

Yeşil panjurlar ve minyatür limon ağaçları arasından bakıyorsunuz kurumsal dünyanın kıdemli yöneticilerinin odalarının baktığı manzaraya..
Mutfakta kuzey batı İtalya’da bulunan Alpler ve Po nehri vadisi arasında kalan, irili ufaklı pastel sarının, pembenin, yeşilin binbir tonunda evlerin bir araya gelerek oluşturduğu, limon bahçeleri ve üzüm bağları ile ünlü masalsı bölge Lombardiya’dan gelen bir şef var.
Adı; ‘Andrea Cetani’
Bir yanı İsviçre sınırına kadar uzanan, bir yanı Como Gölü’nün etrafında toplanmış, Ortaçağ mimarisine sahip kasaba ve köylerden oluşmuş Kuzey İtalya’nın en büyük şehri Lombardiyalı bu Executive Şef aynı zamanda mutfakta sıfır atığı da destekleyen bir şef. Ana yemek ve tatlı yapımında belirli bölümleri kullanılan sebze ve meyvelerin artan bölümlerini atmak yerine farklı reçetelere dönüştürmeyi tercih ediyor. (Maydanoz saplarını makarna soslarında, limon kabuklarını ise Limon Sorbe yapımında kullanıyor.)
Zaten kendisinin, çok iyi bildiğiniz İtalyan tatlarına katmış olduğu farklı yorumu görünce anlıyorsunuz neden burası için ‘İtalya’nın tek bir bölgesine değil, tüm mutfak zenginliğine bir övgü niteliğinde, ülkenin dört bir yanından en özel lezzetleri buluşturan bir gastronomi deneyimi yaşatıyor’ denildiğini..
Deniz ürünleri ve taze sebzelerin öne çıktığı menüde ise Limoré Linguini (spagettiden daha ince ve yassı olan bir makarna türü), günlük olarak üretilen taze makarnalar, Branzino Alla Mugnaia (levrek fileto) ve Truffle Risotto (mantarlı risotto) ile şefin ailesinin tarifi olan lazanya ve ev yapımı Limoncello ise en çok tercih edilenler arasında. (İçecekler ile ilgili önemli detay, mekanın içecek menüsünü ödüllü İtalyan şarap uzmanı Irene De Feo buraya özel olarak hazırlamış.)
Bu arada Şubat başı açılan bu mekanı biz Şubat’ın son gününde ziyaret ettik. Bizim tadım menümüzde ise ‘Burrata (Şefin özel yorumu ile), el yapımı Tagliatelle al Ragu ve de fleminyon’ vardı. Yemeğin ardından özel çekirdeklerle hazırlanan kahve menüsünden sevdiğimiz bir kahveyi büyük bir zevkle denedik ancak yediğimiz lezzetli yemekler bizi fazlasıyla doyurmuş olduğu için tiramisu hakkımızı başka bir sefere sakladık.
Not: Buraya ilk kez geliyorsanız aklınızda kalması iyi olacak bir detay; burası, Gökkafes adı ile bilinen 153.6 metrelik Süzer Plaza’nın içinde yer alan Ritz-Carlton Hotel'in lobisinde bulunan boğaz manzaralı bir mekan. Tüm masaları dolsa dahi 45 kişiden fazla kişiyi ağırlayamayacak olan ufak ancak Akdeniz ruhu taşıyan dekorasyonu ile oldukça şık bir restoran. Bebeği ile gelecek olanlar için ise mekanla son derece uyumlu olan Türk yapımı doğal ahşap mama sandalyeleri var. Konutlar, ofisler, bir otel ve bir de sanat galerisinin bulunduğu bu binaya hem Süzer Plaza hem de Ritz-Carlton Hotel’den giriş yapabiliyorsunuz.
Limoré’nin satır arasına gizlediği hisli şarkılar..
Masadan kalkmak üzereydik. Bizimle yemek boyunca ilgilenmiş olan nazik garsona içimden Limoré ile ilgili bir şey daha sormak geldi. Kendisine dönüp "Bana buraya dair yediğimiz lezzetli yemeklerin dışında başka ne söyleyebilirsiniz?" diye sordum.
"Menünün başındaki mektubu biliyor musunuz?” dedi.
"Ne mektubu?" dedim.
"Kokteyl menüsü İtalya'ya bir aşk mektubu ile başlıyor.." dedi.
"Nasıl yani?" dedim.
Bana toz pembe deriden kapağı olan kokteyl menüsünü yeniden getirdi ve imza kokteyllerin altında yazan kısa paragrafı gösterdi. Paragrafı okudum, son cümlesi akılda kalıcıydı. (..Boğaz'da yaşayan bir İtalyan'dan ilham alan, İtalya'daki sevdiklerine yürekten mektuplar yazan, zamansız neşe dolu anları yad eden bir yolculuk..)
Ardından garson aynı menünün son sayfasını açarak "bir de bu var..” dedi. Sayfaya baktım. Sayfanın başında 1960’ların meşhur parçası "I found my love in Portofino" şarkısının üçüncü paragrafı vardı ve bu paragraf Türkçe olarak şu anlama geliyordu:
"Seni beklediğim gökyüzünün bir kısmını hatırlıyorum.
O kadar sevdiğim yüzünü hatırlıyorum.
Ve öpülecek dudaklarını..”
Bu paragrafın altında ise link'e tıkladığım an beni bir Spotify listesine götüren bir QR kod vardı. Sayfanın fotoğrafını çektim ve ardından masadan kalktık.
Eve gelince tabiki ilk iş o albümü açıp dinlemeye başladım.
***
İtalyanca bilmiyordum.
Dolayısıyla çalan İtalyanca parçalarda ne söylendiğini anlamıyordum.
Bazıları bilindik parçalardı, bazılarını ise ilk kez dinliyordum.
Bir saat 43 dakikalık bu çalma listesinde ise menüde 3’ncü paragrafı olan "I found my love in Portofino" parçasını sesinden dinlemeye alışkın olduğumuz İtalyan şarkıcı Andrea Bocelli söylüyordu. Önce onu, ardından Dalida’nın söylediği Fransızca versiyonunu ve en son da şarkının kendi bestecisi şarkıcı ve aktör Fred Buscaglione’nin söylediği ilk versiyonunu dinledim.
Sonra bir baktım ki "I found my love in Portofino" parçasının tüm versiyonlarını yeni baştan dinlemiş, bu şarkının ne zaman kime ne şekilde yazıldığını araştırmaya başlamış ve de Portofino’da geçen İtalyan filmlerinin arayışına girmişim..
Bir İtalyan restoranının menüsünün içinden çıkan beklenmedik sürpriz işte beni İtalya’ya doğru böyle tatlı bir yolculuğa çıkardı. Bu nedenle kokteyl menüsünün başındaki o kısa mektup ve çalma listesinin olduğu sayfanın başındaki "I found my love in Portofino" parçası benim için artık çok daha anlamlı.
Bu arada şu da aramızda kalsın, ben Portofino’da aşkı bulan, hayallere inanan, mutlu biten bir aşkı anlatan "I found my love in Portofino" parçasının ilk meşhur olduğu orijinal (İtalyanca - İngilizce) versiyonunu meğer 38 yaşında bu dünyadan giden Buscaglione’nin sesinden dinlemeyi seviyormuşum. Özellikle parçanın ikinci yarısındaki Buscaglione’nin İngilizce yaptığı anlatı diğer versiyonlarda olmayan benim Portofino’yu çok daha derin ve iyi hissetmeme neden olan bir anlatı.
Not: Bu sırada bu çalma listesinde yer alan ikinci parça Little Tony’nin ‘Cuore Matto' isimli bir parçasıydı. İlk kez bu liste sayesinde dinlediğim, çılgın bir kalbin iflah olmaz hikayesini anlatan 1967 yılına ait olan bu parçayı da ayrıca çok sevdim. Artık ‘Cuore Matto' benim kendi listelerimde sevdiğim şarkılar arasında.
İşte bu yüzden bundan sonra İtalyanca Limon anlamına gelen ‘limone’ ve aşk anlamına gelen ‘amore'nin birleşiminden oluşan Limoré benim için biraz Buscaglione’nin "I found my love in Portofino”su biraz da Little Tony'nin Cuore Matto'su demek olacak.
Yeşil panjurlar ve minyatür limon ağaçları arasından bakıyorsunuz kurumsal dünyanın kıdemli yöneticilerinin odalarının baktığı manzaraya..
Mutfakta kuzey batı İtalya’da bulunan Alpler ve Po nehri vadisi arasında kalan, irili ufaklı pastel sarının, pembenin, yeşilin binbir tonunda evlerin bir araya gelerek oluşturduğu, limon bahçeleri ve üzüm bağları ile ünlü masalsı bölge Lombardiya’dan gelen bir şef var.
Adı; ‘Andrea Cetani’
Bir yanı İsviçre sınırına kadar uzanan, bir yanı Como Gölü’nün etrafında toplanmış, Ortaçağ mimarisine sahip kasaba ve köylerden oluşmuş Kuzey İtalya’nın en büyük şehri Lombardiyalı bu Executive Şef aynı zamanda mutfakta sıfır atığı da destekleyen bir şef. Ana yemek ve tatlı yapımında belirli bölümleri kullanılan sebze ve meyvelerin artan bölümlerini atmak yerine farklı reçetelere dönüştürmeyi tercih ediyor. (Maydanoz saplarını makarna soslarında, limon kabuklarını ise Limon Sorbe yapımında kullanıyor.)
Zaten kendisinin, çok iyi bildiğiniz İtalyan tatlarına katmış olduğu farklı yorumu görünce anlıyorsunuz neden burası için ‘İtalya’nın tek bir bölgesine değil, tüm mutfak zenginliğine bir övgü niteliğinde, ülkenin dört bir yanından en özel lezzetleri buluşturan bir gastronomi deneyimi yaşatıyor’ denildiğini..
Deniz ürünleri ve taze sebzelerin öne çıktığı menüde ise Limoré Linguini (spagettiden daha ince ve yassı olan bir makarna türü), günlük olarak üretilen taze makarnalar, Branzino Alla Mugnaia (levrek fileto) ve Truffle Risotto (mantarlı risotto) ile şefin ailesinin tarifi olan lazanya ve ev yapımı Limoncello ise en çok tercih edilenler arasında. (İçecekler ile ilgili önemli detay, mekanın içecek menüsünü ödüllü İtalyan şarap uzmanı Irene De Feo buraya özel olarak hazırlamış.)
Bu arada Şubat başı açılan bu mekanı biz Şubat’ın son gününde ziyaret ettik. Bizim tadım menümüzde ise ‘Burrata (Şefin özel yorumu ile), el yapımı Tagliatelle al Ragu ve de fleminyon’ vardı. Yemeğin ardından özel çekirdeklerle hazırlanan kahve menüsünden sevdiğimiz bir kahveyi büyük bir zevkle denedik ancak yediğimiz lezzetli yemekler bizi fazlasıyla doyurmuş olduğu için tiramisu hakkımızı başka bir sefere sakladık.
Not: Buraya ilk kez geliyorsanız aklınızda kalması iyi olacak bir detay; burası, Gökkafes adı ile bilinen 153.6 metrelik Süzer Plaza’nın içinde yer alan Ritz-Carlton Hotel'in lobisinde bulunan boğaz manzaralı bir mekan. Tüm masaları dolsa dahi 45 kişiden fazla kişiyi ağırlayamayacak olan ufak ancak Akdeniz ruhu taşıyan dekorasyonu ile oldukça şık bir restoran. Bebeği ile gelecek olanlar için ise mekanla son derece uyumlu olan Türk yapımı doğal ahşap mama sandalyeleri var. Konutlar, ofisler, bir otel ve bir de sanat galerisinin bulunduğu bu binaya hem Süzer Plaza hem de Ritz-Carlton Hotel’den giriş yapabiliyorsunuz.
Limoré’nin satır arasına gizlediği hisli şarkılar..
Masadan kalkmak üzereydik. Bizimle yemek boyunca ilgilenmiş olan nazik garsona içimden Limoré ile ilgili bir şey daha sormak geldi. Kendisine dönüp "Bana buraya dair yediğimiz lezzetli yemeklerin dışında başka ne söyleyebilirsiniz?" diye sordum.
"Menünün başındaki mektubu biliyor musunuz?” dedi.
"Ne mektubu?" dedim.
"Kokteyl menüsü İtalya'ya bir aşk mektubu ile başlıyor.." dedi.
"Nasıl yani?" dedim.
Bana toz pembe deriden kapağı olan kokteyl menüsünü yeniden getirdi ve imza kokteyllerin altında yazan kısa paragrafı gösterdi. Paragrafı okudum, son cümlesi akılda kalıcıydı. (..Boğaz'da yaşayan bir İtalyan'dan ilham alan, İtalya'daki sevdiklerine yürekten mektuplar yazan, zamansız neşe dolu anları yad eden bir yolculuk..)
Ardından garson aynı menünün son sayfasını açarak "bir de bu var..” dedi. Sayfaya baktım. Sayfanın başında 1960’ların meşhur parçası "I found my love in Portofino" şarkısının üçüncü paragrafı vardı ve bu paragraf Türkçe olarak şu anlama geliyordu:
"Seni beklediğim gökyüzünün bir kısmını hatırlıyorum.
O kadar sevdiğim yüzünü hatırlıyorum.
Ve öpülecek dudaklarını..”
Bu paragrafın altında ise link'e tıkladığım an beni bir Spotify listesine götüren bir QR kod vardı. Sayfanın fotoğrafını çektim ve ardından masadan kalktık.
Eve gelince tabiki ilk iş o albümü açıp dinlemeye başladım.
***
İtalyanca bilmiyordum.
Dolayısıyla çalan İtalyanca parçalarda ne söylendiğini anlamıyordum.
Bazıları bilindik parçalardı, bazılarını ise ilk kez dinliyordum.
Bir saat 43 dakikalık bu çalma listesinde ise menüde 3’ncü paragrafı olan "I found my love in Portofino" parçasını sesinden dinlemeye alışkın olduğumuz İtalyan şarkıcı Andrea Bocelli söylüyordu. Önce onu, ardından Dalida’nın söylediği Fransızca versiyonunu ve en son da şarkının kendi bestecisi şarkıcı ve aktör Fred Buscaglione’nin söylediği ilk versiyonunu dinledim.
Sonra bir baktım ki "I found my love in Portofino" parçasının tüm versiyonlarını yeni baştan dinlemiş, bu şarkının ne zaman kime ne şekilde yazıldığını araştırmaya başlamış ve de Portofino’da geçen İtalyan filmlerinin arayışına girmişim..
Bir İtalyan restoranının menüsünün içinden çıkan beklenmedik sürpriz işte beni İtalya’ya doğru böyle tatlı bir yolculuğa çıkardı. Bu nedenle kokteyl menüsünün başındaki o kısa mektup ve çalma listesinin olduğu sayfanın başındaki "I found my love in Portofino" parçası benim için artık çok daha anlamlı.
Bu arada şu da aramızda kalsın, ben Portofino’da aşkı bulan, hayallere inanan, mutlu biten bir aşkı anlatan "I found my love in Portofino" parçasının ilk meşhur olduğu orijinal (İtalyanca - İngilizce) versiyonunu meğer 38 yaşında bu dünyadan giden Buscaglione’nin sesinden dinlemeyi seviyormuşum. Özellikle parçanın ikinci yarısındaki Buscaglione’nin İngilizce yaptığı anlatı diğer versiyonlarda olmayan benim Portofino’yu çok daha derin ve iyi hissetmeme neden olan bir anlatı.
Not: Bu sırada bu çalma listesinde yer alan ikinci parça Little Tony’nin ‘Cuore Matto' isimli bir parçasıydı. İlk kez bu liste sayesinde dinlediğim, çılgın bir kalbin iflah olmaz hikayesini anlatan 1967 yılına ait olan bu parçayı da ayrıca çok sevdim. Artık ‘Cuore Matto' benim kendi listelerimde sevdiğim şarkılar arasında.
İşte bu yüzden bundan sonra İtalyanca Limon anlamına gelen ‘limone’ ve aşk anlamına gelen ‘amore'nin birleşiminden oluşan Limoré benim için biraz Buscaglione’nin "I found my love in Portofino”su biraz da Little Tony'nin Cuore Matto'su demek olacak.