![desktop-gif](http://v6s.cnnturk.com/images/header/desktop17x17.gif)
![mobile-gif](http://v6s.cnnturk.com/images/header/mobile14x14.gif)
Tüm dünya, bu kritik görüşmeye kilitlendi ve ardından yaşanacakları tartışmaya başladı. Trump’ın, hem Putin hem de Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile görüşerek sorunu tek başına çözeceği izlenimi vermesi, Avrupa Birliği’ni (AB) devre dışı bıraktığı algısını yarattı. Zelenski’nin, “Bizim güvenlik garantimizi yalnızca ABD sağlayabilir” diyerek Avrupa’yı incitme pahasına yaptığı açıklama, geceye damgasını vuran detaylardan biri oldu.
Trump’ın, bir sonraki görüşmenin yüz yüze gerçekleşeceğini söylemesi ve Putin’in onu Moskova’ya davet etmesi, piyasalarda anında hareketlilik yarattı. Rusya, güne hem borsada sert bir yükseliş hem de ruble/dolar kurunda rublenin değer kazanmasıyla başladı.
Bu tabloyu Putin’in hanesine bir zafer olarak yazabilir miyiz? Bana göre, evet. Çünkü Rusya, duruşundan ve kararlılığından ödün vermeden bu süreci yönetti. Ukrayna ise 2022’de İstanbul’daki anlaşmayı imzalamış olsaydı, bugün harita kayıplarını, yıkılan şehirlerini ve ekonomisinde yaşadığı ağır darbeleri görmeyecekti. O gün atmadığı adımların bedelini bugün ağır bir şekilde ödüyor. Üstelik, müzakereyi yasaklayan kararı kendisi alıp, şimdi bu yasağı kaldıramaz duruma gelen Zelenski’nin sürekli “Müzakere yapalım” çağrısı yapması, bu süreci Putin’in hanesine bir başka başarı olarak ekliyor.
Bu söylediklerimi aslında, Liberal Demokrat Parti Lideri ve Rusya Devlet Duması Uluslararası İlişkiler Komitesi Başkanı Leonid Slutskiy, “Putin ile Trump arasında gerçekleşen telefon görüşmesi, Batı’nın Rusya’ya yönelik uyguladığı blokajı kırdı” diyerek, bu sürecin Rusya’nın hanesine yazılacak bir başarı olduğunu açıkça ifade etti.
Bundan Sonra Ne Olur?
Rusya, bugüne kadar Trump’ın çözüm için önerdiği yol haritasını bilmiyordu. Bu nedenle, yorum yapmaktan kaçınarak temkinli bir tavır sergiliyordu. Ancak askeri planlarını bir kenara bırakmadan, süreci titizlikle analiz etmeye devam ediyor. Zaten ilk günden beri, Trump’ın “Bir günde çözerim” dediği bu sorunun son derece karmaşık olduğunu belirtiyor ve adımlarını buna göre atıyordu.
Rusya, geçici hiçbir seçeneğe sıcak bakmıyor. Çatışmanın dondurulması veya ara verilmesinin yalnızca karşı tarafın güç toplamasını sağlayacağına inanıyor. Ayrıca, Almanya eski Başbakanı Angela Merkel’in “Minsk Anlaşmalarını zaman kazanmak için kullandık” sözlerini unutmadan hareket ediyor.
Rusya’nın önceliği; çatışmanın temel sebeplerini ortadan kaldıracak, hem Ukrayna’nın hem de Rusya’nın uzun vadeli güvenlik garantilerini sağlayacak koşullarla müzakereleri yürütmek. Özellikle, Ukrayna’nın NATO’ya katılmaması ve tarafsız (nötr) bir ülke statüsüne geçmesi Rusya’nın müzakere masasındaki vazgeçilmez şartları arasında yer alıyor.
Son günlerde gündeme gelen toprak takası söylemlerine ise Rusya’dan çok sert tepki geldi. Bu tür önerilerin dillendirilmesine bile tahammül edemediğini, her platformda açıkça ifade etti.
Bu süreçte, Rusya ekonomik ve askeri kayıplar yaşadı. Ancak Putin’in yıllardır dile getirdiği “Dünya tek kutuplu yönetilemez” söylemi, hem sahada hem de masada görünür hale geldi gibi...
Tüm dünya, bu kritik görüşmeye kilitlendi ve ardından yaşanacakları tartışmaya başladı. Trump’ın, hem Putin hem de Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile görüşerek sorunu tek başına çözeceği izlenimi vermesi, Avrupa Birliği’ni (AB) devre dışı bıraktığı algısını yarattı. Zelenski’nin, “Bizim güvenlik garantimizi yalnızca ABD sağlayabilir” diyerek Avrupa’yı incitme pahasına yaptığı açıklama, geceye damgasını vuran detaylardan biri oldu.
Trump’ın, bir sonraki görüşmenin yüz yüze gerçekleşeceğini söylemesi ve Putin’in onu Moskova’ya davet etmesi, piyasalarda anında hareketlilik yarattı. Rusya, güne hem borsada sert bir yükseliş hem de ruble/dolar kurunda rublenin değer kazanmasıyla başladı.
Bu tabloyu Putin’in hanesine bir zafer olarak yazabilir miyiz? Bana göre, evet. Çünkü Rusya, duruşundan ve kararlılığından ödün vermeden bu süreci yönetti. Ukrayna ise 2022’de İstanbul’daki anlaşmayı imzalamış olsaydı, bugün harita kayıplarını, yıkılan şehirlerini ve ekonomisinde yaşadığı ağır darbeleri görmeyecekti. O gün atmadığı adımların bedelini bugün ağır bir şekilde ödüyor. Üstelik, müzakereyi yasaklayan kararı kendisi alıp, şimdi bu yasağı kaldıramaz duruma gelen Zelenski’nin sürekli “Müzakere yapalım” çağrısı yapması, bu süreci Putin’in hanesine bir başka başarı olarak ekliyor.
Bu söylediklerimi aslında, Liberal Demokrat Parti Lideri ve Rusya Devlet Duması Uluslararası İlişkiler Komitesi Başkanı Leonid Slutskiy, “Putin ile Trump arasında gerçekleşen telefon görüşmesi, Batı’nın Rusya’ya yönelik uyguladığı blokajı kırdı” diyerek, bu sürecin Rusya’nın hanesine yazılacak bir başarı olduğunu açıkça ifade etti.
Bundan Sonra Ne Olur?
Rusya, bugüne kadar Trump’ın çözüm için önerdiği yol haritasını bilmiyordu. Bu nedenle, yorum yapmaktan kaçınarak temkinli bir tavır sergiliyordu. Ancak askeri planlarını bir kenara bırakmadan, süreci titizlikle analiz etmeye devam ediyor. Zaten ilk günden beri, Trump’ın “Bir günde çözerim” dediği bu sorunun son derece karmaşık olduğunu belirtiyor ve adımlarını buna göre atıyordu.
Rusya, geçici hiçbir seçeneğe sıcak bakmıyor. Çatışmanın dondurulması veya ara verilmesinin yalnızca karşı tarafın güç toplamasını sağlayacağına inanıyor. Ayrıca, Almanya eski Başbakanı Angela Merkel’in “Minsk Anlaşmalarını zaman kazanmak için kullandık” sözlerini unutmadan hareket ediyor.
Rusya’nın önceliği; çatışmanın temel sebeplerini ortadan kaldıracak, hem Ukrayna’nın hem de Rusya’nın uzun vadeli güvenlik garantilerini sağlayacak koşullarla müzakereleri yürütmek. Özellikle, Ukrayna’nın NATO’ya katılmaması ve tarafsız (nötr) bir ülke statüsüne geçmesi Rusya’nın müzakere masasındaki vazgeçilmez şartları arasında yer alıyor.
Son günlerde gündeme gelen toprak takası söylemlerine ise Rusya’dan çok sert tepki geldi. Bu tür önerilerin dillendirilmesine bile tahammül edemediğini, her platformda açıkça ifade etti.
Bu süreçte, Rusya ekonomik ve askeri kayıplar yaşadı. Ancak Putin’in yıllardır dile getirdiği “Dünya tek kutuplu yönetilemez” söylemi, hem sahada hem de masada görünür hale geldi gibi...