hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Utku Başar Utku Başar

    İran neden S300 füzesi alıyor?

    10.11.2015 Salı | 16:46Son Güncelleme:

    Rusya'nın 2007'de İran'a sattığı S300 füzelerinin teslimatı 2010 yılında Birleşmiş Milletler'in silah ambargosuna takılmış, İran da Rusya'yı füzeleri teslim etmediği için 2011 yılında uluslararası tahkime vermişti. Sorun İran'ın "batıyla" yaptığı nükleer görüşmeler sonucu çözülmüş gibi duruyor. Putin görüşmelerden sonra füzelerin teslim edileceğini söyledi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ajans haberlerine göre dün Rus kamu savunma şirketi Rostec'in CEO'su Sergey Çemezov Dubai Airshow'da kendisine yöneltilen bir soru üzerine anlaşmanın sağlandığını teslimat için İran'ın davayı tahkimden çekmesinin beklendiğini söylemiş.

    S-300'ler Rusya'nın elindeki en gelişmiş füze savunma sistemi olarak kabul ediliyor.

    Füzeler, uçaklar ve Cruise yani seyir füzelerinin yanı sıra balistik füzelere karşı da savunma sağlıyor.

    Aslında İran'ın, Irak savaşı sırasında başlayan ve 30 yılda oldukça gelişmiş, nihai amacının da kıtalararası balistik füze yapımı olduğu gizlenmeyen bir füze programı var.

    Örneğin tüm Türkiye topraklarını vurabilecek Shahab-3 ve Doğu Avrupa'yı etki altına alabilecek Sejil-2, füzelerini kendileri üretiyorlar.

    Geçtiğimiz günlerde yeraltı silolarını basına açmışlardı hatırlarsanız. Mobil, yani yeri belli olmayan bu füzelerin herhangi bir savaş halinde İran'a nasıl bir üstünlük kazandıracağını tartışmaya gerek yok.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Peki İran bu kadar gelişmiş bir füze programı, uydusu, radarı vs. varken neden Rusya'dan S300 füzesi alıyor?

    "S300'lerin esas kıymeti radar sisteminde"

    Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden sevgili dostum Yrd. Doç Dr. Mehmet Ali Tuğtan soruya "S300'lerin esas kıymeti de radar sisteminde" diyerek cevap veriyor.

    "Peki öteki sistemlerden farkı ne bunun?" diye soruyorum.

    "Etrafını radarla görmekle havada uçan bir cismin tam hızını mesafesini net takip edebilemek arasında fark var. S300'ler bu alanda çok gelişmiş" diyor ve ekliyor "bu radar sayesinde bu füzelere sahip olanlar bölgelerindeki hava sahasını daha efektif gözlemleyebiliyorlar. 1990'ların sonunda Kıbrıs Rum Yönetimi de adaya bu silahlardan getirmek istediğinde bizimkilerin bu kadar karşı çıkmasının nedeni buydu. Türkiye'nin bütün Akdeniz bölgesindeki hava trafiği en ince ayrıntısına kadar takip edilebilecekti. O dönemin hükümetinin kararlı duruşu sayesinde bu engellendi".

    Konuyla alakası yok ama Mehmet'in bitirirken söylediğine ek yapayım.

    O füzeler daha sonra ABD'nin araya girmesiyle uzun pazarlıklar sonucu Girit'e yerleştirildi. Süreç sonunda da tamamen Yunanistan'ın mülkiyetine geçti. Türkiye NATO'ya dahil bir ülkenin Rusya'dan S300 almasına ne kadar itiraz ettiyse de sonuçta bu radar kapasitesi artık Yunanistan tarafından kullanılıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yani bize Çin'den füze alacağız derken söyleneni biz Yunanistan'ın S300'leri için daha önce söyledik.

    Bunu başka bir yazıda konuşuruz. Konuya dönelim.

    100 hedefi aynı anda takip edebiliyor

    İnternetten açık ve basit erişilebilen kaynaklardan S300'lerin özelliklerini araştırdığınızda, radarlarının aynı anda 100 hedefi takip edip aynı anda 12 hedefe kilitlenme yeteneğine sahip olduğunu görüyorsunuz.

    Farklı özelliklerde kullanılan radar 1000 km uzaklıkta 10.000 km hızla hareket eden bir cismi tespit edebileceği gibi yerden sadece 60 metre yüksekte uçan füze büyüklüğündeki bir cismi 20 km öteden tespit edebiliyor.

    S300'lerin yapım amacıyla ilgili yazılanlarsa başlıktaki soruya başka bir açıdan yanıt verebilir gibi duruyor.

    S300'ler ilk olarak 1979'da Sovyetler tarafından askeri üsler, yönetim binaları ve endüstri merkezlerini hava saldırılarından korumak için kullanılmaya başlanmış.

    Bazı modifiye modellerinin kıtalararası balistik füzelere karşı kullanılabileceği söylense de temel kullanım amaçları hala yukarıdaki gibi duruyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bu noktadaysa akla şu sorular geliyor: İran'da korunması gereken kaç yönetim binası, askeri üs, endüstri merkezi var veya beş S300 bataryası kaçını koruyabilir?

    İran'ın "korunması gereken yer" önceliği nedir bilmiyoruz? Konuda daha fazla birşey söylemekse spekülasyona giriyor ancak genel mantık kulağımıza birşeyler fısıldıyor.

    Kendinizden düşünün; İsrail gibi ateşi ne zaman çıkacağı belli olmayan bir "komşunuz", beş füze bataryanız, korumanız gereken yerler arasında da bilinen iki nükleer tesisiniz var.

    Bataryaların en azından iki tanesini nereye koyarsınız?

    Türkiye tehlikede mi?

    Peki Türkiye, İran S300 alıyor, bu alandaki radar kapasitesini ve hava savunmasını artırıyor diye kendini tehlikede hissetmeli mi?

    Uzmanların söylediklerine göre İran'ın füze kapasitesi zaten Türkiye'nin bu anlamda müdahale olanağının dışında. Yani savunma amaçlı S300'lere gelene kadar düşünmemiz gerken başka bir durum var.

    Uzmanlar birinci Irak Savaşı'nda ABD özel kuvvetlerinin sabotajla, ABD hava Kuvvetleri'nin de hava saldırılarıyla Irak füzelerini imha edememelerini bu duruma örnek gösteriyorlar.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yani İran'ın kapasitesi Türkiye'nin elindeki imkanlarla vurulamayacak kadar çok ve mobil.

    Hava savunmasında füze meselesine gelinceyse Türkiye bu konuda, 60 yıllık artık gösteriler için kullanılan Nike Hercules'leri saymazsak hiç füzesi olmadığından NATO üyesi olmak dışında bir caydırıcılığa sahip değil.

    Bu noktada da Suriye meselesi yüzüden Türkiye'ye konuşlandırılan Patriot bataryalarının geçtiğimiz günlerde geri çekildiğini ve bu arada Rusya'nın Hazar Denizi'ndeki gemilerinden neredeyse üzerimizden aşırtarak füzeyle Suriye'de ISID hedeflerini vurduğunu hatırlatarak iyi günler dileyeyim.