hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Ersoy Soyer Ersoy Soyer

    Beyin Göçü, Beyin Gücüne Dönüşür mü?

    05.03.2025 Çarşamba | 08:41Son Güncelleme:

    Son zamanlarda özellikle bir konu dikkatimi o yöne çevirmeme sebep oldu. Avusturya’da bulunmam sebebiyle Avrupa’da bulunan birçok iletişim grubu ve kanallarına davet ediliyorum. Almanya, Hollanda, Fransa, Lüksemburg, Avusturya ve İngiltere’de Türklerin oluşturduğu birçok whatsapp veya telegram grupları var. Bu gruplardaki iletişimleri inceldiğimde ülkemizde yaşanan beyin göçünün ne denli büyük olduğunu fark ettim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ülkede yaşanan ekonomik krizin elbette bunda etkisi büyük. Birçok beyaz yakalı ve üniversite mezunu daha iyi şartlarda olacağını planlayarak Avrupa Birliğine dahil ülkelere doğru hızla göç etmeye devam ediyor. Bağ kurduğum birçok kişi, genelde ailece ülkelerini değiştirmiş durumda. Eşleri sebebiyle yurtdışına yerleşen ve yeni bir hayat kuran çok fazla nitelikli Türk, bu yetkinliklerini farklı ülkelerde değerlendiriyor. Çocukları için daha iyi bir hayat planlarken de dil sorunları, uyum problemleri ve süreçlere alışmaya odaklanırken, büyük zorluklar da çekiyorlar. Bir yandan da kaybedecek birşeyi kalmadığını düşünen, kendince umut yolculuğuna çıkmış ve bir tanıdığı veya akrabalarına güvenerek Avrupa’ya son dönemde göç etmiş diğer bir kitle var.
    Bir başka ülkedeki kültürel kodlara uyum sağlamak, yeniden hizalanmak ve en baştan başlamak kolay bir süreç değil elbette. Gurbetçi diye nitelediğimiz 1970 yıllarından sonra yaşanan mavi yakalı İşçi göçüne nazaran bugün, beyaz yakalılar Avrupa’da etkin bir rol oynuyorlar. Hatta bu iki ayrı kuşağın bile kendi arasındaki derin farklılıklar bulunuyor, bunu görmek ve anlamak biraz vakit geçirdiğinizde gayet anlaşılır ve belirgin hale geliyor.

    Yeni gelinen ülkede; çocuklarını iyi bir okula kaydettirebilmek, herhangi bir sağlık sorunu yaşandığı anda kaliteli bir sağlık hizmeti alabilmek için tanıdık ve güvenilir doktor aramak, eve gelen evrak ve dokümanların ne amaçla geldiğini ve sistemi kavramak, ciddi bir alışma süreci gerektiriyor. Tüm bunların dışında her ülke veya yaşanılan şehir ,gelenleri hızlıca kabul eden ve kucak açan bir yapıya sahip değil. Burada bulunan nüfus yoğunluğu ve kültürel değişiklikler, ülkeye adaptasyonunuzu da belirliyor. Dil öğrenmek veya üniversite eğitimi için bir ülkeye gelmek, tamamen oraya yerleşmek ile ne yazık ki aynı şartları sağlamıyor. Avrupa’da üniversite seviyesinde bir deneyim yaşıyorsanız bu daha kolay olabiliyor. Genellikle üniversitelerde çok farklı kültürlerden ve ülkelerden gelen gençler sebebiyle daha kabullenici bir ortam ile karşılaşma şansı yüksekken, iş yaşamında aynı oranı, bazı ülkelerde bulamayabilirsiniz.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Avrupa’da hizmet sektörü çok gelişmiş durumda. Mavi yakalılar çoğunlukla beyaz yakalılardan daha iyi çalışma koşullarına ve kazanç oranlarına sahip olabiliyorlar. Bu bizim ülkemizde de neredeyse aynı orana doğru hızla ilerliyor. Son zamanlarda sosyal medyada biraz gençlere kulak verirseniz; üniversite mezunu olsalar dahi asgari ücret seviyesinde bir ücret teklif edildiğinde, içinde bulundukları süreçlerini sorguladıklarını ve neden bu kadar sene okuduklarını değerlendirdiklerini görüyoruz. Çok da haklı bir isyan içindeler. Avrupa’da eğitim ve iş hayatı dengesine baktığınızda meslek, sosyal statüde bir ayrıcalık sağlanması üzerine kurgulanmış bir yaşam dengesi oluşturmuyor. Daha öğrenci iken çocukların eğilimlerine ve yetkinliklerine göre yapılan okul ayrıştırmalarıyla meslek seçimine erkenden yönlendiriliyorlar. Meslek okulundan mezun olarak üniversite okuyan birinden fazla veya yakın rakamlarda ücretler alabiliyorlar. Sosyal statüde ise kimse işiyle öne çıkmıyor. Daha çok kişisel meziyetler daha önemli olabiliyor.

    Çoğunlukla üniversite okuyan veya meslek seçimi yapan gençler 18 yaşına gelmeden bir işte çalışmaya ve deneyim kazanmaya başlıyorlar. Geçen gün büyük bir mobilya mağazasında ev için masa ve sandalye takımı alışverişi yapıyordum. Çalışan genç bir kız dikkatimi çekmişti Türk olduğunu öğrenince kısaca sohbet ettik. 10 yıldır o şirkette çalıştığını paylaştı. Bizde halen o yaşa gelip henüz bir işe girmeyip, anne ve babasından harçlık alan, 30 yaşına gelip iş aramayı bile düşünmeyen bir kitleye de sahibiz. Geçim sıkıntısı sebebiyle çok daha ufak yaşlarda sanayide, oto yıkama istasyonunda, pazarda çalışan ve eve ekmek götürmeye çalışan gençlerimiz de var. Hepimiz çok daha iyi şartlar için çalışıyoruz. Teknoloji çağında yaşadığımızı ve artık yeni teknolojilerin gelişimi için 20 yıl yerine 2 yıl beklediğimizi görüyoruz. Herşey çok hızlı yer değiştiriyor. 10 sene sonra nasıl bir dünyada olup neleri deneyimleyeceğiz, kestirmek şu an gerçekten zor geliyor.
    Şartlar değişiyor, koşullar yenileniyor ve adaptasyon hızımıza ihtiyaç duyuyoruz.. Hayatta kalmayı ve zorluklarla baş etmeye çabalıyoruz, bu durumlar ise psikolojimizi olabildiğince zorluyor. Yaşadığımız bu beyin göçüne dönecek olursak. Şu anda Avrupa’ya giden Türk akınının ileride harika işler yapacağına inanan tarafta duruyorum.. Nedenine gelirsek; Sosyal sistemin onlara vereceği avantajları da kullanarak ileride kendi şirketlerini kuracak ve ülkemize ciddi bir kaynak oluşturacak bir kitlenin doğduğuna inanıyorum.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Beyin göçü ,topluluk gücüne dönüşerek daha büyük ve katma değerli sonuçlar çıkaracaktır. Bir yandan da Türklere önyargı ile bakan ve uzan duran kitlenin anlayışının bir nebze değişeceğini düşünüyorum. Ülkemize karşı oluşmuş olan önyargıların da bu topluluk sayesinde kırılacağını da öngörüyorum. Avrupa’da büyük birikimlere sahip kişilerin ise bir süre sonra Türkiye'ye büyük katkılar sağlayarak ,uluslararası şirketler kuracaklarını kesin. Bakalım Beyin göçü ,beyin gücüne dönüşebilecek mi?