hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Dünyanın en büyük yapay zeka sergisi Türkler tarafından Paris’te yapıldı

    26.04.2018 Perşembe | 14:07Son Güncelleme:

    Acayip bir hızdayız ve bu hız dediğimiz şey artık insanların olanaklarını aştı. Bir çok filmi izleyemiyor, bir çok yemeğe gidemiyor, bir çok toplantıya katılamıyor, aldığımız kitapları okuyamıyor, yapılacaklar listesini bilinmeyen bir zamana erteleyip duruyoruz çünkü artık zaman yok.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Zamanla doğru orantılı - yani aşırı hızlı - bir biçimde gelişen ve bir yerden sonra da insana hiçbir şey olmadığını hissettiren tek bir şey var o da teknoloji. Herkesin orda burda, her köşe başında aradığı şeylerse hiç değişmiyor: Başarı, ün, para ve aşk. O zaman takvimler Andy Warhol’un bir zamanlar dediği şu popüler 15 dakikalık şöhretin gerçekleştiği dönemi gösteriyor desenize.


    Paris'te Türk çıkarması, zekanın sanata yansıması...

    E ne duruyorsunuz o zaman helva yapsak ya. Şimdi bir kere herşeyden önce bu devirde kim ayakta kalır?

    Çok fazla şeyi aynı anda birleştirebilen. Yani?

    Yani elinde bir şey olmalı bu zamanda. İçinde yabancıların "familiar" dediği bir aşinalık barındırmalı. O aşinalık seni ona çekmeli. Sonra o şeyin içinde aşinalıktan öte farklı ve yeni bir şey de olmalı. Seni şaşırtmalı, oyalamalı, seni bu zamanda kimseler kandıramazken o punduna getirip pat diye seni kandırmalı. Sonra o şey iyi bir şey de olmalı. Mesela sana iyi şeyler hissettirmeli. Senden iyi şeyler çıkarmaya yardım etmeli. Ne bileyim işte mesela seni eğitmeli, öğretmeli, sana, senin dahi kendine yapamayacağın bir şey yapmalı ki o şeyi al. Satın al. Yani uzun lafın kısası;

    "Bana öyle parçalar kullanarak öyle şeyler yap ki, sonuçta senin farklı olduğunu anlayayım."

    Olsun tarzın. Olursa olur çünkü. Bir de o tarzın geçmişi geleceği misinavari halatlarla bağlayıverirse, değmeyin keyfinize.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yapay Zeka eğitimi CV'lerde yer alacak

    Televizyon takibinde yapay zeka dönemi

    Türk işi, zeka işi, bunu yapan bizden 2 kişi... Örnek model: “Poetic AI”

    Kim derdi ki Türkiye’den 2 kafasının dikine giden sanatçı, bir gün Cihangir’de deniz gören kendi çapında İstanbul kokan, mütevazı ofislerinde, kafayı yüzyıllar önce yaşamış olan bilim adamlarına taksın. Onların hesaplamalarını, kuramlarını, bu dünyanın kanunu olan matematiksel çözümlerini, bu dünyada yarım asır devirmiş, 3-5 okul bitirmiş adamlar araştırmazken araştırsın, bir de üstüne onlardan yeni ve anlamlı çıkarımlar yapsın. Ama bunu, insan yaratımı, insan üstü olma potansiyeli taşıyan bir mekanizma ile yapsın ve bu mekanizma da filmlere konu olan gelecek senaryolarının başrolü ile yaratılsın.

    Bilenler parmak kaldırmadan Çarşamba’nın gelişini Salı’dan anlasın

    “Artificial Intelligence / Yapay Zeka.” (Daha da Türkçesi: senin ona öğrettiğin şeyi yapan, pek çok bilgiyi aynı anda bir araya getirerek sana bir çıktı verebilen, superman kodlarıyla örülmüş, multidisipliner, çabuk öğrenen, hızlı, zamanı iyi kullanan, teknolojik, Andy Warhol dönem kurallarına uygun robotik şey.)

    2 Türk sanatçı. Bursu, master’lı, aydın, Atatürk’ün zamanında dediği "beni Türk doktorlarına emanet edin" cümlesinin duygusunu kanında alyuvarlarıyla beraber taşıyan 2 çılgın Türk ve bir de ses mühendisi. O da Türk. Bir de 12 kişilik bir ekip. Onlar da Türk. Siz gidin, yüzyıllık bilim adamlarının kuramlarını 6 ay boyunca oturup bir robota öğretin sonra da ondan tüm öğrendikleri ile ne yapabileceğini sorun. Robot anlatmaya başlasın. "Anlamlı da olur anlamsız da olur ama sana bir şeyler yaratmasını mutlaka denerim insan kardeş" desin. Kanlı canlı insan diyemezken robot sana bunu desin ve sen de sonra otur bu filmlere konu olacak gerçekliği seyreyle.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bir zaman sonra farket ki: bu yapay zeka ortaya bilimsel ve görsel hiç yapılmamış bir şey çıkarıyor. "Bak sen şu Allah’ın işine" de. "Analar! neler doğuruyor" de. Sen bunları derken, elin Paris’li Sanat Tarihçisi ve Paris’in göbeğinde ilginç enstalasyonlara fütüristik sergiler yapan Atelier des Lumiere’in Direktörü Michael’ın dikkatini çek. Seni tesadüfen Facebook’ta keşfetsin. Önceki işlerin onu heyecanlandırsın, "kardeş, var mı bunun devamı sende?" desin. Sen de fırsat bu fırsat anlat "Poetic AI"yı. Michael bayılsın, sizi "Poetic AI" ile beraber Paris’e çağırsın. Hangar gibi bir alanda, Allah’ın izniyle sizin kız "Poetic AI"yı, oğlu "Atelier des Lumiere’e istesin. Bir 6 ay düğün hazırlıkları sürsün. Sonra da bir Nisan akşamı, gösterişli ancak son derece nezih bir düğünle, "Poetic AI" Paris’in göbeğinde, dudak uçuklatan bir onur, gurur ve hayranlıkla dünya evine girsin.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Dünyanın en büyük yapay zeka sergisi Türkler tarafından Paris’te yapıldı

    Olacak şey mi? Oldu bile.

    Dünyanın en büyük yapay zeka sergisi Türkler tarafından Paris’te yapıldı

    Daha önce etkilenmiş yazmıştım. Yine etkilendim yine yazıyorum. Çünkü Ouchhh’un yönetmen ve yeni medya sanatçıları Ferdi Alıcı ve Eylül Duranağaç gerçekten artık ülke sınırlarını aşmış bir halde. Şu an 45’i Paris’te 12’si Türkiye’de olmak üzere, toplamda 57 kişilik bir ekip ile bilim adamlarının bu zamana kadar ortaya koyduğu keşiflerden oluşturulan yapay zekanın şiirsel kırılımı sonucu Türkler adına bir ilk gerçekleştirilmiş durumda.

    Bu sergi neden önemli?

    Çünkü elli bin piksel ve 136 projektörle, yapay zeka algoritmasıyla daha önce kimsenin yapmadığı birşey gerçekleştirildi. Ünlü bilim adamlarının (Newton, Hawking, Einstein vb…), 20 milyon satır teori, makale ve kitaptan oluşan verisi okunarak, kendi teorilerini üreten bir bilinç yaratıldı. Bu olağanüstü bilincin sergi deneyiminin yanısıra da, yapay zekanın kendi teorilerinden oluşan bir kitap ve elle dokunabilen, milyonlarca satır teorinin sonucunda ortaya çıkan bir yapay zeka heykeli sanatseverlerin beğenisine sunuldu.

    Ferdi ve Eylül neden böyle bir şeyin peşine düştüler?

    Merak.

    Ferdi Alıcı ve Eylül Duranağaç, yalnızca makina öğrenme ve yapay zeka algoritmalarını kullanarak; dünyanın ve insanlığın kaderini değiştiren şu ana kadar yaşamış olan ünlü bilim adamlarının milyonlarca satırdan (yaklaşık 20 milyon) oluşan ışık, fizik, uzay, zaman hakkında ürettikleri teori, makale ve kitaplarından yarattıkları yapay zekanın şiirsel kırılımını ve ürettiği yeni fikirleri merak etmişler ve bunu büyük bir kanvasta kendi Ouchhh tarzları ile beraber izlenebilir bir deneyim haline getirmek istemişler. Sonuçta ortaya ‘Poetic AI’ şiirsel yapay zeka solo sergisi çıkmış.

    Amaçları ne?

    Yapay zeka ile sanatın etkileşiminin bir arada olduğu deneyimler yaratarak, kamusal alanda günlük hayat döngüsünün daha kaliteli, yaşanabilir, ön görülmemiş gerçekliklerin olabildiği sarmalayan şiirsel bir evrene dönüştürmek.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Dünyanın en büyük yapay zeka sergisi Türkler tarafından Paris’te yapıldı
    Sonuç?

    Ferdi Alıcı ve Eylül Duranağaç. Eskilerin tabiriyle "kıyametin geldiğini, göğe dayanan merdivenlerden anlayacaksınız’ın sözünü esas alırsak, "kıyam et" mekten yani "ayağa kalk, uyan !"dan alan ve kıyametin artık insan arasına çıktığını ve görünür olduğunu bir anlamda gerçek kılıyor. Çünkü ‘Artificial Intelligence / Yapay Zeka" gerçekliğinin ve dünyanın dört bir yanında hızla yayılan bir virüs olarak da tanımlanabilecek olan yeni medya sanat akımının içinde, Türk sözcüsü olarak "biz de varız" diyor ve Türkiye’ye de, ‘haberiniz yok ama Türkler onu sizden önce yaptı." denilecek türden bir şeyi Paris’in göbeğinde yapıyor. Fransız basınından beklemediği ilgiyi ve övgüyü görüyor. Çünkü bu hayatta, eğer farklı, yaratıcı, gerçekten özgün, insanı düşündürebilen ve içinde vakit harcamak isteten bir şey yaparsan bırak Türkiye’yi bu dünyanın sınırlarını bile aşabildiğini cümle aleme gösterebiliyorsun.

    Gelinen sonuç ise şu. Kendi sınırlarının sınırsızlık olduğunu bilirsen, yaratıcılığın da bu sınırsızlık düşüncesinden ileri geldiğini bilirsen, o milyarları bünyesinde barındıran, zaman zaman çöplük gibi de adlandırılan sosyal medya havuzunda bile bir mücevher gibi göze çarpabilirsin. İş, sosyal medyayı Andy Warhol’un 15 dakika’lık şöhreti için değil, kendi başarısının devamı için iyi kullanmakta. Çünkü yapınca oluyor. İnsan isterse herşeyi yapıyor. İnsan isterse ülkesinin bayrağını da aynı böyle göndere asıyor.

    Büyük gurur... Daha başka ne denir ki?

    Bakmadan arkanıza, koşun arkadaşlar