hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Bebek Otel’in Japonya’ya açılan gizli kapısı: ‘Sankai’

    13.07.2023 Perşembe | 10:54Son Güncelleme:

    Ilık bir akşam üzeri Bebek Otel’in girişindeyiz.. Lobide oda anahtarı bizim için hazırlanıyor.. Gideceğimiz yer Sankai adlı bir Japon restoranı..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Asansöre biniyor, 3’ncü kata çıkıyor, odalar arasında hangi odanın Japonya’ya açılan o sihirli kapı olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Derken, bizi bekleyen Japon bir hanımefendi, Japonya’nın geleneksel kıyafetleri üzerinde, gülerek bizi selamlıyor ve de ince bir koridordan geçirerek muhteşem deniz manzarası gören köşedeki bir masaya kadar bize eşlik ediyor. (Sonradan öğreniyoruz ki meğer bu hanımefendi, Mitsutoshi Tanaka’nın yönettiği Türkçe adı ‘Ertuğrul 1890’ İngilizce adı ise ‘125 Years Memory’ olan, Japon Akademi Film Ödülleri’nde en iyi film ve en iyi yönetmen dahil on dalda üstünlük ödülü kazanmış Türk-Japon ortak yapımı filmde birkaç sahnede oynamış.)

    Bebek Otel’in Japonya’ya açılan gizli kapısı: ‘Sankai’

    Masamız 5 kişilik. Hemen yanımızda bir barmen, zarif barında akşama hangi kokteyl ile başlamak istediğimizi bize soruyor. Önümüzde duran menüye bakıyoruz. Hangisi hangisinden daha iyidir bilemediğimiz için ‘peki siz bizim için ne önerirsiniz?’ diyoruz. O anda gece boyunca bizimle olacak bu projenin yaratıcısı, The Stay Grubu’nun İş ve Proje Geliştirme Yöneticisi Can Yıldırım yanımıza geliyor ve ‘İşte Omakase’nin anlamı da tam olarak bu..’ diyor. Önce anlamıyoruz ama sonra Can Yıldırım detaylı bir biçimde anlatmaya başlayınca bu restoranın bir ‘Omakase’ olduğunu yani ‘Omotenashi’ yani ‘bana bırak’ anlamına gelen, misafirlerin burada her ne yiyip içeceklerse onlar adına tüm seçimleri şeflerin yapacağını söyleyen bir restoran olduğunu anlatıyor. Bunun üzerine gülümsüyor ve biz de hemen kokteyl seçimimizi barmenimize bırakıyoruz.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Masada bardak altlıkları var. Peçeteler var. Ancak bir fark dikkatimi çekiyor. Bazı kişilerin peçeteleri siyah bazılarınınki ise beyaz. Bu nasıl bir detayda inceliktir diyorum içimden. O gün oraya açık renk kıyafetlerle gelenlere beyaz, koyu renk kıyafetlerle gelenlere ise siyah peçete verilmiş. Su bardaklarımızı koyduğumuz bardak altlıklarında ise minik bir farenin ısırığı gibi ısırıklar var. Keskin bir bıçakla pürüzsüz kesilmiş bir çentik veya iki çentik şeklinde. İlerleyen dakikalarda öğreniyoruz ki masada konuşulan sohbeti ‘su mu yoksa soda mı isterdiniz?’ diye sorarak garsonlar bölmesin diye bunlar gizli işaretlermiş. Sizin tarafınızda her şey olması gerektiği gibi mi diye bardaklarınızı uzaktan izleyen garsonunuz, eğer bardağınızda su veya soda bitmişse sessizce yanınıza geliyor ve de bardağınızı dolduruyormuş. (Bu arada 2 ısırık soda, 1 ısırık ise normal su anlamına geliyor. Böyle ince detaylarda insanları yakalama fikri ise The Stay Grubu Kreatif Yöneticisi Maya Yıldırım’a ait.)

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Dolayısıyla bir akşam için her konuk başına düşen garson sayısını ve de sizin için şeflerin hazırladığı özel tatları düşündüğünüzde bunun için burası bir gecede sadece 24 kişiye hizmet veriyor diyorsunuz. (Can Yıldırım bu konu üzerine herkesi buradan mutlu göndermek için sayının az olması gerektiğini, bu sayı bir kişi bile fazla olsa kalitenin düşeceğini bildiklerini, o nedenle de bu konuda hassas davrandıklarını söylüyor.)

    Ancak tabi diğer bir yandan şu da var. Omakase restoranlar genel olarak Japonya’da şef ile misafirin iç içe olduğu butik restoranlar olarak bilinirmiş. Şef, misafirini uzaktan izleyip, yemeğe karşı olan tepkisini görmek, o beğeni anını yakalamak, herkes mutlu mu kontrol etmek istermiş. Çünkü burada şeflerin amacı özünde misafirlerini sanki bir daha göremeyecekmiş gibi iyi ağırlamakmış.

    Bebek Otel’in Japonya’ya açılan gizli kapısı: ‘Sankai’

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Şefler konusunda ise şu önemli bir bilgi. Burada normalde rastlanmayan bir durum var. Mutfakta bir kadın bir erkek Japon şef çalışıyor. Kadın şef Hiroko Shibata askeriyede Japon ordusunda uzun bir süre şeflik yapmış olan bir şef. Denizci olduğu için uzun bir müddet liman liman dolaşmış. (Can Yıldırım şefleri bizlere tanıtırken bir yandan da bir kadın suşi şefi olmanın oldukça nadir görülen bir durum olduğunu anlatıyor bize.) Hiroko şef her daim buradaymış. Geçtiğimiz yaz ortası işe başlamış aslında uzmanlığı suşi üzerineymiş. Michelin yıldızlı şef Yoshizumi Nagaya ile beraber burada orijinal bir konsept olarak yaratılmış iki şefin ortaklığı öne çıkıyormuş.

    Buradaki menüler ise mevsimlere göre özel olarak yapılıyormuş. Mesela Hiroko Şef bazen kendisine sunulan balıkları beğenmiyor ve sabah erken saatlerde çıkıp kendi balıklarını kendi tutuyormuş. Nagaya Şef ise akşam mutfak kapanana kadar kendisinden öyle bir beklenti olmamasına rağmen çalışıyormuş ve de mutfağı en son o kapatıyormuş. Bu arada ‘Kaiseki Cuisine’ denen bir servis biçimi uygulanıyor burada. Bu da kısaca şu demek: ‘Mevsimine uygun malzeme kullanan şef, malzemenin doğal tadını bozmadan tatlandırıp öz tadını ortaya çıkarır ve de misafirler şefin onlar için hazırladığı bu özel tatları denerler.’

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Diğer bir yandan ise menüde sadece Türk balığı kullanıyorlarmış. Mesela somon Urfa'dan, havyar ise Adana'dan geliyormuş. (Bu arada gluten hassasiyeti olanlar için ‘Gluten Free’ menüleri de var.)

    Sankai’ye dair buraya gelmeden önce bilmeniz gereken bazı önemli detaylar ise şöyle.. Her şeyden önce ‘Sankai’ Japonca 3’ncü kat anlamına geliyormuş. Bebek Otel’in 3’ncü katında olduğu için bu isim konulmuş. İçeride ise genç ve başarılı bir Japon kaligrafi sanatçısı olan Mami Mozi’nin bu mekana özel yaptığı bir eser var. Mutfağın hemen olduğu bölmede yer alıyor. Sankai açılmadan evvel daha inşaat halindeyken Mozi buraya gelmiş ve de buranın çatı katında kulaklıklarını takıp kendi müziğini dinleyerek tam bir konsantrasyonla bu mekanı düşünerek 2 eser yaratmış. Burada sergilenen eser bu iki eserden biriymiş. (Mozi bu eseri yaparken üstünde balık, altında pirinç, onun altında da bir tabak durduğunu hayal ederek Nigiri biçiminde 3 yazmış aslında.)

    Bebek Otel’in Japonya’ya açılan gizli kapısı: ‘Sankai’

    Zaten Sankai’nin instagram hesabına şöyle bir göz attığınızda da hemen Mozi’nin o yaratım anını görmeniz mümkün. Aslında bu da başka bir konu. Çok ince bir zevkin ürünü buradaki her şey. Baştan sona sanatı, tasarımı, mimariyi, sinemayı görüyorsunuz. Mesela Sankai’nin profilinde çok hoşuma giden bir detay var. Sanki bir moda hesabıymışçasına jazz eşliğinde gömlek ilikleyen bir erkeğin siyah beyaz bir videosunu da görebiliyorsunuz aynada üzerini düzelten Nagaya şefin son derece doğal ancak sinematografik bir anını da. Bir başka videoda bir kağıda Japonca alınan notları izlerken oradan vapurların boğazda ilerlediği İstanbul manzarasına geçiyor, ardından da yemeklerin size sunulduğu bu mekan için özel olarak yapılan porselen / seramik tabakların yapılışını izleyebiliyorsunuz. Son post’a gelene kadar her ana özel olarak yer verilmiş. Bazı videoların altında ise altyazı ile ‘creating Sansai’ yazdığını görüyorsunuz ve de her yeni videonun Roma rakamı ile bir numarası var. Dolayısıyla öncesini izlemişseniz bu defa arkası yarın gibi sıradaki videoyu beklemeye başlıyorsunuz. Bir markaya dair bilmeniz ve de görmeniz gereken her şey ancak bu kadar kısa vede öz anlatılabilirmiş. Mesela burada yer alan videolardan birince şef Nagaya şöyle anlatıyor kendini:

    ‘Türkiye'nin büyüsünü hissettim. Özellikle İstanbul'da başka bir enerji var. Sankai’demisafirlerime, Türkiye'deki lokal ürünleri kullanarak Japonya'yı hissettireceğim, Japonya'nın hikayesini anlatacağım. Bunu duygu ile yapabilirsiniz ancak.. Çiçeğe su, insana aşk, mutfak için ise kalp gerekir..’

    ***

    Bir geminin kral dairesi gibi oda kartı ile girilen ve de içeri girene kadar nereye gittiğinizi bilmediğiniz, iki odanın birleştirilmesi ile oluşturulmuş mekanın iç mimarisi ise ünlü mimar Mahmut Anlar tarafından tasarlanmış ve de burada bir Japon evi konsepti yaratılmaya çalışılmış. (Bu arada benim ilgimi en çok çeken şeylerden biri, kot kumaşlı minderli duvarlardı. O kotların üzerinde çiçek kabartmaları vardı ve onlara tuhaf bir biçimde elinizi dokundurmak istiyordunuz.)

    Masalarda duran ışıklar ise bir İtalyan tasarımı. Oldukça ilginç bir düzenek. Biz, bu deneyime davetli olan 3 basın mensubu, önümüze gelen tabakları doğru ışıkta çekebilmek için bu ışığı elden ele gezdirmek durumunda kaldık. Böyle olunca da tabi haliyle bu düzeneği biraz daha yakından inceledik. Işık resmen emrinize amade bir durumda. İsterseniz, ters bir kül tablasına benzer bu düzeneği elinize alabiliyor, sağa sola çevirebiliyor sonra yeniden yerine, kendi yuvasına yerleştirebiliyorsunuz. (Masanın altındaki mıknatıs sayesinde ışıklar öyle sabit durabiliyormuş.)

    Bebek Otel’in Japonya’ya açılan gizli kapısı: ‘Sankai’

    Bu sırada gecenin sonuna doğru Can Yıldırım’ın akıcı Japoncasını, şeflerle olan dostluğunu ve de Japon mutfağına olan hakimiyetini görünce Japonlarla olan bağlantısının nereye dayandığını merak ettik. Bize tahmin edemeyeceğimiz bir hikaye anlattı. Nagoya en büyük şehriymiş Japonya'nın. 12 milyon nüfusu varmış. Orada Tokyo gibi kaos yokmuş. Kendisinin gittiği yıl ise bu şehir en sıkıcı şehir seçilmiş. İlk oraya gittiğinde öğrenmiş Omakase’yi. Restoranlarda şefler ne öneriyorlarsa onu yermiş. 11 ay kalmış Japonya’da. Japonca’yı da zaten orada öğrenmiş. Aslında üniversite için Milano'daymış ancak üniversitesinin 3’ncü yılında kendi isteği ile Japonya’ya gitmiş. Yani ilk Japonya'da kaldığı dönemde böyle bir mekan yaratma hayali oluşmuş. Misafiri önde tutup ona göre yemek yapmak ve herkesi buradan mutlu göndermek fikri oradayken aklına yatmış. Mesela bize bunları anlatırken bir yandan ‘Japonca bilmesem bu restoranı açamazdım.’ diyerek elimizde tuttuğumuz chopstick’leri işaret ediyor. Japonya'da ‘haşi’ deniyormuş burada kullanılan chopstick’lere. Siyah ve de normal bildiğimiz chopstick’lerden biraz daha irice olan bu chopstick’ler aslında Türk Japon dostluğunu anlatıyormuş. Bu dostluğu Sankai’de yaşatmalarının ana nedeni ise aslında daha da eskiye, iki jenerasyon önceye dayanıyormuş. Can Yıldırım’ın anne tarafı zorunlu bir göç nedeni ile bundan neredeyse 100 yıl kadar önce Japonya’ya gitmiş. Hatta anneannesi bile Japonya’da doğmuş. Bir gün Sankai’ye yolunuz düşerse Can Yıldırım’dan canlı canlı dinlemeniz gereken bir hikaye bu.

    Bebek Otel’in Japonya’ya açılan gizli kapısı: ‘Sankai’

    Kısacası derin ve de gerçek bir hikayenin görünür kısmı Sankai. Bilmeyenin kolay kolay bulup da gidemeyeceği bir üst düzey Japon restoranı. Şaşırtıcı ve bir sanat eserinden farksız tadımlarla unutulmaz bir o gece yaşamak istiyorsanız işte Bebek Otel by The Stay’in üçüncü katındaki Sankai aradığınız o özel bir deneyim alanı.