hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Afife Selen Selçuk Afife Selen Selçuk

    New England kulübe stili kodları

    26.05.2017 Cuma | 16:29Son Güncelleme:

    Evimizdeki çapa motifli yastık ya da o çok sevdiğimiz gök mavisi deniz feneri figüriniyle, tarih kitaplarında okudukça hala kanımızı donduran bir dizi vahşet hikayesinin ne alakası olabilir? Tabii ki, her şey aşktan. Ya da belki biraz çıkar ilişkisi. Hatta iflah olmaz içgüdüler, açgözlülük...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    New England kulübe stili kodları
    İşte o deniz feneri, bu deniz feneri. O, mutlu mesut kayalıklar üzerinde yükseledursun biz çevresindeki küçük şirin kulübelerden birinde yaşamak istiyoruz. Deniz fenerini tam da bu yüzden seviyoruz. Orada bir köy var uzakta’nın bir başka versiyonu bu. Fener de bunun simgesi. Burası ABD New England. Kulübeler, orijinal New England Külübeleri. Buradan dünyaya yayılan ve hep aynı dili konuşan, aynı yere referans veren benzer ürünler, bu başlık altında değerlendiriliyor. Altı üstü bir dekorasyon stili değil mi? Değil. Dekorasyon hiçbir zaman basit bir iş olmadı, zira her şeyin bir şeyi var ve dünyada kulağımıza hikayeler fısıldayan “şey”ler var. Tabii ki, duymak isteyene. Baştan uyaralım bu biraz gerilimli bir yazı. Okumadan önce uygun limitli okuyucu kitlesi içinde olduğunuza emin olunuz.  

    BİR KÜÇÜK AŞK HİKAYESİ

    Giyotin. Hani kafa uçuran. Yo, Fransız İhtilali değil. Çok öncesinde güllerin memleketinde vuku bulan kırık bir aşk, ihtiras, entrika hikayesinin sonu. Anne Boleyn. Kadın. Kraliçenin nedimelerinden biri. VIII. Henry. Erkek. İsminin başındaki sayıdan anlaşıldığı üzere Kral. Tudor Hanedanı’nın kurucusu. İngiltere o zamanlar Vatikan’a bağlı Katolik bir ülke. Kral ve Kraliçe de Papa’nın sadık hizmetkarları. Ama Kraliçe Kral’a erkek evlat veremiyor. Bir tane kızları var, adı Mary. Yüzyıllar sonra kendisini biberli domatesli bir içki olarak içeceğiz. Hanedanın devamı için erkek evlat lazım, yoksa iç savaş kapıda. Katolikler malum, boşanamıyor ve VIII. Henry’nin pek vakti yok. Bu arada Avrupa’da kilisenin her şeyin üzerindeki mutlak güç olmasıyla ilgili karşıt görüşler yükseliyor. Lüteranlar, Kalvenistler, yani Protestanlar; bir nevi özgürlük savaşçıları, her gizli kapının ardından çıkıyor. İngiltere’de de durum farklı değil. Ama o kapıdan burunlarını uzattıkları anda kelleleri uçuyor. Sert zamanlar. Yine de güçlüler, çünkü kralın en yakınında bir casusları var. Kız, kralın aklını başından alan çok sıkı bir Protestan. Evet, Boleyn Kızı, ta kendisi. Evlenebilmelerinin tek yolunun Katolik mezhebinden kopup Protestan bir İngiltere yaratmak olduğu konusunda Kral’ı ikna ediyor. Kral şöyle bir düşünüyor, zaten bu Vatikan’a her yıl vergi olarak göz göre göre bir servet ödüyor ve İngiltere’de kilise devletten zengin. Bu paraların değerlendirilmesi lazım. Bir alışveriş, bir fiş... Sonuç, Vatikan’dan ayrılan ve yeni bir kimlikle yeniden hayat bulan Anglikan Kilisesi. O tarihten itibaren ülkenin başı, kilisenin de başı oluyor. Böylece Anne Boleyn Kral’la evleniyor ve tabii ki, kilisenin tüm mal varlığı kralın “en sevdiği” lordlara bağlılıklarını garantilemek adına hediye ediliyor. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bu haberi fotoğraflarla okumak için tıklayın

    YENİ KİLİSE VE RADİKALLER

    Yalnız İngiliz kilisesi tam olarak Protestan değil. Çünkü Henry senaristin gözümüzde şekillendirdiği kadar aptal değil. Ülkede dirlik düzen için Katolikleri de sakinleştirmek lazım... Dolayısıyla halk arasında din savaşları çıkmasın diye ortaya karışık bir kurallar dizisi hakim. Derken yeni Kraliçe ve Kral’ın bir kızları oluyor, adı Elizabeth. Adını yüzyıllar sonra dünyanın gelmiş geçmiş en büyük kadın liderleri arasında ilk sıralarda sayacağız. Ama ne yazık ki, Kral müneccim değil. Geleceği göremiyor ve aklı fikri erkek evlatta. Bir türlü erkek doğuramayan Boleyn Kızı’ndan ise acilen kurtulması lazım; “Vay, sen beni öz erkek kardeşinle aldattın” gibi bir takım acayip suçlamalarla iki arada bir derede kızcağızın boynu uçuveriyor. Kurulmasına vesile olduğu güya hak hukuk sahibi “özgürlükler” kilisesi ise Kral’ın eteğinden “Enseeest” diye bağırıyor. Heyhat, İngiltere’nin kilise açılımı tüm dünyada Lüteranizm ve Kalvenist Protestanlığın yayılmasının önünü açıyor. Bu bölüm bitti. İkinci raunt ise şöyle:

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    ELIZABETH VE PÜRİTENLER

    Henry sonraki kraliçelerini de itinayla boğazladıktan sonra nihayet bir erkek evlada kavuşup ölüyor. Sezen Aksu boşuna dememiş, “Bu dünya ne sana, ne de bana...” diye. Yeri gelmişken, tam o sırada bizim Süleyman da İstanbul’da en şaşaalı günlerini yaşamakta. New England Kulübe Stili ile Süleyman’ın hiçbir alakası yok. Esas konu Püritenler. Kral ölünce yerine henüz bir çocuk olan oğlu geçiyor, ülke yönetimi sıkı bir Kalvenist olan Baş Piskopos’a kalıyor. Bu dönemde ülkedeki Katoliklerin büyük kısmı gerçek anlamıyla avlanıp kesiliyor. Bu arada Baş Piskopos’un da desteğiyle ülkede bir takım radikal Kalvenist tarikatlar türüyor. Bu tarikatlar pıtırak gibi türemese olmaz zaten. Çocuk kral, çocuk yaşta ölünce tahta geçen ablası fanatik Katolik Mary, Bloody Mary ismini hak etmek için ne gerekiyorsa yapıyor, bu sefer Protestan kıyımına başlıyor. Bir o tarafta bir bu tarafta toplu ölümler birbirini kovalıyor. Tam bir vahşet çağı. Eziyetin bitişi, I. Elizabeth’in kraliçe olmasıyla oluyor. Annesi Anne Boleyn gibi bir Protestan olan Elizabeth, orta yolu buluyor. Ancak orta yol her zaman herkesi mutlu etmeyebiliyor. Erkek kardeşi Edward, yani naibi Baş Piskopos’un zamanında ortaya çıkan Püritenler isimli ekstrem Protestan grup; İngiliz kilisesinin Katolik mezhebinin izlerinden tamamen arındırılmasını istiyor ve bu ortaya karışık dine karşı çıkıyor. O çağda en büyük bizim Süleyman ama Elizabeth de güç konusunda hiç fena değil. Püritenler Elizabeth’in tepesini attırınca işler kızışıyor; büyük bir bölümü önce Kalvenizim’in kalesi olan Hollanda’ya oradan Hollandalı din kardeşleriyle birlikte Amerika’ya kaçıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    ZAVALLI POCAHONTAS

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İşte New England hikayesi burada başlıyor. Ayak bastığı Plymouth, Massachusetts’e o andan itibaren Yeni İngiltere diyen yabancı beyaz adam aç kalınca onunla hindisini paylaşan bölgenin yerlileri, yani Kızılderililer, bu iyilikleri karşılığında basitçe yok ediliyorlar. Bu olay bir iki yüzyıl sonra her yıl Ekim ayında Şükran Günü adı altında büyük şenliklerle kutlanır oluyor. Aslen bu eğitim düzeyi çok yüksek , ancak eğlenmeyi günah sayan, iyi bir Hıristiyan’ın çalışmak ve para kazanmaktan başka bir şey düşünmeden yaşaması gerektiğine inanan Püritenler, yani kilisenin ve dini törenlerin sadeleşmesini ve bunun tüm hayatlarına yansımasının gerektiğini savunanlar, işin özüne yani İncil’e dönmeliyiz diyenler; sanki her şey aslında bir şakaymış gibi, sonraki yıllarda Salem’deki cadı avı ve mahkemelerinin yaratıcı/ uygulayıcıları oluyorlar. Yani kendileri baskıdan kaçanlar, gücü ve sayıca üstünlüğü ellerine geçirir geçirmez birer diktatöre dönüşüyorlar. Yanlış anlaşılma olmasın, olaylar XVII. yüzyıl Amerika’sında geçiyor. Bu arada nasıl oluyorsa aynı grup Amerika’da kadın haklarının da öncüsü oluyor. Harvard da onların eseri. Ama tabii ki Püritenlerin tüm dünyaya en büyük armağanları hepimizin başının belası Kapitalist sistem, ya da kısaca ve Amerikanca “The System”. Big Brother/ Büyük Birader kimmiş anladınız siz. Sonraları ayılıp “Bu kadar para kazanılırken sadelik de neymiş, gelsin şaşaa” deyip inanç geleneğinde ufak tefek değişiklikler yapıp yalnız sofuluğu sabit bırakıp isim ve kılık değiştirerek varlıklarını sürdürüyorlar. Şimdilerde kendilerine Evanjelist deniyor. Bkz. Evanjelizmin gerekleri ve George W. Bush’un icraatları. 

    PEKİ AMA YA STİL?

    Çok çılgın hikaye değil mi? Peki bunca olaydan sonra evdeki o deniz fenerini hala seviyor musunuz? Seviyorsanız, okumaya devam ediniz.

    Püritenlerin İngiltere’den getirdikleri, yeni yuvalarına adapte ettikleri ev ve yaşam stili, ilk kolonileri kuran gruplar arasında öne çıkıyor. İnançları gereği çok sıkı çalışan, sıkı değil, katılıncaya kadar çalışan Püritenler, New England’ın bugünkü sınırları olan Maine, Vermont, New Hempshire,  Massachusetts, Connecticut ve Rhode Island’a kadar yayılıp zenginleşiyorlar. 

    Yine de ahşap dik çatılı, pastel renklere boyanmış küçük kulübelerinden, denizden, balıkçılıktan vazgeçmiyorlar. Amerikan iç savaşından sonra ise “Amerikalı” kavramının en büyük savunucuları olarak, hayatlarından bayrak renklerini eksik etmiyorlar.

    New England kulübe stili kodları

    İlerleyen yıllarda bu stil, Amerika’nın bütün doğu kıyısına hakim oluyor, renkleri daha canlanarak Miami kıyılarına kadar uzanıyor. 

    NEW ENGLAND KULÜBESİ STİL KODLARI

    Öncelikle bölgede hava soğuk. ABD’nin kuzey doğu kıyısında, Kanada sınırında yer alıyor. Bu sebeple deniz, kum, evet ama güneş çok az var. Orijinal kuzey batı stilinde evlerin pastel tonlarına toprak renklerinde yünlü tekstiller eşlik ediyor.  

    Kırmızı, beyaz, lacivert, pastel pembe, yeşil ve mavi, limon/ güneş sarısı, bej ve krem, stilin belirgin renkleri. Bunun dışında Püritenlerin denizcilik ve balıkçılıkla bağlantısını hatırlatan her şey; yani deniz kabukları, deniz yıldızı, can simidi, el feneri, deniz feneri, çapa, halat, ağ... Tanıdık geldi mi? Bu anahtar kelimeleri google’a sorsak, karşımıza şu kelimenin çıkması muhtemel: Marine ya da marin... Deniz demek.

    Amerika’nın doğu yakasında denizciliğin bir koloni hatta aile geleneği olduğunu ima etmiştik. Derken yelkencilik; Harvard’da, Yale’de okuyan aşırı çalışkan ve artık aşırı zengin ama hala aşırı tutucu ailelerin oğullarının elinde bir spor olmaktan çıkıp lüks bir keyif unsuru haline geliyor. 

    Fazlasıyla Amerikan milliyetçisi olan New England stilinin tüm öğelerini barındıran bu yeni lüks kavramının içinden gülümseyen Amerikan bayrak renkleri ve hatta çizgi ve yıldızlı dekoratif elemanlar çeşitli boyutlardaki yelkenlilerle dünyanın diğer bölgelerine yayılıp kapış kapış satılırken elbette “Biz lüks stil adı altında size Amerikan bayrağı renklerini yediriyoruz” demek olmazdı değil mi? Sakince “Marin stili” diyoruz. Herkes memnun.

    New England kulübe stili kodları
    AH! ŞU GÜZEL VERANDA

    Hollywood sağ olsun, bir Amerikan evinin verandası deyince beynimiz otomatik olarak oraya bir adet iki kişilik ahşap salıncak ya da sallanan sandalyeyi yerleştiriveriyor. Gerçekten bu evlerin en güzel yanı bu dış mekan odaları. 

    Windsor sandalyesi denilen geleneksel İngiliz mobilyası bu verandaların hatta iç mekanların olmazsa olmazı. Avrupa’da olduğu gibi Avusturyalı Thonet sallanan koltuk yerine burada has İngiliz Windsor sallanan koltuk tercih ediyoruz. Kolçağına da dört mevsim, yumuşak bir koltuk şalı asmayı ihmal etmiyoruz. 

    Bunun dışında büyük balıkçı tekneleri ya da askeri gemilerde sıklıkla kullanılan metal sandalyeler ve tas şeklindeki lambalar; iç mekanın en az metal fener, halat ve pirinç deniz saatleri kadar klasik elemanları. 

    BİR İKON: ADIRONDACK KOLTUK

    Özellikle eyaletin göller bölgesi konumundaki Maine’deki o ahşap dik çatılı ev ve  gölün tam kıyısındaki iskelede duran Adirondack koltuk, ya da Kanada’daki adıyla Muskoka, çoğu kişinin emeklilik hayallerinin vazgeçilmezlerindendir.

    New England kulübe stili kodları

    Adirondack koltuk 1903 yılında Thomas Lee tarafından tasarlanmış ancak tasarım, arkadaşı marangoz Harry Bunnell tarafından çalınarak yıllarca Westport koltuk adıyla satılmış. Günümüze kadar birçok form ve malzemeyle yeniden yorumlanan koltuk, Amerikan kıyı stilinin en önemli öğeleri arasında. 

    DOĞU YAKASINDA PLAJ KEYFİ

    Özellikle yazlık ev dekorasyonu deyince akla ilk gelen ürünlerden biri patine boyalı yazılı ahşap levhalar ve tekli ahşap harfler... Hani üzerinde ya da yan yana koyunca genellikle İngilizce’de plaj anlamına gelen Beach yazar. Ya da Home, Love gibi herkesin anlayacağı kelimeler. Bunların da anavatanı New England.

    Aynı şekilde ahşap mobilyalar, hatta bina cephesindeki lambri de üzerindeki pastel makaron renklerine aldırmadan eskitilmiş ya da patinelidir. Bunun sebebi deniz kenarındaki hava şartlarının boyayı eritmesi. Ya da bu görüntünün taklit edilmesi.

    Kendisine kıyı şeridinde bir yaşam kuran Püritenlerin kulübelerinin mimarisini ülke çapındaki plajlardaki kabinlerde, dondurma, yiyecek, içecek  satıcılarında görmek mümkün.