

Afrika'da yaşayan bir fil, çita ya da aslan; ormanlarda yaşayan bir boz ayı, güney kutbunda yaşayan bir penguen, ağaçlarda daldan dala zıplayan mutlu bir maymun kafes içine tıkılıp, küçücük alanlara tıkılınca belediyenin hizmeti gidecekmiş vatandaş ayağına.
Geç kardeşim geç !
Dünyanın her tarafında hayvanat bahçeleri arkalarında sponsor olmasına rağmen zarar eden kurumlardır. Bu işten kimse kâr zaten beklemesin. Adı bende saklı kalsın dünyada şu ana kadar gördüğüm zaten bir ya da iki tane hayvanat bahçesi var tam anlamıyla eko sistemin sağlandığı, hayvanların kafesler arkasında olmadığı ve özgürce insanlarla beraber dolaştığı. Geri kalanların çoğu Avrupa’da da olsa Amerika’da da olsa petshoplardan farkı yok. Hepsi demir kafes ardında can.
Sevgileri tutsak edip, kafes arkasından çocuklara bu hayvanları izletmek ne derece doğru? Yaşamaya mahkum etmekten ne farkı var bu yatırımların?
Japonya’da “cehennem” adı verdikleri bir alanda koskoca filin küçücük alanda sıkışmasını insanlara göstermek, Amsterdam’daki hayvanat bahçesinde Afrika’dan Hollanda’nın soğuk iklimine getirilmiş zavallı koca gorilin kafes arkasındaki çaresizliğini, Paris’teki şempanzelerin camekan arkasındaki hüzünleri ya da Vancouver’daki deniz memelilerin şaklabanlık adına akvaryum adı verilen yerlerde tutulmaları inanılır gibi değildi.
Ya bizdekiler?
Ya bizdekiler? Yıllardan beri Ankara’daki Atatürk Orman Çiftliği, Atatürk’ün mirasına aykırı olarak giderek imar kirliliği ile küçülüyor, üstüne üstlük hayvanlar hala eziyet içinde kafesler ardında tutuluyor. Ya İzmir’de Pak Bahadır adlı fil 55 yıl beton zeminde çektiği ile kaldı ve ancak ölerek kurtuldu bu eziyetten.
Sadece belediyelerin hayvanat bahçeleri değil. Şahısların hobi zevki uğruna, besleme güdüsünü tatmin etmek uğruna, kamuoyuna saptırarak verdikleri bilgilerin fotoğraflarda zorla yaşatmaya çalıştıkları, hatta köpek barınağında bile uzman veteriner hekim olmadan yıllarca özgürlüğe, bir hemcinsine bile muhtaç ettikleri.
İnsanoğlu demir kafes arkasında cazibe merkezi yaratma tutkusu ile hayvan sevgisi, merhamet aşılayacağını düşünüyor. Bunu devletin bürokraisi de bilinçsiz hayvan sever görünümlü dernekler de, olayın farkında olmayan eğitimciler de çanak tutuyor.
Maraş'ı, Konya'yı ve Gelibolu civarında benzin istasyonlarına müşteri daha fazla gelsin diye hapsedilen özel hayvanat bahçelerini anlatmak bile istemiyorum.
Bize metrekare söyleyin alanlarını büyütelim diyorlar…
Biz standartları tartışmıyoruz ki ?!
Arada sırada televizyonlarda Çin'de gördüğünüz pandaların büyük bir özenle yetiştirildiğini bakıldığını görüyorsunuz? Neden? Çünkü Amerika'daki hayvanat bahçeleri bu sevimli ve iki yılda bir zar zor ancak bir tane doğuran ayıcıklar için milyon dolarlar ödüyorlar. Yani sevgi mevgi palavra... Hepsi para! Para için, onların tutsaklığı için bu kadar emek ve enerji.
Daha sokaktaki kediye köpeğe, bakımevlerindeki zavallılara bakamayan bir belediye nasıl olacak da kartala, maymuna, zürafaya bakacak? Daha sokakta trafik kazası geçiren hayvana ambulans ve veterinerlik hizmeti veremeyen bir belediye nasıl olacak da bir penguene, büyük kaplumbağaya, timsaha, gergedana hizmet verecek?
Bilmiyorsunuz canım kardeşim bu işi bilmiyorsunuz... Bütçeniz olsa bile bilgi birikiminiz yok, donanımınız yok, getirmeyin artık şu hayvanları Asya’dan Afrika’dan buralara...
Hapsetmeyin sevgiyi demir kafesler ardına. Gerekiyorsa kısa yaşasınlar ama özgür yaşasınlar annelerinin yanında, doğal ortamlarında. Yazık paramıza. Önce insanlar dururken neden bu yatırım buradaki hayvanlara? Ha söyler misiniz bana? İnsanlar açken, işsizlik varken, çocuklar hastanelerde ölürken, neden hayvanat bahçelerine yatırım yaparsınız?
Al sana kapı gibi klişe slogan.. Senin devamlı bana karşı kullandığın cümlen. Hadi al kalemi savun bakayım kendini!
Afrika'da yaşayan bir fil, çita ya da aslan; ormanlarda yaşayan bir boz ayı, güney kutbunda yaşayan bir penguen, ağaçlarda daldan dala zıplayan mutlu bir maymun kafes içine tıkılıp, küçücük alanlara tıkılınca belediyenin hizmeti gidecekmiş vatandaş ayağına.
Geç kardeşim geç !
Dünyanın her tarafında hayvanat bahçeleri arkalarında sponsor olmasına rağmen zarar eden kurumlardır. Bu işten kimse kâr zaten beklemesin. Adı bende saklı kalsın dünyada şu ana kadar gördüğüm zaten bir ya da iki tane hayvanat bahçesi var tam anlamıyla eko sistemin sağlandığı, hayvanların kafesler arkasında olmadığı ve özgürce insanlarla beraber dolaştığı. Geri kalanların çoğu Avrupa’da da olsa Amerika’da da olsa petshoplardan farkı yok. Hepsi demir kafes ardında can.
Sevgileri tutsak edip, kafes arkasından çocuklara bu hayvanları izletmek ne derece doğru? Yaşamaya mahkum etmekten ne farkı var bu yatırımların?
Japonya’da “cehennem” adı verdikleri bir alanda koskoca filin küçücük alanda sıkışmasını insanlara göstermek, Amsterdam’daki hayvanat bahçesinde Afrika’dan Hollanda’nın soğuk iklimine getirilmiş zavallı koca gorilin kafes arkasındaki çaresizliğini, Paris’teki şempanzelerin camekan arkasındaki hüzünleri ya da Vancouver’daki deniz memelilerin şaklabanlık adına akvaryum adı verilen yerlerde tutulmaları inanılır gibi değildi.
Ya bizdekiler?
Ya bizdekiler? Yıllardan beri Ankara’daki Atatürk Orman Çiftliği, Atatürk’ün mirasına aykırı olarak giderek imar kirliliği ile küçülüyor, üstüne üstlük hayvanlar hala eziyet içinde kafesler ardında tutuluyor. Ya İzmir’de Pak Bahadır adlı fil 55 yıl beton zeminde çektiği ile kaldı ve ancak ölerek kurtuldu bu eziyetten.
Sadece belediyelerin hayvanat bahçeleri değil. Şahısların hobi zevki uğruna, besleme güdüsünü tatmin etmek uğruna, kamuoyuna saptırarak verdikleri bilgilerin fotoğraflarda zorla yaşatmaya çalıştıkları, hatta köpek barınağında bile uzman veteriner hekim olmadan yıllarca özgürlüğe, bir hemcinsine bile muhtaç ettikleri.
İnsanoğlu demir kafes arkasında cazibe merkezi yaratma tutkusu ile hayvan sevgisi, merhamet aşılayacağını düşünüyor. Bunu devletin bürokraisi de bilinçsiz hayvan sever görünümlü dernekler de, olayın farkında olmayan eğitimciler de çanak tutuyor.
Maraş'ı, Konya'yı ve Gelibolu civarında benzin istasyonlarına müşteri daha fazla gelsin diye hapsedilen özel hayvanat bahçelerini anlatmak bile istemiyorum.
Bize metrekare söyleyin alanlarını büyütelim diyorlar…
Biz standartları tartışmıyoruz ki ?!
Arada sırada televizyonlarda Çin'de gördüğünüz pandaların büyük bir özenle yetiştirildiğini bakıldığını görüyorsunuz? Neden? Çünkü Amerika'daki hayvanat bahçeleri bu sevimli ve iki yılda bir zar zor ancak bir tane doğuran ayıcıklar için milyon dolarlar ödüyorlar. Yani sevgi mevgi palavra... Hepsi para! Para için, onların tutsaklığı için bu kadar emek ve enerji.
Daha sokaktaki kediye köpeğe, bakımevlerindeki zavallılara bakamayan bir belediye nasıl olacak da kartala, maymuna, zürafaya bakacak? Daha sokakta trafik kazası geçiren hayvana ambulans ve veterinerlik hizmeti veremeyen bir belediye nasıl olacak da bir penguene, büyük kaplumbağaya, timsaha, gergedana hizmet verecek?
Bilmiyorsunuz canım kardeşim bu işi bilmiyorsunuz... Bütçeniz olsa bile bilgi birikiminiz yok, donanımınız yok, getirmeyin artık şu hayvanları Asya’dan Afrika’dan buralara...
Hapsetmeyin sevgiyi demir kafesler ardına. Gerekiyorsa kısa yaşasınlar ama özgür yaşasınlar annelerinin yanında, doğal ortamlarında. Yazık paramıza. Önce insanlar dururken neden bu yatırım buradaki hayvanlara? Ha söyler misiniz bana? İnsanlar açken, işsizlik varken, çocuklar hastanelerde ölürken, neden hayvanat bahçelerine yatırım yaparsınız?
Al sana kapı gibi klişe slogan.. Senin devamlı bana karşı kullandığın cümlen. Hadi al kalemi savun bakayım kendini!