Kıt ve Sınırlı Kaynaklar ile kaim dünyamızda, artan nüfus, herhalde yeni problem ve açılımlara işaret ediyor; daha yetkin ve özenli anlayış ile uygulamalara olan gereksinimleri arttırıyor. Üstelik, bu dinamiklerin mutlaka KÜRESEL ölçek ve katılım ile taçlandırılması gerekliliği, asla gözden ve gönülden uzak tutulmaması bir genel kabul olarak öne çıkıyor. Nitekim, sadece bazı ülke/sektör/birey katılım ve gayretleriyle, mesela, “küresel ısınma“; “açlık” ve “göç hareketleri-sığınmacılık” gibi sorunların üstesinden gelebilmek; “kalıcı ve üzerinde mutabık kalınmış çözümleri” yaşama geçirmek mümkün görülmüyor. Bu noktada, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Kavramı temelinde sisteme bağlanmış; kurumlar üzerinden yürütülen (kurumsallaştırılmış) ve kavrayıcı(küresel) yaklaşımlar ile formüle edilen; kısacası, üzerinde mutabakat sağlanmış kucaklayıcı yaklaşımlar kritik önem kazanıyor.
Kısa vadeli çözümler ve “gemisini kurtaran kaptan!” sığ anlayışının; nüfusun artan ihtiyaç ve talepleri ile gelecekteki belirsizlikler karşısında, sürdürülebilirlik portresine yabancı kalacağını anlamalıyız. Çözümün bir yolu; Sürdürülebilirlik Modeli temelinde, örneğin, WTO ( Dünya Ticaret Örgütü ) benzeri geniş katılımlı-uluslararası kurumsal yapıları güçlendirmekten ibarettir.
1995 yılındaki kuruluşundan bu yana WTO, küresel ticaret-ekonominin gelişim süreci(toplam ticarette iki mislinden fazla artış) ile adeta özdeşleşmiştir. Ticaretin küresel planda serbestleştirilmesi ve hızlı gelişimine destek sağlanması bakımından genel çerçeveler oluşturulmuş; gümrük oranlarında önemli indirimler sağlanmış; ortaya çıkan anlaşmazlıkların çözümünde etkin tahkim mekanizmaları, WTO eli ile inşa edilmiştir. Balıkçılık’ tan, Tarımsal Destekler’ e; Aşıda Adalet’ ten, Gıda Güvenliği’ ne kadar, tamamı “ çok taraflı “ kritik konulara vaziyet eden; onlarla uğraşan üst yapıdan bahsediyoruz. Geçen sene başkanlığına, Nijerya’dan Okonja-Iwela’ nın atandığı ve yüzaltmışdört ülkenin üye olduğu köklü kurumun, pandemi süreci ile daha kötüleşen bir “sıkıntılı süreç” içinde olduğu bilinen bir gerçek ve aslında bu noktada, pek çok uluslararası kuruluş ile ortak sıkıntıları paylaştığı görülüyor. Esasen, öteden beri varolan hakimiyet mücadelelerinin; inisiyatifi ele geçirme arzularının, Başkan Trump ile daha keskin bir platforma taşındığını unutmak mümkün değildir. Üzerinde uzun müddet çalışılmış Trans-Pasifik Serbest Ticaret ve Yatırım Anlaşması’ nın adeta çöpe atılması; Uluslararası Tahkim Mekanizması’ nın kilitlenmesi gibi “sekter duruşlar” hatırlarda tazeliğini korumaktadır.
Küreselleşme karşıtı duruş ile yönelişlerin, pandemi süreci ile tetiklenmiş daha kestirmeci ve ben-merkezci versiyonları ile bulaşık bir konjonktür yaşandığına şüphe yoktur. İşte, tam da bu sebeplerle, “karşılıklı müzakere ve istişare yolu ile ortak formüllerin oluşturulması” işine öncelik verilmeli; WTO benzeri “ önceden tesis edilmiş mekanizmalar “ güçlendirilmeli ve desteklenmelidir. İhtiyaç duyulan değişiklik ve revizyonların yerine getirilmesi işi de, bu arada, asla görmezden gelinmemelidir. Kaldı ki; sadece ABD ve AB değil, ve fakat, Çin ve Hindistan’ ın bunaltıcı etkileri ile manipülatif operasyonlarını karşılama-dengeleme bakımından aranan “sürdürülebilir çözümler” in ortaya çıkacağı başka bir platform mevcut değildir. Kalabalıklaşan dünyamızda, Ticaret’ te olduğu üzere, her kulvarda, ortak Sürdürülebilir Çözümler, ancak kurumsal yaklaşımlar ve Kurum’lar bünyesinde; sinerjik (birliktelikten doğan güç) bir anlayışla ortaya konulacaktır.
Kıt ve Sınırlı Kaynaklar ile kaim dünyamızda, artan nüfus, herhalde yeni problem ve açılımlara işaret ediyor; daha yetkin ve özenli anlayış ile uygulamalara olan gereksinimleri arttırıyor. Üstelik, bu dinamiklerin mutlaka KÜRESEL ölçek ve katılım ile taçlandırılması gerekliliği, asla gözden ve gönülden uzak tutulmaması bir genel kabul olarak öne çıkıyor. Nitekim, sadece bazı ülke/sektör/birey katılım ve gayretleriyle, mesela, “küresel ısınma“; “açlık” ve “göç hareketleri-sığınmacılık” gibi sorunların üstesinden gelebilmek; “kalıcı ve üzerinde mutabık kalınmış çözümleri” yaşama geçirmek mümkün görülmüyor. Bu noktada, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Kavramı temelinde sisteme bağlanmış; kurumlar üzerinden yürütülen (kurumsallaştırılmış) ve kavrayıcı(küresel) yaklaşımlar ile formüle edilen; kısacası, üzerinde mutabakat sağlanmış kucaklayıcı yaklaşımlar kritik önem kazanıyor.
Kısa vadeli çözümler ve “gemisini kurtaran kaptan!” sığ anlayışının; nüfusun artan ihtiyaç ve talepleri ile gelecekteki belirsizlikler karşısında, sürdürülebilirlik portresine yabancı kalacağını anlamalıyız. Çözümün bir yolu; Sürdürülebilirlik Modeli temelinde, örneğin, WTO ( Dünya Ticaret Örgütü ) benzeri geniş katılımlı-uluslararası kurumsal yapıları güçlendirmekten ibarettir.
1995 yılındaki kuruluşundan bu yana WTO, küresel ticaret-ekonominin gelişim süreci(toplam ticarette iki mislinden fazla artış) ile adeta özdeşleşmiştir. Ticaretin küresel planda serbestleştirilmesi ve hızlı gelişimine destek sağlanması bakımından genel çerçeveler oluşturulmuş; gümrük oranlarında önemli indirimler sağlanmış; ortaya çıkan anlaşmazlıkların çözümünde etkin tahkim mekanizmaları, WTO eli ile inşa edilmiştir. Balıkçılık’ tan, Tarımsal Destekler’ e; Aşıda Adalet’ ten, Gıda Güvenliği’ ne kadar, tamamı “ çok taraflı “ kritik konulara vaziyet eden; onlarla uğraşan üst yapıdan bahsediyoruz. Geçen sene başkanlığına, Nijerya’dan Okonja-Iwela’ nın atandığı ve yüzaltmışdört ülkenin üye olduğu köklü kurumun, pandemi süreci ile daha kötüleşen bir “sıkıntılı süreç” içinde olduğu bilinen bir gerçek ve aslında bu noktada, pek çok uluslararası kuruluş ile ortak sıkıntıları paylaştığı görülüyor. Esasen, öteden beri varolan hakimiyet mücadelelerinin; inisiyatifi ele geçirme arzularının, Başkan Trump ile daha keskin bir platforma taşındığını unutmak mümkün değildir. Üzerinde uzun müddet çalışılmış Trans-Pasifik Serbest Ticaret ve Yatırım Anlaşması’ nın adeta çöpe atılması; Uluslararası Tahkim Mekanizması’ nın kilitlenmesi gibi “sekter duruşlar” hatırlarda tazeliğini korumaktadır.
Küreselleşme karşıtı duruş ile yönelişlerin, pandemi süreci ile tetiklenmiş daha kestirmeci ve ben-merkezci versiyonları ile bulaşık bir konjonktür yaşandığına şüphe yoktur. İşte, tam da bu sebeplerle, “karşılıklı müzakere ve istişare yolu ile ortak formüllerin oluşturulması” işine öncelik verilmeli; WTO benzeri “ önceden tesis edilmiş mekanizmalar “ güçlendirilmeli ve desteklenmelidir. İhtiyaç duyulan değişiklik ve revizyonların yerine getirilmesi işi de, bu arada, asla görmezden gelinmemelidir. Kaldı ki; sadece ABD ve AB değil, ve fakat, Çin ve Hindistan’ ın bunaltıcı etkileri ile manipülatif operasyonlarını karşılama-dengeleme bakımından aranan “sürdürülebilir çözümler” in ortaya çıkacağı başka bir platform mevcut değildir. Kalabalıklaşan dünyamızda, Ticaret’ te olduğu üzere, her kulvarda, ortak Sürdürülebilir Çözümler, ancak kurumsal yaklaşımlar ve Kurum’lar bünyesinde; sinerjik (birliktelikten doğan güç) bir anlayışla ortaya konulacaktır.