Buradan hareketle, enflasyon sorununun çözümünde tek odak ve sorumlu olarak Merkez Bankası’ nı görme, diğer bacakları ihmal etme ve/veya perdelemenin; akılcı ve sonuç getirici bir yaklaşımın uzağına düştüğü ifade edilebilir. Üstelik, bu minvalde gereğinin yapılması bakımından halen içinde bulunulan Seçim İklimi/Seçim Ekonomisi gerçeğinin ve “sıkılaştırma karşıtı etkilerin” dikkate alınması da bir zorunluluk haline gelmiştir. Mevcut enflasyonun ulaştığı seviye ve katılaşmış yapısı karşısında, dezenflasyonist politikalar bakımından seçim öncesi (S.Ö.) ve seçim sonrası (S.S.) yaklaşımlarına geçit verme; vakit kaybetme lüksümüz olmamak gerekir!
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ in, hafta içinde sarfettiği ve “fiyat istikrarının 2028 yılı itibarıyla sağlanmış olacağı” ifadesi dikkate alındığında; bu uzun ve zahmetli yolculukta menzile ulaşmak bakımından doğru araç ile haritalarla (Bütüncül-Üçlü Sacayağı Yaklaşım) ilerlemek, adeta bir Milli Beka (Varoluş) meselesi haline gelmektedir. Bu bakımdan, “ehemmiyetli” olanı; “mühim” olana tercih etmeli ve mesela, vatandaşın kredi kartlarına kısıtlama yerine, piyasada daha yüksek düzeyde sterilizasyona öncelik verilmelidir. Bütüncül Yaklaşım çerçevesinde, Üçlü Sacayağını oluşturan her bir politika kulvarının da kendi içerisinde dengeli ve tamamlayıcı bir yaklaşımla inşa edilip uygulanması gerektiği bilinmelidir. Bu cümleden olmak üzere, Parasal Politikalar ekseninde, mesela, “gösterge faizi üzerinden sıkılaştırma” ancak ve sadece, “miktarsal sıkılaştırma” ile birlikte-sekronize biçimde uygulanırsa etkin sonuç alınacağı gerçeği üzerinden hareket edilmelidir.
ABD enflasyonu ile ilgili son verilerin ışığında FED’ in, daha önceki tahminlerimize paralel olarak, yakın dönemde faiz indiriminden uzak kalma ihtimali kuvvetlenmiştir. Bu durumda gündeme kalmaya devam edecek olan “Güçlü Dolar” gerçeği, diğer tüm finansal varlık değerlerini baskı altında tutmakta ve bütün ekonomilerin cari denge sağlama serüvenlerini daha zor ve artan maliyetli bir açılıma itmektedir.
Geride bıraktığımız Aralık ayı Cari İşlemler rakamları ile birlikte ortaya çıkan yıllık kırkbeş milyar dolarlık Cari Açık manşeti, geçen seneye göre iyileşme gösterse de, son on yılın ikinci en yüksek düzeyine işaret etmektedir. Enerji kaleminin yanı sıra, kuyum kullanımı dışındaki Altın ithalatının yüksek montanda devam ettiği izlenmektedir. Geçtiğimiz yıl içinde ortaya çıkan kırkbeş milyar dolarlık açığın yirmibeş milyar dolarlık yekünü, altın ithalatından kaynaklanmaktadır. O halde, Güçlü Dolar sopası gölgesinde, uluslararası piyasalarda ikibin doların üzerinde tutunmakta zorlanan altına karşı vatandaşımızın ilgisi canlılığını korumaktadır. Türkiye’ nin son otuz yılda beş bin ton altın ithal ettiği hesaplanmaktadır. Bir taraftan, ülkemizdeki yastıkaltı altın miktarının dört bin tonu aştığı kestirilirken, bankalardaki altın mevduatında, geçen yıldan bu yana yaklaşık üçte iki oranında artış kaydedilmiştir. Liraya dönüş meselesinde, altın faktörüne; en az döviz unsuru kadar ağırlık verilmesi gerektiği bir kere daha ortaya çıkmaktadır.
Güncel Cari Denge verilerine bakıldığında iki önemli tespit daha ön plana çıkmaktadır: Doğrudan Yatırımlar, 5 milyar doların altında kalmış, zira dış alemden 10.6 milyar dolar (üçte biri gayrimenkul alımı olmak üzere) gelirken; buradan dışarıya 6 milyar dolarlık yatırım gitmiştir. Ayrıca, Net Hata ve Noksan kaleminde, bu kez geçen dönemlerin aksine, yaklaşık onbir milyar dolarlık “negatif” tutar çıkmış olması, dışarıya para çıkarma cephesinden dikkate değer bulunmuştur. Nihayet, sözü edilen Mali Politikalar bacağı olarak önem arzeden Bütçe cephesine de gözatmak doğru olacaktır.
Bütçe gelirleri yıllık bazda iki misli artmış olmasına karşın, harcamalardaki hızlı artış nedeniyle Bütçe Açığının yaklaşık beş kat (4.6) arttığı izlenmektedir. Faiz Harcamaları kalemindeki artış ise beşbuçuk misline ulaşmıştır. 2023 yılında ödenen faiz, yirmidokuz milyar dolara yaklaşmış ve 2011 yılından bu yana en yüksek düzeye erişmiştir. Kısacası, toplanan vergi, gideri karşılamada yetersiz kalmış ve toplanan yüz liranın; onbeş lirası “faize gitmiş” tir. 2003-2023 yılları arasında faize ödenen meblağın beşyüz altmış milyar doları aştığı hesaplanmaktadır. Faiz yükünden kurtulma yolunun; Mali-Bütçe Disiplini’ nden geçtiği bilinmektedir. İşte, Bütüncül Politika Yaklaşımı başlığı altında vurgulanan ekonomik okuma ve vaziyet edişlerin önem ile önceliği, bu noktada bir kere daha kendini göstermektedir.
Buradan hareketle, enflasyon sorununun çözümünde tek odak ve sorumlu olarak Merkez Bankası’ nı görme, diğer bacakları ihmal etme ve/veya perdelemenin; akılcı ve sonuç getirici bir yaklaşımın uzağına düştüğü ifade edilebilir. Üstelik, bu minvalde gereğinin yapılması bakımından halen içinde bulunulan Seçim İklimi/Seçim Ekonomisi gerçeğinin ve “sıkılaştırma karşıtı etkilerin” dikkate alınması da bir zorunluluk haline gelmiştir. Mevcut enflasyonun ulaştığı seviye ve katılaşmış yapısı karşısında, dezenflasyonist politikalar bakımından seçim öncesi (S.Ö.) ve seçim sonrası (S.S.) yaklaşımlarına geçit verme; vakit kaybetme lüksümüz olmamak gerekir!
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ in, hafta içinde sarfettiği ve “fiyat istikrarının 2028 yılı itibarıyla sağlanmış olacağı” ifadesi dikkate alındığında; bu uzun ve zahmetli yolculukta menzile ulaşmak bakımından doğru araç ile haritalarla (Bütüncül-Üçlü Sacayağı Yaklaşım) ilerlemek, adeta bir Milli Beka (Varoluş) meselesi haline gelmektedir. Bu bakımdan, “ehemmiyetli” olanı; “mühim” olana tercih etmeli ve mesela, vatandaşın kredi kartlarına kısıtlama yerine, piyasada daha yüksek düzeyde sterilizasyona öncelik verilmelidir. Bütüncül Yaklaşım çerçevesinde, Üçlü Sacayağını oluşturan her bir politika kulvarının da kendi içerisinde dengeli ve tamamlayıcı bir yaklaşımla inşa edilip uygulanması gerektiği bilinmelidir. Bu cümleden olmak üzere, Parasal Politikalar ekseninde, mesela, “gösterge faizi üzerinden sıkılaştırma” ancak ve sadece, “miktarsal sıkılaştırma” ile birlikte-sekronize biçimde uygulanırsa etkin sonuç alınacağı gerçeği üzerinden hareket edilmelidir.
ABD enflasyonu ile ilgili son verilerin ışığında FED’ in, daha önceki tahminlerimize paralel olarak, yakın dönemde faiz indiriminden uzak kalma ihtimali kuvvetlenmiştir. Bu durumda gündeme kalmaya devam edecek olan “Güçlü Dolar” gerçeği, diğer tüm finansal varlık değerlerini baskı altında tutmakta ve bütün ekonomilerin cari denge sağlama serüvenlerini daha zor ve artan maliyetli bir açılıma itmektedir.
Geride bıraktığımız Aralık ayı Cari İşlemler rakamları ile birlikte ortaya çıkan yıllık kırkbeş milyar dolarlık Cari Açık manşeti, geçen seneye göre iyileşme gösterse de, son on yılın ikinci en yüksek düzeyine işaret etmektedir. Enerji kaleminin yanı sıra, kuyum kullanımı dışındaki Altın ithalatının yüksek montanda devam ettiği izlenmektedir. Geçtiğimiz yıl içinde ortaya çıkan kırkbeş milyar dolarlık açığın yirmibeş milyar dolarlık yekünü, altın ithalatından kaynaklanmaktadır. O halde, Güçlü Dolar sopası gölgesinde, uluslararası piyasalarda ikibin doların üzerinde tutunmakta zorlanan altına karşı vatandaşımızın ilgisi canlılığını korumaktadır. Türkiye’ nin son otuz yılda beş bin ton altın ithal ettiği hesaplanmaktadır. Bir taraftan, ülkemizdeki yastıkaltı altın miktarının dört bin tonu aştığı kestirilirken, bankalardaki altın mevduatında, geçen yıldan bu yana yaklaşık üçte iki oranında artış kaydedilmiştir. Liraya dönüş meselesinde, altın faktörüne; en az döviz unsuru kadar ağırlık verilmesi gerektiği bir kere daha ortaya çıkmaktadır.
Güncel Cari Denge verilerine bakıldığında iki önemli tespit daha ön plana çıkmaktadır: Doğrudan Yatırımlar, 5 milyar doların altında kalmış, zira dış alemden 10.6 milyar dolar (üçte biri gayrimenkul alımı olmak üzere) gelirken; buradan dışarıya 6 milyar dolarlık yatırım gitmiştir. Ayrıca, Net Hata ve Noksan kaleminde, bu kez geçen dönemlerin aksine, yaklaşık onbir milyar dolarlık “negatif” tutar çıkmış olması, dışarıya para çıkarma cephesinden dikkate değer bulunmuştur. Nihayet, sözü edilen Mali Politikalar bacağı olarak önem arzeden Bütçe cephesine de gözatmak doğru olacaktır.
Bütçe gelirleri yıllık bazda iki misli artmış olmasına karşın, harcamalardaki hızlı artış nedeniyle Bütçe Açığının yaklaşık beş kat (4.6) arttığı izlenmektedir. Faiz Harcamaları kalemindeki artış ise beşbuçuk misline ulaşmıştır. 2023 yılında ödenen faiz, yirmidokuz milyar dolara yaklaşmış ve 2011 yılından bu yana en yüksek düzeye erişmiştir. Kısacası, toplanan vergi, gideri karşılamada yetersiz kalmış ve toplanan yüz liranın; onbeş lirası “faize gitmiş” tir. 2003-2023 yılları arasında faize ödenen meblağın beşyüz altmış milyar doları aştığı hesaplanmaktadır. Faiz yükünden kurtulma yolunun; Mali-Bütçe Disiplini’ nden geçtiği bilinmektedir. İşte, Bütüncül Politika Yaklaşımı başlığı altında vurgulanan ekonomik okuma ve vaziyet edişlerin önem ile önceliği, bu noktada bir kere daha kendini göstermektedir.