“Bir insanı tanırken “Kutular”ını da açmaya cesaretiniz var mı?”
“Yalnız ruhlar… Kırgın kalpler…Umudu can çekişenler…Yaşama tutunmaya çalışanlar… Bir ev partisi akşamında bir araya gelirler. Belki de “Asla yan yana gelemeyiz, farklı dünyaların insanlarıyız,” dediğimiz kişilerle aramızda bir uçurum yoktur ve bunu anlamak için sadece küçük bir tesadüf yeterlidir…
Etraf açılmamış onlarca kutu ile doludur. Her biri açmaya korktuğumuz sırlar gibidir. Bir insanı tanırken kutularını da açmaya cesaretimiz var mıdır peki?” “Sürdürülebilir Sanat” mottosuyla tiyatro dünyasında yerini alan Bu Yapım’ın yeni oyunu “Kutular” bu peşrevden veriyor meramını. Biz de “Kutular”ın yazarı ve oyuncusu Burcu Görek ile bir röportaj gerçekleştirdik…
“Bir ilişki üzerine bahis oynuyorsunuz, bahis başarısızlıkla sonuçlanıyor, bir başka ilişkiye geçiyorsunuz, o da başarısızlığa uğruyor: belki de kaybettiğimiz şey iki basit eksi değil de ortaya koyduğumuz şeyin çarpımı. Zaten, insanda böyle bir duygu uyandırıyor. Hayat sadece toplama ve çıkarma değil. Aynı zamanda kaybın, başarısızlığın birikimi, çarpımı…” Çağdaş İngiliz edebiyatının önde gelen yazarlarından (Man Booker Ödülü sahibi, Dan Kavanagh takma ismiyle polisiye romanlar da yazan) Julian Barnes böyle diyor (Ayrıntı Yayınları, Serdar Rifat Kırkoğlu çevirisi) “Bir Son Duygusu” adlı kitabında…
Amy Nostbakken ve Norah Sadava’nın yazdığı, Gökçenur Şehirli’nin Türkçeye çevirdiği, Tamer Levent’in rejisiyle 2022’de tiyatro severlerle buluşan “Uyandığımda Sesim Yoktu”nun yaratıcıları Bu Yapım’ın yeni oyunu “Kutular”, bana Julian Barnes üstadın hayatın anlamı üzerine incelikli kaleme aldığı, kişisel tarihimizin ve hafızamızın aslında ne kadar da muğlak olabileceği üzerinden sorgulamalara sürükleten “Bir Son Duygusu” kitabını hatırlattı. Zira oyunda da karakter; “bu geceyi unutmak” istemediğinden bahsediyor, hayat da unuttuklarımız ve unutamadıklarımızın ortaya karışık bir dökümü değil mi zaten!
Ekibin, “İlişkilere dair bir oyun; seyircileri bilinmeyene, herkese anlatmaktan korktuğumuz sırlarımızı ortaya dökmeye doğru bir yolculuk” olarak tarif ettiği “Kutular”ın yazarı Burcu Görek, yönetmeni Balım Kar ve Semih Değirmenci. Tek perdelik, +16 yaş sınırının olduğu oyunda; Burcu Görek, Dilara Gül ve Ekrem Can Arslandağ rol alıyor. Dekor tasarımını Ilgaz Kasapoğlu, ışık tarasımını Selen Çakırhan, hareket tasarımını Burcu Brodo’nun üstlendiği oyunu; 1 Şubat’ta Caddebostan Kültür Merkezi’nde, 7 Şubat’ta Ara Sahne’de, 23 Şubat’ta House of Performance, 22 Mart’ta da Fişekhane’de seyredalabilirsiniz. Ama gelin, öncesinde “Kutular”ın yazarı ve oyuncusu Burcu Görek ile düştüğümüz röportaja bi’ göz atın!
“Yalnızlığımı kiminle paylaşmak istiyorum?”
· “Benzemek uzun zaman sanata has kabul edilmişti; hem de sayısız gösteri ve yansılama (imitation) formu yasaklanmışken. Zamanımızda ise benzememek sanatın buyruğu gibi görünüyor; hem de galerilerde ve müzelerde soyut tabloların yerini gündelik nesnelere benzer nesnelerin fotoğrafları, videoları ve sergileri almışken.” der “Görüntülerin Yazgısı” adlı kitabında Jacques Ranciere ve ekler:
“Gerçek düşünülebilmek için kurgulanmalıdır.” 2023’te ardımızda bıraktığımız yaşamak gailesi, fanilik koşturmacası içinde bugün baktığınızda görünen tüm o sürecin, kişisel ve sanat hayatınıza etkisi nelerdir?
Hayatı geçmiş, gelecek ve şimdinin kümülatif bir toplamı olarak yaşıyorum. Bütünsel zaman algısı içinde, iyi, güzel ve doğruyu geliştirmeye çalıştığım, objektif bir bakış açısıyla ele alarak yol almaya çalışıyorum. Yaşadığım süreçleri olumlu bir dönüşüm olarak hayatıma katmak istiyorum. Çünkü öyle ya da böyle zaman akıyor, üstümde, hayatımda ve sanatımda tutmaya çalıştığım o zamanlardan kalan acı, tatlı tüm tecrübeleri bir katkı olarak değerlendirip, empati kurmaya çalışarak yaşadıklarımı daha geniş bir bakış açısıyla anlamaya çalışmak.
· Gelelim, “Yalnız ruhlar, kırgın kalpler, umudu can çekişenler, yaşama tutunmaya çalışanların hikâyesi” diye tanımladığınız “Kutular”a… Hikâyenin yaratılışını ve doğuşunu anlatır mısınız?
“Kutular”, İstanbul gibi bir metropolün kendi olanakları ve sorunları içinde bireyselliğimiz ve yalnızlığımız arasında kurmaya çalıştığımız bağı ve yaşama umudumuzu yeniden yeşertme üstüne düşünerek yazdığım bir deneme kitabı ve dizinin hayata geçmiş, benim için önemli bir kısmının sahnelenmiş halidir. Dönemsel olarak üstünde yoğunlukla düşündüğüm konular farklılık gösteriyor. Ama hayat akışında birey olmak, yalnız olmak ya da topluma karışmak, kendi hayalini yaşamak gibi konular fazlaca dikkatimi çekmeye başlamıştı. Bunun ateşleyicilerinden biri “Uyandığımda Sesim Yoktu”nun da altını çizdiği, “Kendi sesimle mi konuşuyorum?”, “Gerçekten istediğim seçimleri mi yapıyorum?” gibi sorular oldu. “Kutular” ile “Yalnızlığımı kiminle paylaşmak istiyorum?”, “İçimi kime açmak istiyorum?”, “Kime anlatmak, kimi anlamak istiyorum ve neden bir diğerine karşı öyle hissetmezken, “o” kişi olduğunda ona her şeyi anlatmak, anlaşılmak istiyorum?” gibi sorulara cevap bulmaya çalıştım. Bu soruları karamsar değil, umutlu bir yaklaşımla ele almak istedim.
“Buzların erimeye başladığı, zayıflığımızın ortaya çıktığı an”
· Metni / teksti yazarken haritanızı ve içeriğini neye göre kurguladınız, öncelikli meramınız neydi?
Hayatın içinden, gündelik olanın doğallığını yakalayabilen işleri çok severim; bunu hem diyalogla hem de çeşitli durumlarla ortaya koyan işleri…Ve hayatı her zaman ironik bulurum. Bize her an, bir şaka yapıyormuş gibi gelir hayat… Bu hisleri yaşayabileceğimiz, erkenci kuşlar ötene kadar geçireceğimiz, intim (samimi) bir gece hayal ettim ve bizi gülümsetirken, yüreğimizi cız ettiren şakalı bir hikâye anlatma meramım vardı. Erkenci kuşlar umudu, kutular ise kendimize bile anlatmaktan sakındığımız gerçeklerimiz olarak düşündüm hep.
· Oyunu yazım, sahneleme ve karakterleri yaratma sürecinde fonunuzda neler vardı?
Fonumda her zaman şehrin sesi, kalabalığı, sunduğu güzellikler, denizinin ışıltısı, insanların heyecanı, bitmek bilmeyen dertleri ya da eğlenceli hikâyeleri vardı. Karakterlerim şehrin zorluklarıyla yaşamaya çalışan kişiler. Aslında bu yanıyla günlük hayatta karşılaştığım bir arkadaşım, okuduğum bir şiir, bir dizinin bölümü, bir sosyal medya paylaşımı, bir kitabın paragrafı ya da bir dost sohbetiydi fonum.
Metinde sizi en çok etkileyen bölüm ya da sahne hangisi; ve bu sizde nasıl bir his dünyası yaratıyor?
Buzların erimeye başladığı an, zayıflığımızın ortaya çıktığı an beni çok etkiliyor. Bir sahne var bilmiyorum spoiler olur mu ama, Ali diyor ki, “Böyle unutmak falan konuştuk ama ben bu geceyi hiç unutmak istemem.” Eylül de, “Ben de” diye cevap veriyor. Burada ilk açık çözülme yaşanıyor. Çünkü öncesinde yavaş yavaş hayatlarının gizledikleri noktalarını açmaya başlıyorlar. Açıkçası o an bana, soğuk gelen bir denize girildikten sonraki ilk suya dalış anı gibi geliyor. O nedenle o kısmı çok seviyorum. Çünkü mutabıklar ve birlikte suya dalıyorlar. Nasıl yüzeceklerini, hangi artistik hareketlerini gösterip, şakalarını yapacaklarını merak ediyorum.
“Sevgiye en iyi nasıl ulaşabiliriz?”
· Oyundan yola çıkarsak günümüzde ilişkileri tariflemenizi istesem, ortaya nasıl bir fotoğraf çıkar?
Siz böyle sorunca gözümün önünde bir sürü fotoğraf belirdi, biri alevler saçan bir volkanken, diğeri çiçek açan sakuralar, biri okyanusun kara dalgalarıyken diğeri pamuk şeker gibi bulutlar… Bence ilişkileri tarif etmek için doğaya bakmak baya bir fikir verici. Ama ilişkiler kocaman bir resim olsa, gözümün önüne bir kanaviçe geliyor. Bir sürü rengarenk ip geçiyor içinden, kimi birleşiyor, kimi gül deseni oluyor, kimi yol oluyor, kimi çakışıyor, kimi ayrışıyor, kimi birleşiyor. Görünmez bağlarla birbirimize bağlı olduğumuzu düşünüyorum, gördüğüm resim ise tüm bu bağların iplerle olan hali…
· “Sence en çok neye ihtiyacımız var? / - Anlaşılmaya…/ -Bunun için mi durmadan konuşuyoruz? / - En iyi yolu susmak bence. / Sessizlik…” Oyundaki bu repliklerden yola çıkarsak; bu soruyu ben de size sormak isterim. Sizce en çok neye ihtiyacımız var? Bir de bildiğimiz halde neden ihtiyaçlarımızın yörüngesine giriş yapamıyoruz?
Ben de neye ihtiyacım olduğunu ya da ihtiyacımız olduğunu çok düşünüyorum. Sınırlı bir zamanda dünyada insan formunda bulunuyoruz. Bazen bir saniye bile çok uzunken bazen yıllar hızla geçiyor. O nedenle Teoman’ın “Paramparça” şarkısında geçen, “Nasıl oluyor, vakit bir türlü geçmezken, yıllar hayatlar geçiyor?” sözlerini çok seviyorum. Tüm bu düşüncelerle, benim ve sevdiğim insanlar için en çok neyin önemli ve kalıcı olduğuna bakıyorum. Ve ne zaman bu soruyu sorsam karşıma kocaman bir “sevgi” cevabı çıkıyor. Gerçekten ama. Bence hayatın enerjisi sevgi… O nedenle ben, “sevgiye en iyi nasıl ulaşabiliriz?”i soruyorum kendime. Bir insanı niye severiz? Ya da uçakla bazı şehirlerin tepesinden geçerken hayaller kurabiliriz ama niye bildiğimiz şehirler olunca, “Aa, burada şu oturuyor, burada ben şöyle yapmıştım diye bir bağ kuruyoruz?” Çünkü o şehirlerde hikâyemiz var. Yaşanmışlığımız var.
Umberto Eco’nun dediği gibi, “Anılar olmadan insan bir hiçtir.” Evet, bizi biz yapan şeylerden biridir anılarımız, zihnimizin derinlikleri… Onu nasıl sevgi dolu yaparız, işte bence daha çok tanıyarak, anlamaya çalışarak, hikâyesini dinleyerek. Bu sadece insan türüyle olmak zorunda değil, yaşamda birçok varlıkla bu bağı kurabilir, hikâye yaratabiliriz. Peki, neden giriş yapamıyoruz? Çünkü bir anlamda konfor alanından çıkmaktır anlamaya çalışmak, empati kurmak… Canımız sıkılır, huzurumuz kaçar, bir sürü soru işareti ve kaygı doğurabilir bu durum. “Zaten bir sürü işim var, bir de bununla mı uğraşacağım?” diyebilir kişi. Ya da geçmiş korkularımız ket vurur buna. “Anlamaya çalışır, çok severim ama ya o da filanca kişi gibi yaparsa ne olur? Bu sefer gerçekten kaldıramam” deriz… Bir sürü belirsizlik ve negatiflik bizi alıkoyabilir ihtiycamız olan şeylerle yüzleşmekten, karşılaşmaktan… Ama hayat benim için biraz da Orhan Veli’nin dediği gibi “Ne duruyorsun be, at kendini denize!”dir. Geriye kalacak olan hoşluktur. Ilık duygulardır. Bunun temeli de sevgidir.
· Diyelim ki “Kutular”ın üç karakteri ile tesadüf bu ya, denk düştünüz ve aynı masada kelamdasınız. Öncesinden de bu üç karakterin hayat hikâyelerini az- çok biliyorsunuz. Üçünün kulağına ne söylemek / fısıldamak isterdiniz?
Eylül daha kontrolcü bir kadın. O nedenle ona kendini akışa bırakmasını, biraz salmasını ve rahatlamasını söylerdim. Ali’ye yolun çok başında olduğunu ve cesaret göstermek için ihtiyacı olan her şeye sahip olduğunu söylerdim. Nice’ye de biraz sakin kalıp kendini dinlemesini, doğa yürüyüşlerine çıkıp insan detoksu yapmasını önerirdim.
“Yoksa yalnızlığımı biriyle mi paylaşmak istiyorum?”
· Bu Yapım’ın masasında ve kafasında yeni projeler nelerdir? Yakın ve uzak gelecek için tiyatronuza dair ne söylemek istersiniz?
Ben yüksek lisanslarımdan birini sürdürülebilirlik üzerine yaptım. O nedenle Bu Yapım’ı kurarken de sürdürülebilir sanat anlayışını benimsedik. Ortaya çıkardığımız işler hem toplumsal bir katkı sağlamalı hem çevresel faktörler göz önünde bulundurulmalı hem de ekonomik düzen adil bir şekilde devam etmeli diye düşündük. Şu zamana kadar da yapılan işler hep bu anlayışla ilerledi. Biz toplumuz ve yaptığımız işlerde yaşadığımız, gördüğümüz, aklımıza takılan konularda, “Bir dakika biz de böyle düşünüyoruz” demek istiyoruz. “Uyandığımda Sesim Yoktu” her ne kadar bir kadın hikâyesi olarak görülse de baskı gören, kendini baskılayan herkesin hikâyesi. Biz de diyoruz ki, “Niye böyle olmak zorunda ki?”, “Değişemez mi?”, “Onca yol katedildi, artık dönemeyiz geri.”… “Kutular” diyor ki; “Yalnız mı kalmak istiyorum? Yoksa yalnızlığımı biriyle mi paylaşmak istiyorum? Bir paylaşıma mı ihtiyacım var? Benim neye ihtiyacım var?” Bundan sonraki “Miyav” projesi de yine sürdürülebilir sanat anlayışıyla ortaya koymak istediğimiz özel bir iş. “Miyav”ı bizim için özel kılan şeylerden biri, aile tiyatrosu olması, bu sayede ailelerin çocuklarıyla birlikte keyifle seyredip eğlenecekleri bir iş olacak. En önemli kısmı da, bu oyunu deprem bölgesi için özel tasarladık. Çalışmalarına Haziran ayında başladık. Arjantinli kukla ustası Tito Lorefice ile provalarına gireceğiz. Yani önceliğimiz evrensel konuları, yerel bağlar kurarak ele alabilmek…Türkiye prömiyerini ilk kez yapacak oyunlar olması ve eski / yeni soru(n)lara yeni metinlerle cevap bulabilmek ve sorular yöneltebilmek…
· Son zamanlarda size iyi gelen neler var; kitap, müzik, tiyatro, albüm, opera, bale, sergi veyahut bir an veya bir fotoğraf karesi gibi paylaşırsanız biz de nasiplenelim isterim?
Bir kere her sabah uyandığımda şükrederim. “Çok şükür bugün de yaşıyorum” derim. Yaşam çok anlık bir şey çünkü. Bir sabah uyanmayacağız ve şükredemeyeceğiz. O nedenle her sabah benim için bir şükür sebebidir. Radyo dinlemeyi çok severim. Açık Radyo, Radyo Eksen, Borusan Klasik ya da Radiooooo açarım. O da uymazsa Youtube’dan sevdiğim şarkılar açarım. Bir bardak suya taze limon sıkar, balkona sallanan koltuğuma geçerim. Hava soğuk olsa bile çıkarım. O bir bardak limonlu suyu balkonda mi gibi havayı içime çekerek içerim. Akabinde en az 20 dakika yoga yaparım. Bir kahve demler ve güne başlarım.
· Son olarak bu oyuna veya gündeme dair söylemek istediğiniz, “Bu da var, paylaşalım” dediğiniz bi’ şeyler varsa yazmak isterim?
Yaptığımız oyunlarla olabildiğince çok seyirciyle buluşmak en büyük isteğimiz. Buna katkı sağladığınız için çok teşekkür ederim. Bir de biz sahnenin arkasında “görünmez oyuncularımız olan süper bir ekiple çalışıyoruz. Onlara da ayrıca teşekkür ederim.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Kuruluş Osmanlı'da beylikler dönemi! Osmanlı'da hangi beylikler var? Osmanlı dönemi Anadolu beylikleri hangileri?
Taş Tepeler’in uzaylıları
TÜYAP kitap fuarı başlangıç ve bitiş tarihleri 2024: TÜYAP kitap fuarı 2024 ne zaman, nerede?
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI MESAJLARI! 30 Ağustos fotoğraflı, görselli, Atatürk'ün söylediği sözler ve mesajlar, kutlama mesajları!
İslam Bilim Tarihi: Keşfü'z Zünun Kitabı Ve Yazarı