yerli müzisyenlerden oluşan bir ekiple yapılmış. Bu yılki proje ise 2021’in sonu 2022’nin başı gibi kesinleşmiş. Kıvaner’in ilk yaptığı aranjman ise “Bohemian Rhapsody”miş. İkinci parça, “The Show Must Go On” ve 3’ncü parça ise “Living on my Own”muş. Kıvaner, özellikle bu iki parçanın çok acı hikayeler barındırdığını ve de anlattığı şeyin Freddie Mercury’nin kendi yaşamına dair derin izler taşıdığını ve bunun kendisini çok etkilediğini söyledi bana.
Örneğin “Living On My Own” parçasının sözlerine göz gezdirecek olursak Mercury’nin bu parçadaki “Didodidi..” nakaratı öncesi şu mısralarını görüyoruz:
“Hayata bakıyorum ve aslında yalnız yaşadığımı görüyorum. Yapacak hiçbirşey yok, gidecek hiçbir yer yok, çok yalnız hissediyorum. deliriyorum. Her şey üzerime üzerime geliyor, yalnızım.
Vaktimi boşa harcamak istemiyorum, ileride iyi zamanlar olmalı. Bazen rüyalar ülkesinde gibiyim yalnız yaşamak hiç kolay değil..”
Queen’in parçaları arasında Kıvaner’in bu festival için aranje ettiği diğer parçalar ise sırası ile “We will rock you” / “We are the Champions” / “Another one bites the dust” / “You don’t fool me” adını taşıyor.
Bu sırada Kıvaner, “Tribute to Queen” projesini, Jaffa Jazz Festivali için aranje ettiği parçalarını Türkiye’de de Türk caz müzisyenleri ile beraber çalmayı, yakın zamanda bir konser vermeyi planladığını söyledi bana.
Bu seneki festivali canlı canlı deneyimleyebilme şansı olan seyircilerden biri olarak şunu söylemem gerekiyor ki festivalin heyecanla beklenen son gecesinde gerçekleştirilen Kıvaner’in konseri oldukça yoğun bir ilgi ile karşılandı. Tüm biletlerin satıldığı ve de seyircilerin ayakta alkışladığı bu konserde Kıvaner, aranje ettiği 7 parçadan 5 tanesini sürenin elverdiği ölçüde kendisini etkileyen hikayeleri ile beraber İsrailli caz severler ile paylaştı.
Konser sırasında TC Tel Aviv Büyükelçiliği Kültür ve Tanıtma Müşaviri Selim Öztürk ve TC Tel Aviv Büyükelçiliği'nden Moşe Mitrani de dinleyiciler arasındaydı. Festivalin kapanış konseri ise festivale katılan yabancı müzisyenlerin tümü ile İsrailli müzisyenleri buluşturan, festival direktörü Amikam Kimelman’ın da Alto Saksafon çaldığı "The Beatles" konseri ile sona erdi.
İsrail'in en önemli müzisyen ve aranjörlerinden biri olan Gil Zohar’ın aynı zamanda elektrik bas çalarken yönettiği bu konserde tüm seyirciler Zohar’ın yaptığı aranjmanları dinlerken inanılmaz bir müzik ziyafeti yaşadı. Umarım Türkiye’de de günün birinde farklı ülkelerden gelen müzisyenlerin bir festival çatısı altında buluşarak böyle yenilikçi ve farklı projelere imza attığını görebiliriz.
Bu festivalin Kurucusu ve Müzik Direktörü Amikam Kimelman’la festival öncesi Avusturya Konsolosluğu'nda düzenlenen yemekte bir araya geldiğimizde kendisinden bu yılki festivale yerli ve yabancı toplamda 70 müzisyenin davet edildiğini ve bu festivalde yer alan yerli müzisyenlerin ise hepsinin kendisinin yakın arkadaşı olduğunu öğrendim. Müzisyenlerin birbiriyle iyi anlaşıyor olmasının performansları olumlu yönde etkilediğini, zaten bu festivalin amacının da bu olduğunu, yani bu festivali ilk gününden bu yana seyirci için değil müzisyenler için düzenlemekte olduğunu tüm samimiyetiyle anlattı Kimelman bana. Müzisyenlerin iyi vakit geçirip beraberce güzel müzikler yaparken aynı zamanda uluslararası yeni bağlantılar kurabildikleri bir ortamı yaratmanın önemini ise ayrıca vurguladı.
Hikayenin başına dönecek olursak, 8 yıl önce, bu festival için ilk yola çıktığı günlerde aslında Kimelman’ın aklında halihazırda olan festivallerden daha farklı bir festival yapma fikri varmış. Hem müzisyenler hem de seyirciler için ayrı bir deneyim olsun, yurtdışından müzisyenler bu festival için İsrail'e gelsin, geldiklerinde de aynı zamanda İsrail’i de tanısınlar istiyormuş. Bu nedenle de ilk gününden bu yana yıllar içerisinde “Bir çocuk büyütmek gibiydi..” şeklinde tanımladığı Jaffa Caz Festivali’nin İsrail’de hem müzisyenleri hem de caz severleri unutulmaz anlar yaşatarak değiştirdiğine tanık olmuş.
Festivale ilişkin olarak kendi yorumunu sorduğumda ise Kimelman bana “.. Bu festivale ilk buluşmaya gider gibi geliyor insanlar. Çünkü bir konser için özel bir şey yaratıp, ilk kez sergilemenin gücü var bu festivalde.. Özel bir üretim var.. Dünyanın dört bir yanından gelen müzisyenlerin bu festival için olan yaratımı var. Her festival için düşünülen ayrı bir tema var..” diyerek heyecanla anlattı duygularını bana. Diğer bir yandan ise İsrail hükümetinin bu festival için özel bir desteği olmadığını çünkü alacağı kararların özgürlüğünü hiçbir şeyin kısıtlamasını istemediğini, zaten de bu nedenle bu festivalde tamamen özgür olabildiklerini söyledi bana.
Tüm destek o nedenle elçiliklerden ve de kendisinin yakın dostlarından geliyormuş Kimelman’a. İsrail’de olan iyi bağlantıları sayesinde otel ve uçak konusunda destek istediğinde, arkadaşları kendisini kırmıyor, ellerinden ne geliyorsa yapıyorlarmış. Çünkü Kimelman arkadaşlarına, dostlarına “Bu festival için kimseden yardım almıyorum, başkasından yardım istemiyorum. Beraber yapalım, biz beraber yaparız..” diyebiliyor, çevresini de bu festival için seferber edebiliyormuş.
Mesela İsrail’de yaşayan zengin, milyarder dostlarının caz tutkusu ile dolu olduğunu ve kendi festival ekibinde gönüllü olarak her işi yaptıklarını anlatırken Kimelman bana “..düşünsenize, bir şehri satın alabilecek ve üzerine de elinde parası kalacak bir milyarder geliyor ve de havaalanında elinde ad, soyad yazan o pankartlar ile yurtdışından gelecek olan caz müzisyenlerinden birini bekliyor. Sırf cazı sevdiği için, ekibin bir parçası olmak istediği için..” diyerek bu bağlantıların gücünü anlattı bana. Bu festivalin önceliği de işte zaten bu nedenle para değil, hem kendisinin hem de çevresinin bu festivali bir iş gibi görmek yerine gerçekten sevilirse yapılabilecek orijinal bir proje olarak gördüğü keyifli bir dost buluşması.
Mesela festivalin ilk yılında festival mekanı için kendilerine Jaffa ilk önerildiğinde zaten yine bu şekilde çıkmışlar işin içinden. Çevresinin, dostlarının desteği ile bu yeri bir anda bir festival mekanına dönüştürmüşler. Çünkü aslında ilk gidip gördükleri bu mekan, festival için uygun bir yer değilmiş ve bunun için de orayı önce festival ortamına çevirmeleri gerekmiş. Fotoğraflar çekilmiş, sergiler açılmış, yemek yerleri dört bir yanı sarmış ve bir nevi Sindirella’nın balkabağının ihtişamlı bir arabaya dönüşmesi gibi festival mekanı olan Jaffa, bir anda karanlık bir mekandan ışıl ışıl bir mekana dönüşmüş.
O nedenle insanlar ilk gününden bu yana bu hikayeye tanık olmuş oldukları için Jaffa Jazz Festivali’ni dile oturan “Jaffa Jazz” kalıbı ile sanki bir dostlarının mekanının adıymış gibi anıyormuş İsrail’de. Çünkü bu festivali bir tür parti gibi görüyor, insanların bu ortamda keyifli, müzikten tatlı sarhoş bir vaziyette şarkılar söylerken bir yandan da sloganları olan “Jazz makes friends / friends make jazz.”ı her an gerçekleştirmekte olduklarını biliyorlarmış.
Diğer bir yandan ise bu durum farklı ülkelerden gelen müzisyenlerin birbirleri ile bu festival sayesinde tanışıp ömürlük dostluklar kurmalarına ve de müzik aracılığı ile sahnede aynı dili konuşmalarına fırsat tanıdığı için ayrı bir öneme sahip. Farklı ülkelerin yetenekli müzisyenleri ile İsrailli müzisyenlerin düetlerine tanıklık etmek ise bambaşka bir heyecan getiriyor insana. İşte bu gibi nedenlerle Kimelman ve arkadaşları kendilerini “Jazz Pioneers” yani “Caz’ın öncüleri” şeklinde tanımlıyor çünkü İsrailli müzisyenler ile dünyanın dört bir yanından gelen uluslararası müzisyenleri bir araya getirerek, caz dünyasında o yılın festival temasına göre davet edilen müzisyenlerin tüm yeteneklerini sahnede göstermeleri gerçekten de yalnızca bu festival sayesinde olabiliyor.
Temalar konusunda ise özel olarak bir plan yapmıyorlarmış. Mesela 2019 yılında tema film müzikleriymiş. Kimelman’a önümüzdeki yıl ne olacak belli mi diye sorduğumda ise bana “henüz belli değil ancak operalar bile olabilir, hatta çok da keyifli olabilir..” şeklinde hafif gülümseyerek yanıt verdi. Bu yılın teması olan efsanevi “Rock Grupları” ise geçtiğimiz yıl proje başlarken yine öncekiler gibi kendiliğinden çıkan bir temaymış.
Festivale Türkiye adına katılan Caz Müzisyeni Uraz Kıvaner ve projesi “Queen”
Festival süresince Tel Aviv’in merkezinde yer alan ve de 1940’larda oldukça popüler bir sinema olan, hikayesi güçlü “Cinema Hotel”in roof’unda, festivale Türkiye'yi temsilen katılan caz müzisyeni Uraz Kıvaner ile oturuyoruz. Kendisine ilk olarak projeye nasıl seçildiğini ardından da Queen'in ikonlaşmış “Bohemian Rhapsody” parçasının yanı sıra grubun en çok bilinen 6 parçasını daha kendi yaptığı aranjmanlar ile bu festivalde ilk kez dinleyicilerle buluşturacağını bilerek bu parçaları neye göre seçtiğini ve de nasıl bir sıra ile aranje ettiğini soruyorum.
Kıvaner ilk olarak Queen’in rock grupları arasında yeni şeyler denemekten korkmayan, kendilerini diğerlerinden farklı bir yere yerleştirebilmiş bir grup olduğunu ve de aşina olduğu pek çok parçası olduğunu anlatıyor bana. Amikam Kimelman, proje belli olduğunda ilk olarak Kıvaner’e proje için seçilen grupları söylemiş. Kıvaner de proje için ilk konuşulan müzisyenlerden biri olarak, dünyaca ünlü, parçalarını da çok iyi bildiği Queen’i seçmek istemiş.
Festivale ilk başta seçilmesinin hikayesi ise şöyleymiş. Aslında Amikam’la ilk 2020’de konuşmuşlar. Fakat pandemi nedeni ile o yıl bu festivali yapamamışlar. Eğer yapabilselermiş müzikalleri yapacaklarmış. O yılki projeye farklı ülkelerden gelecek olan müzisyenler gelememiş ama festival yine de tamamen yerli müzisyenlerden oluşan bir ekiple yapılmış. Bu yılki proje ise 2021’in sonu 2022’nin başı gibi kesinleşmiş. Kıvaner’in ilk yaptığı aranjman ise “Bohemian Rhapsody”miş. İkinci parça, “The Show Must Go On” ve 3’ncü parça ise “Living on my Own”muş. Kıvaner, özellikle bu iki parçanın çok acı hikayeler barındırdığını ve de anlattığı şeyin Freddie Mercury’nin kendi yaşamına dair derin izler taşıdığını ve bunun kendisini çok etkilediğini söyledi bana.
Örneğin “Living On My Own” parçasının sözlerine göz gezdirecek olursak Mercury’nin bu parçadaki “Didodidi..” nakaratı öncesi şu mısralarını görüyoruz:
“Hayata bakıyorum ve aslında yalnız yaşadığımı görüyorum. Yapacak hiçbirşey yok, gidecek hiçbir yer yok, çok yalnız hissediyorum. deliriyorum. Her şey üzerime üzerime geliyor, yalnızım.
Vaktimi boşa harcamak istemiyorum, ileride iyi zamanlar olmalı. Bazen rüyalar ülkesinde gibiyim yalnız yaşamak hiç kolay değil..”
Queen’in parçaları arasında Kıvaner’in bu festival için aranje ettiği diğer parçalar ise sırası ile “We will rock you” / “We are the Champions” / “Another one bites the dust” / “You don’t fool me” adını taşıyor.
Bu sırada Kıvaner, “Tribute to Queen” projesini, Jaffa Jazz Festivali için aranje ettiği parçalarını Türkiye’de de Türk caz müzisyenleri ile beraber çalmayı, yakın zamanda bir konser vermeyi planladığını söyledi bana.
Bu seneki festivali canlı canlı deneyimleyebilme şansı olan seyircilerden biri olarak şunu söylemem gerekiyor ki festivalin heyecanla beklenen son gecesinde gerçekleştirilen Kıvaner’in konseri oldukça yoğun bir ilgi ile karşılandı. Tüm biletlerin satıldığı ve de seyircilerin ayakta alkışladığı bu konserde Kıvaner, aranje ettiği 7 parçadan 5 tanesini sürenin elverdiği ölçüde kendisini etkileyen hikayeleri ile beraber İsrailli caz severler ile paylaştı.
Konser sırasında TC Tel Aviv Büyükelçiliği Kültür ve Tanıtma Müşaviri Selim Öztürk ve TC Tel Aviv Büyükelçiliği'nden Moşe Mitrani de dinleyiciler arasındaydı. Festivalin kapanış konseri ise festivale katılan yabancı müzisyenlerin tümü ile İsrailli müzisyenleri buluşturan, festival direktörü Amikam Kimelman’ın da Alto Saksafon çaldığı "The Beatles" konseri ile sona erdi.
İsrail'in en önemli müzisyen ve aranjörlerinden biri olan Gil Zohar’ın aynı zamanda elektrik bas çalarken yönettiği bu konserde tüm seyirciler Zohar’ın yaptığı aranjmanları dinlerken inanılmaz bir müzik ziyafeti yaşadı. Umarım Türkiye’de de günün birinde farklı ülkelerden gelen müzisyenlerin bir festival çatısı altında buluşarak böyle yenilikçi ve farklı projelere imza attığını görebiliriz.