İnsan yaşamı boyunca sayısız müzik sayısız melodiye kulak verir. Kimimiz belirli bir tarza, kimimiz belirli dönemlere, kimimiz de belirli müzisyenlere eğilim göstererek müzikal beğenimizi ifade ederiz. Tüm bunların ötesinde bazı isimler birçok döneme tanık olmuş, yıllarca üretim hayatlarını sürdürmüş ve müziğin farklı evrelerini gözlemleyip ilklere tanık olmuş insanlardır. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz İlham Gencer sadece müzikal üretimleriyle değil aynı zamanda müzikal tarihimizin canlı bir arşivi niteliği taşımasıyla da camia açısından son derece önemli bir kayıp olmuştur.
Bir asır öncesinde henüz çocuk yaşlarda piyanonun başına oturmasıyla müzikal kariyeri başlamış olan İlham Gencer kariyeri boyunca birçok üretime adını yazdırdığı gibi birçok ismin de müzikal bağlamda sahneye çıkışında etkin rol oynamıştır. Eartha Kitt, Ayten Alpman, Tülay German, Emel Sayın, Metin Ersoy, Hayati Kafe, Ajda Pekkan dahil birçok isim onunla uzun süre çalışmış, müzikal olarak onunla bağ kurmuşlardır.
1930’lu yıllarda müziğe başlamış ve Saray Sineması’nda konser vermiş, 1940’lı yıllarda ilk müzikal topluluklarıyla üretimlerini gerçekleştirmiş, 1950’li yıllarda Eartha Kitt’in hayatını değiştirecek Türkiye yıllarında onunla sahne almış, 1960’lı yıllarda da İstanbul Şişli’de kendisine ait olan Çatı Kulübü açmıştır. O yıllarda Los Çatikos adıyla kurduğu topluluğunda Sabahattin Tosun, Mehmet Tosun, Orhan Avşar ve Ajda Pekkan gibi isimlerle çalışmıştır. Müzikal anlamda çoksesli müzikal üretimlerin temelleri atılırken İlham Gencer başlangıçtan sonrasına her an müziğin içindedir.
1960’lı yıllar İlham Gencer için sadece sahne alanında değil müzikal üretim alanında da son derece önemli yıllardır. O yıllarda Türkiye’ye konser vermeye gelen Bob Azzam'ın o yıl dünyada meşhur ettiği “C'est écrit dans le Ciel” adlı şarkıyı Fecri Ebcioğlu'nun yazdığı sözlerle “Bak Bir Varmış Bir Yokmuş” adıyla seslendirmesiyle Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği tabiri duyulmaya ve bu alanda üretimlerin başlamasına öncülük etmiş isimlerden biriydi. Devam eden süreçte artık şarkılara Türkçe sözler yazılıyor böylelikle de aranjman kültürü doğuyordu. İlham Gencer bu ekolün ilk temsilci isimlerindendi.
Yıllar geçti temsilcisi olduğu müzik kendini geliştirdi, filizlerden dev bir ağaca ulaştığı yıllarda İlham Gencer de tecrübesi ile zamana meydan okuyarak sahnelerde yer almaya devam etti. Müzik ile teknoloji arasındaki bağ arttıkça da dinleyici daha hızlı tüketilecek çalışmalara ve sürekli yeni üretimlere yöneldiği süreçte o kendi çizgisini ve temsil ettiği ekolü sürekli muhafaza ederek gelecek kuşaklara bir iz bırakma, onlara geçmişi aktarabilme telaşı içindeydi.
Son dönemde Pera Palas'ta Gece Yarısı dizisi ile yeniden gündeme gelen Pera Palas’ta son yıllarında sahne almayı sürdüren ve bir asra yakın süreçte piyanonun başında üretmeye devam eden İlham Gencer sadece müzik tarihimizin değil başlı başına Cumhuriyet yıllarının canlı bir tanığı olarak aramızdan ayrıldı. Onun kaybı yaşayan bir kütüphanesini, arşivini yitiren müzik dünyası için son derece büyüktür.
Her veda içinde belirli oranda burukluk bırakır. Belki de İlham Gencer yeni kuşaklara biraz daha ulaşabilmiş olsa kaybımızın ne denli büyük olduğu daha net anlaşılabilirdi. Burada hem kendisinin yaşı hem de günümüz müziğinde sürekli ve hızlı üretim içinde her konunun hızlıca tüketilmiş olmasından kaynaklıdır ki birçok insanın odağı onun tarihsel varlığını ihmal etmesine yol açtı. Keşke onu kaybetmeden evvel teferruatlı bir görüntü destekli söyleşiyle geçmişten günümüze müzikal tarihle ilgili bir kayıt alınmış olsaydı. Bunun herkes adına büyük bir eksiklik olduğunu düşünüyorum.
Müzik aleminde bir yıldız daha sakin, parıltılı biraz da buruk bir şekilde kayıp bizlere veda etti.
Müziğe, Çatı’ya ve İlham Gencer’e…
İnsan yaşamı boyunca sayısız müzik sayısız melodiye kulak verir. Kimimiz belirli bir tarza, kimimiz belirli dönemlere, kimimiz de belirli müzisyenlere eğilim göstererek müzikal beğenimizi ifade ederiz. Tüm bunların ötesinde bazı isimler birçok döneme tanık olmuş, yıllarca üretim hayatlarını sürdürmüş ve müziğin farklı evrelerini gözlemleyip ilklere tanık olmuş insanlardır. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz İlham Gencer sadece müzikal üretimleriyle değil aynı zamanda müzikal tarihimizin canlı bir arşivi niteliği taşımasıyla da camia açısından son derece önemli bir kayıp olmuştur.
Bir asır öncesinde henüz çocuk yaşlarda piyanonun başına oturmasıyla müzikal kariyeri başlamış olan İlham Gencer kariyeri boyunca birçok üretime adını yazdırdığı gibi birçok ismin de müzikal bağlamda sahneye çıkışında etkin rol oynamıştır. Eartha Kitt, Ayten Alpman, Tülay German, Emel Sayın, Metin Ersoy, Hayati Kafe, Ajda Pekkan dahil birçok isim onunla uzun süre çalışmış, müzikal olarak onunla bağ kurmuşlardır.
1930’lu yıllarda müziğe başlamış ve Saray Sineması’nda konser vermiş, 1940’lı yıllarda ilk müzikal topluluklarıyla üretimlerini gerçekleştirmiş, 1950’li yıllarda Eartha Kitt’in hayatını değiştirecek Türkiye yıllarında onunla sahne almış, 1960’lı yıllarda da İstanbul Şişli’de kendisine ait olan Çatı Kulübü açmıştır. O yıllarda Los Çatikos adıyla kurduğu topluluğunda Sabahattin Tosun, Mehmet Tosun, Orhan Avşar ve Ajda Pekkan gibi isimlerle çalışmıştır. Müzikal anlamda çoksesli müzikal üretimlerin temelleri atılırken İlham Gencer başlangıçtan sonrasına her an müziğin içindedir.
1960’lı yıllar İlham Gencer için sadece sahne alanında değil müzikal üretim alanında da son derece önemli yıllardır. O yıllarda Türkiye’ye konser vermeye gelen Bob Azzam'ın o yıl dünyada meşhur ettiği “C'est écrit dans le Ciel” adlı şarkıyı Fecri Ebcioğlu'nun yazdığı sözlerle “Bak Bir Varmış Bir Yokmuş” adıyla seslendirmesiyle Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği tabiri duyulmaya ve bu alanda üretimlerin başlamasına öncülük etmiş isimlerden biriydi. Devam eden süreçte artık şarkılara Türkçe sözler yazılıyor böylelikle de aranjman kültürü doğuyordu. İlham Gencer bu ekolün ilk temsilci isimlerindendi.
Yıllar geçti temsilcisi olduğu müzik kendini geliştirdi, filizlerden dev bir ağaca ulaştığı yıllarda İlham Gencer de tecrübesi ile zamana meydan okuyarak sahnelerde yer almaya devam etti. Müzik ile teknoloji arasındaki bağ arttıkça da dinleyici daha hızlı tüketilecek çalışmalara ve sürekli yeni üretimlere yöneldiği süreçte o kendi çizgisini ve temsil ettiği ekolü sürekli muhafaza ederek gelecek kuşaklara bir iz bırakma, onlara geçmişi aktarabilme telaşı içindeydi.
Son dönemde Pera Palas'ta Gece Yarısı dizisi ile yeniden gündeme gelen Pera Palas’ta son yıllarında sahne almayı sürdüren ve bir asra yakın süreçte piyanonun başında üretmeye devam eden İlham Gencer sadece müzik tarihimizin değil başlı başına Cumhuriyet yıllarının canlı bir tanığı olarak aramızdan ayrıldı. Onun kaybı yaşayan bir kütüphanesini, arşivini yitiren müzik dünyası için son derece büyüktür.
Her veda içinde belirli oranda burukluk bırakır. Belki de İlham Gencer yeni kuşaklara biraz daha ulaşabilmiş olsa kaybımızın ne denli büyük olduğu daha net anlaşılabilirdi. Burada hem kendisinin yaşı hem de günümüz müziğinde sürekli ve hızlı üretim içinde her konunun hızlıca tüketilmiş olmasından kaynaklıdır ki birçok insanın odağı onun tarihsel varlığını ihmal etmesine yol açtı. Keşke onu kaybetmeden evvel teferruatlı bir görüntü destekli söyleşiyle geçmişten günümüze müzikal tarihle ilgili bir kayıt alınmış olsaydı. Bunun herkes adına büyük bir eksiklik olduğunu düşünüyorum.
Müzik aleminde bir yıldız daha sakin, parıltılı biraz da buruk bir şekilde kayıp bizlere veda etti.
Müziğe, Çatı’ya ve İlham Gencer’e…