Başlıktaki cümle sabah yaptığım yayında askeri savcılığın Roboski Katliamı ile ilgili verdiği "takipsizlik kararı", bu kararla ilgili Roboskili ailelerin feryatları ve siyasilerin konuyla ilgili açıklamalarını aktardığım sırada söylediklerime kızan bir izleyicinin mesajı. Daha haber sona ermeden gelen bir mesaj...
İkincisinin kime ait olduğunu ise bilmeyen yoktur diye umuyorum..
Neyse, kendimi tutamadım, genelde yapmam ama Twitter üzerinden bu mesajı atan izleyiciye biraz da kışkırtıcı sayılabilecek bir yanıt verdim: Zaten Kürt de yok, ölenlere de oh olsun değil mi? Kabul ediyorum pek seviyeli bir mesaj değildi ama sonrasında gelen yanıt beni daha da şaşırttı. Neyse bu sefer kendimi tuttum.
Ardından mail kutusuna düşen bir e-posta mesajı dikkatimi çekti...
"Taraflı yayın yapıyorsunuz. Katliammış! Kimin yolundan gidersen sonun öyle olur diye bir söz vardır. TSK "Aaa, durun, vurmayalım. Bu arkadaşlar kaçakçılık yapıyor olabilir" mi diyecekti? Ondan sonra "Ahh şehitler" diye bağırırdınız orda" diyordu bir izleyici.
Bu bakış açısı kesinlikle istisnadır diye düşünüyordum. Öyle ya, bu kadar açık bir haksızlığa insanlar bu kadar acımasız ve duyarsız davranamazdı. Sonra, insanlar başka neler diyorlar acaba diye Twitter'da minik bir arama yaptım.
Ve ekran başında dondum kaldım...
Karşıma çıkan sonuçlardan bir iki tanesini sizlerle de paylaşacağım. Hayatını kaybedenlerin hatırasını ve ailelerin hislerini incitmemek için mümkün olduğunca yumuşak mesajları seçmeye gayret ettim.
Mesela biri sevdiği bir televizyoncuya "Uludere'de ölenler masum değildir. Benim için PKK'lı da aynı kacakçı da; onları savunma abi" demiş. Bir başkası ise "Uludere de ölenler PKK'lı ve yardımcılarıdır. Olayı kaşıyıp durma! Şehitlere yazık, onları anmıyorsun" diye kızmış.
Uludere değil de Roboski diyeni PKK'lı olmakla suçlayanlar, "peki PKK katliamlarına niye ses çıkarmıyorsunuz" diye soranlar, "Uludere ABD'nin ve İsrail'in tuzağıdır" diyenler, "hayır Cemaatin işidir" diye haykıranlar, "o da değil derin devlet ve PKK'nın işidir" diyenler; ki aralarında mebzul sayıda gazeteci ve yazar da var bunların...
Dönemin içişleri Bakanı İdris Naim Şahin de, hem yukarda saydığım argümanları sahiplenerek (bu arada yukarıdaki söz dizilerine argüman dediğim için kendimi de kınıyorum) hem de bunların kat kat ötesine geçen açıklamalarıyla bakış açısının ne olduğunu net bir biçimde ortaya koymuştu. "Ölmeselerdi yargılanacaklardı!" diyerek, hatırladınız mı?
Neler yaşamadılar ki Roboskili aileler, "Para verdik daha uzatmayın" dediler. Bombardımanın yapıldığı sınır ötesi alana geçtikleri için para cezası aldılar, adalet arayışını demokratik eylemlerle ortaya koydukları için tutuklandılar, ölenlerle aynı akibete uğratılmakla tehdit edildiler...
Sonrasını ufak bir arşiv araştırmasıyla bulabilirsiniz.
Ben size başka bir hikaye anlatayım onun yerine...
21 Ağustos 2012'de Roboski'de bir araç devrildi.
35 insanın hayatını kaybettiği köyün hemen yanı başında.
Devrilen araç sivil bir araçtı ve içinde, 15 rütbeli asker geri kalanları er ve korucu olmak üzere 21 kişi vardı. O gün, o kazada 9 asker ve bir korucu hayatını kaybetti. Kazada ölü sayısının daha fazla olmasını ise kazaya hızla müdahale edilmesi engelledi. Kazaya müdahale edenlerse ne asker, ne polis, ne ambulans, ne de itfaiyeydi.
Daha bir kaç ay önce 35 evladı bombalarla paramparça edilen köylülerdi acil müdahale ekibi.. Hemen olay yerine koştular ve yaralıları kurtarıp bulabildikleri araçlarla hastanelere yetiştirmeye çalıştılar.
Ferhat Encü o gün şöyle duyurmuştu olayı Twitter hesabından:
"Roboskide sivil araç devrildi içinde askerler var çok sayıda ölü ve yaralı var. Olaya sadece siviller müdahale ediyor asker yok ortada.
Şu an olay yerindeyim ve aracın altında hala askerler ölü ve yaralı var. yaralı askerleri Roboski halkı hastanelere taşıyor. Biz bu ülkede ölümler olmasın diye mücadele ediyoruz bizim için insan insandır. Allah ailelerine sabır versin."
Ertesi gün ise Roboski'de ölenlere acımasızca buğz edenleri hiç olmazsa bir kaç gün susturacak başka bir haberi daha öğrendik.
Herkesin gırtlağında kocaman, Roboski kadar, dünya kadar büyük bir yumru bırakan bir haber...
Bombardımanda hayatını kaybeden 16 yaşındaki Yüksel Ürek'in annesi Hatice Ürek de yardıma koşanlar arasındaydı ve o günü şöyle anlatıyordu Hatice Ürek:
"Bizler o askerleri yerde, kanlar içinde gördüğümüzde yüreğimiz yandı. Bizim çocuklarımızın cenazeleri gözümüzün önüne geldi. Çok sayıda asker yaşamını yitirdi. Oğlum için canım nasıl yandıysa, o askerler içinde aynı şekilde yüreğim yandı. Bir asker 'annem beni kurtar' diye bağırdı. Ben onun elini tuttum ve sıktım. Başını dizime koydum, Yardım gelene kadar kurtulması için dua ettim. O asker yaralı şekilde kurtuldu sanırım. Bizim çocuklarımız bombalandığı zaman yardımımıza gelmediler ama bizler onların yardımına koştuk. Bizimki anne yüreği."
Yazıyı tamamlamak lazım. Ama Hatice Ürek'in sözlerinden sonra benim söyleyeceğim her şey kuru, yavan ve yapmacık kalacak. O yüzden son sözü de yine o kazada yaralılara yardım eden bir kişinin sözleriyle, İlhan Enç'in sözleriyle tamamlayalım. Daha doğrusu çağrısıyla, insanlık çağrısıyla:
"Bizim diyeceğimiz şu Türk halkına Türkiye halkına yani adalet, 'her şeyden önce adalet istiyoruz.' Kürt olarak bizi terörist olarak görüyorlar. Oysa ki, görüldü ki biz terörist değiliz. Eğer terörist olsaydık, ordaki askerlere müdahale etmez, bırakırdık orda yani, kendi başlarına. Askerler gelip kurtarsalardı derdik ve olayı öyle kapatırdık. Ama yapmadık insan olarak."
Başlıktaki cümle sabah yaptığım yayında askeri savcılığın Roboski Katliamı ile ilgili verdiği "takipsizlik kararı", bu kararla ilgili Roboskili ailelerin feryatları ve siyasilerin konuyla ilgili açıklamalarını aktardığım sırada söylediklerime kızan bir izleyicinin mesajı. Daha haber sona ermeden gelen bir mesaj...
İkincisinin kime ait olduğunu ise bilmeyen yoktur diye umuyorum..
Neyse, kendimi tutamadım, genelde yapmam ama Twitter üzerinden bu mesajı atan izleyiciye biraz da kışkırtıcı sayılabilecek bir yanıt verdim: Zaten Kürt de yok, ölenlere de oh olsun değil mi? Kabul ediyorum pek seviyeli bir mesaj değildi ama sonrasında gelen yanıt beni daha da şaşırttı. Neyse bu sefer kendimi tuttum.
Ardından mail kutusuna düşen bir e-posta mesajı dikkatimi çekti...
"Taraflı yayın yapıyorsunuz. Katliammış! Kimin yolundan gidersen sonun öyle olur diye bir söz vardır. TSK "Aaa, durun, vurmayalım. Bu arkadaşlar kaçakçılık yapıyor olabilir" mi diyecekti? Ondan sonra "Ahh şehitler" diye bağırırdınız orda" diyordu bir izleyici.
Bu bakış açısı kesinlikle istisnadır diye düşünüyordum. Öyle ya, bu kadar açık bir haksızlığa insanlar bu kadar acımasız ve duyarsız davranamazdı. Sonra, insanlar başka neler diyorlar acaba diye Twitter'da minik bir arama yaptım.
Ve ekran başında dondum kaldım...
Karşıma çıkan sonuçlardan bir iki tanesini sizlerle de paylaşacağım. Hayatını kaybedenlerin hatırasını ve ailelerin hislerini incitmemek için mümkün olduğunca yumuşak mesajları seçmeye gayret ettim.
Mesela biri sevdiği bir televizyoncuya "Uludere'de ölenler masum değildir. Benim için PKK'lı da aynı kacakçı da; onları savunma abi" demiş. Bir başkası ise "Uludere de ölenler PKK'lı ve yardımcılarıdır. Olayı kaşıyıp durma! Şehitlere yazık, onları anmıyorsun" diye kızmış.
Uludere değil de Roboski diyeni PKK'lı olmakla suçlayanlar, "peki PKK katliamlarına niye ses çıkarmıyorsunuz" diye soranlar, "Uludere ABD'nin ve İsrail'in tuzağıdır" diyenler, "hayır Cemaatin işidir" diye haykıranlar, "o da değil derin devlet ve PKK'nın işidir" diyenler; ki aralarında mebzul sayıda gazeteci ve yazar da var bunların...
Dönemin içişleri Bakanı İdris Naim Şahin de, hem yukarda saydığım argümanları sahiplenerek (bu arada yukarıdaki söz dizilerine argüman dediğim için kendimi de kınıyorum) hem de bunların kat kat ötesine geçen açıklamalarıyla bakış açısının ne olduğunu net bir biçimde ortaya koymuştu. "Ölmeselerdi yargılanacaklardı!" diyerek, hatırladınız mı?
Neler yaşamadılar ki Roboskili aileler, "Para verdik daha uzatmayın" dediler. Bombardımanın yapıldığı sınır ötesi alana geçtikleri için para cezası aldılar, adalet arayışını demokratik eylemlerle ortaya koydukları için tutuklandılar, ölenlerle aynı akibete uğratılmakla tehdit edildiler...
Sonrasını ufak bir arşiv araştırmasıyla bulabilirsiniz.
Ben size başka bir hikaye anlatayım onun yerine...
21 Ağustos 2012'de Roboski'de bir araç devrildi.
35 insanın hayatını kaybettiği köyün hemen yanı başında.
Devrilen araç sivil bir araçtı ve içinde, 15 rütbeli asker geri kalanları er ve korucu olmak üzere 21 kişi vardı. O gün, o kazada 9 asker ve bir korucu hayatını kaybetti. Kazada ölü sayısının daha fazla olmasını ise kazaya hızla müdahale edilmesi engelledi. Kazaya müdahale edenlerse ne asker, ne polis, ne ambulans, ne de itfaiyeydi.
Daha bir kaç ay önce 35 evladı bombalarla paramparça edilen köylülerdi acil müdahale ekibi.. Hemen olay yerine koştular ve yaralıları kurtarıp bulabildikleri araçlarla hastanelere yetiştirmeye çalıştılar.
Ferhat Encü o gün şöyle duyurmuştu olayı Twitter hesabından:
"Roboskide sivil araç devrildi içinde askerler var çok sayıda ölü ve yaralı var. Olaya sadece siviller müdahale ediyor asker yok ortada.
Şu an olay yerindeyim ve aracın altında hala askerler ölü ve yaralı var. yaralı askerleri Roboski halkı hastanelere taşıyor. Biz bu ülkede ölümler olmasın diye mücadele ediyoruz bizim için insan insandır. Allah ailelerine sabır versin."
Ertesi gün ise Roboski'de ölenlere acımasızca buğz edenleri hiç olmazsa bir kaç gün susturacak başka bir haberi daha öğrendik.
Herkesin gırtlağında kocaman, Roboski kadar, dünya kadar büyük bir yumru bırakan bir haber...
Bombardımanda hayatını kaybeden 16 yaşındaki Yüksel Ürek'in annesi Hatice Ürek de yardıma koşanlar arasındaydı ve o günü şöyle anlatıyordu Hatice Ürek:
"Bizler o askerleri yerde, kanlar içinde gördüğümüzde yüreğimiz yandı. Bizim çocuklarımızın cenazeleri gözümüzün önüne geldi. Çok sayıda asker yaşamını yitirdi. Oğlum için canım nasıl yandıysa, o askerler içinde aynı şekilde yüreğim yandı. Bir asker 'annem beni kurtar' diye bağırdı. Ben onun elini tuttum ve sıktım. Başını dizime koydum, Yardım gelene kadar kurtulması için dua ettim. O asker yaralı şekilde kurtuldu sanırım. Bizim çocuklarımız bombalandığı zaman yardımımıza gelmediler ama bizler onların yardımına koştuk. Bizimki anne yüreği."
Yazıyı tamamlamak lazım. Ama Hatice Ürek'in sözlerinden sonra benim söyleyeceğim her şey kuru, yavan ve yapmacık kalacak. O yüzden son sözü de yine o kazada yaralılara yardım eden bir kişinin sözleriyle, İlhan Enç'in sözleriyle tamamlayalım. Daha doğrusu çağrısıyla, insanlık çağrısıyla:
"Bizim diyeceğimiz şu Türk halkına Türkiye halkına yani adalet, 'her şeyden önce adalet istiyoruz.' Kürt olarak bizi terörist olarak görüyorlar. Oysa ki, görüldü ki biz terörist değiliz. Eğer terörist olsaydık, ordaki askerlere müdahale etmez, bırakırdık orda yani, kendi başlarına. Askerler gelip kurtarsalardı derdik ve olayı öyle kapatırdık. Ama yapmadık insan olarak."