

Ama ülkemizde Yeşilçam bir markadır. Yerli sinemanın efsane mekanıdır. Yeşilçam demek Türk sineması demektir
Senelerdir hele diziler piyasaya egemen olduğundan beri Yeşilçam sanki kaderine terk edilmişti. O dar sokakta ki film şirketleri teker teker yok olmuştu. Yeni modern film sirketleri ise İstanbul’un devasa gökdelenlerine yerleşmişti.
Koronavirüs ile beraber gelen ev halleri ve radikal kısıtlamalarlarla Yeşilçam birden hortladı adeta. 65 yaş üstü olanlar unutulmaya yüz tutmuş Yeşilçam sokağını hasretle anımsadılar. O devirde çekilen nostaljik filmler değer kazandı. Yönetmen yerine rejisör yazılan, oyuncuların unvanının aktris, aktör olarak tanımlayan jön kelimesinin hala geçerli sayıldığı dönemlerin yapıtları tekrar moda oldu. 60 lı, 70 li 80 li yılların unutulmaz filmleri şimdi ekranları peş peşe kaplıyor.
Gençliğimde yazları İstanbul’e büyük dayımın evine geldiğimde Erenköy’de üç sokak ötede bir köşk vardı. Hemen hemen her gün burada film çevrilirdi. Doğal bir plato idi o bahçesi. Arkadaşlarla karşı kaldırımda durur çekimleri uzaktan izlerdik. Hülya Koçyiğit’i, Türkan Şoray’ı, Ediz Hun’u, Cüneyt Arkın’ı ilk kez orada görmüştüm birkaç kez de tren istasyonunun yanında ki yazlık sinemaya gitmiştim. O kadar.
Koronavirus salgını nedeniyle kısıtlamalar zorunluluğuyla eve kapanınca Yeşilçam’ı yani yerli sinemayı keşfettim diyebilirim.
Oysa yerli filmleri sadece festivallerde seyredebiliyordum. Son yıllar Roma’da yönetmen Ferzan Özpetek ve Büyükleçiliğimizin girişimleriyle Türk filmleri Festivali düzenleniyordu. Örneğin Hülya Koçyiğit’i Venedik Film Festivaline onur konuğu olarak geldiğinde tanımıştım.
Bugüne kadar bir Kemal Sunal filmi izlememiştim. Oğlu sevgili Ali Sunal ile Antalya Film Festivaline davetli olarak gittiğimde tanışıp rahmetli babasının rol aldığı bir filmi seyretmediğimi itiraf etmiştim utanarak. Şimdi Kemal Sunal’ın kaçırdığım bir filmi olursa bir kaç gün sonra başka bir kanalda izleyebiliyorum. Ekranlarda tam bir yerli film enflasyonu var. Babacan Hulusi Kentmen, kötü adam Erol Taş, Hayati Hamzaoğlu gibi karakter oyuncularını bir bir ekranlarda tanıdım.
Salgın sayesinde Yeşilçam evimize girdi. Ama şu soruyu sormadan edemiyorum. Acaba bu Yeşilçam emektarlarına veya ailelerine telif hakkı ödeniyormu?
Ama ülkemizde Yeşilçam bir markadır. Yerli sinemanın efsane mekanıdır. Yeşilçam demek Türk sineması demektir
Senelerdir hele diziler piyasaya egemen olduğundan beri Yeşilçam sanki kaderine terk edilmişti. O dar sokakta ki film şirketleri teker teker yok olmuştu. Yeni modern film sirketleri ise İstanbul’un devasa gökdelenlerine yerleşmişti.
Koronavirüs ile beraber gelen ev halleri ve radikal kısıtlamalarlarla Yeşilçam birden hortladı adeta. 65 yaş üstü olanlar unutulmaya yüz tutmuş Yeşilçam sokağını hasretle anımsadılar. O devirde çekilen nostaljik filmler değer kazandı. Yönetmen yerine rejisör yazılan, oyuncuların unvanının aktris, aktör olarak tanımlayan jön kelimesinin hala geçerli sayıldığı dönemlerin yapıtları tekrar moda oldu. 60 lı, 70 li 80 li yılların unutulmaz filmleri şimdi ekranları peş peşe kaplıyor.
Gençliğimde yazları İstanbul’e büyük dayımın evine geldiğimde Erenköy’de üç sokak ötede bir köşk vardı. Hemen hemen her gün burada film çevrilirdi. Doğal bir plato idi o bahçesi. Arkadaşlarla karşı kaldırımda durur çekimleri uzaktan izlerdik. Hülya Koçyiğit’i, Türkan Şoray’ı, Ediz Hun’u, Cüneyt Arkın’ı ilk kez orada görmüştüm birkaç kez de tren istasyonunun yanında ki yazlık sinemaya gitmiştim. O kadar.
Koronavirus salgını nedeniyle kısıtlamalar zorunluluğuyla eve kapanınca Yeşilçam’ı yani yerli sinemayı keşfettim diyebilirim.
Oysa yerli filmleri sadece festivallerde seyredebiliyordum. Son yıllar Roma’da yönetmen Ferzan Özpetek ve Büyükleçiliğimizin girişimleriyle Türk filmleri Festivali düzenleniyordu. Örneğin Hülya Koçyiğit’i Venedik Film Festivaline onur konuğu olarak geldiğinde tanımıştım.
Bugüne kadar bir Kemal Sunal filmi izlememiştim. Oğlu sevgili Ali Sunal ile Antalya Film Festivaline davetli olarak gittiğimde tanışıp rahmetli babasının rol aldığı bir filmi seyretmediğimi itiraf etmiştim utanarak. Şimdi Kemal Sunal’ın kaçırdığım bir filmi olursa bir kaç gün sonra başka bir kanalda izleyebiliyorum. Ekranlarda tam bir yerli film enflasyonu var. Babacan Hulusi Kentmen, kötü adam Erol Taş, Hayati Hamzaoğlu gibi karakter oyuncularını bir bir ekranlarda tanıdım.
Salgın sayesinde Yeşilçam evimize girdi. Ama şu soruyu sormadan edemiyorum. Acaba bu Yeşilçam emektarlarına veya ailelerine telif hakkı ödeniyormu?