Prima Facie/İlk Bakışta: “Onay kültürüne yeniden bakmak”
2021 menşeili Eksi On Altı Kolektif’in “Prima Facie / İlk Bakışta” oyunu, İstanbul başta olmak üzere pek çok şehirde sahnelenmeye devam ediyor. Avusturalyalı oyun yazarı ve Avukat Suzie Miller’ın yazdığı oyun, bildiğimiz veyahut bildiğimizi sandığımız, son yıllarda çokça konuşulan “onay kültürü” üzerine içeriden bir perspektif sunuyor…
Avustralyalı yazar Suzie Miller’ın, #MeToo hareketinden yola çıkarak kaleme aldığı, ödüllü oyunu “Prima Facie / İlk Bakışta”, bu sezon da Eksi On Altı Kolektif yorumundan sahnede endam etmeye devam ediyor. Seyircileri “erkek” yasalar üzerine düşünmeye davet eden oyunu, Uluslararası Af Örgütü desteğiyle sahnelendiği Boa Sahne’de -sonunda- dikize yatabildim. Cinsel şiddete karşı “onay kültürü”nü sanat vasıtasıyla yeniden düşündürmeyi amaçlayan oyun çıkışı kulaklarımda zuhur eden cümleler ise şunlardı: “Bir davranışa başlamak için onay vermek, onu sürdürmek için de onayın olduğu anlamına gelmez. Onay, her an geri çekilebilir. Eğer herhangi bir noktada onay geri çekilmiş ya da devam etmek için sürdürülmemişse; bu ‘hayır’ demektir. Şunu asla unutmayın: Sessizlik onay göstergesi değildir, her zaman evet anlamına gelmez! Sessiz kalmanın pek çok farklı sebebi olabilir.”
Latince “ilk bakışta” anlamına gelen “Prima Facie” oyununun yönetmeni (daha çok Semaver Tiyatro’dan hatırlayabileceğimiz) Hakan Atalay, çevirmeni ise Nazlı Gözde Yolcu. Versus Tiyatro yorumundan “Vietnam’a Sevgiler”, “Woyzeck” ve “Hamlet”teki oyunculuklarından us’a aldığımız Olcay Yusufoğlu’nun oynadığı, 75 dakikalık tek kişilik oyunun, ışık tasarımı Ayşe Sedef Ayter, ses / efekt tasarımı Katia Merdinoğlu, video mapping’i ise Nargiz Mammadli ve Şeyma Say’a emanet.
“Bugünün kazananı yarının kaybedeni olabilir.” Tessa kültürlü, genç ve işinde çok iyi bir avukattır. İşçi sınıfı bir aileden gelip, tırnaklarıyla kazıya kazıya “oyunun” zirvesine çıkmıştır. Kovuşturur, çapraz sorgular ve kazanır… Ancak beklenmedik bir olayla, kendisini bir anda eşikte, hukukun “erkek” gücü, ispat yükü ve ahlaki ayrımlarla boğuşurken bulur. “Prima Facie / İlk Bakışta” seyircileri, duygu, mantık ve deneyimlerimizin “oyunun” kurallarıyla çatışıp çelişmesinin merkezine, hukuk sistemine davet ediyor. Biz de, “Prima Facie / İlk Bakışta oyunu bir adalet arayışı” diyen ekipten Olcay Yusufoğlu ve Alp Ünsal ile bir röportaj gerçekleştirdik. Meraklısına not: Eksi On Altı Kolektif’in bir diğer oyunu ise 2023 yapımı, Alp Ünsal’ın yazdığı, Elif Erdal’ın yönettiği, Olcay Yusufoğlu ve Alp Ünsal’ın hayat verdiği, 60 dakikalık “Sen Diye Biri Vardı”… (Es notu: Röportajın oyun fotoğrafları Salih Üstündağ imzalı.)
“MeToo hareketinden yola çıkılarak yazılmış bir metin”
Suzie Miller’ın cinsel saldırıyı konu alan Olivier Ödülü kazanan, ‘hukuk sistemleri üzerinde geniş kapsamlı bir etkiye sahip’ ve (sahnelendiği ülkelerin) eleştirmenler(i) tarafından da “kükreyen bir dram” ve “karınlara yumruk” olarak tanımlanan; sizin de rotanızdaki ifadeyle, “Bugünün kazananı yarının kaybedeni olabilir” dediğiniz “Prima Facie / İlk Bakışta”: Bu hikâyeyi seçme nedeninizi ve sahneleme meramınızı anlatır mısınız?
Olcay Yusufoğlu: Öncelikle karşımda çok güçlü bir karakter vardı. Ne yazık ki kadınlar sanatta nedense güçlü yansıtılmıyor. Bu sebeple güçlü kadın karakterlere denk gelmek zorlaşıyor. Bununla beraber hikâye de çok güçlüydü. Bir oyuncu olarak bu iki unsuru bir arada bulmak hazine bulmak gibiydi. Pandemi senesinde denk geldiğim “Prima Facie /İlk Bakışta” oyunu bu özellikleriyle beni kalbimden vurdu.
Yazarı Miller’ın tabiriyle, kendisini “avukatlıktan oyun yazarına dönüştüren” bu oyun (bu arada ilk oyunu değil, tuhaftır, ilk oyunu Cross Sections da Sidney’in kırmızı ışık bölgesinde, evsiz gençlere avukatlık yapma deneyiminden gelen çağdaş hikâyelere dayanıyor) hatta hikâyelerimin karşılığını bulduğu dediği “sanatın hukuktan daha güçlü olduğu”… Miller, bir zamanlar Avustralya’daki insan hakları sektöründe ceza savunma avukatıymış, cinsel saldırı mağdurlarıyla düzenli olarak çalışmalar sürdürmüş; bu bakımdan da yazdığı metin bulunduğu alandan ses verdiği için de çok vurucu! Sizin sahnelemede öncelikleriniz nelerdi?
Olcay Yusufoğlu: Suzie Miller bir avukat evet. Bence, bu nedenle mesleğe dair doğru terminoloji kullanılmış ve doğru bir mesafe ile yazılmış. Kendisinin meslekten geliyor olması oyunun çatısının üzerine kurulu olduğu hukuk sistemi eleştirisini cılız, duygusal bir patlama ve yakarıştan öteye taşıyor. Biz de provalar süresinde o mesafeyi korumaya çalıştık. Özellikle oyunun “kırılma anı” diye tabir ettiğim bölümünden sonra, o mesafeye daha çok ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyorum.
“Prima Facie / İlk Bakışta”nın metnini Türkiye sahnesinde endam ettiren sizlerden dinlemek istersek bu hikâyenin derdi ve meramı nedir?
Olcay Yusufoğlu: “Prima Facie / İlk Bakışta” oyunu bir adalet arayışı bence. Başarılı avukat Tessa yoluna çıkan her davayı sadece kazanmaya odaklıdır. Sanık avukatlığı yapmak ve suçlular için bile olsa kazanmak onu mutlu eder. Zaman zaman etik ve ahlaki sorgulamalara girse de bunu işi gereği yaptığına ve bir sorun olmadığına iknadır. Ancak bir gün, hiç beklemediği bir anda kendini, kurguladığı dünyanın dışında bulur. Artık mahkemenin hep kazanan dişli avukatı Tessa değildir. Hayatını adadığı sistemde gerçeği aradığı bir yerde bulur kendini. Sonuna kadar inandığı sisteme olan inancını sorgular hale gelmiştir. Kazanmak şimdi her zamankinden daha önemli ve anlamlıdır. Karşımızdaki hikâye, #MeToo hareketinden yola çıkılarak yazılmış bir metin. Avustralya’dan sonra ilk oynanan ülke Türkiye, bildiğim kadarıyla. Şu anda Almanya’dan Çin’e, Belçika’ya kadar birçok ülkede oynanıyor. Özellikle İngiltere’de, National Theatre’da, Jodie Comer oynadıktan sonra çok popüler oldu... Bir avukat arkadaşımdan, cinsel saldırı davalarının tutanaklarını alıp okudum. Dosyaları okudukça, izlenilen yolu, soruları, verilen kararları gördükçe sinirlendim. Bu nedenle oyunun tartışmaya açtığı soruları çok değerli buluyorum. “Cinsel saldırı davalarında, masumiyet karinesini sürdürmek ne kadar akıllıca?” gibi sorulara yoğunlaşıyor. Kurtulan kişiye aynı soruları sorup olayı tekrar yaşatmak; doğru bir yöntem mi, sorusunu soruyor.
“Evet”in nasıl bir evet olduğu da çok önemli”
Oyun sahnelendiği ülkelerde, seyirciler ve eleştirmenlerden hariç, hukukçulardan da çok fazla yapıcı yorumlar almış. Peki, siz oyunun üçüncü yılında seyircilerden veya tiyatro eleştirmenlerinden veyahut hukukçulardan nasıl yorumlar / eleştiriler alıyorsunuz?
Olcay Yusufoğlu: Oyunumuz 3. yaşını kutladı 4 Ocak’ta. Dört sezondur İstanbul başta olmak üzere Ankara, Gaziantep, Antalya, Balıkesir, Çanakkale, Ayvalık, Bandırma’da binlerce seyirciyle buluştuk, söyleşiler gerçekleştirdik. Hukuk kulüpleri ve avukatlar oyuna çok ilgi gösterdi. İstanbul Barosu ve Af Örgütü ile gerçekleştirdiğimiz işbirlikleri oldu. Hayal ettiğimden çok daha farklı bir noktaya geldi oyun. Hem tiyatro seyircisinin hem de hukukçuların ilgisini çekebildik, çok mutluyum.
Oyunun zeminini oluşturan güçlü özne /etmenlerden biri de adının da fon olduğu “ilk bakışta”. Bu da aslında bizlerin pek de bilmediği veyahut bildiğini sandığı “onay kültürü”ne denk düşüyor. Bir eşik veya farkındalık yaratmak adına oyunun güçlü bir argümanı olduğunu görüyoruz. Oyun bağlamında, onay kültürüne dair sizin yorumunuz nedir?
Olcay Yusufoğlu: Onay kültürü son yıllarda daha çok duyduğumuz bir kavram. Aslında bu coğrafyanın kadınları için hayata geçirilmesi zor da bir kavram. Bizlere hep uyumlu olmak, sorun çıkarmamak öğretildi. Böyle davranınca takdir edildik. Onay kültürü her ilişki biçimi için çok önemli bir başlık. Hatta son oyunumuzun ardından Af Örgütü ile ”Evet Hakkında Konuşalım” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirdik. Yani artık “Evet” demek de yeterli değil. “Evet”in nasıl bir “Evet” olduğu da çok önemli.
“Adımızdaki kolektif takısının hakkını veriyoruz”
Yazarın 2008’de yazdığı başka bir oyunu da kendi ülkesi / Sidney’deki Belvoir tarafından reddedilmiş ancak Edinburgh Fringe ve New York’ta hit olmuş… Dünyanın neresine gidersek gidelim insanyavrusu döngüsünde bu tür mevzulardan / dejavudan kaçışımız yok gibi! Oysa sığınılacak liman hukuk sistemi olmalıyken; bugün yaşadığımız çağda, bu tanım / kavramlar içi boşaltılmış, sadece evrak işçiliği gibi… Oyunu baz alarak sorum; kadın, -belki- eş, anne, tiyatrocu veya çalışan bir birey olarak tüm bu tanımların ötesinde “insan” olarak adalet ve hukuk güzergahında şeytanın bacağını ne vakit kırabiliriz sizce, bulunduğunuz dinamiklerden gördüğünüz fotoğraf nasıl?
Olcay Yusufoğlu: Zor bir soru. Çünkü dürüst olmam gerekirse bu konuda bazen büyük umutsuzluğa kapılıyorum. Adalet çok önemli bir kavram... Huzur da, sevgi de, refah da bu kavramdan geçiyor. Adalet kavramının tanımına bakınca, bu kavramın olmadığı yer kaotik bir distopya gibi duyuluyor! Galiba bu distopyada yaşamaya alıştık! Ama bu soruyu yaşadığımız gerçeklikten uzak değerlendirirsem, eğitimin önemi yadsınamaz. Aile ve okulda alınan eğitim bu işin en önemli adımı bence.
Oyunda en sevdiğiniz bölüm / replik hangisi ve neden? Günümüze düşen anlatımda, bugünün Prima Facie karakterleri kimlerdir sizce?
Olcay Yusufoğlu: Oyundaki neredeyse her repliği seviyorum! Ama şöyle bir kendimi dinleyip aklımda kalanları ayıklıyorum, “Asla kimsenin size gerçeği söylediğini var saymayın. Bildiğinizi sandığınız şeylere güvenmeyin.” “Ben de çöktüm, ben de arızalıyım, ben de ihlal edildim ama hâlâ buradayım ve yıkılmayacağım.” İlk aklıma gelenler bunlar.
Oyunda, “Hukuk Oyunu”, “Güç”, “Soğuk Mutlu Dudaklarımız”, “O Julien”, “Nefes Alamıyorum” gibi 9 müzik şarkısı / parçası yer alıyor. Bu bağlamda, müzikler, dekor ve uyarlamanın da emekçilerinden bahsedelim isterim, detaylar veyahut bizimle paylaşabileceğiniz notlardan neler var?
Alp Ünsal: Oyunumuz tek kişilik bir oyun olmakla birlikte arkasında elbette birçok insanın emeğini barındırıyor. Oyunumuzun müzik ve ses tasarımı, aynı zamanda genel koordinatörlüğümüzü üstlenen sevgili ekip arkadaşımız Katia Merdinoğlu tarafından yapıldı. Kendisi bilgisayar mühendisi bir müzisyen ve tam da bu iki disiplini birleştirerek canlı kodlamayla müzik yapan bir sanatçı. Oyunumuzun tüm müziklerini özel kılan bir detay da tümünün bu kodlama tekniğiyle yapılmış olması. Dekor ve projeksiyon yerleştirmeleri ekipçe olgunlaştırdığımız bir fikir ancak görsel tasarımcılarımız Hazal Hanquet ve Nargiz Mammadli tarafından hayata geçirildi. Adımızdaki kolektif takısının hakkını veriyoruz anlayacağınız! Birçok farklı disiplinden sanatçı ve tasarımcı, disiplinlerarası bir tarzda üretmekte ekibimizde.
“Yıllardır hayalini kurduğumuz bir merkeze sahip olma”
“Şimdiki zamanın ortasına doğdu” mottosuyla selamını vererek Temmuz 2021’de kurulan Eksi On Altı Kolektif, ilk üretimini Ocak 2021’de “Prima Facie / İlk Bakışta” ile yapıyor ki hâlâ da oynamaya devam ediyor. Bu peşrevden hareketle Eksi On Altı Kolektif kimlerden oluşmaktadır; tiyatroda meramı ve sanatta güzergâhı nedir?
Olcay Yusufoğlu: Kolektif, aslında pandemi sıkıntısının ürünü. Herkes gibi, pandemide mesleğimizi yapamamanın sıkıntısını yaşadık. Bu dönemi oyunlar okuyarak değerlendirirken, Prima Facie metnine denk geldim, çok etkilendim. Heyecanımı fikirlerine güvendiğim, eşim Alp ile paylaştım. O da sevdi. Önce ses tasarımcımız Katia Merdinoğlu dahil oldu, sonra oyunda kullandığımız video mapping konusunda uzman dostlarımız Hazal Isabelle Hanquet, Nargiz Mammedli. Yönetmenimiz Hakan Atalay, konservatuvardan arkadaşım. Metni nasıl hayata geçireceğimizi düşünürken, farklı disiplinlerden sanatçılar olarak bir sanat kolektifi olabileceğimizi gördük. Böylece Eksi On Altı Kolektif kuruldu. “Prima Facie” de ateşleyicisi oldu.
Son aylarda sizi etkileyen veyahut iyi gelen performans, oyun, film, albüm / şarkı, sergi, kitap veyahut bir fotoğraf karesinden neler var; paylaşırsanız, bizler de nasiplenelim isterim?
Olcay Yusufoğlu: Son izlediğim dizi değil ama izlediklerimden hissi ara ara dirilen (Alfonso Cuaron tarafından yazılan ve yönetilen, Renée Knight'ın 2015’te çıkan aynı adlı romanından uyarlanan) “Disclaimer”. Dizinin müzikleri çok başarılı, özellikle bir tanesini sıkça dinliyorum Finneas O’Connell, Atacca Quartet, Jillian Lavin – “Where Else Do You Touch Her?” Ve Todd Field’in yönettiği Cate Blanchett’ın mükemmel performans sergilediği “Tar” filmi ve Lukas Dhont’un “Close” filmi diyebilirim. Sanırım izleyip hissini unutmadığım işleri seviyorum.
Masanızda veya kafanızda gelecek proje ve programınızdan bahseder misiniz?
Alp Ünsal: Ağustos’ta hayata geçirdiğimiz “Eksi On Altı Mekân” bizi uzun yıllardır hayalini kurduğumuz bir merkeze sahip olma şansını verdi ancak projelerimizi de biraz rafa kaldırmamızı gerektirdi. Ancak sanatseverlerin ve sanatçı arkadaşlarımızın desteğiyle çok kısa bir zamanda rayına girdi ve artık yeni üretimler için kıpırdanmaya başladık. Detaylarını çok kısa bir zamanda paylaşacağımız bir çocuk oyunu ve bugüne kadar yaptığımız en büyük oyun prodüksiyonunun ön hazırlıklarına başlamış bulunmaktayız. Biraz klişe bir tabirle, “bizi takip etmeye devam edin!”
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
'KİM MİLYONER OLMAK İSTER?' SORUSU: Geçmişi 16. yüzyıla dek uzanan, Osmanlı mutfağında hangi adla da bilinen bir helva çeşidi vardır?
KİM MİLYONER OLMAK İSTER SORUSU! Sputnik 1 uydusunu 1957'de Dünya yörüngesine göndererek 'Uzay Yarışı'nda öne geçen hangisi olmuştur?
KİM MİLYONER OLMAK İSTER SORUSU! 2023'te Brezilya'daki hapishanede bekçi olarak kullanılan hayvan hangisidir?
Osmanlı Padişahları sırası, Osmanlı'da tahtta kalma süreleri! Sırasıyla tahta çıkan padişahlar... Mehmet, Kanuni, duraklama, gerileme dönemi Osmanlı padişahları kimler?
Kariye Chora: Kiliseden Camiye Bir Dönüşüm Hikayesi kitabı yayımlandı