SON DAKİKA | Adalet Bakanı Yılmaz Tunç: Terör örgütü çağrıya yanıt vermezse devlet gereğini yapar!

Son dakika haberi...Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, CNN Türk ekranlarında Ahmet Hakan ile Tarafsız Bölge programında gündeme ilişkin merak edilen soruları yanıtladı. Adalet Bakanı Tunç, 'Terör örgütü İmralı'nın çağrısına yanıt vermezse ne olur sorusuna, 'Devlet gereğini yapar.' cevabını verdi.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, CNN Türk ekranlarında Ahmet Hakan ile Tarafsız Bölge programında gündeme ilişkin merak edilen soruları yanıtladı.
Bakan Tunç'un açıklamaları özetle şöyle:
Şimdi tabii ülkemiz 40 yıldan bu yana terörle mücadele ediyor. Ve 40 yıldan bu yana da ülkemizin gelişmesinin, kalkınmasının önündeki en büyük engellerden birisi de terör meselesiydi. Şehitler verdik. Maddi, manevi çok büyük acılar yaşadık. Tabii terörün sadece PKK terör örgütü değil, diğer terör örgütleriyle de aynı anda mücadele eden bir ülke konumundayız.
"TERÖRSÜZ TÜRKİYE HEDEFİMİZ YENİ DEĞİL"
Terörün sonlandırılması, terörsüz bir Türkiyeye adım atılması noktasındaki çabamız, kararlılığımız bizim sadece bugünkü meselemiz değildi. Sayın Cumhurbaşkanımızın 22 yıldan bu yana, 23 yıldan bu yana terörü bitirmek için büyük bir mücadelesi var. Özellikle terör örgütünün yok edilmesiyle ilgili güvenlik güçlerimizin bugüne kadar kararlı ve başarılı bir mücadelesi söz konusu oldu.
Özellikle son yıllarda teknolojinin de verdiği imkanlarla, savunma sanayimizin geldiği yerlilik ve millilik imkanlarıyla da terörün adeta içerde sonlandırılmasına yönelik büyük bir mücadele yapıldı ve başarı da sağlandı. Tabii özellikle 22 yıldan bu yana teröre zemin hazırlayan unsurları da ortadan kaldırmanın gayreti içerisinde olduk. Bu anlamda da ülkemiz özellikle temel hak ve özgürlüklerin genişlemesi, bu sadece Kürt kökenli vatandaşlarımız için değil, bugün 28 Şubat, tüm insanlarımız için etnik kökeni ne olursa olsun, ırkı, rengi, dili, dini ne olursa olsun bütün vatandaşlarımız için temel hak ve özgürlükleri alabildiğine genişleten bir ortamı sağlamaya çalıştık. Ülkemizin yüksek standartlı bir demokrasiye kavuşması için çok mücadele ettik, ayrımcılığı ortadan kaldırdık, özellikle ülkemizin hiçbir vilayetine ayrım yapmadan Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde eserlerle donattık. Hakkariye'de üniversite yaptık, Sinop'a da yaptık, Yüksekova'ya da havalimanı yaptık, oralara yatırım götürürken terör örgütünün o şantiyeleri nasıl bastığını, orada öğretmenlerimizi eğitim için gönderdiğimiz öğretmenlerimizi şehit ettiğini, doktorları şehit ettiğini üzülerek hep yaşadık bu acıları birlikte yaşadık.
"KÜRTÇE YASAĞI VARDI"
Demokratikleşme anlamında da temel halk özgürlüklerin alabildiğini genişlemesi ve özellikle eleştiri konusu yapılan hususları da birer birer ortadan kaldırdık. Kürtçe yasağı vardı, yani insanların kendi ana diliyle konuşabilmesi imkanlarını genişlettik, arttırdık, gerek mahkemelerde gerek cezaevlerinde kendi savunmasını yaparken ya da bir yakını ile görüşürken kendi diliyle konuşamıyordu insanlar. Bunlar hepsi mevzuatımızda değiştirilen, genişletilen hususlar olarak tarihe geçti. Bir siyasetçi kendi diliyle propaganda yapamazdı. Bölgesinde gittiği zaman bir kahvehanede toplantı yapacak, karşısındakiler kendi diliyle konuşulmasını isteyecektir. Yapamazdı. Bunların önü hep açıldı. Kürtçe televizyon, devlet televizyonu yayına girdi. Çok geride kalan tartışmalar. Ülkemiz yüksek standartlı bir demokrasi noktasında çok ilerlemeler sağladı Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde. 2005 yılındaki Diyarbakır konuşmasını hatırlıyoruz. Kürt sorunu olarak nitelendirilen sorunu şu son 22 yılda tüm dirençlere rağmen, birçok engellemelere rağmen, muhalefetin karşı gelmesine rağmen o sorunu ortadan kaldırdık.
'DEVLET GEREĞİNİ YAPAR'
Burada Sayın Bahçeli'nin grup konuşmasında gerçekleştirmiş olduğu konuşma sonrasında yeni bir çalışma başladı. Tabii üç kez İmralı'ya gittiler, DEM heyeti ve görüşmeler sağladılar. Üçüncü görüşmenin sonunda da terör örgütü elebaşının terör örgütüne yönelik açıklamasını kamuoyuyla paylaştılar. Hem Türkçe hem Kürtçe olarak paylaştılar ve açıklamayı gördük. Bu açıklamanın terör örgütü elebaşı tarafından kurucusu olduğu, terör örgütüne hitaben olduğu belli. Buradaki muhatap tamamen terör örgütü, silah bırakılması, tüm grupların silah bırakmasını içeriyor. Ve PKK'nın kendisini fesh etmesine yönelik terör örgütü elebaşının kendi örgütüne yönelik bir talebi, bir çağrısı. Tabii bu çağrının nasıl karşılık bulacağı, muhatabının bunu nasıl değerlendireceği elbette ki önümüzdeki süreçte gözlemlenecek bir husus. Burada terörsüz bir Türkiye diyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devleti. Dolayısıyla hukuk devleti şiddeti kabul etmez ve gereğini yapar. Bunu başından beri bunu söylüyoruz. Terörü kabul etmez demokratik bir devlet. Talepler şiddet yoluyla istenmez demokratik bir devlet. Düşünce ve ifade özgürlüğü şiddeti içermez.
Anayasamızın 26. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10-11. maddeleri, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 19. maddesi, evrensel hukuk bunu içerir. Dolayısıyla şiddet hareketleri, terör bittiğinde ülkemiz kazanacaktır. Bu anlamda da eğer bu çağrıya terör örgütü kendi elebaşının çağrısına cevap vermezse, yine hukuk devleti içerisinde bu mücadele kararlılıkla sürecektir.
"HERHANGİ BİR PAZARLIK SÖZ KONUSU OLAMAZ"
Şehit ailelerimizi incitecek, onları üzecek, milletimizi rahatsız edecek hiçbir adım atılmaz. Burada muhatap, terör örgütü elebaşının muhatabı devlet değildir, terör örgütüdür. Bu çağrı devlete yapılmış bir çağrı değildir. Örgüte yapılmış bir çağrıdır. Örgüt, lider olarak kabul ettiği terör örgütü ele başına sözüne gider, silah bırakırsa zaten kendini fesh etmiş olur. Aksi takdirde yine bu ülkenin terörle mücadelesi kararlılıkla devam eder. Zaten bu noktada büyük bir başarı sağlandı. Tabii özellikle bunun karşılığında ne verildi, bu açıklamayı neden yaptılar şeklinde bir takım tereddütler, yorumlar yapılıyor. Burada herhangi bir pazarlık söz konusu olamaz. Bunun karşılığında devlet şunu yapacaktır şeklindeki bir yorum doğru olmaz.
Hukuk Devleti'nde böyle gizli pazarlıklar olmaz. Her şey şeffaf bir şekilde. Bir suç işlenmesi durumunda yargısı vardır. İlgili kurumları vardır. Terörle mücadele eden güvenlik güçleri vardır. Dolayısıyla buradaki hedefimiz, 40 yıldan bu yana bu ülkeyi sıkıntıya sokan, en çok da Güneydoğu'daki insanlarımızı, Kürt kökenli vatandaşlarımızı rahatsız eden ve binlerce insanımızın hayatına mal olan askerimizin, polisimizin, öğretmenimizin ve bu kadar büyük kayıplara neden olan bir terör örgütünün sonlandırılması ülkemiz için Türkiye vücuduna başlarken terörsüz bir Türkiye'ye adım atmak ülkemiz için çok büyük fayda sağlayacak ki çevremizdeki gelişmeler, güneyimizde bir terör devletinin kurulmamasına yönelik yaptığımız mücadeleler ortada. Dolayısıyla enerjimizi teröre değil, enerjimizi milletin refahına harcamış oluruz. Oraya harcanacak trilyonlarca kaynağı milletimizin cebine, milletimizin refahına akıtmış oluruz.
"ÜZÜLEREK SÖYLÜYORUM Kİ DEMOKRASİ TARİHİMİZ DARBELER TARİHİ"
Bizim demokrasi tarihimiz, üzülerek söylüyoruz, darbeler tarihi. 1960 darbesiyle başlayan 27 Mayıs'ta Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesiyle milli iradenin önü kesildi. Sonrasında 71 muhtırası, sonrasında 12 Eylül 80 darbesi, sonrasında 28 Şubat postmodern darbesi. Her 10 yılda bir darbe, 10 yılda bir muhtıra adeta darbeler bir takvime bağlandı. Böyle bir maalesef demokrasi tarihimiz 2000'li yıllara gelinceye kadar bu şekilde süre geldi. Tabii 2000'li yıllara Sayın Cumhurbaşkanımızın başbakan olmasıyla beraber başlayan yeni dönemde de bu darbeler tarihi sona erdi, darbeciler tarihi oldu. Yani şu geçtiğimiz 22-23 yılda da darbeci ve vesayetçi anlayışla mücadele edile edile bugünlere gelindi. Yani ülkemizin yüksek standartlı bir demokrasiye kavuşması için çok büyük mücadele edildi. Orada hükümetin istifaya zorlanmasına varıncaya kadar geçen süreçte, hatta geriye dönük o 90'lı yıllar, şunu da söyleyebiliriz, yani parlamenter sistemin yol açtığı istikarsızlık ortamı. Oradan yararlandılar. Tabii ki. 1,5 yılda bir değişen hükümetler. 1,5 yılda bir değişen hükümetler tabii siyasi krizlere yol açtı.
"SİYASİ KRİZLER EKONOMİK KRİZLERİ TETİKLEDİ"
Bu siyasi krizler ekonomik krizleri tetikledi. Ekonomik krizler terörü, anarşiyi tetikledi. Hepsi birbirini tetikleyerek, özellikle bizim o gençlik yıllarımız, üniversite yıllarımız, 90'lı yıllar, bizden öncekilerde 80 öncesini hatırlıyoruz. Ondan öncekilerde 60'lı, 70'li yıllar, hep böyle, milli iradenin önünü kesildiği bir tarihi yaşadığı bir ülkemiz. 28 Şubat'ta, yani 12 Eylül bir sağdan, bir soldan, yaşları büyütürek asılan çocuklar, rahmetli Menderes'e duruşmada seni buraya tıkan kuvvet böyle istiyor diyen bir yargı ve bir sağdan, bir soldan astık diyor. Bunun hukuki bir tarifi olamaz. Dolayısıyla 28 Şubat'ta da özellikle uzun süren bir mağduriyetler silsilesi var. Bu sadece bir yılda, son bir yılda hükümetin istifasıyla sonuçlanan ya da Refah Partisi'nin kapatılmasından ibaret bir durum değil.
Cumhurbaşkanımız dedi ki binlerce insan başörtüsü nedeniyle okullarına gidemedi. Binlerce insan kat sayı mağduru oldu. Şöyle rakamları bir hatırlamakta fayda var aslında. Türk Silahlı Kuvvetlerinden 1235 personel atılmış o süreçte. 28 Şubat sürecinde. Yüksek Öğretim Kurulu 139 akademisyenin görevine son vermiş. Baskı ve dayatmalara dayanamayan 11 bin öğretmen istifa etmek zorunda kalmış. Bunların birçoğu başörtüsü nedeniyle görevini yapamayan öğretmenler. 3527 öğretmenin görevine son verilmiş.
3271 öğretmen sivi disiplin soruşturması geçirmiş. 210 vali ve kaymakam hakkında rapor hazırlanmış, fişlemeler yapılmış. 71 kaymakamın görevine son verilmiş. 10 yıllık süreç içerisinde o zulüm, üniversitelerdeki başörtüsü problemi uzun sürdü. İkna odalarından bahsetti Sayın Cumhurbaşkanımız. 600 bin öğrenci başörtüsü nedeniyle eğitim hakkından mahrum bırakılmış. 10 yılda 12 milyon öğrenci kat sayı nedeniyle istediği üniversiteye girememiş.
Maddi faturasının 380 milyar dolar olduğunu Sayın Cumhurbaşkanımız açıkladı. Bankalar battı, TMSF'ye devredildi, milletin paraları battı ve o batan paralar yine 2000'li yıllarda AK Parti iktidarları döneminde vatandaşlara iade edildi. Tabii Refah Partisi kapatıldı, İktidar Partisi iktidardan düşürüldü, Genel Başkanı ve parti yöneticileri siyasi yasaklığa hale getirildi. Sonrasında Fazilet Partisi kuruldu. Ben Fazilet Partisi'nde ilçe yönetim kurulu üyesiydim. Orada Belediye Meclisi üyesi seçildim. Sonra partimiz kapandı. Partisiz kaldık. AK Parti kurulduğunda kurucu İlçe Başkanı olarak görev yaptım. Tabii o süreçte ben de yargılandım. Şu anda Beşiktaş'ta üniversite olarak olan yerleşkede DGM vardı. İstanbul DGM oradaydı. Biz başörtüsüne özgürlüğü savunuyoruz diye bir imza attık ve bizim hakkımızda iddianame düzenlendi.
Biz duruşmalara sanık olarak çıktık. Daha mesleğin başında genç bir avukatız. Yaptığımız başörtüsüne özgürlük istiyoruz demek. DGM'de yargılandık. 312. madde değişmese biz mahkum olacaktık. Avukatlık hırsızlığı ruhsatımız iptal edilecekti.
"BAŞÖRTÜSÜ YASAKLARI, SAYISIZ ZULÜMLER..."
Başörtüsü yasakları, sayısız zulümler... Milletvekili başörtüsü nedeniyle meclisten dışarıya atıldı Merva Kavakçı. 21'den fazla vakıf, 20'den fazla vakıf kapatıldı, dernekler kapatıldı. Antidemokratik bir süreç, demokrasiye kara bir leke olarak tarihe geçti. Tabii 2000'li yıllara geldiğimiz zaman darbeci ve vesayetçi anlayış, özellikle o parlamenter sistemin bir buçuk yılda bir değişen hükümetler ve yol açtığı krizler, siyasetçiye güveni de azalttı. Siyasetçiye güvenin azalması, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin itibarının azaltılmaya çalışılması vesayetçi anlayışı gerek yargıda, gerek askeriyede yeşermesine, büyümesine neden oldu ve bu vesayetçi anlayış ülkenin adeta sözde seçimler oluyor demokrasi ama demokrasinin üzerinde bir vesayet kurumu olarak maalesef o kurumlar demokrasimize zarar vermeye devam ettiler.
2002 sonrası başlayan yeni dönemde Cumhurbaşkanımızla beraber AK Parti ile beraber başlayan yeni dönemde de aslında vesayetçi anlayış boş durmadı. 2001'de AK Parti kurulduğunda kurucu üyeler arasında başörtülü var diye kapatma davası açıldı. AK Parti'ye ihtar davası açıldı. O günkü Yargıtay Başsavcısı. Sonrasında 2007'ye geldiğimizde muhtıra, muhtıraya karşı hükümetin cevabı, geçmişte o cevaplar verilmezdi. O günkü hükümet sözcümüz Sayın Cemil Çiçek dedi ki, Oturun oturduğunuz yerde, sizin göreviniz bu değil. Hakkınız değil.
2012'de MİT krizi, 2013'de sokak eylemleri, darbe kalkışması, gezi olaylarıyla yine bir kaos ortamı. Sonrasında 17-25 Aralık Emniyet FETÖ yapılanmasının bir darbe girişimi. Sonrasında terörün azdırılması 2004-2014-2015, işte Kobani olayları, terörle mücadele ülkemizin değişik yerlerinde patlamalar. Adeta 2016'daki 15 Temmuz'a giden taşlar, kaos ortamını oluşturmaya yönelik gayret darbeci anlayışın. Ve 2016'da, 15 Temmuz'da artık son darbeyi vururuz düşüncesinde hain FETÖ kalkışması…
"ÇOK BÜYÜK REFORMLAR YAPILDI"
Hiç boş durmadılar. Bir taraftan ülkemizin ekonomik kalkınmasını, fiziki kalkınmasını sağlamaya çalışırken alt yapısıyla, üst yapısıyla, enerji yatırımlarıyla, savunma sanayi yatırımlarıyla uğraşırken bir taraftan terörle mücadele edildi. Bir taraftan bu vesayetçi darbeci anlayışın tasfiyesine yönelik de çok önemli reformlar da hayata geçti. Yani burada darbeci ve vesayetçi anlayışın yok edilmesi ve ülkemizin yüksek standartlı bir demokrasiye kavuşması noktasında büyük reformlar yapıldı. Anayasamızdaki değişiklikler, biraz önce Sayın Cumhurbaşkanımızın bir kısmına değindiği, özellikle hukuk devleti ilkesinin tahkim edilmesine yönelik düzenlemeler gerçekten çok önemliydi.
Bundan sonra bu ülkede bir daha darbe yapılmasın, milli iradenin önünü kesilmesin diye yapısal birçok reform yapıldı. Kadın haklarından çocuk haklarına, temel hakların özellikle genişletilmesi, birinci bölümde bahsettiğimiz özellikle Kürt sorununun ortadan kaldırılmasına yönelik reformlar, bir tarafta diğer yandan da yapısal bir dönüşüm sağlandı. Hakimler Savcılar Kurulu'nun yapısı, Anayasa Mahkemesi'nin yapısı, bunlar demokratik hukuk devleti ilkesine uygun hale getirildi. DGM'ler kaldırıldı, Askeri Yargı kaldırıldı, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, yargı birliğinin sağlanması noktasında büyük mesafe alındı. Burada özellikle yargı birliği dedik, hukuk devleti dedik, bugün yargıya yönelik eleştiriler ve Türkiye'de hukuk güvenliğinin olmadığına yönelik eleştirilerin de kasıtlı olduğuna biz buradan yürekten inanıyoruz.
71 muhtırasının olduğu dönemde de, 12 Eylül'de de, o günkü yargı sistemi tamamen o darbeler sürecinde darbeci-vesayetçi anlayışa kol kanat giren, adeta onlara meşruluk kazandıran, darbe mağdurlarını değil de, darbe mağdurlarının hakkını savunacakken darbecilerin hakkını savunan bir yargı sistemi vardı. 28 Şubat'ta o kız öğrencilerimiz, üniversite birincisi olan kızlar, polis zoruyla kürsülerden atıldı. Bugün yapılabilir mi? Bugünkü yargı sistemi, işte 15 Temmuz'da bu ülkenin yargısı, savcıları evde oturmadılar. Millet meydanlara koşarken, onlar da adliyelere koştular, darbecilerle ilgili gözaltıları yaptılar, onları yakaladılar ve hukuk düzeni içerisinde darbecilerden hesap soruldu. Yani arada şu fark var, 2000'li yılların bugünkü yargı sistemi, milletin hakkını, hukukluğunu savunan, insan haklarını, demokrasinin yanında duran, demokratik hukuk devleti ilkesine sadık olan bir yargı sistemi, ama geçmişteki yargı sistemi, maalesef bunu üzülerek söylüyoruz, darbecilere alkış tutan, 28 Şubat'ta adeta cübbelerini darbecilerin, vesayetçilerin önüne seren bir yargı. Nereden nereye geldiğimizin aslında farkında olmamız lazım. Yani ülkemizin geldiği, özellikle yargı alanındaki büyük aşamayı ifade etmek istedim.
Türkiye yargı reformunda şunları şunları yapmış. Biraz önce bahsettiğimiz demokrasi dışı oluşumları sona erdirmiş. Darbeci vesayetçi anlayışı sona erdirmiş. Çok büyük sıkıntılardan geçerek Türkiye'yi yüksek standartlı bir demokrasiye getirmiş. Ve milli iradeye saygılı ve hukuk devletine saygılı bir yargı teşkilatı oluşmuş. Bunu darbe süreçlerinde, geçmiş darbe süreçlerinde yaşadık. Ve 15 Temmuz'da da bunu gördük. Şimdi burada özellikle ülkemiz aleyhinde yapılan bu listelerin Türkiye'de sürekli tekrarlanması, hukuka güveni zedelemeye yönelik bir propagandaya dönüşüyor. Yani buna da müsaade etmememiz lazım. Tabii biz özellikle hukuka güveni, hukuk güvenliğini sağlamaya yönelik çok büyük adımlar attık. Çok büyük reformlar yaptık. Hem anayasa değişiklikleriyle yargı birliğinin sağlanması anlamında, hem de mevzuat düzenlemeleriyle. Temel kanunlarımızın tamamını biz şu son 22-23 yıl içerisinde yeniledik. Borçlar kanunu, ceza kanunu, ticaret kanunu, usül kanunlarımızın tamamı hepsi yenilendi. 80 yıllık kanunlar, çağımızın, toplumun ihtiyaçlarına uygun hale getirildi. 2009'dan itibaren de planlı bir yargı reformu sürecine girdik. En son 23 Ocak'ta Sayın Cumhurbaşkanımız 4. Yargı Reformu strateji belgesini açıkladı. Yeni mi reform yapıyorsunuz diyenler var. Hayır biz yeni reform yapmıyoruz. yeni mi aklınıza geldi diyenler var. Biz sürekli reform yapıyoruz. Bu dördüncü.
"TOPLUMUN İHTİYAÇLARI DEĞİŞİYOR"
Toplumun ihtiyaçları değişiyor, hayat gelişiyor, bilişim teknolojileri, yeni suç tipleri, ticari hayatta yeni uygulamalar başlıyor ve tüm bunlar yeni değişiklik ihtiyaçlarını beraberinde getiriyor. Nüfusun artması ve tüm bu ihtiyaçlar doğrultusunda eğer milletin ihtiyaçlarını karşılayacak bir süreç yaşamazsanız o zaman milletin gerisinde kalmış olursunuz.
2009-2015, ben o zaman parlamentoda adalet komisyonu üyesi olarak çalıştığım dönem ve çok sayıda yargı paketini bu reform belgesi çerçevesi içerisinde hayata geçirmiştik. Özellikle basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğüyle ilgili birinci reform belgesinde önemli düzenlemeler vardı. Sonra ikincisi geldi. İkincisi 2015-2019 aracı. Sonra üçüncü. Üçüncüsü de 2019'da 2023 yıllarını kapsayan ve üçüncü belgenin de 8. ve 9. yargı paketleri de bu yasama dönemi içerisinde mecliste yasalaştı. Şimdi 4. yargı reform stratejisi 2025 ve 2029 yıllarını kapsayacak.
"TÜM TARAFLARIN GÖRÜŞLERİ ALINIYOR"
Özellikle bu belgeyi hazırlarken masa başında oturup arkadaşlarımızla bakanlıkta hazırlamıyoruz bunu. Tüm tarafların görüşleri alındı. Geçtiğimiz bir, bir buçuk yıl içerisinde, başta hukuk fakülteleri, üniversiteler, barolar, çünkü yargının üç ayağından birisi de avukatlarımız. Onların görüşleri, uygulamada karşılaştıkları sıkıntılar, onları mutlaka dinlememiz gerekiyordu. Tüm barolara yazılar yazdık.
"5 ANA AMAÇ BELİRLEDİK"
Görüşler doğrusunda hatta vatandaşlarımızdan internet yoluyla soruldu. Açtığımız sayfaya 56 bin görüş geldi. Bu görüşler doğrultusunda uygulamada neler isteniyor? Yargı süreçlerini hızlandırmak için neler gerekiyor? Ağır bir iş yükü var yargının. Gerek ceza yargılaması, gerek hukuk yargılamasında yapılması gereken neler, neler talep ediliyor? Bunların hepsini belirledik. 5 amaç, ana amaçlarımız. Bunlarda 45 hedef var ve bu 45 hedef içinde 264 faaliyet. Burada hukukun üstünlüğünü esas alan, gecikmeyen ve öngörülebilir bir adalet sistemi vizyonuyla çıkıyoruz dedik ve bu 5 ana amaç içerisinde belki önümüzdeki 4 yıllık süreç içerisinde yüzlerce maddeden oluşan kanun paketleri, yargı paketleri meclisimizin huzuruna getirilecek.
"YAPAY ZEKA UYGULAMALARI İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARIMIZ VAR"
Dijitalleşme, yapay zeka uygulamaları, tüm bununla yönelik çalışmalarımız var. Bilirkişilik müessesesi, yargı da çok önemli. Tüzel kişi bilirkişi uygulamasının geliştirilmesi, bu konu önemli. Noter yardımcılığı sistemi, hukuk fakültesi mezunları, kamuoyuyla iletişim, medya ilişkisi, adalet medya paneli yapmıştık, Oradan çıkan görüşler doğrusunda da attığımız adımlar var. İnsan kaynakları kapasitesinin güçlendirilmesi, bir kere bizim insan kaynağımız hukuk fakültelerinden. Hukuk fakültesindeki eğitim kalitesinin arttırılması noktasındaki çabalarımızı sürdürüyoruz.
"BU ÜLKENİN EN BAŞARILI ÖĞRENCİLERİ HUKUK FAKÜLTELERİNE GİRSİN İSTİYORUZ"
Yüksek öğretim kurulumuzla beraber bu yıl ilk 100 bine girenler hukuk fakültesini kazanabilecekler. Ve bu ülkenin en başarılı öğrencileri hukuk fakültesine girsin istiyoruz. Bu uygulama bu sene başlıyor. Hukuk fakültesine dikey geçiş, meslek üyesi okulundan geçiş bunlar kaldırıldı. İkinci öğretimi kaldırıldı. Ve kalite, özellikle akademik kadroların da güçlendirilmesiyle ilgili çalışmalar var. Türkiye Adalet Akademisi kanunumuz geçen hafta meclisten çıktı. İçerisinde bünyesinde hukuk araştırmaları merkezi de olacak. Hakim ve savcılarımızın teminatlarının arttırılmasına yönelik yeni hedeflerimiz de var. Tabi hukuk ve idari yargılama süreçlerinin etkinliğinin arttırılması, burada özellikle uygulamadan basitleştirmeye yönelik, gereksiz duruşmaların ortadan kaldırılmasına yönelik, bazı uyuşmazlıkların çekişmesiz yargıya intikali, alternatif uyuşmazlık kapsamının daha da genişletilmesi, ara buluculuğu, aile ara buluculuğu, boşanma hukukunda, özellikle boşanma davalarının daha kısa sürede tamamlanmasına yönelik çalışmalarımız var. Adalete erişimin kolaylaştırılmasıyla ilgili de çok sayıda hedef var.
KADINA ŞİDDETLE MÜCADELE
Kadına şiddetle mücadelede çok hassasız. Özellikle kadınlarımızın, gecikmeksizin, bu soruşturma süreçlerinde onların örselenmemesi, hemen onlara mahsus soruşturma bürolarının oluşturulması, onların ifadelerinin alındığı yerlerin diğer kişilerden ayrı yerlerde olması, çocuklar bakımından da aynı şekilde, ve bu konudaki cumhuriyet savcılarının uzmanlaştırılması, engellilere yönelik hususlar... Kadına şiddet soruşturma büroları olacak.
Soruşturma, etkin bir soruşturma. Delillerin toplanması önemli. Kovuşturma, dava aşaması ve infaz aşaması. Üçü de birbirinden önemli. İnfaz da önemli. Çünkü infaz da suçu, suçluyu, toplumu suçtan korumak için önemli. Orada cezasını çeken kişi ıslah edilmiş bir şekilde dışarıya çıkması lazım. Bu konuda çalışmalarımız da var. Şu anda iş yurtları vasıtasıyla yaklaşık 80 bin kişi o atölyelerde, fabrikalarda çalışıyorlar. Meslek öğrenenler var. Eğitim merkezleri var. Meslek eğitim merkezleri, okullar. Yaklaşık 60 bin kişi de öğrenim görüyor ortaokul, lise, üniversite şeklinde. Şimdi burada tutuklamadaki sorun şu. Tutuklama tedbiri ceza mahkemesi kanunumuzun 100. maddesinde. Kişinin kuvvetli suç işlediğine dair somut delil varsa ve bir tutuklama sebebi de varsa, delilleri gizleme ve kaçma şüphesi de varsa hakim tutuklamaya karar verebilir. Ve bazı katalog suçlar var. Bu suçlarda tutuklama sebebi varsayılır diyor kanunumuz. Bir de o kanunda iki yılın altındaki suçlarda tutuklama yapılamaz diyor. Burada özellikle iki yılın altındaki suçlar bakımından tutuklama yapılamaz hükmü nedeniyle bahsettiğiniz cezasızlık algısı ilk aşamada suçun işlendiği anda tutuklama olmadığı için bir algıya dönüşüyor. Özellikle iki yılın altındaki suçlar bakımından yine iki yılın altındaki suçlar bakımından tutuklama yasağı olsun. Tutuklama bir tedbirdir. Bir istisnadır. Asıl olan tutuksuz yargılamadır. Burada özellikle bazı suçlar bakımından işte basit tespit, yaralama, hastane yaralamanın basit hali, işte bir hayvana eziyet, hayvanı öldürme gibi toplumda infial oluşmuş olabiliyor. Eskiden eski kanunda infial vardı ama bu geniş yorumlanıyordu. Şimdi bunu geniş yorumlamanın da olmaması açısından bir takım kriterlerin olmasını istiyoruz. Bu bir öneridir. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletvekillerimizin takdirinde olan bir husus.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
RAMAZAN MESAJLARI RESİMLİ, AYETLİ, DUALI, ENLAMLI VE EN YENİ RAMAZAN MESAJLARI! Hoşgeldin Ramazan temalı sevdiklerinize göndereceğiniz 2025 Ramazan Mesajları
TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI TAKLİT TAĞŞİŞ LİSTESİ 2025: Sahte - hileli ürünler sorgulama ekranı (guvenilirgida.tarimorman.gov.tr)
HABER... Terörde son perde! Öcalan çağrısını açıkladı: PKK kendini feshetmeli
Terörsüz Türkiye: İki önemli dönüm noktası! Süreç nasıl ilerleyecek? Hande Fırat yazdı
İmralı'nın çağrısının kodları! Ahmet Hakan yazdı