Yaratıcılık, sınırlı zamanda ve sınırlı mekanda ortaya çıkar. Kısıtlı olma halinin en etkili beyin egzersizi olduğunu söylemek mümkün. Zira genel konfor anlayışı insanı rahatlatıyor ama aynı zamanda mevcut konforu kaybetme korkusuna yol açıyor, bu da beynimizi yaratıcılığa kapatmamızın en önemli sebebi. Yani konformizm bir çeşit kölelik. İnsanoğlunun dünyanın en sert şartlarında ayakta kalabilmiş olması uyum sağlayabilme özelliğine dayanıyor. Bizim için yaşam ve ölüm arasındaki çizginin kalınlığı, gıda ve içecekle değil, bulunduğumuz ortama ne kadar uyum sağlayabildiğimiz gerçeğiyle belirleniyor. Bunun güzel bir örneği iki yıl önce Amerika kırsalındaki 6 odalı, bahçeli müstakil evden New York'un merkezinde, Manhattan'da yer alan toplam 65 metrekarelik 1+1 daireye taşınan iki çocuklu bir aile.
Evin annesi Crystal Ann önceleri düğün organizatörü olarak çalışmış. Bu aşamada işin dekorasyon kısmının ilgisini çektiğini fark edince iç mekan tasarımı okumaya karar vermiş. Okul bittikten sonra hızlı ilerleyen süreçte iki çocuk sahibi olup bir de kendisini Manhattan'daki bu minicik dairede bulmuş. Kısıtlı bir bütçeye sahip olan Crystal ve eşi Tay, 100 yıllık çok eski bir binada yer alan bu evi oğulları Owen'ın okuluna yakın, şehrin merkezinde olması sebebiyle tercih etmişler. Crystal dairenin boş haline bakıp, öncelikle içeri giren gün ışığının sonra zemin kaplamasının kalitesini analiz etmiş. İlki yani gün ışığı kalitesi analizi ev alan ya da kiralayan herkes için en önemli ve birincil adım olmalı. İkincisi yani zemin kaplaması ise, genellikle değiştirmek mümkün olmadığı için kiralık evler için geçerli. Burada lamine parke, -dikkat laminat değil- yani doğal ahşap kaplamalı bir zemin var ve bu özellikle küçük çocuklu aileler için büyük önem taşıyor. Laminat gibi petrol bazlı bir zemin kaplamanız varsa, çocukların oyun alanına sık sık yıkayabileceğiniz büyük boyutlu kilimler yerleştirmenizde yarar var.
Geride bıraktıkları evi de özenle döşeyen Crystal, eşinin işi sebebiyle New York'a taşınmaları gündeme gelince evini eşyalarıyla birlikte satmayı tercih etmiş. Böylece küçük bir eve geçerken fazlalıklardan kurtulma derdinin önemli bir kısmını halletmiş. "Buraya taşınırken pek çok şeyden vazgeçtim" diyor Crystal. "Örneğin, hayallerimdeki mutfağı daha yeni yaptırmıştım. Eski evimizde harika bir arka bahçemiz, kendimize ait bir yatak odamız ve mahremiyetimiz vardı. Ama eşim de ben de tüm bunları geride bırakırken vazgeçemeyeceğimiz tek şeyin gün ışığı olduğu konusunda hemfikirdik. İnsanların evinde 'Bu olmadan yapamam' dediği ama aslında hiç ihtiyaç duymadığı o kadar çok şey var ki..."
Girişin ardında yer alan büyük oda, ailenin ana yaşam alanı, aynı zamanda ebeveyn yatak odası, yemek odası ve müzik odası olarak işlevleniyor. Toplam olarak giriş, iki geniş oda, çok küçük birer mutfak ve banyodan oluşan evde iki çocukla rahat yaşayabilmek için Crystal dairenin planına ters bir kullanım şekli yaratmış. Yatak odası olması beklenen iç kısımdaki odayı çocukların uyuma ve oyun odası olarak değerlendirmeyi tercih etmiş. Eşi ve kendisi için ise yaşam alanına yerleştirdiği açılır kapanır yatakla yer sorununu çözmüş.
Son iki yılın iç mekan tasarımı trendlerine bakarsanız bu tür uygulamaların her geçen gün çoğaldığını görebilirsiniz. Metropollerde dairelerin giderek küçülmesi ve pahalanması sebebiyle bir odada birçok işlevi çözme işi uzun zamandır tasarımcıların aklını zorluyor. Yaşam alanının ortasındaki yatağın genel konfor anlayışına ters düştüğü bir gerçek. Ama dünyanın en kalabalık şehirlerinden birinde ve şehir merkezinde yaşamak istiyorsak kendimizi buranın şartlarına adapte edebilmemiz gerekiyor. Crystal her sabah uyanır uyanmaz ilk iş, yatağı yerine kaldırıp orta alanı açıyor. Sonra çocuklarını uyandırıyor.
Taşınmadan önce ana yaşam alanının bir duvarı dışında evin tüm duvar ve tavanlarını parlak beyaza boyatan Crystal bu şekilde gün ışığının evin içinde gezinmesinin de yolunu açmış. Pencerelerin devamında hali hazırda karanlık olan duvarı ise çok sevdiği ve önceki evinde de sık sık kullandığı denizci mavisine boyatmış. Odanın içindeki her mobilya yeri değiştirilebilecek şekilde düzenlenmiş.
Mekanın ortasındaki kanepeyi zaman zaman mavi duvara yaslayıp farklı bir atmosfer yaratmak da mümkün. Bunun dışında bu odada zeminde Berberi desenli yün bir halı ve çok hafif ve rahat hasır bir koltuk yer alıyor. Sehpa ihtiyacı puf ve taburelerle sağlanmış. Bu mobilyalar yatak açıldığında komodin işlevi de görüyor.
Evin en sevimli köşesi yemek bölümü. Burada Eero Saarinen tasarımı Pedestal yemek masasıyla İngiliz Windsor sandalyeleri ve yüzyıl ortası modern stilde iki kişilik bir loveseat -aşk koltuğu- birlikte kullanılmış. Evin genel İskandinav havasına hizmet eden bir başka öğe de yeşil yapraklı bitkiler. Evini hemen her Amerikalı gibi özel günler, mevsim dönüşleri ve bayramlarda süslemeyi seven Crystal bu zevkini evin yemek köşesinde tatmin ediyor. Ancak piyasada bulunan süsleri saklayacak yeri olmadığı için geçici süsleri tercih ediyor. Örneğin masanın üzerinde yer alan vazodaki çiçekler ve aranjman, bu tür düzenlemeler için birebir. Sonbaharda kuru çiçekler, cadılar bayramında küçük kabaklarla kuru dallar, Noel'de ise yeşil çam dalları kullanıyor. Yemek alanı boyunca uzanan büyük pencereler, mekanı aydınlatıyor, karşı duvarda ise küçük bir mutfağa ve kiler dolabına açılan kapılar yer alıyor.
Piyano, Crystal için evin en değerli öğesi. Evin küçük kızı Elle sürekli piyanoyla haşır neşir. Piyano sadece işlevsel olarak değil, mekanın genelinin atmosferini tamamen değiştiren bir eleman. Ayrıca piyanonun duvara yaslanan kısmını bir raf gibi düşünüp çerçeveler ve abajurla düzenlemek de mümkün.
Bu kadar küçük bir evde iki küçük çocukla dekorasyon meraklısı bir annenin mutlu olabilmesinin anahtarı minimalizm. "Aslında dekoratif objelere çok meraklıyım, sürekli mağazalarda bunlara bakarım ama evime bir şey alırken onu koyacak yerimin olduğuna emin olmam gerekiyor. Bu yüzden bir şeyi satın almadan önce uzun süre düşünüyorum" diyor. Evinin mottosunu ise "İşin biter bitmez kaldır" olarak belirlemiş. Aksi halde evin sürekli bombalanmış gibi görüneceğini sözlerine ekliyor.
Oyuncaklar için de benzer bir durum geçerli. Crystal, çocukların oyuncakları için toplam iki büyük üç küçük hasır sepet ayırmış. Bu sepetler dolduğunda çocuklar bazı oyuncaklarından vazgeçmek zorunda olduklarını biliyorlar. Yeni bir oyuncak ya da kıyafet geldiğinde eskisi hayır kuruluşuna gidiyor. Hiçbir şey depolanmıyor. Evde her şeyin bir yeri var. Çocuklar yatmadan önce oyuncaklarını mutlaka topluyorlar. Ailenin oğlu Owen, yükseltilmiş bir yatakta uyuyor, henüz 2 yaşındaki küçük kız kardeşi Elle ise Montessori eğitim sistemine uyacak şekilde yer yatağında yatıyor. Yatak başında yer alan uzun bacaklı aplik, aslen Serge Mouille tasarımı ikonik lambanın LED lambalı, hafif versiyonu.
Çocuk odası da çok işlevli bir mekan. Crystal, zaman zaman misafir ağırlaması da gerektiği için buraya yataklı bir kanepe yerleştirmiş. Misafir geldiğinde çocuklarıyla birlikte burada uyuyup, salondaki yatağı misafirlere tahsis ediyorlar. Bu kanepe sadece misafir geldiğinde değil, gün içinde de zaman zaman çocukların oyun alanı, ebeveynlerin yatak kapalıyken dinlendikleri önemli bir mobilya.
Giriş alanı içeri giren kişinin evle ilgili ilk izlenimine sebep olduğu için burayı özenle düzenlemekte yarar var. Crystal nispeten karanlık olan bu alanın bir duvarını yeşil yapraklı bir duvar kağıdıyla kaplayıp, önüne kolçaklı bir bank, mekanı genişletebilmek adına da büyük bir ayna yerleştirmiş. Yastıklar, koko halı, hasır sepetler ve lamba, dekorun tamamlayıcıları. Bu duvarın karşı tarafındaki iki büyük gömme dolaptan biri ailenin tüm ekstra eşyasını depolama amaçlı kullandığı bölüm. İkincisi, ailenin babası Tay'ın giyim dolabı. Crystal ve çocuklara ait gömme giyim dolapları ise çocukların yatak odasında bulunuyor. Anne baba, çocuklarına uyguladıkları tüm kuralları kendilerine de uyguluyor. Yeni bir kıyafet ya da ayakkabı alındığında, eski bir tanesinden vazgeçiyorlar.
Yaratıcılık, sınırlı zamanda ve sınırlı mekanda ortaya çıkar. Kısıtlı olma halinin en etkili beyin egzersizi olduğunu söylemek mümkün. Zira genel konfor anlayışı insanı rahatlatıyor ama aynı zamanda mevcut konforu kaybetme korkusuna yol açıyor, bu da beynimizi yaratıcılığa kapatmamızın en önemli sebebi. Yani konformizm bir çeşit kölelik. İnsanoğlunun dünyanın en sert şartlarında ayakta kalabilmiş olması uyum sağlayabilme özelliğine dayanıyor. Bizim için yaşam ve ölüm arasındaki çizginin kalınlığı, gıda ve içecekle değil, bulunduğumuz ortama ne kadar uyum sağlayabildiğimiz gerçeğiyle belirleniyor. Bunun güzel bir örneği iki yıl önce Amerika kırsalındaki 6 odalı, bahçeli müstakil evden New York'un merkezinde, Manhattan'da yer alan toplam 65 metrekarelik 1+1 daireye taşınan iki çocuklu bir aile.
Evin annesi Crystal Ann önceleri düğün organizatörü olarak çalışmış. Bu aşamada işin dekorasyon kısmının ilgisini çektiğini fark edince iç mekan tasarımı okumaya karar vermiş. Okul bittikten sonra hızlı ilerleyen süreçte iki çocuk sahibi olup bir de kendisini Manhattan'daki bu minicik dairede bulmuş. Kısıtlı bir bütçeye sahip olan Crystal ve eşi Tay, 100 yıllık çok eski bir binada yer alan bu evi oğulları Owen'ın okuluna yakın, şehrin merkezinde olması sebebiyle tercih etmişler. Crystal dairenin boş haline bakıp, öncelikle içeri giren gün ışığının sonra zemin kaplamasının kalitesini analiz etmiş. İlki yani gün ışığı kalitesi analizi ev alan ya da kiralayan herkes için en önemli ve birincil adım olmalı. İkincisi yani zemin kaplaması ise, genellikle değiştirmek mümkün olmadığı için kiralık evler için geçerli. Burada lamine parke, -dikkat laminat değil- yani doğal ahşap kaplamalı bir zemin var ve bu özellikle küçük çocuklu aileler için büyük önem taşıyor. Laminat gibi petrol bazlı bir zemin kaplamanız varsa, çocukların oyun alanına sık sık yıkayabileceğiniz büyük boyutlu kilimler yerleştirmenizde yarar var.
Geride bıraktıkları evi de özenle döşeyen Crystal, eşinin işi sebebiyle New York'a taşınmaları gündeme gelince evini eşyalarıyla birlikte satmayı tercih etmiş. Böylece küçük bir eve geçerken fazlalıklardan kurtulma derdinin önemli bir kısmını halletmiş. "Buraya taşınırken pek çok şeyden vazgeçtim" diyor Crystal. "Örneğin, hayallerimdeki mutfağı daha yeni yaptırmıştım. Eski evimizde harika bir arka bahçemiz, kendimize ait bir yatak odamız ve mahremiyetimiz vardı. Ama eşim de ben de tüm bunları geride bırakırken vazgeçemeyeceğimiz tek şeyin gün ışığı olduğu konusunda hemfikirdik. İnsanların evinde 'Bu olmadan yapamam' dediği ama aslında hiç ihtiyaç duymadığı o kadar çok şey var ki..."
Girişin ardında yer alan büyük oda, ailenin ana yaşam alanı, aynı zamanda ebeveyn yatak odası, yemek odası ve müzik odası olarak işlevleniyor. Toplam olarak giriş, iki geniş oda, çok küçük birer mutfak ve banyodan oluşan evde iki çocukla rahat yaşayabilmek için Crystal dairenin planına ters bir kullanım şekli yaratmış. Yatak odası olması beklenen iç kısımdaki odayı çocukların uyuma ve oyun odası olarak değerlendirmeyi tercih etmiş. Eşi ve kendisi için ise yaşam alanına yerleştirdiği açılır kapanır yatakla yer sorununu çözmüş.
Son iki yılın iç mekan tasarımı trendlerine bakarsanız bu tür uygulamaların her geçen gün çoğaldığını görebilirsiniz. Metropollerde dairelerin giderek küçülmesi ve pahalanması sebebiyle bir odada birçok işlevi çözme işi uzun zamandır tasarımcıların aklını zorluyor. Yaşam alanının ortasındaki yatağın genel konfor anlayışına ters düştüğü bir gerçek. Ama dünyanın en kalabalık şehirlerinden birinde ve şehir merkezinde yaşamak istiyorsak kendimizi buranın şartlarına adapte edebilmemiz gerekiyor. Crystal her sabah uyanır uyanmaz ilk iş, yatağı yerine kaldırıp orta alanı açıyor. Sonra çocuklarını uyandırıyor.
Taşınmadan önce ana yaşam alanının bir duvarı dışında evin tüm duvar ve tavanlarını parlak beyaza boyatan Crystal bu şekilde gün ışığının evin içinde gezinmesinin de yolunu açmış. Pencerelerin devamında hali hazırda karanlık olan duvarı ise çok sevdiği ve önceki evinde de sık sık kullandığı denizci mavisine boyatmış. Odanın içindeki her mobilya yeri değiştirilebilecek şekilde düzenlenmiş.
Mekanın ortasındaki kanepeyi zaman zaman mavi duvara yaslayıp farklı bir atmosfer yaratmak da mümkün. Bunun dışında bu odada zeminde Berberi desenli yün bir halı ve çok hafif ve rahat hasır bir koltuk yer alıyor. Sehpa ihtiyacı puf ve taburelerle sağlanmış. Bu mobilyalar yatak açıldığında komodin işlevi de görüyor.
Evin en sevimli köşesi yemek bölümü. Burada Eero Saarinen tasarımı Pedestal yemek masasıyla İngiliz Windsor sandalyeleri ve yüzyıl ortası modern stilde iki kişilik bir loveseat -aşk koltuğu- birlikte kullanılmış. Evin genel İskandinav havasına hizmet eden bir başka öğe de yeşil yapraklı bitkiler. Evini hemen her Amerikalı gibi özel günler, mevsim dönüşleri ve bayramlarda süslemeyi seven Crystal bu zevkini evin yemek köşesinde tatmin ediyor. Ancak piyasada bulunan süsleri saklayacak yeri olmadığı için geçici süsleri tercih ediyor. Örneğin masanın üzerinde yer alan vazodaki çiçekler ve aranjman, bu tür düzenlemeler için birebir. Sonbaharda kuru çiçekler, cadılar bayramında küçük kabaklarla kuru dallar, Noel'de ise yeşil çam dalları kullanıyor. Yemek alanı boyunca uzanan büyük pencereler, mekanı aydınlatıyor, karşı duvarda ise küçük bir mutfağa ve kiler dolabına açılan kapılar yer alıyor.
Piyano, Crystal için evin en değerli öğesi. Evin küçük kızı Elle sürekli piyanoyla haşır neşir. Piyano sadece işlevsel olarak değil, mekanın genelinin atmosferini tamamen değiştiren bir eleman. Ayrıca piyanonun duvara yaslanan kısmını bir raf gibi düşünüp çerçeveler ve abajurla düzenlemek de mümkün.
Bu kadar küçük bir evde iki küçük çocukla dekorasyon meraklısı bir annenin mutlu olabilmesinin anahtarı minimalizm. "Aslında dekoratif objelere çok meraklıyım, sürekli mağazalarda bunlara bakarım ama evime bir şey alırken onu koyacak yerimin olduğuna emin olmam gerekiyor. Bu yüzden bir şeyi satın almadan önce uzun süre düşünüyorum" diyor. Evinin mottosunu ise "İşin biter bitmez kaldır" olarak belirlemiş. Aksi halde evin sürekli bombalanmış gibi görüneceğini sözlerine ekliyor.
Oyuncaklar için de benzer bir durum geçerli. Crystal, çocukların oyuncakları için toplam iki büyük üç küçük hasır sepet ayırmış. Bu sepetler dolduğunda çocuklar bazı oyuncaklarından vazgeçmek zorunda olduklarını biliyorlar. Yeni bir oyuncak ya da kıyafet geldiğinde eskisi hayır kuruluşuna gidiyor. Hiçbir şey depolanmıyor. Evde her şeyin bir yeri var. Çocuklar yatmadan önce oyuncaklarını mutlaka topluyorlar. Ailenin oğlu Owen, yükseltilmiş bir yatakta uyuyor, henüz 2 yaşındaki küçük kız kardeşi Elle ise Montessori eğitim sistemine uyacak şekilde yer yatağında yatıyor. Yatak başında yer alan uzun bacaklı aplik, aslen Serge Mouille tasarımı ikonik lambanın LED lambalı, hafif versiyonu.
Çocuk odası da çok işlevli bir mekan. Crystal, zaman zaman misafir ağırlaması da gerektiği için buraya yataklı bir kanepe yerleştirmiş. Misafir geldiğinde çocuklarıyla birlikte burada uyuyup, salondaki yatağı misafirlere tahsis ediyorlar. Bu kanepe sadece misafir geldiğinde değil, gün içinde de zaman zaman çocukların oyun alanı, ebeveynlerin yatak kapalıyken dinlendikleri önemli bir mobilya.
Giriş alanı içeri giren kişinin evle ilgili ilk izlenimine sebep olduğu için burayı özenle düzenlemekte yarar var. Crystal nispeten karanlık olan bu alanın bir duvarını yeşil yapraklı bir duvar kağıdıyla kaplayıp, önüne kolçaklı bir bank, mekanı genişletebilmek adına da büyük bir ayna yerleştirmiş. Yastıklar, koko halı, hasır sepetler ve lamba, dekorun tamamlayıcıları. Bu duvarın karşı tarafındaki iki büyük gömme dolaptan biri ailenin tüm ekstra eşyasını depolama amaçlı kullandığı bölüm. İkincisi, ailenin babası Tay'ın giyim dolabı. Crystal ve çocuklara ait gömme giyim dolapları ise çocukların yatak odasında bulunuyor. Anne baba, çocuklarına uyguladıkları tüm kuralları kendilerine de uyguluyor. Yeni bir kıyafet ya da ayakkabı alındığında, eski bir tanesinden vazgeçiyorlar.