“İnsanlar artık ‘hiç’in değil ‘hep’in yolunda”
“Izdırabın sonu yok sanma, bu âlem de geçer / Ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer / Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer, bu / Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer / Gece gündüz yok olur, an-ı dem âdem de geçer.” der, “Kimine göre aklın sınırlarını zorlamış bir deli, kimine göre meyhanede bir veli, serseri ruhundan üflediği ‘ney’i, içmeden duramadığı ‘mey’i ile, iç yolunda bir melami, hiç yolunda bir derbeder. O, ‘Hiç’liğin Kralı: Neyzen Tevfik...”
Tevfik Kolaylı, 1879-1953 tarihleri arasında bu dünyayı şereflendirmiş nam-ı diğer Neyzen Tevfik, taşlamalarıyla tanınan neyzen ve şair. Taşlama kitaplarının yanı sıra, çeşitli taksimler ve saz semailerinin bestecisi olarak da biliniyor. Osmanlı döneminde istibdada karşı, Cumhuriyet yıllarında ise devrimlere karşı gelenlere karşı hicvini kullanmış; haksızlığa, yolsuzluğa ve zulme karşı şiirler kaleme almış. Birçok defa tutuklanmış ama sonrasında serbest bırakılmış. Bektaşi tekkesine mensup olmuş, hayatının büyük bir bölümünü İstanbul’da çeşitli hanlarda geçirmiş. Son dönemlerinde, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi kendine ayrılan 21. koğuşta kalmış. 1930’larda kısa süreyle kendine bağlanan aylık haricinde düzenli bir geliri olmamış ve hayatı boyunca epilepsi nöbetleri ile uğraşmış… Ve 1953’te vefat etmiş, bugün mezarı Kartal Merkez Mezarlığı’nda. İki şiir kitabı bulunmakta: “Hiç” 1919 basımlı, “Azâb-ı Mukaddes” ise 1949…
Bugün yeniden Neyzen’in neyi’nden üflediği muhabbetle hasbihal etme vakti: BKM Yapımcılığında, Uğraş Güneş’in yazdığı, Can Yücel’in yönettiği “Neyzen Tevfik: Hiç”… (Meraklısına not: Uğraş Güneş ve Can Yücel’i; “Benim Dünyam”, “Yaktın Beni” filmlerinden, “Ulan İstanbul”, “Familya” ve “Hakan: Muhafız” gibi dizilerden hatırlayanlarınız olacaktır.) Dekor, ışık ve müzik tasarımını Cem Yılmazer, kostüm tasarımını ise Gönül Paksoy’un üstlendiği oyunda, Neyzen’in Bektaşi tekkesinden akıl hastanesine uzanan hiçlik yolculuğunun otobiyografik hikâyesi sahneye taşınıyor. Neyzen’e ses ve nefes verense uzun yıllar sonra yeniden tiyatro sahnesinde endam eden Uğur Yücel.
“Neyzen Tevfik: Hiç” kapsamında röportaja düştüğümüz oyunun yazarı Güneş ve yönetmeni Yücel, “Neyzen Tevfik’i hakikaten tanımak isteyen herkesi oyuna bekleriz” diyor. İnsan yavrusu mesaisinde, varlık ve var oluş beşerisinden nasibini alamayan bu yüzyılın fanileri / günümüz insanı “hiç”te yüzleşip de dermanını bulmaya cesaret eder mi bilmem ama ömür sayacında mola ve belki de şifa niyetine “Neyzen Tevfik: Hiç”e kulak vermekte fayda var!
“Birlikte ilk kez tiyatro yapıyoruz”
Kaostan ve hiçlikten korkan günümüz insanına Neyzen’i ve “hiç(in)i” anlatmak veyahut anlatmaya hevesli olmak; bu hikâyenin peşine nasıl düştünüz, meramınızla Neyzen’in derdi nasıl buluştu?
Uğraş Güneş: Uğur (Yücel) Abi’yle uzun zamandır tek kişilik bir oyun üzerine konuşuyorduk. Bir akşam Büyükada’da meyhanede otururken “Neyzen’i mi yapsak?” fikri çıktı. Masada çıkan ilk sesler çok heyecanlandırdı hepimizi. Böylesi masalarda kurulan sanatsal hayaller genelde ertesi gün “akşam çok gaza gelmişiz ya!” gerçeğiyle heyecanını yitirir çünkü. Neyzen öyle olmadı, sabah daha büyük bir heyecanla uyandım. Bizim üçlü masadan yapıyoruz kararı çıktı ve ben de hiç ara vermeden yazmaya koyuldum.
Can Yücel: Babam (Uğur Yücel) yabancı bir metin oynamak istemiyordu. Uzun konuşmalarımızın sonucunda Uğraş’tan “Neyzen” yapma fikri geldik. Çok heyecanlandık. Bugün de buradayız.
Oyunu yazım ve sahneleme aşamasında öncelikleriniz nelerdi? Ve bu oyunun tiyatral manada size etkisi ne oldu?
Uğraş Güneş: Mesela, güne Neyzen gibi başlamanın, sokaklarda o kafayla dolanmanın nasıl bir şey olduğunu denemek istedim. Çok fazla kaynaktan yararlandım. En zoru, sosyal medyada Neyzen’in olmayan ama Neyzen’e atfedilen hikâyeleri / şiirleri ayıklamak oldu. Binlerce kişinin takip ettiği sayfaların, büyük internet sitelerinin Neyzen Tevfik ismiyle paylaştığı çoğu şey ya anonim ya da başkasınındı. Tiyatral olarak en büyük etkisi, Neyzen’i konuşturma şansını elde etmek oldu. Uğur Yücel - Neyzen buluşmasına kalem oynatmak hayatımın en özel süreçlerinden birisiydi.
Yönetmen, yazar ve oyuncu olarak geçmişinize bakınca pek çok projede üçünüzün birlikte imzasını görüyoruz; dolayısıyla bir arkadaşlık kelamında olduğunuzu düşünüyorum. Bu bağlamda da “Hiç”i yaratırken yaşadığınız tebessümlü bir anıyı bizimle paylaşır mısınız?
Uğraş Güneş: Uğur Abi, Can ve ben birlikte filmler yaptık, dizi yaptık, bir sürü proje hayata geçirdik ama birlikte ilk kez tiyatro yapıyoruz. Günlük hayatımızda da sürekli beraberiz. Çok an var, bir dünya da anı var ama böyle kısa ve otosansürlü anlatınca komik olmayacak! Başka zaman diyelim.
“Neyzen’in yolculuğu doğduğu yerde başladı”
Turne yaptığınız şehirlerde seyircilerin Neyzen’le karşılaşması ve sizlere yansıması nasıldı, geri dönüşlerde yaşadıklarınız nelerdi?
Uğraş Güneş: Tiyatronun en büyük farkı burada başlıyor zaten. Her temsil yeni bir sınav hissi verir. Farklı şehirlerdeki farklı insanlarda da aynı karşılığı bulmanız gerekir. Henüz çok fazla turne yapmadık ama gittiğimiz şehirlerde Neyzen’e ilgi ve sevgi büyüktü. Prömiyeri Neyzen’in memleketinde, Bodrum’da yaptık. Neyzen’in yolculuğu doğduğu yerde başladı. Sanki ruhu oralarda bir yerde dolanıyor gibiydi...
Can Yücel: En net fark ettiğim şey, Neyzen Tevfik toplumun her kesiminde karşılık bulan biriymiş. Prömiyerin Bodrum’da olması bizim için çok özeldi. Özellikle Ankara oyunumuz çok güzel geçti. Daha yeni başladık, umarım memleketin her yerine götüreceğiz Neyzen’i.
Günümüz dünyasında biz fanilerin yansımasında ya da gölgesinde Neyzen’in ‘hiç’i veya “hiç” rotası nereye düşer veya neye tekabül eder sizce?
Uğraş Güneş: O kadar çok yere düşer, o kadar çok şeye tekabül eder ki; kısa cümlelerle ve küfürsüz anlatmak çok zor! En çok da 100 yıl geçmesine rağmen memleketin iyilerinin ve kötülerinin sadece şekil değiştirdiğini, ana meselenin hep aynı kaldığını görecek oyunu izleyenler. Bu tüketim çağında, Neyzen’in o zaman “hiç” dediği yoldan gidebilmek imkânsıza yakın. İnsanlar artık “hiç”in değil, “hep”in yolunda. Sean Penn’in (yönettiği ve senaryosunu yazdığı, 2007 yapımı, Emile Hirsch, Marcia Gay Harden ve William Hurt’ün oyunculuğundaki) “In to The Wild” filmindeki gibi bireysel “hiç” denemeleri yapılabilir ancak.
Can Yücel: Günümüz teknolojisi ve internet ortamında hiçbir yere tekabül ettiğini söyleyemem. Artık herkes her an her dakika bir “şey” olmanın peşinde.
“Babamla çok ortak noktaları olduğunu gördüm”
Sizin Neyzen’le ilk hemhaliniz / merhabanız nasıl başladı? Neyzen’in hayatınızdaki yerini tariflemenizi istesem ortaya nasıl bir fotoğraf çıkar? Ayrıca sahnelemeye başladıktan sonra da bu nasıl bir Neyzen’e dönüştü?
Uğraş Güneş: Neyzen Tevfik ismini ilk kez ortaokuldayken babamdan duymuştum. O sıralar Öğretmenler Kooperatifi’nde görevliydi. Okul çıkışı yanına gittiğim bir gün Neyzen’in bir şiirini kendi el yazısıyla yazıp duvarına asmıştı. Şiirlerini, hicivlerini, içki hikâyelerini okudum sonra. Hiç’lik yolunu anlamaya başladığımda Neyzen’le daha yakından ilgilenmeye başladım. Oyunu yazmadan önce hakkında yazılan tüm kitapları, makaleleri inceledim. Bakırköy Mazhar Osman’daki 21 numaralı odasına gittim. Muhafazakâr kesimin de çok kıymet verdiği birisi olması çok şaşırtmıştı.
Can Yücel: Oyun ortaya çıkıncaya kadar Neyzen Tevfik’i günümüze kadar gelen hikâyeleri / şiirleri kadar tanıyordum. Oyun sürecine girdikten sonra Neyzen’in sadece içki içip nüktedan şiirler yazan birisinden çok daha fazlası olduğunu gördüm. Ve daha ilginci, hem kafa olarak hem ruhen babamla çok ortak noktaları olduğunu gördüm.
Oyun sonrası fonumda ve us’umda dolanan oyuna adını da veren Neyzen’in 1919’da yazdığı “Hiç” kitabından şu dizelerdi, ki 1920’de de akıl hastanesine yatıyor: “Yok olmadan var olmanın yolu yok / Kendin gibi seni arayan pek çok...” Sizi en çok etkileyen bölüm hangisiydi?
Uğraş Güneş: Birçok bölüm var ama her zaman “Mecnun” şiiri. Gün geçtikçe daha da anlamlanıyor.
Can Yücel: Benim en sevdiğim bölüm hamam hikâyesi. Neyzen’in ne kadar uçsuz bucaksız ve sınırları olmayan biri olduğunu en iyi anlatan bölüm…
Tesadüf bu ya Neyzen ile aynı apartman ya da mahallede tanışsınız; az çok hikâyesini de biliyorsunuz ve bir vakit, bir yemek masasında denk düştünüz; ona bir cümle söyleseniz, bu ne olurdu?
Uğraş Güneş: “Şerefine üstad.”
Can Yücel: “Tek mi duble mi?”
Bugünlerde sizi yataktan uyandırıp da hayata / yaşam mesaisine salan neler var (film, müzik, tiyatro, belgesel, sergi, kitap)?
Uğraş Güneş: 42. İstanbul Film Festivali başladı. Herkese tekrardan Beyoğlu’na ve sinema salonlarına dönmeyi öneriyorum.
Can Yücel: (Senaristliğini Aziz Kedi ve Feyyaz Yiğit'in üstlendiği komedi türündeki) “Gibi” dizisinin yeni sezonu geldi mesela. Bir de Harun Antakyalı’nın Bomontiada’daki sergisini tavsiye ederim.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Kuruluş Osmanlı'da beylikler dönemi! Osmanlı'da hangi beylikler var? Osmanlı dönemi Anadolu beylikleri hangileri?
Taş Tepeler’in uzaylıları
TÜYAP kitap fuarı başlangıç ve bitiş tarihleri 2024: TÜYAP kitap fuarı 2024 ne zaman, nerede?
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI MESAJLARI! 30 Ağustos fotoğraflı, görselli, Atatürk'ün söylediği sözler ve mesajlar, kutlama mesajları!
İslam Bilim Tarihi: Keşfü'z Zünun Kitabı Ve Yazarı