Sesler de tıpkı bizlerin güzel bir şarkı duyma istediği gibi belirli bir hazırlık süreciyle girer hayatımıza. Seslerin bir gürültüye dönüşmemesi tamamen insanın inisiyatifinde olan bir durumdur. Sesleri ve yaşamı sadeleştirmek, kendimizi dinlendirebilmek bu sebeple mühimdir. Yaşamın biricikliği içinde ana ve unutulmazlara eşlik edecek güzel bir şarkı yağmur sonrası toprak kokusunu hissetmek kadar kıymetlidir.
Derinliği zihinlerde, düşünce yoluyla idrak edilmesi gereken yaşam fırsatımızı aslında birçok kez günlük, fiziksel ve anlık hırslara kaptırarak hiç ediyoruz. Hiçliğin bizlerde oluşturduğu boşluk kimi zaman bizleri memnun etse de bu glikozun vücuda verdiği ani ve çabuk tükenen mutluluk hissine benziyor. İnsan yaşamı derince hissetmeli, tıpkı pencereden süzülen bir yağmur tanesi gibi…
Yaşam, ses, yağmurlar… İstanbul’da yağmurların başlaması yeni mevsimin başlangıcını yavaş yavaş bizlere hissettiriyor. Yazın enerjik hisleri arasında yeni mevsimi durağan ve sakin bir hisle karşılıyoruz. Yeni düşüncelere, umutlara ve başlangıçlara hazırlığın evresinde kimimiz. Bazılarımız ise yeni sesleri, yeni şarkıları keşfetmek istiyor.
Selen Gülün uzun yıllardır hem üretim hem de akademik alanda müziğe emek harcayan bir insan. Müziğin tarihsel süreciyle günümüz müziği arasındaki analizleri, müziğe dair temel bakış açısı, olgusal olarak müziğin temellerini etüt etmesiyle hem sanatçı hem de akademisyen kimliğiyle müzikal hayatını sürdürüyor.
Selen Gülün hem ülkemizde hem de yurt dışında aldığı eğitimler ve bu eğitimlerin ardından üretim hayatında ortaya koyduğu başarılarla sadece ülkemizde değil yurtdışında da takdir gören sanatçılarımızdan biri. İtalyan müzikolog Patricia Adkins Chiti ile birlikte hazırladığı 2019 yılında yayınlanan “Türkiye’de Kadın ve Müzik” kitabıyla sadece üretim alanında değil sorunları, tahlilleri ve analizleriyle müziğe farklı pencerelerden de bakmaya gayret eden bir isim. Bu bağlamda üretimlerindeki titizliği, ritim – ahenk uyumunu, dokunun berraklığını rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. Selen Gülün’ün üretimleri yatağında kendini akışa kaptırmış bir nehrin doğallığında…
Yakın zamanda dinleyiciyle buluşan son çalışması “Una Serata Sbagliata” iki farklı kültürün buluşması özelliğini taşıyor. Bu bağlamda İtalyan caz müzisyeni Marcello Allulli ile yıllara dayanan dostluk ve üretim ortaklıklarının yanında bu çalışmaları İtalyan ve Türk müziğinin bir mozaiğini bizlere sundu. Çok kültürlü işbirliğine dayanan bu sunum doğallığın, sakinliğin ve canlılığın bir arada hissedildiği lirik bir ahenge dayanan bir çalışma. Şarkının sonunda Türkçe sözlü kısa bir sonun yer alması da dinleyicide tatlı bir tebessüm bırakıyor.
“Una Serata Sbagliata” dinlenirken insana iki kültürün tarihsel süreçteki müzikal bağlarını hissettiriyor. 19. yüzyıl itibarıyla müzikal modernleşmelerin de temellerinin atıldığı Osmanlı Devleti’nde Guiseppe Donizetti, Callisto Guatelli, Bartolomeo Berti Pisani gibi birçok isim müzikal tecrübelerini aktarmak üzere görev almıştır. Türkiye Cumhuriyeti de kuruluşu itibarıyla çoksesli bir müzikal temelin ülkede uygulanabilirliği için tıpkı Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi yabancı uzmanlar getirmiştir. Yabancı uzmanlardan yabancı sanatçıların ülkede konser verip, şarkılar kaydetmesine dayanan süreçte birçok farklı türde birçok farklı isim ülkemize gelmiştir. Bu süreçte hiç şüphesiz İtalyan sanatçıların da varlığı yadsınamaz.
“Una Serata Sbagliata” tarihsel süreci bilen bir insanı kronolojik bir yolculuğa çıkarma ruhuna da sahip bir parça. İki farklı kültürün müzikal bağlarının da hissedilebileceği bu çalışmanın dinleyicide kıymetli bir tat bırakacağını düşünüyorum. Yeter ki dinleyici güzel bir şarkı dinlemek istesin.
Güzel şarkılara, melodilere ve yaşama…
Sesler de tıpkı bizlerin güzel bir şarkı duyma istediği gibi belirli bir hazırlık süreciyle girer hayatımıza. Seslerin bir gürültüye dönüşmemesi tamamen insanın inisiyatifinde olan bir durumdur. Sesleri ve yaşamı sadeleştirmek, kendimizi dinlendirebilmek bu sebeple mühimdir. Yaşamın biricikliği içinde ana ve unutulmazlara eşlik edecek güzel bir şarkı yağmur sonrası toprak kokusunu hissetmek kadar kıymetlidir.
Derinliği zihinlerde, düşünce yoluyla idrak edilmesi gereken yaşam fırsatımızı aslında birçok kez günlük, fiziksel ve anlık hırslara kaptırarak hiç ediyoruz. Hiçliğin bizlerde oluşturduğu boşluk kimi zaman bizleri memnun etse de bu glikozun vücuda verdiği ani ve çabuk tükenen mutluluk hissine benziyor. İnsan yaşamı derince hissetmeli, tıpkı pencereden süzülen bir yağmur tanesi gibi…
Yaşam, ses, yağmurlar… İstanbul’da yağmurların başlaması yeni mevsimin başlangıcını yavaş yavaş bizlere hissettiriyor. Yazın enerjik hisleri arasında yeni mevsimi durağan ve sakin bir hisle karşılıyoruz. Yeni düşüncelere, umutlara ve başlangıçlara hazırlığın evresinde kimimiz. Bazılarımız ise yeni sesleri, yeni şarkıları keşfetmek istiyor.
Selen Gülün uzun yıllardır hem üretim hem de akademik alanda müziğe emek harcayan bir insan. Müziğin tarihsel süreciyle günümüz müziği arasındaki analizleri, müziğe dair temel bakış açısı, olgusal olarak müziğin temellerini etüt etmesiyle hem sanatçı hem de akademisyen kimliğiyle müzikal hayatını sürdürüyor.
Selen Gülün hem ülkemizde hem de yurt dışında aldığı eğitimler ve bu eğitimlerin ardından üretim hayatında ortaya koyduğu başarılarla sadece ülkemizde değil yurtdışında da takdir gören sanatçılarımızdan biri. İtalyan müzikolog Patricia Adkins Chiti ile birlikte hazırladığı 2019 yılında yayınlanan “Türkiye’de Kadın ve Müzik” kitabıyla sadece üretim alanında değil sorunları, tahlilleri ve analizleriyle müziğe farklı pencerelerden de bakmaya gayret eden bir isim. Bu bağlamda üretimlerindeki titizliği, ritim – ahenk uyumunu, dokunun berraklığını rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. Selen Gülün’ün üretimleri yatağında kendini akışa kaptırmış bir nehrin doğallığında…
Yakın zamanda dinleyiciyle buluşan son çalışması “Una Serata Sbagliata” iki farklı kültürün buluşması özelliğini taşıyor. Bu bağlamda İtalyan caz müzisyeni Marcello Allulli ile yıllara dayanan dostluk ve üretim ortaklıklarının yanında bu çalışmaları İtalyan ve Türk müziğinin bir mozaiğini bizlere sundu. Çok kültürlü işbirliğine dayanan bu sunum doğallığın, sakinliğin ve canlılığın bir arada hissedildiği lirik bir ahenge dayanan bir çalışma. Şarkının sonunda Türkçe sözlü kısa bir sonun yer alması da dinleyicide tatlı bir tebessüm bırakıyor.
“Una Serata Sbagliata” dinlenirken insana iki kültürün tarihsel süreçteki müzikal bağlarını hissettiriyor. 19. yüzyıl itibarıyla müzikal modernleşmelerin de temellerinin atıldığı Osmanlı Devleti’nde Guiseppe Donizetti, Callisto Guatelli, Bartolomeo Berti Pisani gibi birçok isim müzikal tecrübelerini aktarmak üzere görev almıştır. Türkiye Cumhuriyeti de kuruluşu itibarıyla çoksesli bir müzikal temelin ülkede uygulanabilirliği için tıpkı Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi yabancı uzmanlar getirmiştir. Yabancı uzmanlardan yabancı sanatçıların ülkede konser verip, şarkılar kaydetmesine dayanan süreçte birçok farklı türde birçok farklı isim ülkemize gelmiştir. Bu süreçte hiç şüphesiz İtalyan sanatçıların da varlığı yadsınamaz.
“Una Serata Sbagliata” tarihsel süreci bilen bir insanı kronolojik bir yolculuğa çıkarma ruhuna da sahip bir parça. İki farklı kültürün müzikal bağlarının da hissedilebileceği bu çalışmanın dinleyicide kıymetli bir tat bırakacağını düşünüyorum. Yeter ki dinleyici güzel bir şarkı dinlemek istesin.
Güzel şarkılara, melodilere ve yaşama…