hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Uğur Hakan Hacıoğlu Uğur Hakan Hacıoğlu

    Anne Marie David: Türkiye’de çok güzel günler yaşadım

    06.05.2021 Perşembe | 13:22Son Güncelleme:

    “Tu Te Reconnaitras” şarkısıyla 1973 yılında Eurovision’da birinciliği kazanan Anne Marie David kısa sürede ülkemizde ilgi görmeye başlamıştı. 1974 yılında Tokyo’da iken Türkiye ile ilk bağlantılarını kurmuş ardından da Mayıs 1974’te ilk kez Türkiye’ye gelmişti. Şarkılarını Türkçe sözlerle yeniden yorumlayanlar furyasının o yıllardaki en önemli temsilcilerinden biri oldu. Konserler, albüm kayıtları ve Türkiye ile yıllar içerisinde defalarca kurulan temaslar… Salgın süreciyle mücadelenin yoğunlaştığı günümüz şartlarında Anne Marie David, Türkiye’de yıllarını ve hakkında merak edilen soruları bizler için yanıtladı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    1973 Eurovision şarkı yarışmasıyla birlikte hayatınız değişti. Yarışmaya hazırlanırken gerçekçi olarak baktığınızda birinci olabileceğinizi düşünüyor muydunuz?

    Anne Marie David: Bence bir insan bir mücadele içerisine giriyorsa mutlaka kendi içinde bir inancı olmalı. Aksi halde girmesinin bir anlamı yok. Sonuçta bu bir yarışma… Bir konser ya da festival değil. Zaferi elde etmek istiyorsanız bu uzun ve zorlu bir yoldur. Mücadeleden kaçmamak gerekir.

    Benim içinde bulunduğum durumda ben Fransa doğumlu olsam da Lüksemburg’u temsil ettim. Başarısızlığı baştan kabullenmiş olsam ya da mücadele etmeyecek olsam bu sorumlulukla asla yüzleşemezdim. Lüksemburg’da bana güvenen ve konuştuğumda benden başarı bekleyen insanlar vardı. Şarkım da bu sebeple seçildi. Başarıyı arıyorsak kendimize güvenmeli ve mücadele etmeliyiz.

    Birincilik size neler kazandırdı? 1979’da tekrardan yarışmaya girme sebebiniz nedir?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    A.M.D.: 1973’teki zaferimden altı yıl sonra 1979 senesinde Fransa’yı temsil etme hakkını elde ettim. Bu benim için oldukça önemliydi. Kendi ülkemi temsil edecektim. Bir kere Eurovision’u kazanmak demek çıtayı belli bir noktaya çıkarmaktır. Yani 1979’da tekrardan yarıştığımda ilk günkü motivasyonla sahneye çıktım. Ama o yıl üçüncü oldum.

    Eurovision’un ardından Tokyo Müzik Festivali’ne katıldınız. O yıllarda Japonya’daki müzikal durumu gözlemlediğinizde nasıl bir sonuçla karşılaştınız? Festival sizin için nasıl geçti?

    A.M.D.: Her yarışma yahut festival benim için yeni bir meydan okumadır. Tokyo Müzik Festivali benim için önemli bir deneyim oldu. Tanrı’ya her zaman teşekkür ediyorum. Tokyo’da olduğum süreçte festivalde Türkiye’yi temsil eden Şenay ve Şerif Yüzbaşıoğlu ile tanıştım. Bana Türkiye’de çok iyi tanındığımı söylediler. Ülkenize gelmem konusunda beni ikna ettiler. Onlara telefon numaramı verdim ve birkaç hafta sonra çok değerli bir arkadaşım olan Erkan Özerman benimle iletişime geçti ve Türkiye’ye gelmeme yardımcı oldu.

    “Tu Te Reconnaitras” şarkınız o yıllarda çok ilgi gördü. Birçok dilde de şarkıyı yorumladınız. Türkiye’de şarkınızın ilgi görmesini nasıl yorumlarsınız?

    A.M.D.: Beni çok mutlu etmişti. Şarkımın Türkiye’de ilgi görmesi beni çok gururlandırmıştır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Türkiye ile yollarınızın kesişmesinden bahsedelim. 1974 yılının Mayıs ayında Türkiye’ye geldiniz. Türkiye ile ilgili izlenimleriz nasıldı?

    A.M.D.: Dürüst olmak gerekirse ülkenize gelmeden önce hiçbir izlenimim yoktu. Ama ülkeyi, geçmişinin zenginliğini, güzelliğini ve Türk insanını keşfettiğimde hepsine aşık oldum.

    Dönemin önemli dergilerinden biri olan Hey’in düzenlediği Hey Müzik Festivali 74’e katıldınız. Festivali nasıl değerlendirirsiniz?

    A.M.D: Bu kadar büyük bir şovun içerisinde yer almak benim için büyük bir fırsattı. Konserlerin çoğu büyük stadyumlarda yapıldı. Bu benim için oldukça yeni bir deneyim olmuştu. Avrupa’da bu deneyimi yaşamamıştım. Birlikte çaldığım, çalıştığım sanatçılar çok iyi niyetli ve yetenekli insanlardı. Birlikte çok güzel vakit geçirdik. 

    Aralık 1974’te Türkçe plak yapacağınız basında duyurulmaya başladı. Süreç nasıl gelişti? Türkçe plak konusunda kimden teklif aldınız?

    A.M.D.: Erkan Özerman o dönem bana çok yardımcı oldu. Türkiye’nin benim için güzel bir fırsat olabileceğini, burada geniş kitlelere ulaşabileceğimi söyledi. Yabancı dil öğrenme konusunda hevesli olduğumu da biliyordu. Bu yüzden Türkiye’de albüm çalışmaları yapmaya karar verdik. Daha önce okuduğum şarkıların sözleri Türkçe düzenlendi. Ardından da kayıtlara başladık.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kariyerinizde birçok dilde plak çalışmanız oldu. Bu durumun bir sanatçı için ne gibi zorlukları oluyor?

    A.M.D.: Aslında benim için bir zorluğu olmadı. Çok meraklı, insanlarla konuşmayı seven bir yapıya sahibim. Benim gibi bir insan için yeni diller öğrenmekten daha güzel ne olabilir ki… Üstelik Türkiye’de üç yıl yaşadım.

    Bana göre dil bir müziktir. Dilin müziğini yakalamak çok önemlidir. Bunu başardığınızda gerisi oldukça kolaydır. Elbette şarkı söylerken söylediklerinizin ne anlam ifade ettiğini anlamak için çevirisine ihtiyaç duyarsınız. Aşama aşama ilerleyerek bu şekilde dil öğrenmeye hep gayret ettim. Şarkılar da bana hep yardımcı oldu. Okulumda İngilizce ve İtalyanca okudum. İspanyolca öğrenmek zor değildi. Almanca, Japonca ve İbranice beni zorladı. Elbette başlangıçta Türkçe öğrenirken de biraz zorlanmıştım. Fakat tüm bunlar benim için çok güzel deneyimler oldu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Neşeli Gençleriz Biz / İnanma ve Hayat ve Ben / Sil Baştan Türkiye’de yayınlanan iki single çalışmanız. Mehmet Teoman ve Çiğdem Talu şarkı sözlerini yazdı, Şerif Yüzbaşıoğlu, Selçuk Başar ve İstanbul Gelişim Orkestrası performans ve kayıtta sizinle çalıştı. Kayıtlar sizin için nasıl geçmişti?

    A.M.D.: Hepsi harikaydı. Kayıtlar rüya gibiydi. Herkes bana çok yardımcı oldu.

    Aradan onca zaman geçti. Şöyle bir durup düşündüğünüzde Türkiye’de yaşadıklarınız sizin için ne anlam ifade ediyor?

    A.M.D.: Türkiye’de çok güzel günler yaşadım. Birçok anı biriktirdim. Çalıştığım her müzisyeni ve yeri hatırlıyorum. Anılarım hala taze. Sevdiğim müzisyen ve şarkıcılarla birlikte sahne aldım. Bunları unutmak mümkün değil.

    Kariyerinizi gelişim noktasındaki fırsatlar bakımından nasıl değerlendirirsiniz? Sizce albüm çıkarmak mı yoksa konser vermek mi? Hangisinin gelişiminize daha çok katkısı oldu?

    A.M.D.: İkisinin de katkısı olduğunu düşünüyorum. Dürüst olmak gerekirse hiçbir zaman güçlü bir albüm satıcısı olmadım. Benim için albümün hazırlık aşamasında önemli olan bana benzeyen, beni yansıtacak şarkılardan içime sinenlerle bir çalışma ortaya koymaktır. Benim kariyerim daha çok sahne kariyeri. Canlı performans en başından beri işimizin en sevdiğim kısmı. Küçük ya da büyük demeden kitle ayrımı yapmadan sahnede dinleyicilerin karşısında olup onlarla duygu alışverişinde bulunmayı her zaman önemsedim.

    Türkiye yıllarında başrolünde Müjdat Gezen’in yer aldığı Pembe Panter filminde Hayat ve Ben şarkısını söylediniz. Film projesinde yer almanız nasıl gerçekleşti?

    A.M.D.: Erkan Özerman beni Müjdat Gezen ile tanıştırdı. Kendisi de şarkılarımı sevdi ve sonrasında filmde oynamam için teklifte bulundu. Bu benim için önemli bir deneyim oldu.

    Onca yıl içerisinde çeşitli organizasyon, konser ve etkinlik için belli aralıklarla Türkiye’ye geldiniz. İlk geldiğiniz dönem ile son gelişiniz arasında duygusal anlamda bir değişiklik var mıydı?

    A.M.D.: Belirli aralıklar içerisinde Türkiye’ye geldim. Ben her zaman olduğun kişi olman gerektiğini savunuyorum. Her zaman yeniliğe açık olmalı insan. Çünkü yeni nesiller geliyor. Her gelişimde karşımda yeni bir kitle buluyordum. Ama önemli olan benim samimiyetimdi. Siz samimi olduğunuzda insanlar sizi takip eder, takdir eder. Samimi olmak dinleyicinin sizi sevmesini sağlar. Bu anlamda duygusal olarak hep samimi kalmaya gayret ettiğim için bir değişiklik görmedim.

    Gün geçtikçe değişen dünya ile birlikte müzik de bir değişim yaşıyor. Müzik artık eskisi gibi değil. Bu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

    A.M.D.: Kendimi geçmişi görmüş ve birçok deneyim yaşamış bir insan olarak şanslı görüyorum. Birçok değerli plak şirketiyle çalıştım. Günümüzde işler daha farklı. Daha çok tüketime dayalı bir durum söz konusu... Birçok insanın ünlü olduğunu görüyorsunuz ama neden ünlü olduklarının bile bir önemi olmuyor. Daha fazlası yok. Güçlü bir medya kampanyası ile ünlü olabilirsiniz. Ama bu sizin yetenekli olduğunuzu göstermez. Sadece ünlü olursunuz. Günümüzde her ünlü olan yetenekli değil. Geçmişle en büyük fark bu bence…

    Eurovision’u kazanmış bir sanatçısınız. Eurovision’un son yıllardaki durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

    A.M.D.: Eurovision artık değişti. İşin içindeki müzikal kısım yerini giderek gösteri kısmına bıraktı. Bu değişikliği kabul ederim fakat bence müzikal kısmı ve gösteri kısmı ayrı ayrı değerlendirilmeli. Litre ile kilo karıştırılmamalı. Ben müziği de gösteriyi de seviyorum. Fakat ayrı ayrı... 

    Son olarak okurlarımıza ne söylemek istersiniz?

    A.M.D.: Kalbimin derinliklerinden size sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Yıllar sonra bana gösterdiğiniz ilgi beni hayata daha da motive etti. Öncelikle size başarılar dilerim. Okurlarımıza da sonsuz teşekkürler, sağlık dolu günler diliyorum. Tanrı hepimizi korusun…