Ünlü Zen ustasından gerçek aşkın tanımı
"Nasıl seveceğini bilmeden sevmek, sevdiğimiz kişiyi yaralar." Ünlü Zen Budist keşiş, öğretmen, ve barış aktivisti Thich Nhat Hanh, basit cümlelerle ve büyük bir bilgelikle yazılmış kısacık kitabında, gerçek aşkın ve sevginin sırlarını şiirsel bir dille paylaşıyor. İşte sizin için büyük bir keyifle hazırladığımız en önemli tespitleri içeren özet.
Aşka en güzel anlamları yükleyip, psikolojik olarak inceleyip, felsefeyle tanımladık. Yetmedi çekimin matematiksel formülünü bile çıkardık. Ama aşk ve sevgi hala gizemli. Belki de insan varlığının en önemli gizemi.
Vietnamlı Zen Budist keşiş, öğretmen, ve barış aktivisti Thich Nhat Hanh, "How to Love" adlı basit cümlelerle ve büyük bir bilgelikle yazılmış kısacık kitabında, sevgiyi keşfe çıkıyor. Basit metaforlarla ruhun en derin sorunlarını büyük bir farkındalık ile işleyen Nhat Hanh'ın öğretilerine kulak vermek için öncelikle dürüst ve içten olan her şeyi basit ve naif olarak görüp yok sayan savunma mekanizmalarını bir tarafa bırakmak gerekiyor.
Sevginin diğer adı...
Nhat Hanh'ın öğretilerinin kalbinde, "anlamak, sevginin diğer adıdır" fikri yatıyor.
Bir başkasının acısını anlamak, o kişiye verebileceğiniz en büyük hediyedir. Anlamazsanız, sevemezsiniz.
Birinin bizi anladığını, olduğu gibi gördüğünü hissetmek hepimizin ihtiyaç duyduğu bir şeydir. Ama bunu teorik olarak kavrasak bile, kendi düşüncelerimizin, duygularımızın ve sıkıntılarımızın içinde o kadar kayboluruz ki, çoğu zaman karşımızdakine bu anlayışı gösteremeyiz. Nhat Hanh bu durumu güzel bir benzetme ile açıklıyor:
Eğer bir bardak suya, bir avuç dolusu tuz atarsanız, o su içilmez olur. Ama bir avuç tuzu bir nehre atarsanız, insanlar hala o sudan içip, yemek pişirebilirler. Nehir kocamandır, kabullenme ve dönüştürme yetisi vardır. Kalbimiz küçükse, anlayışımız ve merhametimiz limitlidir, ve acı çekeriz. Diğer insanları ve hatalarını kabullenemeyiz ve değişmelerini bekleriz. Ancak kalbimiz büyüdüğünde, böyle şeyler bize acı çektirmez. Çok fazla anlayış gösterebiliriz ve diğer insanları kabulleniriz. Onları oldukları gibi kabullendiğimizde, değişim şansları da olur.
Bu durumda, asıl soru kendi kalbimizi nasıl büyütebileceğimiz. Bunun yolu da kendimizi anlamak, kendi acılarımızı fark edip kendimize şefkat göstermeye başlamaktan geçiyor. Kendimizi mutlu etmeyi öğrendiğimizde, sevme yeteneğimizi de geliştirmiş oluruz.
Sevgi öğrenilen dinamik bir etkileşim olduğu için, çoğumuz anlayış (ve yanlış anlayış) sistemimizi küçük yaşta başkalarından kopyalayarak öğreniriz. Nhat Hanh diyor ki: Eğer ebeveynlerimiz birbirini sevmediyse, sevginin neye benzediğini nerden bilebiliriz ki? Ebeveynlerin çocuklarını bırakabilecekleri en değerli miras para, ev, arsa değil kendi mutluluklarıdır. Eğer mutlu ebeveynlere sahipsek, en büyük zenginliğe sahibizdir.
Çarpılmak ve aşık olmak arasındaki fark
Nhat Hanh birine "çarpılmak" ile aşık olmak arasındaki farkın önemine de dikkat çekiyor. Çarpılmak, gerçek aşkı engelleyen ve o kişinin gerçekte kim olduğunu tamamıyla yok sayıp bizim için ne anlam ifade ettiği ile ilgili kurduğumuz bir fanteziden ibarettir diyor.
Çoğunlukla başkalarını anladığımız veya sevdiğimiz için değil, kendimizi hissettiğimiz acılardan uzaklaştırmak için birilerine "çarpılırız". Ancak gerçekten kendimizi anlayıp sevdiğimizde, başkalarına da gerçek sevgi duyabiliriz.
Nhat Hanh bu durumu zekice açıklıyor:
Bazen boş hissederiz, bir şeylerin büyük eksikliğini duyarız. Sebebini anlayamayız, çok belirsizdir. Ama yine de bu boşluk çok güçlüdür. Sürekli olarak iyi bir şeyler olmasını bekleriz, daha az yalnız hissetmemizi sağlayacak şeyler, daha az boş hissetmemizi sağlayacak şeyler. Kendimizi ve hayatı anlama arzusu çok kuvvetlidir. Sevme ve sevilme arzusu da çok kuvvetlidir. Sevmeye ve sevilmeye hazırızdır ve bu çok doğaldır. Ama boş hissettiğimiz için, sevgimizi yansıtacak bir obje ararız. Bazen kendimizi anlayacak fırsatımız olmamıştır, ama objeyi bulmuşuzdur. Tüm istek ve arzularımızın o kişi tarafından gerçekleştirilemeyeceğini fark edince de, yine boş hissetmeye başlarız. Bir şey bulmak isteriz, ama ne aradığımızı bilemeyiz. Hepimizde sürekli bir istek ve beklenti vardır, hep daha iyi bir şeylerin olmasını bekleriz. Bu yüzden email hesabımızı veya sosyal medyayı defalarca kontrol ederiz.
Gerçek sevginin dört elementi
Gerçek sevgi, dört elementten oluşur: iyilik, merhamet, neşe, ve sakinlik.
Sevgi dolu iyilik, diğerlerine mutluluk verebilmektir. Ancak, siz mutluysanız başkalarına mutluluk verebilirsiniz. Kendinizi kabullenip sevdiğinizde başkalarına da mutluluk vermeniz mümkün olur.
Eğer yeterince anlayış ve sevginiz varsa, yaşadığınız her an - kahvaltı da hazırlasanız, araba da sürseniz, bahçeyi de sulasanız - mutlu bir an olabilir.
Derin bir ilişkide, partnerinizle aranızda bir sınır yoktur. Siz o’sunuzdur, o da siz. Sizin acınız onun acısıdır. Mutluluk ve acı artık kişisel meseleler değildir. Artık "Bu senin problemin." gibi bir şey hissedemezsiniz.
Dört ana elemente yardım eden iki element de saygı ve güvendir. Birini sevdiğinizde, ilişkide saygı ve güven vardır. Güven olmayan sevgi, henüz sevgi değildir. Öncelikle kendinize güvenmeli ve saygı duymalısınız. İyi ve merhametli bir doğanız olduğuna güvenin. Gerçek sevgi, hem kendinize hem karşınızdakine güvenip saygı duymadan var olamaz.
Bu saygı ve güveni yaratacak şey ise karşınızdakini dinlemektir. Bu hepimize milyon kez büyüklerimiz, öğretmenlerimiz, psikologlar, terapistler tarafından söylenmiştir, bu yüzden bağışıklık kazanmış olabiliriz. Ama yine de Nhat Hanh'ın zarif ve şiirsel diliyle söylendiğinde belki ruhunuza ulaşabilir:
Nasıl seveceğini bilmeden sevmek, sevdiğimiz kişiyi yaralar.
Birini nasıl seveceğimizi anlamak için, onu anlamamız gerekir. Anlamak için de, dinlememiz gerekir.
Birini sevdiğinizde, o kişiyi rahatlatabilmeli ve acısını dindirebilmelisiniz. Bu bir sanattır. Eğer o kişinin acılarının kökünü anlayamazsanız, yardımcı olamazsınız, tıpkı bir doktorun sebebini bilmeden hastalığınızı iyileştiremeyeceği gibi.
Daha çok anladıkça, daha çok seversiniz, daha çok sevdikçe, daha çok anlarsınız. Bu, bir gerçekliğin iki yüzüdür.
Efsanevi Zen hocası D.T Suzuki'nin akıllara kazınmış "içinde yaşadığımız ego kabuğu, büyüyüp aşması en zor şeydir." aforizmasını destekleyen Nhat Hanh, "Ben" anlayışının, karşılıklı anlaşılmanın nasıl önüne geçtiğini açıklıyor:
Çoğunlukla, "Seni seviyorum" dediğimizde, sevme işini yapan "Ben" kişisine odaklanırız. Bunun sebebi benlik algısına takıldığımız içindir. Bir benliğimiz olduğuna inanırız. Aslında bireysel bir benliğimiz yoktur. Bir çiçeği çiçek yapan şeyler çiçek olmayan şeylerdir, klorofil, su ve güneş ışığı gibi. Çiçekten çiçek olmayan her şeyi çıkarırsak, geriye çiçek kalmaz. Bir çiçek tek başına var olamaz. Sadece bizimle beraber var olabilir. İnsanlar da böyledir. Kendi başımıza var olamayız. Ben de ben olmayan elementlerden yapılmayım, dünya, güneş, ebeveyn ve atalar gibi. Bir ilişkide, partnerinizle beraber var olduğunuzu görebilirseniz, onun acısının sizin acınız, onun mutluluğunun sizin mutluluğunuz olduğunu fark edeceksiniz. Bu bakış açısıyla, farklı konuşup, farklı davranacaksınız. Sırf bu bile, çok fazla acıyı dindirebilir.