"Sevgili vatandaşlarım. 31 Mayıs'tan bu yana ülkemizin yaşadığı süreci değerlendirdiğimizde Türkiye'nin büyük bir reform sürecine ihtiyaç duyduğu net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle ilk olarak Meclis'te akamete uğrayan Anayasa sürecini yeniden başlatıyoruz. Fakat bu kez hedefimiz sadece siyasi partilerin yapacağı bir anayasa olmayacak. Yeni anayasa, STK'lar, üniversiteler, fikir önderlerinin ve tüm toplumsal kesimlerin katılımı ile hazırlanacak ve en geniş temsile ulaşacak. TCK, TMK, CMK gibi kanunlarda fikir, din, vicdan ve kişi hürriyetini kısıtlayan tüm maddeler değiştirilecek. Yargı sistemi baştan aşağı yenilenerek bağımsız ve tarafsız yargı güvence altına alınacak. HSYK, ve benzeri tüm özerk kurumların siyasi baskıdan uzak ama kamu denetimine sonuna kadar açık bir şekilde çalışması anayasal güvence altına alınacak. Diyanet, başta Aleviler olmak üzere ülkedeki tüm din ve mezheplerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere yeniden yapılandırılacak..."
Fazla uzatmadan söyleyeyim, böyle bir konuşma olmadı. Peki ya olsaydı? Ne düşünürdünüz acaba böyle bir konuşmanın ardından? Hele bir de bunların gerçekten uygulanabileceği olasılığı belirirse... Benim tavrım belli; haber bültenlerimde Çözüm Süreci'ne nasıl açık bir destek verdiysem aynı açıklık ve güçle destek verirdim hükümete...
İttifak arayışı
"Şimdi nereden çıktı bu destek işi. Sana mı kaldı hükümete destek vermek. Hükümet senden destek mi istedi" diyenler olabilir. Benden ve benim gibi düşünenlerden belki istemez ama açık ve net bir gerçek var: AKP toplumsal ittifaklar arayışında.
Gündemdeki yolsuzluk operasyonu ve sonrasında yaşananlar iktidar için oyun alanını iyice daralttı. Buna bir de Suriye meselesi ile başlayıp AB'ye uzanan dış politika sorunları eklenince alan daha da daralıyor. İktidar, bu darboğazdan çıkmak için tek başına kendi seçmen kitlesinin desteğine güvenemiyor. Çünkü bir önceki yazıda (http://www.cnnturk.com/yazarlar/deniz-bayramoglu/yasal-belki-ama-siz-de-mesru-degilsiniz) belirttiğim gibi hükümet de meşruiyetini yitirdiğinin farkında. Ve yeniden kazanmak için de kendisi dışında kalan kesimlerin desteğine ihtiyacı var. Bunun için de çalmayacağı kapı vermeyeceği taviz yok gibi. Üstelik de bunu gizli-saklı değil gayet açık bir şekilde yapıyor. İktidar üyeleri ve iktidara yakın kalemler "Erdoğan'ın etrafında birleşelim" başlıklı yazılar yayınlıyor, televizyonlarda çağrı yapıyor.
İttifak çağrısı
İktidara paralel hareket eden yazarlara ve fikir insanlarına baktığımızda iktidarın ittifak çağrısının bir kaç temel argüman üzerinde şekillendiği görülüyor. Diyorlar ki "Bu bir operasyon. Uluslararası bir komplo ve yerli işbirlikçileri var. Amaç Türkiye'nin yükselişinin önünü kesmek. Eğer bu operasyon başarıya ulaşırsa kaybeden tüm Türkiye olacak. Bu nedenle de Erdoğan'ın etrafında birleşelim." Bunun yanısıra Başbakan'ın otoriterleştiği eleştirilerine ise Kürtçe'deki Q, X, W harflerinin alfabeye dahil edilmesi, okullarda seçmeli Kürtçe derslerinin başlaması, bazı yerleşim birimlerine eski isimlerin verilmesi devam eden çözüm Süreci ve tabii ki kamuda başörtüsüne izin verilmesi uygulamalarını göstererek karşı çıkıyorlar.
Ulusalcılar sıra başı
AKP'nin ittifak çağrısı tamamen yanıtsız değil elbette. Hatta hedef aldığı kesimlerden bazen açık, bazen değil ama muhakkak bir karşılık buldu.
Bu çağrının AKP çevresi dışındaki ilk muhataplarından, müesses nizamın eski sahipleri ulusalcılar en çok kar edecek olanlar gibi görülüyor. Yeniden yargılama tartışmaları ve son gelen tahliyeler sayesinde tarihi yenilgilerinin en azından bu kez tersine döndüğünü düşünüyorlar. Fakat hükümetin adım adım yeniden yargılama seçeneğinden uzaklaştığını görmek için de kahin olmak gerekmiyor. TBB Başkanı Feyzioğlu'nun Adalet Bakanlığı ile yaptığı çalışmanın nasıl unutturulduğu bunun en iyi göstergesi. Daha önce de söylediğim gibi yeniden yargılama geçmiş dönemin suç ortaklıklarını ortaya çıkaracağı için tercih edilmeyecek. Bunun yerine kısmi af çok daha yüksek bir olasılık olarak karşımıza çıkıyor.
Kürt siyaseti ortada
Kürt siyasi hareketi ise -iktidar pek gönüllü olmasa da- karlı çıkacak ikinci kesimi oluşturuyor. Bu konuda -yani AKP'nin Kürt politikasına ve Kürt siyasi hareketinin içinde bulunduğumuz döneme yaklaşımına dair söylenecek hatta eleştirilecek çok şey var. Özellikle de Kürt hareketi açısından. Kürt siyasi hareketi Öcalan'ın net bir siyasi muhatap olarak kabul edildiği, Irak'ta ABD destekli de olsa özerk bir devletin güçlü bir şekilde varlığını sürdürdüğü, Suriye'de özerklik hatta bağımsızlık yolunda ilerleyen bir hareketin ağırlığını hissettirdiği bugünlerde daha kendine güvenli elbette. Öte yandan barışı bozan taraf olmama gibi bir hassasiyet taşıdıkları da açık. Gerçi son 100 yıldır belki de ilk kez ulusal taleplerine bu kadar yakın olan bir hareketi eleştirirken insaflı olmakta da fayda var. Ama yine de Kürt siyasi hareketinin -stratejik olarak değil belki ama taktik olarak- bugün AKP'nin etki alanında bir görüntü verdiğini de söylemek gerek.
Çağrının bugünlerdeki muhatabı ise büyük çoğunluğu siyasetten uzak duran cemaatler. Şimdilik cemaatlerden bu çağrıya destek verdiklerini ya da vereceklerini gösterir net bir işaret yok. Ama onların da en azından bir kısmının istikrar arzusu ile bu çağrıya yanıt vereceklerini tahmin etmek zor değil. Bu çağrının diğer muhatapları ise olumlu yanıt vermeyecekleri belli olsa da liberaller.
Halk..?
Bu çağrıya muhatap olmayan hatta akıllara bile gelmeyen kesimler de var elbette... Yukarda sıraladığımız kesimlerden herhangi birine dahil olmayan milyonlarca emekçi, öğrenci, köylü, kentli bu ülkenin geleceğinde söz söylemeye layık görülmüyor. Dahası böyle bir hakları olduğu bile akla gelmiyor.
Peki bizi öcülerle korkutan, AKP bize ne sunuyor?
Yeni anayasa mı? Hayır.
Demokratik bir ülke mi? Hayır
Fikir din ve vicdan hürriyeti mi? Hayır.
Anadilde eğitim mi? Hayır.
Bağımsız-tarafsız yargı mı? Hayır.
Ne diyordu iktidar kalemleri; Erdoğan'ın etrafında birleşin.
Safız, iyi niyetliyiz ama istirham ediyorum bizi bu kadar küçümsemeyin. Bize ne sunduğunuzu görüyoruz çünkü.
Lütfen...
"Sevgili vatandaşlarım. 31 Mayıs'tan bu yana ülkemizin yaşadığı süreci değerlendirdiğimizde Türkiye'nin büyük bir reform sürecine ihtiyaç duyduğu net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle ilk olarak Meclis'te akamete uğrayan Anayasa sürecini yeniden başlatıyoruz. Fakat bu kez hedefimiz sadece siyasi partilerin yapacağı bir anayasa olmayacak. Yeni anayasa, STK'lar, üniversiteler, fikir önderlerinin ve tüm toplumsal kesimlerin katılımı ile hazırlanacak ve en geniş temsile ulaşacak. TCK, TMK, CMK gibi kanunlarda fikir, din, vicdan ve kişi hürriyetini kısıtlayan tüm maddeler değiştirilecek. Yargı sistemi baştan aşağı yenilenerek bağımsız ve tarafsız yargı güvence altına alınacak. HSYK, ve benzeri tüm özerk kurumların siyasi baskıdan uzak ama kamu denetimine sonuna kadar açık bir şekilde çalışması anayasal güvence altına alınacak. Diyanet, başta Aleviler olmak üzere ülkedeki tüm din ve mezheplerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere yeniden yapılandırılacak..."
Fazla uzatmadan söyleyeyim, böyle bir konuşma olmadı. Peki ya olsaydı? Ne düşünürdünüz acaba böyle bir konuşmanın ardından? Hele bir de bunların gerçekten uygulanabileceği olasılığı belirirse... Benim tavrım belli; haber bültenlerimde Çözüm Süreci'ne nasıl açık bir destek verdiysem aynı açıklık ve güçle destek verirdim hükümete...
İttifak arayışı
"Şimdi nereden çıktı bu destek işi. Sana mı kaldı hükümete destek vermek. Hükümet senden destek mi istedi" diyenler olabilir. Benden ve benim gibi düşünenlerden belki istemez ama açık ve net bir gerçek var: AKP toplumsal ittifaklar arayışında.
Gündemdeki yolsuzluk operasyonu ve sonrasında yaşananlar iktidar için oyun alanını iyice daralttı. Buna bir de Suriye meselesi ile başlayıp AB'ye uzanan dış politika sorunları eklenince alan daha da daralıyor. İktidar, bu darboğazdan çıkmak için tek başına kendi seçmen kitlesinin desteğine güvenemiyor. Çünkü bir önceki yazıda (http://www.cnnturk.com/yazarlar/deniz-bayramoglu/yasal-belki-ama-siz-de-mesru-degilsiniz) belirttiğim gibi hükümet de meşruiyetini yitirdiğinin farkında. Ve yeniden kazanmak için de kendisi dışında kalan kesimlerin desteğine ihtiyacı var. Bunun için de çalmayacağı kapı vermeyeceği taviz yok gibi. Üstelik de bunu gizli-saklı değil gayet açık bir şekilde yapıyor. İktidar üyeleri ve iktidara yakın kalemler "Erdoğan'ın etrafında birleşelim" başlıklı yazılar yayınlıyor, televizyonlarda çağrı yapıyor.
İttifak çağrısı
İktidara paralel hareket eden yazarlara ve fikir insanlarına baktığımızda iktidarın ittifak çağrısının bir kaç temel argüman üzerinde şekillendiği görülüyor. Diyorlar ki "Bu bir operasyon. Uluslararası bir komplo ve yerli işbirlikçileri var. Amaç Türkiye'nin yükselişinin önünü kesmek. Eğer bu operasyon başarıya ulaşırsa kaybeden tüm Türkiye olacak. Bu nedenle de Erdoğan'ın etrafında birleşelim." Bunun yanısıra Başbakan'ın otoriterleştiği eleştirilerine ise Kürtçe'deki Q, X, W harflerinin alfabeye dahil edilmesi, okullarda seçmeli Kürtçe derslerinin başlaması, bazı yerleşim birimlerine eski isimlerin verilmesi devam eden çözüm Süreci ve tabii ki kamuda başörtüsüne izin verilmesi uygulamalarını göstererek karşı çıkıyorlar.
Ulusalcılar sıra başı
AKP'nin ittifak çağrısı tamamen yanıtsız değil elbette. Hatta hedef aldığı kesimlerden bazen açık, bazen değil ama muhakkak bir karşılık buldu.
Bu çağrının AKP çevresi dışındaki ilk muhataplarından, müesses nizamın eski sahipleri ulusalcılar en çok kar edecek olanlar gibi görülüyor. Yeniden yargılama tartışmaları ve son gelen tahliyeler sayesinde tarihi yenilgilerinin en azından bu kez tersine döndüğünü düşünüyorlar. Fakat hükümetin adım adım yeniden yargılama seçeneğinden uzaklaştığını görmek için de kahin olmak gerekmiyor. TBB Başkanı Feyzioğlu'nun Adalet Bakanlığı ile yaptığı çalışmanın nasıl unutturulduğu bunun en iyi göstergesi. Daha önce de söylediğim gibi yeniden yargılama geçmiş dönemin suç ortaklıklarını ortaya çıkaracağı için tercih edilmeyecek. Bunun yerine kısmi af çok daha yüksek bir olasılık olarak karşımıza çıkıyor.
Kürt siyaseti ortada
Kürt siyasi hareketi ise -iktidar pek gönüllü olmasa da- karlı çıkacak ikinci kesimi oluşturuyor. Bu konuda -yani AKP'nin Kürt politikasına ve Kürt siyasi hareketinin içinde bulunduğumuz döneme yaklaşımına dair söylenecek hatta eleştirilecek çok şey var. Özellikle de Kürt hareketi açısından. Kürt siyasi hareketi Öcalan'ın net bir siyasi muhatap olarak kabul edildiği, Irak'ta ABD destekli de olsa özerk bir devletin güçlü bir şekilde varlığını sürdürdüğü, Suriye'de özerklik hatta bağımsızlık yolunda ilerleyen bir hareketin ağırlığını hissettirdiği bugünlerde daha kendine güvenli elbette. Öte yandan barışı bozan taraf olmama gibi bir hassasiyet taşıdıkları da açık. Gerçi son 100 yıldır belki de ilk kez ulusal taleplerine bu kadar yakın olan bir hareketi eleştirirken insaflı olmakta da fayda var. Ama yine de Kürt siyasi hareketinin -stratejik olarak değil belki ama taktik olarak- bugün AKP'nin etki alanında bir görüntü verdiğini de söylemek gerek.
Çağrının bugünlerdeki muhatabı ise büyük çoğunluğu siyasetten uzak duran cemaatler. Şimdilik cemaatlerden bu çağrıya destek verdiklerini ya da vereceklerini gösterir net bir işaret yok. Ama onların da en azından bir kısmının istikrar arzusu ile bu çağrıya yanıt vereceklerini tahmin etmek zor değil. Bu çağrının diğer muhatapları ise olumlu yanıt vermeyecekleri belli olsa da liberaller.
Halk..?
Bu çağrıya muhatap olmayan hatta akıllara bile gelmeyen kesimler de var elbette... Yukarda sıraladığımız kesimlerden herhangi birine dahil olmayan milyonlarca emekçi, öğrenci, köylü, kentli bu ülkenin geleceğinde söz söylemeye layık görülmüyor. Dahası böyle bir hakları olduğu bile akla gelmiyor.
Peki bizi öcülerle korkutan, AKP bize ne sunuyor?
Yeni anayasa mı? Hayır.
Demokratik bir ülke mi? Hayır
Fikir din ve vicdan hürriyeti mi? Hayır.
Anadilde eğitim mi? Hayır.
Bağımsız-tarafsız yargı mı? Hayır.
Ne diyordu iktidar kalemleri; Erdoğan'ın etrafında birleşin.
Safız, iyi niyetliyiz ama istirham ediyorum bizi bu kadar küçümsemeyin. Bize ne sunduğunuzu görüyoruz çünkü.
Lütfen...