Haftanın ilk yarısında izlenen en önemli gelişme ise bir “kurumsallaşmış” araştırmayı; İstanbul Sanayi Odası “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” başlıklı çalışma bulgularının güncel bulgularına işaret ediyor:
İSO tarafından tam ellialtı yıldır sürdürülen kıymetli araştırma, 1968 yılında “en büyük 100 sanayi kuruluşu” çalışma ile başlatılmış ve yıllar içerisinde “ikinci 500” versiyonunun devreye alınması ile ülkemiz sanayiinin en kapsamlı görünüm analizini; gelişimci bir perspektif zenginliği ile ortaya koyma başarısını sürdürmüştür. Kapsam ve süreklilik bakımından sadece ülke bazında değil ve fakat, küresel çapta tanınması gereken bir “bilgi hazinesi” niteliği teslim edilmelidir.
Geride bıraktığımız 2023 yılının; imalat kapasitemizi doğrudan vuran deprem felaketi; süregelen seçim ekonomisi ve daralan küresel ticaret hacmi başta olmak üzere force-majeure ( öngörülemeyen ve zorlayıcı) faktörlerin etkisi altında şekillendiğini öncelikle hatırlatmalıyız. İşte bu zor yıl/dönemde sanayimizin önde gelen kuruluşlarının, üretimden net satışlarını; %42.1 oranında arttırdıkları ilk bakışta görülmektedir. Ancak, bu büyüme oranı, önceki yılda kaydedilen %119 düzeyinin altında olup, enflasyondan arındırıldığında; %13.8’ lik bir reel gerileme tablosuna işaret etmektedir. İhracat performansında ise yaklaşık %3 oranında bir düşüşle sanayi ürünleri dışsatım katkı tutarının 95 milyar dolara gerilediği anlaşılmaktadır. Büyük resme bakıldığında, geçen sene gerçekleşen %4.5 manşetinin sadece 0.8’lik kısmının sanayi ve 1.6 düzeyinde payının imalat sektörü tarafından kaynaklandığını bir kez daha hatırlarsak; sürdürülebilir ve kalkınma ile hemhal edilmiş bir büyüme kompozisyonu yakalamak bakımından sanayi ve imalat pay ile katkılarının arttırılmasına gerek bulunduğu açıktır.
Geçen yıl 6.3 trilyon liralık bir satış hacmi üzerinden %40 civarında faaliyet kar artışı sağlayan İSO 500 kuruluşlarının, iş faaliyet karlılığına gelince, bu oranın anacak üçte biri düzeyinde artış sağladığı hesaplanmaktadır. Listede yer alan “kar elde eden kuruluş sayısı bakımından, bir önceki sene için 442 manşeti; 404’ e inmiştir. Finansman giderleri ölçütüne bakıldığında, elde edilen karın yarısından fazlasının finansman teminine ayrıldığı; sanayicinin elde ettiği karın yarısından fazlasını (%56) borç ödemelerine ayırdığı anlaşılmıştır. Finansman giderlerinin faaliyet karlarına oranı bakımından görülen dengesizlik halen sürmekte olup, sanayinin mali borç toplamının iki trilyonu aşarak, neredeyse satış cirosunun üçte birine ulaştığı izlenmektedir. Borçların vade bazında kırımına bakıldığında, toplamın yarısının; kısa vadeli borç kategorisinde yer aldığı görülmektedir. İş; “finansal kırılganlık ve yumuşak karın” noktasına geldiğinde, sanayimizin en büyükleri bakımından da tablonun iyileştirmeye muhtaç olduğu ifade edilebilir.
Geçen seneki araştırmada sayıları dokuz ile sınırlı kamu şirketlerinin, onüç adete yükseldiği; listede yer alan şirketlerin sektörel dağılımında gıda kulvarının 108 şirketle temsil edildiği görülüyor. Sanayide toplam satışların yaklaşık yedide birini teşkil eden gıda sektörünü, ana metaller ve makine imalat kulvarının takip ettiği anlaşılıyor. Temsil ağırlığı ve şirket sayısı bakımından en büyük gerileme oranının; tekstil kulvarında ortaya çıktığı ve bir sene zarfında 32 adet şirketten, 26 adete düşüldüğü ve toplam sanayi satışları içerisindeki payının %2’lere doğru irtifa kaybettiği hesaplanıyor. İstihdam yaratma bakımından sanayimizin beklenen katkı oranının çok altında kalmış olduğu da ayrıca not ediliyor. İSO 500 firmalarının tüm yıl boyunca sağladıkları istihdam artış oranının; %2’ lere dahi erişemediği kaydediliyor. Gene geçen sene itibarıyla kaydedilen “en düşük seviyeli AR-GE gerçekleştirme oranı” bakımından gelişme olmakla birlikte, sayının halen 265 adet ile sınırlı kaldığı gerçeği karşımızda durmaktadır. Yıllar boyu süren genel ve özellikli her türlü destek ile teşvik uygulamalarına rağmen ortada duran bu yetkinlik zaafı, her bakımdan sorgulanmaya muhtaçtır. Sanayimizin teknolojik yapısını ortaya koymak bakımından yaratılan katma değer bazında teknoloji seviyelerine bakılmalıdır. Yüksek teknolojili sanayiler grubunun yaratılan katma değer içindeki payı %10 mertebesine dahi ulaşamamıştır. Tüm ilerleme ve gelişmelere karşın, orta-yüksek ve yüksek teknolojili sanayilerin birlikte payının, şimdi en yüksek seviyeye çıktığı görülmekle beraber, bu düzey sadece üçte bir nispetindedir. Düşük ve orta-düşük teknolojili sektörlerin birlikte payı ise üçte iki oranı ile karşımızda durmaktadır. Üstelik, sanayinin son on yılda “üretim faaliyeti dışı gelirleri” üst üste dört yıllık düşüşten sonra yeniden %40’ların üstüne çıkmıştır! Güncel İSO 500 verilerine bakılırsa; sanayi alanında yapılacak daha çok iş; alınacak uzun mesafeler ve elbette, aşılacak çetin engeller bulunmaktadır.
Haftanın ilk yarısında izlenen en önemli gelişme ise bir “kurumsallaşmış” araştırmayı; İstanbul Sanayi Odası “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” başlıklı çalışma bulgularının güncel bulgularına işaret ediyor:
İSO tarafından tam ellialtı yıldır sürdürülen kıymetli araştırma, 1968 yılında “en büyük 100 sanayi kuruluşu” çalışma ile başlatılmış ve yıllar içerisinde “ikinci 500” versiyonunun devreye alınması ile ülkemiz sanayiinin en kapsamlı görünüm analizini; gelişimci bir perspektif zenginliği ile ortaya koyma başarısını sürdürmüştür. Kapsam ve süreklilik bakımından sadece ülke bazında değil ve fakat, küresel çapta tanınması gereken bir “bilgi hazinesi” niteliği teslim edilmelidir.
Geride bıraktığımız 2023 yılının; imalat kapasitemizi doğrudan vuran deprem felaketi; süregelen seçim ekonomisi ve daralan küresel ticaret hacmi başta olmak üzere force-majeure ( öngörülemeyen ve zorlayıcı) faktörlerin etkisi altında şekillendiğini öncelikle hatırlatmalıyız. İşte bu zor yıl/dönemde sanayimizin önde gelen kuruluşlarının, üretimden net satışlarını; %42.1 oranında arttırdıkları ilk bakışta görülmektedir. Ancak, bu büyüme oranı, önceki yılda kaydedilen %119 düzeyinin altında olup, enflasyondan arındırıldığında; %13.8’ lik bir reel gerileme tablosuna işaret etmektedir. İhracat performansında ise yaklaşık %3 oranında bir düşüşle sanayi ürünleri dışsatım katkı tutarının 95 milyar dolara gerilediği anlaşılmaktadır. Büyük resme bakıldığında, geçen sene gerçekleşen %4.5 manşetinin sadece 0.8’lik kısmının sanayi ve 1.6 düzeyinde payının imalat sektörü tarafından kaynaklandığını bir kez daha hatırlarsak; sürdürülebilir ve kalkınma ile hemhal edilmiş bir büyüme kompozisyonu yakalamak bakımından sanayi ve imalat pay ile katkılarının arttırılmasına gerek bulunduğu açıktır.
Geçen yıl 6.3 trilyon liralık bir satış hacmi üzerinden %40 civarında faaliyet kar artışı sağlayan İSO 500 kuruluşlarının, iş faaliyet karlılığına gelince, bu oranın anacak üçte biri düzeyinde artış sağladığı hesaplanmaktadır. Listede yer alan “kar elde eden kuruluş sayısı bakımından, bir önceki sene için 442 manşeti; 404’ e inmiştir. Finansman giderleri ölçütüne bakıldığında, elde edilen karın yarısından fazlasının finansman teminine ayrıldığı; sanayicinin elde ettiği karın yarısından fazlasını (%56) borç ödemelerine ayırdığı anlaşılmıştır. Finansman giderlerinin faaliyet karlarına oranı bakımından görülen dengesizlik halen sürmekte olup, sanayinin mali borç toplamının iki trilyonu aşarak, neredeyse satış cirosunun üçte birine ulaştığı izlenmektedir. Borçların vade bazında kırımına bakıldığında, toplamın yarısının; kısa vadeli borç kategorisinde yer aldığı görülmektedir. İş; “finansal kırılganlık ve yumuşak karın” noktasına geldiğinde, sanayimizin en büyükleri bakımından da tablonun iyileştirmeye muhtaç olduğu ifade edilebilir.
Geçen seneki araştırmada sayıları dokuz ile sınırlı kamu şirketlerinin, onüç adete yükseldiği; listede yer alan şirketlerin sektörel dağılımında gıda kulvarının 108 şirketle temsil edildiği görülüyor. Sanayide toplam satışların yaklaşık yedide birini teşkil eden gıda sektörünü, ana metaller ve makine imalat kulvarının takip ettiği anlaşılıyor. Temsil ağırlığı ve şirket sayısı bakımından en büyük gerileme oranının; tekstil kulvarında ortaya çıktığı ve bir sene zarfında 32 adet şirketten, 26 adete düşüldüğü ve toplam sanayi satışları içerisindeki payının %2’lere doğru irtifa kaybettiği hesaplanıyor. İstihdam yaratma bakımından sanayimizin beklenen katkı oranının çok altında kalmış olduğu da ayrıca not ediliyor. İSO 500 firmalarının tüm yıl boyunca sağladıkları istihdam artış oranının; %2’ lere dahi erişemediği kaydediliyor. Gene geçen sene itibarıyla kaydedilen “en düşük seviyeli AR-GE gerçekleştirme oranı” bakımından gelişme olmakla birlikte, sayının halen 265 adet ile sınırlı kaldığı gerçeği karşımızda durmaktadır. Yıllar boyu süren genel ve özellikli her türlü destek ile teşvik uygulamalarına rağmen ortada duran bu yetkinlik zaafı, her bakımdan sorgulanmaya muhtaçtır. Sanayimizin teknolojik yapısını ortaya koymak bakımından yaratılan katma değer bazında teknoloji seviyelerine bakılmalıdır. Yüksek teknolojili sanayiler grubunun yaratılan katma değer içindeki payı %10 mertebesine dahi ulaşamamıştır. Tüm ilerleme ve gelişmelere karşın, orta-yüksek ve yüksek teknolojili sanayilerin birlikte payının, şimdi en yüksek seviyeye çıktığı görülmekle beraber, bu düzey sadece üçte bir nispetindedir. Düşük ve orta-düşük teknolojili sektörlerin birlikte payı ise üçte iki oranı ile karşımızda durmaktadır. Üstelik, sanayinin son on yılda “üretim faaliyeti dışı gelirleri” üst üste dört yıllık düşüşten sonra yeniden %40’ların üstüne çıkmıştır! Güncel İSO 500 verilerine bakılırsa; sanayi alanında yapılacak daha çok iş; alınacak uzun mesafeler ve elbette, aşılacak çetin engeller bulunmaktadır.