Benim kafamda olanlar ya da yıllardır yaptırmaya çalıştıklarımı takip edenler ikinci yolun yolcusu. Fakat asla sokakta kendi başına hayvan besleyenlere, ormanlara gidip onlarla yalnız kalıp mama götürenlere de karşı değilim.
Fakat hele Türkiye'de, hele hayvan severlerin yoğun olduğu, herkesin fikrinin diğerine dayatmaya çalıştığı bir ortamda sivil toplum örgütü (STÖ) yönetmek inanın ülke yönetmekten daha zordur. İnsanlar arası ilişkilerden, devletin bürokrasisi ile cebelleşmek, medyaya kendinizi doğru bir şekilde anlatmak , olmayan hukuku uygulatmak hepiniz biliyorsunuz dışarıdan bakıldığı kadar kolay iş değildir.
Gel gör ki, STÖ olarak çalıştığınızda bunun en büyük avantajınız yaptığınız eylemlerin kitleselleşmesi ve bireysel çalışanlara göre daha çok sesinizin çıkmasıdır. Dolayısıyla, bireysel çalışanların büyük bir kısmı övünerek zaman zaman söyledikleri "Ben hiçbir derneğe üye değilim!" lafı aslında, "Ben ekip çalışmasına, takım çalışmasına uygun değilim, devlet işlerine gelemem, mamamı verir işime bakar, dışarıyı eleştirir kendimi de gizlerim"in Türkçe'den Türkçe'ye mealidir.
Fakat asıl kızdığım nokta, STÖ çalışmasına hiçbir şekilde dahil olmayan bu kişilerin, dışarıdan bakarak; nasıl para toplanacağından, nasıl karar alınacağına, kimlerin temsilci yapılıp, hangi bakım evlerinin öncelikle ziyaret edileceğine, harcamaların öncelikle hangi konularda olacağına, yönetim kurulu toplantılarının şekli şemaline, bulunacak ofise kadar onlarca konuda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmasıdır.
Öyle an gelir ki, hiçbir çalışmaya dahil olmayan bir STÖ çalışanı bile, bir anda kimlerin dernekten çıkartılacağına karar bile verir. Halbuki dünyadan o kadar habersiz, yapılan çalışmalardan, verilen emeklerden, arka planda yaşananlardan o kadar ama o kadar uzaktır ve aylar boyunca dışarıda kalmıştır ki, tercihini uzak kalmadan yana kullanmışsa artık bu kişilerin herhangi bir konuda konuşması, hele radikal kararlara imza atması bile bence tehlikelidir. Çünkü elinde doğru veri yoktur ama karar mekanizmasındaki "keyfi" sürdürmek istemektedir.
Ya STÖ dışındakiler? Onlar da medyaya çıkmak, iki kelam etmek, parlamentoya gitmek, sanatçılarla görüşmek, afişin hangi konuda olacağına karar vermek, internet sitesine hangi haberin gireceği konusunda ahkam kesmek, hangi bankalarla çalışılmasından, hangi ürünlerin standlarda bulunmasına kadar onlarca konu hakkında fikir sahibi olma cürretini gösterirler.
Eeeeeee... Hani "Ben hiçbir derneğe üye değilim..!" diye, sanki marifetmiş gibi ortalıkta gezinip, sosyal medyalarda hava atıyordun? Milleti de örgütlenme hevesinden caydırıyordun?
Madem bu kadar meraklısın, gel içine gir STÖ çalışmasının içine, sıkıntıları bizzat yaşa, ondan sonra bu kritik konular hakkında karar alırken bile emin ol nasıl korkarsın!..
Eskiden coşkuyla cahilliğinle verdiğin o fikirler, veriler, bilgiler sana gelmeye başlayınca tereddütler içinde kalırsın.
Benim kafamda olanlar ya da yıllardır yaptırmaya çalıştıklarımı takip edenler ikinci yolun yolcusu. Fakat asla sokakta kendi başına hayvan besleyenlere, ormanlara gidip onlarla yalnız kalıp mama götürenlere de karşı değilim.
Fakat hele Türkiye'de, hele hayvan severlerin yoğun olduğu, herkesin fikrinin diğerine dayatmaya çalıştığı bir ortamda sivil toplum örgütü (STÖ) yönetmek inanın ülke yönetmekten daha zordur. İnsanlar arası ilişkilerden, devletin bürokrasisi ile cebelleşmek, medyaya kendinizi doğru bir şekilde anlatmak , olmayan hukuku uygulatmak hepiniz biliyorsunuz dışarıdan bakıldığı kadar kolay iş değildir.
Gel gör ki, STÖ olarak çalıştığınızda bunun en büyük avantajınız yaptığınız eylemlerin kitleselleşmesi ve bireysel çalışanlara göre daha çok sesinizin çıkmasıdır. Dolayısıyla, bireysel çalışanların büyük bir kısmı övünerek zaman zaman söyledikleri "Ben hiçbir derneğe üye değilim!" lafı aslında, "Ben ekip çalışmasına, takım çalışmasına uygun değilim, devlet işlerine gelemem, mamamı verir işime bakar, dışarıyı eleştirir kendimi de gizlerim"in Türkçe'den Türkçe'ye mealidir.
Fakat asıl kızdığım nokta, STÖ çalışmasına hiçbir şekilde dahil olmayan bu kişilerin, dışarıdan bakarak; nasıl para toplanacağından, nasıl karar alınacağına, kimlerin temsilci yapılıp, hangi bakım evlerinin öncelikle ziyaret edileceğine, harcamaların öncelikle hangi konularda olacağına, yönetim kurulu toplantılarının şekli şemaline, bulunacak ofise kadar onlarca konuda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmasıdır.
Öyle an gelir ki, hiçbir çalışmaya dahil olmayan bir STÖ çalışanı bile, bir anda kimlerin dernekten çıkartılacağına karar bile verir. Halbuki dünyadan o kadar habersiz, yapılan çalışmalardan, verilen emeklerden, arka planda yaşananlardan o kadar ama o kadar uzaktır ve aylar boyunca dışarıda kalmıştır ki, tercihini uzak kalmadan yana kullanmışsa artık bu kişilerin herhangi bir konuda konuşması, hele radikal kararlara imza atması bile bence tehlikelidir. Çünkü elinde doğru veri yoktur ama karar mekanizmasındaki "keyfi" sürdürmek istemektedir.
Ya STÖ dışındakiler? Onlar da medyaya çıkmak, iki kelam etmek, parlamentoya gitmek, sanatçılarla görüşmek, afişin hangi konuda olacağına karar vermek, internet sitesine hangi haberin gireceği konusunda ahkam kesmek, hangi bankalarla çalışılmasından, hangi ürünlerin standlarda bulunmasına kadar onlarca konu hakkında fikir sahibi olma cürretini gösterirler.
Eeeeeee... Hani "Ben hiçbir derneğe üye değilim..!" diye, sanki marifetmiş gibi ortalıkta gezinip, sosyal medyalarda hava atıyordun? Milleti de örgütlenme hevesinden caydırıyordun?
Madem bu kadar meraklısın, gel içine gir STÖ çalışmasının içine, sıkıntıları bizzat yaşa, ondan sonra bu kritik konular hakkında karar alırken bile emin ol nasıl korkarsın!..
Eskiden coşkuyla cahilliğinle verdiğin o fikirler, veriler, bilgiler sana gelmeye başlayınca tereddütler içinde kalırsın.